Son yıllarda seçim gündemi geniş halk kitlelerini birçok açıdan yönlendiriyor, onları kendi biricik kurtuluş yollarından saptırıyor. Sapılan bu yol halkın çıkarlarından uzak egemen sınıflara hizmet eden bir yol. Bu yolda halkın “huyuna, suyuna” gidecek her şey mübah sayılıyor. Halk için bu yol tanıdıktır, kullanılan isimler, zamanlar, araçlar değişse de bu yol geçmişten beri değişmemiştir. Bu yolda sayısız aktör rol almıştır. Bu aktörlerin genel karakterlerinin neredeyse aynı olması da halkın bildiklerine dahil edilmesi gerekir.
Gelelim günümüz seçimlerine; bu değişmeyen yolda, bugünün öne çıkan egemen sınıfların propaganda araçlarına. Afiş, medya ve pek halk sever imajı veren ziyaretlere… 2023 Mayıs seçimlerinde kitlelere “seçim ile değişir” propagandası yapıldı. Egemen kliklerin birinde “beka için bir ol” diğerinde “bahar geliyor” söylemleri geniş halk kitlelerine sıkça ve çok güçlü biçimlerde propaganda edildi. TC için işler yolunda gitmiyordu ki AKP-MHP bloku propaganda tercihini buna yaslanarak “Bir kez daha bizi seçin, düzelteceğiz” dedi. CHP ve şürekâsına ise beceriksiz muhalefet ve öfkeli kitlelerin isyanını yalıtan “bekleyin” çağrısı kaldı. 2023 Mayısında çıkarcı “birlikler” oluştu ve kitlelere “beraberlik” görüntüsü zoraki olarak verildi. Bugün belediye seçimlerine ise bu bozulan, yıkılan ve tahrip edilen birliklerle gelindi. Üstelik kriz, yoksulluk ve hak gasplarının pervasız olduğu bir dönemde vuku bulacak bu yerel seçimler!
SEÇİMLER KOCA BİR SİRK
Seçimler dünden bugüne devrim süreçlerinin ilerlemediği koşullarda düzenin yeniden dizaynı için önemli bir araç olmuştur. Egemenler seçim propagandası için devasa bütçeler ayırarak seçimden galip çıkmanın peşinde. Harcanan bu paraların kullanımı ya da pay edilmesi belirleyici midir? Kuşkusuz etki eden yönleri vardır. Hazineden alınan devasa bütçeleri, belediyelerin (özellikle kayyımların) reklam için açtığı ihaleleri gördük. Böylesi bir kriz ve baskı ortamında sadece afiş ve reklamlara harcanan bu bütçeler trajiktir. Faşist partiler için bu bir ihtiyaçtır; çünkü birkaç yıl daha “onaylanmaları” gerekiyordur. Seçimler özellikle sokaklarda çok daha görünür durumdadır. Neredeyse her köşe başında, caddede, köprüde, billboardda partilerin adaylarını görüyoruz. İlginçtir ki halka karşı işlenen suçlarda en ön sırada olan bu faşist partiler, hiçbir şey yaşanmamış gibi “gülümseyen” fotoğraflarını afişe ediyorlar. Halkın “seçim ile değişir”e karşı beklentisi dünden bugüne çok zayıflamıştır. Bıktırıcı Demirel’den bezdirici Erdoğan’a varan süreçte halk pek usanmışa benziyor. Bunu işçi, esnaf, öğrenci, genç, kadın vd. kısacası toplumun her kesiminde görmek mümkündür. Seçimlerdeki belirleyici ilke olan “halkın sandığa gitme zorunluluğu” sanki halk oylamasının belirleyici olduğu algısı yaratıyor: Seçmezsem seçilecek olandan sorumlu olurum, dolayısıyla seçmeliyim düşüncesi seçimlerin halk içindeki önemini koruyan temel bir fikir. Halbuki belirlenen ve çoktan karar verilen adaylar söz konusudur. Bunların seçim dönemlerinde heybelerinde taşıdıkları vaatler dahi kendilerine rağmen önceden belirlenmiş içi boş vaatlerdir. Eskiden daha az rastladığımız olgulardan biri bakanların ya belediye başkanlığına aday olarak ya da destekleyici olarak yerel seçimlerde öne çıkmalarıdır. Yönetim kendilerinde değilmiş gibi aynı vaatleri süsleyerek halkın karşısına çıkarıyorlar. Elbette “muhalif” görünüp aslında iktidardan beslenen muhalefet parti adayları da aynı konumdadır… Devasa bir sirk çadırının içerisinde kendilerini beğendirmeye çalışanlar türlü şaklabanlıklarla gerçek sorunları örtmeye çalışıyorlar.
Vasıfsız karakterler seçim süreçlerinde halkı yönetme iddiasıyla boy gösteriyor. Halkın sorunlarının tartışılmadığı, sömürü koltuğunu kapma yarışında gerçeklikten kopuk gündemlerin yer aldığını görüyoruz. Özellikle belediye seçimlerinde bu tarz adayların pespayeliği daha görünür oluyor. Yıllardır aynı koltukta kalanlar, yıllardır sömürü ağını dizayn edenler kolay kolay vazgeçmiyorlar.
BELEDİYE Mİ ÇÖZER?
Belediye seçimlerinde toplumsal sorunlardan yerel sorunlara kadar birçok gündem konu edilir. Bu sorunların çözüm merkezi belediyeler midir? Seçimlerde yapılan her propaganda yerelin sorunlarını tümden çözmeye çalışan yaklaşımlarla dolu. Belediyeler, merkezi yönetimden ayrı, “özerk” statüde tartışılan ya da çözüm projeleri sunulan sorunları çözebilecek bir yapıya sahip midir? Geçtiğimiz seçimlerde de gördüğümüz gibi iktidardaki partilerden farklı bir parti kazanmışsa iktidar onu çaresiz bırakabilir, “tek şahsın” pervasız söylemi ile doğal gazsız bırakabilir, hatta deyim yerindeyse “aç da bırakabilir.” Kayyım atayarak istediği müdahaleyi de yapabilir! HDP belediyelerine atanan kayyımların birer kıyım makinesi gibi çalıştığı sır değildir. Üstelik “el çektirilen” başkanların ve eş başkanların birçoğunun suçlamalardan aklanmaları da ayrı bir gerçeklik. Cezalandırılanların ise görevlendirilmiş yargıca cezalandırıldıkları biliniyor. Unutulmuşsa diye hatırlatıyor kendini faşizm, sıklıkla… Faşist partilerin hâkimiyetindeki her yönetim egemen sınıf çıkarlarının koruyucu şövalyesidir. Türlü yolsuzlukların, yerele göre egemen olan şirketlerle ilişkilerin adeta merkezidir. Halkın karşısına çıkarılan adaylar da merkezi yönetimin ve ekonominin sürdürücüsü olabilecek kişilerdir. O kişiler seçilmek zorundadır, düzen kendini bunlarla düzenliyor, organize olup kitlelerin önüne “seçilecekler” olarak çıkıyorlar. Seçilmeleri bir zorunlulukla zuhur ediyor. Özellikle daha küçük bölgelerde daha kalıcı hale gelmiş feodal yapılar, o kentin sahibidir! Tıpkı Trabzon’un Of ilçesini 150 yıldır aynı ailenin yönetmesi gibi. 1847 yılında kurulan ilçe belediyesinin ilk başkanı olan Sarıalizade Ömer Lütfü’nün ardından aynı aile 150 yıldır seçim kazanıyor. 150 yıllık çare bir çaresizlik alameti değil midir?
Faşist partiler yerellerdeki sorunları çözebilen bir konumda değildir, olmamıştır. Genel ekonomik ve toplumsal sorunlardan bağımsız bir yerel anlayış olamaz. Fakat yerel yönetimler ve tabii ki yerel seçimler de halkı manipüle etmenin bir aracı olmuştur. Seçim sonrası yapılan ama daha çok da seçim öncesinde tercih edilen yüzeysel “iyileştirmeler” bugüne kadar yeterli olmuştur. Bir belediyede çalışmalarda yoğunlaşma görülüyorsa halkımız seçimlere az kaldığını hemen anlar ve bunun mavrasını mutlaka yapar! Herkesin bildiği yollar, bozulup yeniden yapılır. Bir yere çirkin ama görkemli bir bina dikmek marifettir! İşte uzun zamandır halka anlatılan belediyeciliğin hikâyesi de budur. Sömürü için dizayn edilmiş yönetim düzeninde, halkın çıkarları için hiç yer yoktur. Pişkince çekilmiş fotoğraflar ile halka karşı yalan gülümsemeler vardır!
KUKLA OLMAYA İZİN VERME, DEĞİŞTİR
Tüm seçimlerde olduğu gibi halkın gerçek gündemi için yerel seçimlerde de yer yoktur. Egemen sınıfların varlığı ve çıkarları bunu gerektirir. Onlar varlıklarının gereği olarak halkı sömürmenin yollarını aramaktadırlar. Bu yüzden seçim zamanlarında sokaklardaki devasa posterlere iyi bakalım. Sahteliğin, yalanın ve kandırmanın maskesidir her biri ve bu maskeler her düzen partisine aittir! Nasıl ki seçim bittikten sonra bu devasa posterler sokaklardan inecek işte o zaman “halk sevgisi” de tekrar rafa kalkacaktır. Egemen sınıflar arkalarında devasa basın ordusu, reklam afişleri ile tüm varlığı birkaç ay süren seçim çalışması bırakıyor. Sonrası ise sömürü düzeninin aynen devamı oluyor. Seçimlerde halkın özgür tercih hakkı hiçbir zaman olmamıştır. “Ya bize ya da bize oy ver” anlayışıyla halkın karşısına çıkartılan kişiler, zorunlu bir düşünceye hapsedilmiştir. Gerçekleri kavrayarak halkın kendi çıkarları için ezilen kitlelerin birliği zorunludur. Faşist partiler ve kişiler etrafında seçmeye zorlanan anlayış yok edilmelidir. Seçimler, gerçekliğin üstünü örten bir maskedir ve bu maske söküp atılmalıdır!