2017-18 kış kampından çıktıklarında kadın yoldaşlar olarak özgün örgütlenmişler, burada faaliyet öncesi bu yılın hedefleri üzerine tartışmışlardı. Deşt ve Mercan şehitlerinin yaraları hala çok tazeyken on ikilerin kaybı büyük bir boşluk yaratmıştı. Bu boşluğu doldurmanın, özellikle üç kadın yoldaşın özlemlerinin, yarım bıraktıkları görevlerinin kendi omuzlarında olduğunun bilincindelerdi. Kış boyunca çok tartıştılar, dersler çıkardılar, eleştirdiler, eleştirildiler. Öğrendiler, öğrettiler. Geçmiş faaliyetlerden çıkardıkları derslerle şimdi kendilerini daha güçlü hissederek karşılıyorlardı baharı. Çiğdem ve Nergiz yoldaşlar, Kadın Komitesi Üyesi olarak bu faaliyetteki sorumluluklarının daha da büyük olduğunun farkındaydılar. Çiğdem yoldaş aynı zamanda Bölge Komutanlığı Yedek Üyesi olarak askeri önderliğinde de sorumluluk alıyordu. Yine Nergiz yoldaş, bu yıl kendini askeri olarak daha da yetkinleştirmeyi, komutanlaşmayı hedefliyordu.
Şimdi sizi yazarken tartışmalarımızda, sohbetlerimizde, söylediğimiz türkülerde sesiniz eşlik ediyor bana… Mücadeleye dair söylenen ezgilerin her dönem güncelliğini koruduğunu ve her dönem ayrı bir anlam taşıdığını Çiğdem yoldaşın söylediği “Kızıldere” ezgisinde bir kez daha yaşıyorum. Şarkıyı söylerken sanki o anı yaşıyor ve onun coşkusuyla bağlamaya daha güçlü vuruyor… “Kerpiç bir ev vardı orda/Sarılmıştı dört bir yanda/Her taraftan kurşunlara hedef oldu Kızıldere.” Parçanın sonuna kendinden bir katkı yapıp; “Devrime bedel vermiştik mahşerinde Aliboğazı” diye söyleyişi hala kulaklarımda şimdi. Ama nerden bilecekti ki; bir bahar günü bütün doğa Çiğdem ve Nergiz’e bezenmişken ve kaldıkları mevzi her taraftan kurşunlara hedef olurken o ezginin içinde yaşamaya devam edeceğini… “Oynuyordu yer yerinden/ Korkmuyorduk biz ölümden” derken bu anı bizzat yaşayacağını ve yoldaşlarına “Teslim olmak yok yoldaşlar. Son mermimize kadar çatışacağız” diyeceğini…
23 Nisan 2018’de Aliboğazı böylesi bir direnişe tanıklık etti. Sabaha karşı yapılan uçak vuruşlarının ardından indirmeler yapılmış sabah operasyon başlamıştı. Kuşatıldıkları sığınakta iki kadın yoldaş, destansı bir direnişle düşmana kayıp verdirmiş yoldaşlarına kendilerini siper etmişti. Tıpkı Sinan ve Rıza gibi yaşatmak için ölümü kucaklamışlardı… Grubun komutanıydı Çiğdem yoldaş. Daha bir gün önce göreve giden diğer kadın yoldaşlarla sımsıkı kucaklaşarak vedalaşmışlar, zorlu geçecek bu faaliyet dönemi için askeri taktik ve politikaları belirleyerek birbirlerine başarı dilekleriyle ayrılmışlardı. Operasyon başladığında Nergiz’in yanında olması Çiğdem’e ayrı bir güç veriyordu. Sık sık söylerdi “Çatışmaya girecek olursam özellikle bazı yoldaşların yanımda olması bana daha bir güç verir” diye. Bunların başında geliyordu Nergiz yoldaş da. “Onun bir çatışmada herhangi bir tereddüt göstermeyeceğinden eminim” diyerek en zorlu süreçlerde dahi omuz başında güven veren yoldaşların Partimizde olmasının haklı gururunu da yaşıyordu.
Operasyon başladığında da göz göze geldiler. O bakışlarda yoldaşlık, intikam, Parti, her şey vardı. Belki oradan sağ çıkamayabilirlerdi bunu biliyorlardı ama son görevlerini partiye yaraşır bir şekilde yerine getirmenin haklı gururuyla bakıyorlardı birbirlerine. “Hangimiz önce düşerse, diğerimiz onun için de sıkacak” diyordu bu bakışlar… O anda tek bir şeye kilitlenmişlerdi. Düşman ve biz… Bu küçücük mevzide devrim ve karşı devrimin çatışmasıydı birazdan yaşanacak olan. O ana kadar o topraklara dökülen kanın sorulacak hesabıydı yaşanacak olan. Şimdi karşılarında her türlü tekniğiyle ateş püsküren, “şaşalı” TC ordusu duruyordu. Onun karşısında iki koca yürek, partinin kadın savaşçıları, silahlarının son mermilerine kadar düşmanın kendi deyimiyle “göğüs göğüse” yaşanan bu çarpışmada “hangimiz daha güçlüyüz” diyordu.
Çiğdem ve Nergiz yoldaşlar… İkisi de ismini şehit yoldaşlardan almış, her bahar açan Nergiz ve Çiğdem çiçekleri gibi onları yaşatıyorlardı. Birlikte çok iş yaptılar. Ankara’da Komsomol faaliyetinde başlayan yoldaşlıkları, Dersim dağlarında daha da güçlendi. Birlikte yürüdüler en zorlu yolları. Çoğu kez tamamladılar birbirlerini. Her iki yoldaşın da teori ve politikaya ilgisi, sorgulayıcı yanları onları ideolojik politik tartışmaların aktif bileşeni yapıyordu. Tartışmalarda bir de aynı taraftalarsa bu onlara ayrı bir güç veriyordu. Hele de söz konusu parti, yoldaşlar olunca ikisi de çok tavizsizdi.
Grubun en renkli en coşkulu yüzlerindendi Çiğdem yoldaş. Halay çekmeyi, türkü söylemeyi bir de ağız dolusu kahkaha atmayı çok severdi. Yoldaşlığı bütün hücrelerinize kadar hissederdiniz Çiğdem yoldaşla konuşurken. Her zaman mutlaka konuşacak bir şey bulur, kendini hissettirirdi. Hiçbir şey bulamazsa “Gelin hadi halay çekelim” diyerek eline mendili alıp çıkardı ortaya. Çiğdemle sohbet bir nehir gibidir aslında. Birikir birikir taşar. Kimi yerlerde engebeli, kimi yerde sakin, kimi yerde coşkun, kimi yerde hırçındır. Varmak istediği denize ulaşmakta kararlılığını hiç kaybetmeyen bir nehirdir o. Çiğdem yoldaş, bir komutan olarak yoldaşların başarıları karşısında gurur duyar, yapamadıkları bir şey olduğunda onu yüreğinde hisseder, ona elinden gelen yardımı yapardı. Hele de bunlar kadın yoldaşlarsa sonuç alana kadar peşini bırakmazdı. Bazen bu abartılı olsa da tabii…
Geyiksuyu’nda Sinan ve Rıza yoldaşların ölümsüzleştikleri nokta baskınında bir komutanın yaşayacağı en zor anları yaşamış, en kritik anda Sinan ve Rıza yoldaşla operasyon sonrası görüşmek üzere randevulaşarak grubun kalanını düşman çemberinin içinden çıkarmayı başarmıştı. Yoldaşların kendi komutasında şehit düşmeleri onda derin yaralar açmıştı. “Nerde eksik yaptım” diye tartışırdı her fırsatta. Onları yaşatmak için ölümü göğüslediklerini düşünüyordu şimdi. Ve kendileri de diğer yoldaşlarını yaşatmak için saldırıyı ilk göğüsleyecekti. Onlara onlar gibi yanıt olmak geçiyordu sürekli aklından. Aşkın, Bakış, Hakan gibi, Sinan ve Rıza gibi, Sefkan, Yurdal, Ünal gibi… Geyiksuyu’nda “Kadın timi” olarak yaptıkları eylemde tetiğe basmadan önce Zilan’ın gözlerine bakarak ondan güç aldığını söylemişti. Şimdi de Nergiz’in gözlerinde görüyordu o gücü. Nergiz de benzeri şeyleri geçiriyordu aklından, bundan emindi. “Teslim olmak yok” yoldaşlar dediğinde Nergiz’in gururla gülerek bakışından almıştı bu gücü. Şimdi ikisi de hedefe kilitlenmiş, yaklaşan düşmanın üzerine yağdırmışlardı mermilerini.
Nergiz yoldaş, belki duygularını çok fazla sözlere dökmezdi ama onun ne hissettiğini ne yaşadığını bakışlarından anlardınız. Konuşunca sımsıcak konuşurdu. Güçlü yanları çoktu. Verilen her göreve tereddütsüz yanıt verirdi. Yoldaşlarına bağlılığını Çiğdem yoldaşa 2015 Ekim’inde yazdığı bir notta şöyle ifade etmişti. “Şehitlerin her zaman bir duygusal ağırlığı oluyor hepimizde. Onlara dair anılar, düşünceler bir sürü şey dolaşıyor insanın kafasında. Bende de ilk başlarda böyle bir ağırlık oluştu, ağırlığı atıyorsun ama anılar aklında kalıyor. Anlatması, tarif etmesi zor oluyor ama yine de kendimi böylesi durumlarda çok daha güçlü hissediyorum; iyi ki örgütle tanışmışım, iyi ki gerillaya gelmişim diyorum. Yani yaptığım, yapmak istediğim her şey daha çok anlam kazanıyor.”
PARTİ VE SAVAŞ KAÇKINLIĞINA KARŞI İDEOLOJİK, POLİTİK BARİKAT!
Partinin içinden geçtiği tasfiyecilik sürecinde ordu içindeki tartışmalarda hep sorgulayıcı olmuştu iki yoldaş da. Sorunlara partiden taraf bakmayı bilmiş, buradan kendilerine yeni görevler çıkarmışlardı. Sürecin ağırlığının farkındalardı. Yılgınlığa, tereddüde yer olmamalıydı… 2017 faaliyetinde Çiğdem ve Nergiz yoldaşlar aynı alanda görev almıştı. Çiğdem yoldaş alan komutanıydı ve alanda hem komutanlık hem de savaşçılar kadın yoldaşlardan oluşturulmuştu. Partinin bu alandaki görevlerini yerine getirmek, kadın yoldaşların omuzlarındaydı. Askeri operasyonlarla hem gerilla gücüne hem de kitleye yönelik düşman saldırılarının daha da arttığı bir dönem yaşanıyordu. Bu dönemde Parti içinde yaşanan hizip faaliyetinin ordu içindeki yansıması da önce bozgunculuk olarak sonra ise küçük bir grubun Partiden kaçtığı gibi savaştan da kaçmak üzere ordu dışına çıktığı bir süreç çakışmıştı. Böylesi bir süreçte özellikle politik görevler, sahiplenme ve ideolojik duruş daha fazla anlam kazanıyordu. Yoldaşlar bunun farkında olarak konumlanma kaygısı içindeydi ve bu süreçten güçlenerek çıktı iki yoldaş da.
Her iki yoldaş da özellikle kadın yoldaşların daha da ileri çıkması için çok çaba gösterdi. Alandaki kadın çalışmalarına öncülük etti. Kadın yoldaşların askeri ve politik olarak yetkinleşmesi için önce kendilerinden başladılar. Hatalarına karşı sorgulayıcı yaklaştılar. Onlardan dersler çıkarıp yoldaşlarıyla tartıştılar. Öğrenirken aynı zamanda da öğretmesini bildiler. Alanda özellikle de Beşlerin temellerini attıkları kadın çalışmalarını geliştirip büyütmek için çok emek verdiler. Kitle faaliyetinde, askeri eylemlerde, teorik politik çalışmalarda en önce kendilerini önerdiler. Hiçbir pratikten kaçınmadılar. Zorlansalar da insan iradesinin her şeyin üstesinden geleceğini kendi pratiklerinde defalarca kanıtladılar. Depo yaptılar, kamp yaptılar, kazma, balyoz salladılar, ajitasyon propaganda faaliyetinde en önde yer aldılar, eylem örgütlediler, düşman öldürdüler… Yani savaşı tüm hücrelerinde yaşadılar. Çünkü kadının savaşta özne olması, bu savaşın destekçisi değil sahibi olduğunu göstermesi için herkesten çok partinin kadın komutanlarının, savaşçı kadınlarının daha fazla emek vermesi gerektiğini biliyorlardı. Çünkü kadın yaşamda olduğu gibi mücadelede de sürekli daha ileri atılarak eşitsizliği dengeye dönüştürme zorunluluğu taşımaktadır.
Nazım’ın dediği gibi korkunç ellerimizle bastırıp yaramıza dayanmaya çalışıyoruz şimdi bu acıya… Tıpkı dünyayı omuzlarımızın üstünde taşıyıp olanca gücümüzle kaldırmaya çalışmak gibi. Tıpkı çatışmada Nergiz yoldaşın ilk yara aldığında gücü tükenene kadar düşmana mermi yağdırmaya devam etmesi gibi. Çiğdem yoldaşın bunu görüp bir yandan yoldaşının yarasına bastırırken diğer yandan ikisi adına da silahını ateşlediği gibi… Gelecek güzel günlere olan umudumuzu kanımızla besleyerek diri tutmaya çalışmak böyle bir şey… Yoldaşının omzunu omuz başında hissedip o yokuşu aşmak böyle bir şey… Onlar devrime canlarını feda ettiler. Canımız, kanımız, her bir parçamız bu topraklara dağıldı… Bu davaya kanla bağlandık biz. Eğer kopacak olursak bunun bizim için ölüm olduğunu biliriz… Her devrim kendi kahramanlarını yaratır. Onlar da bizim kahramanlarımız olarak yüreklerimizdeki en güzel yeri aldılar…
Bir Yoldaşı