Vatandaşlık verilen ilk robot Sophia’nın öyküsü aynı zamanda teknolojik gelişmenin geldiği noktayı da gösteriyor. Bu gelişmenin hayata katacağı yeniliklerden ziyade kapitalist yapıda ne anlam ifade ettiğine baktığımızda tartışılması gereken yeni sonuçlar ortaya çıktığını görüyoruz. Bu tartışmanın başında robotların işçilerin yerini alıp almayacağı geliyor. Robot Sophia’nın TV ve gazetelerde sergilenen yetenekleri veyahut Boston’da (ABD) açılan bir restorantda sadece robotların çalışması ibreyi işçiler aleyhine çeviriyor. İlerleyen zamanda fabrikadaki işçilerin yerini Sophialar’ın alacağına dair kanıyı da güçlendiriyor. Bu noktada temel sonuçlardan biri; robot Sophia’nın yetenekleri ve gelişkin düzeyi mi baz alınacak yoksa kapitalist ekonomi yasaları mı sorusudur. Otomasyon, Syborg, yapay zeka ve Sophia gibi gelişmiş robotlar üretici güçlerin gelişkin düzeyini ve üretim sürecinde kullanılma derecesini gösterir fakat işçilerin veya işçi sınıfının yerini alması daha ince bir konudur. Daha açıktan söylemek gerekirse kapitalist, üretim sürecinde hangisini tercih eder: Robotları mı, işçileri mi?
Mevcut duruma dair genel bir tablo çizildiğinde, kapitalizmin üretici güçleri geliştiren bir dinamiğe sahip olduğu, eşitsiz gelişme ve rekabet olgusunun bu dinamiği kamçıladığı ortaya çıkar. Kapitalizm, aşırı üretim, azami kâr ve artı değer sömürüsünde kendini bulur. Fakat teknolojiyi, üretici güçleri geliştirmenin de bir sınırı olduğunu, bunun sınırsız olmadığını, kapitalizmin üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki zorunlu uygunluk yasasını kendi aleyhine bozmak istemeyeceğini de belirtmek durumundayız. Dolayısıyla, üretim sürecinde robotların kullanımıyla, robotların tamamıyla canlı emeğin yerini alması bir ve aynı şey değildir. Gelişen teknolojinin kapitalizmi engelleyen bir yönünün de olduğu bir kenara not edilmelidir. Zira salt makine, bu makine Sophia gibi “entellektüel” de olsa kapitalizmi ihya etmez, edemez. Üretim alanlarında işçilerin yerine robotların kullanılması olasılığı üzerine yapılan araştırmalar, ilerleyen yıllarda üretici sektörlerde (buna mutlak artı-değer sömürüsünün en yoğun olduğu tarım, imalat sanayi, inşaat gibi sektörler de dahil) robotların işçilerin yerini alabileceği üzerinde duruyor. OECD’nin 32 ülkede üretici sektörlerde bugünkü robot kullanımı düzeyi üzerinden gelecekte robotların işçilerin yerini alma olasılığı araştırmasına göre Slovakya % 62’lik oranla ilk sırada yer alıyor. % 57 ile Litvanya ve Yunanistan, % 55 ile Türkiye ve Şili onu izliyor. Emperyalist ülkelerin olasılık oranında Almanya %54 ile ilk sırada yer alıyor. Japonya %53, Fransa %51, Rusya %49, İngiltere %42, ABD %41 ile yer buluyor. Burada emperyalistlerin yarı sömürge ve bağımlı kapitalist ülkelere göre robot kullanımına dair olasılık oranlarının düşük olması teknolojik üstünlükle ilgili değildir. Bu durum emperyalist sermayenin üretim sürecini parçalaması, ucuz emek ve hammadde kaynağı olan yarı sömürge-bağımlı ülkelere yönelmesi, bu kapsamda düşük-orta düzeyde teknoloji ihraç etmesi ve daha fazla artı-değer elde etmesiyle ilgilidir. İkinci olarak da emperyalistlerin kendi ülkelerinde, toplamda artı-değer sömürüsünün azalmasıyla sonuçlanacak robotlaşmayı kontrollü kullandığı belirtilmelidir. Günümüzde OECD üyesi 32 ülkede üretim alanlarında robot kullanımı oranı %14 düzeyindedir yani hayli düşüktür. Üretimde tamamıyla robot kullanılmaya başlandığında 66 milyon insanın işsiz kalacağı belirtiliyor. Robot kullanımının -üretim bölgelerinde- yaygın olmasına karşın kullanım oranının hem genel bazda hem de emperyalistlerde düşük olması robotların, işçilerin yerini alıp almayacağına veya kapitalist üretim sürecinde hangisini tercih edeceğine dair önemli bir işarettir.
Bu genel durum aktarımından sonra yönümüzü işçi sınıfının sonunun gelip gelmediğine, kapitalistlerin üretim sürecini tamamıyla robotlara bırakıp bırakmayacağına dönebiliriz.
Kapitalizm sadece değer değil artı-değer de üretir. Artı-değer üretmek için de emek pazarından emek-gücü satın alır. En gelişmiş robot, buna insanımsı robot desek de yine de makinedir. Sophia’nın yaratıcısı; “Şu an karar alabilecek ya da tercih yapabilecek gelişmişlikte değil” derken Sophia’nın, ne kadar hünerli olursa olsun, bir makine olduğunu belirtmiş oluyor aynı zamanda. Bu hünerli robot ileride karar alacak kadar gelişmesi halinde yine ölü emekten canlı emeğe terfi etmeyip ileri düzeyde gelişkin bir makine olmaktan çıkamayacaktır. Başka bir ifadeyle robotların insana en yakın hale gelmesi kapitalistin pazardan, artı-değer üretimi için ihtiyaç duyduğu emek gücünü değil makine aldığı, kullandığı gerçeğini değiştirmeyecektir. Üretim aleti üreten kapitalistler hiçbir zaman insan üretemeyecektir. Varsayalım ki genetik teknolojisi ile veya klonlamayla “insan” üretimi gerçekleştirildi! Ortaya çıkan, pazara sürülen bu “insan” yine de “zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayan” bir emek gücü sahibi, mülksüz insan değildir. Bir başka kapitalistçe kâr etmek için pazara sürülmüş bir metadır, makinedir. Ve her yeni teknolojik gelişmede bu “insan”, robot, makine teneke yığınına dönüşmekten kurtulamayacaktır. Emek gücüne sahip ve bunu yeniden -hem de emek gücüne karşılık aldığı ücreti dahilinde yani kapitaliste ek masraf olmadan- üreten insanda yani işçide ise aynı durum söz konusu değildir.
Kapitalist, azami kâr için yeni teknoloji makineler alırken sermayesinin önemli bir kısmını değişmeyen sermayeye kullanmış olur. Bunu da aşırı üretim hırsıyla yapar. Fakat sermayesinin tamamını değişmeyen sermaye için kullanması söz konusu olamaz. Kapitalist emek gücü yerine robot aldığında, fabrikasını makineleri kullanan makinelerle, robotlarla doldurduğunda sermayesinin tamamını değişmeyen sermayeye aktarmış olur. Bir günlük iş gününde daha fazla meta üreterek rakiplerine de açık ara fark atabilir fakat yatırım yaptığı parayı sermayeye çeviremez. Parayı sermayeye çevirecek olan değişmeyen sermaye değil, değişen sermayedir. Daha somut ifadeyle makineler, insanın yaptığının aynısını yapan en gelişmiş robotlar da olsa artı-değer üretemez; “makineye dönüştürdüğü için artı-değer üretmez.” (Kapital Cilt 1, K. Marx)
Sermayenin organik bileşimine son verip işçinin yerine robot çalıştıran kapitalist artı-emeğe de son vermiş olur. Sermayesinin değişmeyen kısmıyla robot alan kapitalist, diğer makineleriyle artı-emek sağlayamadığı gibi gasp edecek bir artı-değer de elde edemez. Robot hiç durmadan 7/24 çalışsa da üretilen metaya ancak kendi değerini aktarabilir. En gelişmiş robotu en kötü işçiden ayıran temel nokta, en kötü işçinin üretilen metaya artı-değer katmasıdır. “Makine de değişmeyen sermayenin bütün diğer öğeleri gibi yeni değer yaratmaz yalnızca oluşmasına hizmet ettiği ürüne kendi değerini katar.” (age.)
Kapitalist sömürü olgusu emeğin varlığını önkoşullar. Emek insana özgü bir olgudur. Emeğin “geçmiş-birikmiş emek ile canlı emek” veya “ölü emek ile canlı emek” olmak üzere ikili karaktere sahip olması robotla işçiyi birbirinden ayıran temel bir noktadır. Kapitalist ölü emeği (makineleri) sömürmez. Pazardan satın aldığı işgücünü yani canlı emeği sömürür. Robot ne kadar insana benzerse benzesin iş gücünü satan bir işçinin yerini alamaz ya da ölü emek canlı emeğin yerine geçemez. Robotu yaratan “tanrı” da bir kapitalisttir. Pazara sürdüğü de diğer makineler gibi özünde bir makinedir. Robot bir makine olarak canlı emeğe sahip değildir. Kendisinden önceki makinenin üretim sürecindeki rolü ne ise onun rolü de ancak odur, daha ilerisi değil.
Aşırı üretim, azami kâr ve artı-değer kapitalizmin can damarıdır. Artı-değer üretimi ve sömürüsü için kapitalizmin en temel ihtiyacı işgücüdür, dolayısıyla işçi sınıfıdır. Üretim alanlarında robot kullanımı olasılığı kimi ülkelerde %50-60 gibi yüksek bir oranda olsa da bu olasılığın %100 ile gerçekleşmesinin nesnel-maddi bir zemini yoktur ve olamaz da. Çin emperyalizminin hızla yükselmesinin en önemli nedeninin ucuz emek gücü ve yoğun artı-değer sömürüsü olduğu unutulmamalıdır. Aksini düşündüğümüzde buna ilk karşı çıkacak olan yine kapitalistler olacaktır. Zira kapitalistler, Nasrettin Hoca hikayesindeki gibi bindiği dalı kesmeyecektir. Dolayısıyla üretici güçleri durmadan geliştiren kapitalizm, bu gelişimin engeli haline gelen üretim ilişkilerini korumak için kararlı bir savaşa tutuşarak, kendi kazdığı mezara düşecektir.