Kuruluşundan itibaren Türk hakim sınıflarının yönetim şeklinin sürekli faşizm olması itibariyle, Türkiye’de faşist kliklerin 15 Temmuz darbe girişimin ile devreye koyduğu fabrika ayarlarına geri sarma hareketi tam gaz devam ediyor.
TC’nin ilk kuruluşu sırasında İttihat ve Terakki kadrolarını İstiklal Mahkemesi ile tasfiye ederek kendisini egemen klik haline getiren Mustafa Kemal’in izlediği tasfiye planlarının bir benzerini bugünkü süreçte AKP ve Tayyip Erdoğan yapıyor. FETÖ bahanesi ile ilk başta egemen sınıf kliklerinin tümünü ve onların temsilcileri olan tüm burjuva, gerici faşist partileri milliyetçilik şemsiyesi altında tek bir blok şeklinde organize edilerek, okun ucunu devrimci-demokrat ve yurtseverlere çevirmişti.
İddianamesiz mahkemeler, gizli tanıklı soruşturmalar, devlet eliyle aktifleştirilen ihbar hatları, siteleri vb.’nin artık yetersiz kaldığı ise ortadadır. Uluslararası medyada Türkiye ekonomisinin çöküşün başlangıcında olduğunu yazmasının ardından 1 hafta geçmeden Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yayınlanan yeni kararname ile Türkiye çapında 10 bin yeni bekçi alımının yapılacağını açıklandı.
BU KORKU, ECEL KORKUSU
Geçtiğimiz haftalarda AKP hükümeti ağzı ile yapılan açıklamada “…halk arasında gelişebilecek ani olaylara müdahale amacıyla” sözcükleri tercih edilerek açıklanan yeni kolluk güçleri birimleri alımı ardından 10 bin kişilik bekçi alımı Türkiye’de irdelenmeye değer bir durumdur.
Geçen sene tekrardan bekçi alımı yapacağını ve bekçileri silahlandıracağını açıklayan devletin bu son hamlesi ile devletin askeri kapasitesini arttırdığı ortaya çıkmaktadır. Düzenli asker olanların sayısını 743 bin ve polis olanların sayısını ise 268 bine çıkaran Türk egemenlerinin zaten 80 milyon nüfusta her 80 kişinin başına elinde silahlı bir kolluk yerleştirdiği gerçekliği 2018 rakamlarıyla ortadadır.
Türk devletinin şu anda fiilen sınır ötesinde çıkar savaşı verdiği ve bunlardan ÖSO, El-Nusra gibi gerici çeteleri finanse ettiği düşünüldüğünde sayısı 1 milyonu geçen kolluk gücüne ne için ihtiyaç duymaktadır?
2012 yılında finans-kapital krizinin tavan yaptığı dönemde polis gücüne ağırlık veren TC, şimdi polis ve ordu haricinde bekçilik adı altında tekrardan kolluk güçlerini genişletmektedir. Ancak bu seferki genişleme “Gece Kartalları” adı altında metropolleri değil, devletin hakim olmakta zorlandığı, kıyıda kalan ve ağırlıklı ezilen nüfusu barındıran yerellerdir.
Yaşadığı Gezi eylemlerinin korkusunu halen atlatamayan egemenler, açık bir şekilde yaptıkları baskının ve zorbalığın kapsamını genişletmeye yönelik bir hazırlığın bariz ispatı durumundaki bu silahlanma sadece ve sadece bununla da sınırlı kalmamaktadır.
SADAT’TAN HÖH’E; SİLAHLANAN FAŞİZMDİR
Adını ilk başta “özel güvenlik firması” olarak duyduğumuz ve çok geçmeden paramiliter güçleri eğitmeye başlayan SADAT oluşumu çok geçmeden yeni oluşumlar olan ve 15 Temmuz 2016’da devlet eliyle sözüm ona darbeye karşı silahlandırılan ve kısa süre sonra kendisini “Halk(!)” Özel Hareket şeklinde lanse etmeye başlayan çeşitli faşist kurum ve çetelerin açığa çıktığı aşikardır. 80 askeri faşist darbesi sürecinde faili meçhul eylem örgütü olan TİT’in yerine bugün fiilen devlet bünyesi altına alınan bir çok kontr-gerilla örgütlenmesinin artışı, halk üzerinde baskı mekanizması olarak kurulan bu çeşit organizasyonların daha rahat bir şekilde ve gayet “hukuksal” olarak silah temin edinilmesi için yasa tasarıları, kararnameler çıkartılmaktadır.
Ortada olan tek gerçek ise zaten militarist olan faşist bir devletin, kendisinden çıkar uman gericileri de silahlandırmaya başladığı, halktan gelecek yeni bir dalgayı göğüsleyip bastırmak üzere baskı unsuru olan kolluk güçlerini resmi ve gayri resmi olarak fazlasıyla genişlettiğidir. Burada silahlanan polis, asker ve/veya bekçi değildir. Bir bütün Türk milliyetçiliği odaklı faşist cephenin silahlanmasıdır.
Tüm yasaklamalara rağmen işçi eylemlerine her gün tekrardan yenisi katılmaktadır. Sarı sendikaların sınıf üzerindeki etkisi kırılmakta, egemenler safında, egemen sınıfların yararına siyaset yapanların inandırıcılığı bitmektedir. Aynı zamanda T. Kürdistanı başta olmak üzere tüm Türkiye’de uygulanan baskı, zorbalık ve anti-demokratik uygulamalar halkın tepki ve öfkesini kabartmaktadır.
SAHTE PEYGAMBERLERİN BİTTİĞİ YERDE NE BAŞLAYACAK?
Türkiye’de egemen sınıfların giderek kafasını daha çok kurcalayan bir şey var; Sosyal demokrat maskeli CHP’nin faşistliğinin tastiklendiği, Kemalizm’le barışık bir ömür sürerek, meşru mücadeleden yasal-düzen içi mücadele sularına çekilen revizyonist ve reformistlerin pusulasız kaldığı, herkesin bir fiil devrim ve değişim beklediği ve katıldığı her seçim ve referandumda HDP çeperinde umut dağıtan çevrelerin, HDP’nin parti binalarına çekildiği böylesi bir ortamda halkta yükselme eğilimi gösteren tepki ve öfkenin hangi kanala akacağı, olası bir kalkışmada halkın öfkesinin AKP ve/veya başka bir düzen partisinin ötesine geçip siyasi iktidar talebi ile birleşip birleşmeyeceğidir.
Yalancı peygamberler artık ölmüştür, tanrı-devlet fikrinden feyz alanların sığınacağı, “bize karşıysan bundansındır” diyebileceği bir alternatifi kalmadı. Binlerce memurun görevden men edildiği, bir o kadar akademisyen ve aydının tutuklandığı, keyfi bir şekilde seçimlere aldanıp “halkın meşru iradesidir” denerek büyük umutlarla seçilen parlamenterlerin hapse atıldığı, sol maskeli her türden revizyonist ve reformistin bile devlet limanına gemisini çektiği bir ortamda alternatifin radikalleşeceği muamma değil, realitedir.
Kaypakkaya’nın fikirlerinin ve ilke olarak belirlediklerinin ispatı ortadadır. Zulmün olduğu yerde isyan etmenin meşru olduğunu bilen egemenler, olası gelişmelere ve kitlesel öfke patlamalarına karşı hazırlık içinde olup devletin ve iktidarlarının bekası için her türlü planlamayı yapmaktadır. Ancak bilinmelidir ki; halkın yükselen öfke ve tepkisinin faşizmin bentlerini yıkabilmesi, ancak sınıf bilinçli proletarya ve bağlaşığı devrimci güçlerin devrimci tarzda doğru konumlanışı ve hazırlığıyla mümkün hale gelebilir. Bu hamlelere yanıt olmak, silahların ucunun halka değil egemenlere karşı dönmesini sağlamaksa başta MLM’ler olmak üzere tüm devrimci güçlerin görevidir.