Halkların Demokratik Partisi’ne yönelik uzun bir süredir devam eden saldırılar, her gün bir yenisi eklenerek ve giderek yoğunlaşarak devam ediyor. 30 yılı aşkın bir süredir kurulan tüm Kürt partilerine saldıran, milletvekillerini, başkanlarını, çalışanlarını tutuklayan, partileri kapatan faşist sistem, siyaset yasakçı, inkarcı ve imhacı anlayışını hayata geçirmek için her türlü yol ve yöntemi kullanmaktan imtina etmemektedir.
TC devleti bu saldırıları planlarken çoğu zaman sivil faşist unsurları devreye sokmaktadır ya da on binlerce kişiyi katleden bir mekanizmanın adını “derin devlet” koyarak asıl sorumluyu aklamaya çalışmıştır. Elbette bunun teşvik edici olması için de katliamları yapanları her dönem korumuş, kollamış, hatta açıktan ödüllendirerek yeni katliamların önünü açmıştır. Mehmet Ağarlar, Efkan Alalar, A. Kadir Aksular, Süleyman Soylular ve binlercesi aynı mekanizmanın piyonları ve aktörleri olarak dünden bugüne faşist Kemalist diktatörlüğün özüne uygun olarak varlıklarını kan ve vahşet üzerinden devam ettirmektedirler.
HEP, DEP, HADEP, DEHAP, ÖTP, DTP, BDP VE HDP…
Kürt Ulusal Hareketine legal siyaset yasağı ve saldırısı, 1991 yılında TBMM’ye giren HEP’le başlamış, HDP’nin bugün kapatılma davasıyla aynı minvalde devam etmektedir. HEP milletvekilleri mecliste ana dilleri olan Kürtçeyle yemin etmek istedikleri için tutuklandılar, partileri kapatıldı. Bu faşist gelenek, HDP’nin önceki dönem eş başkanları olan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı, milletvekillerini ve belediye başkanlarını da içine alarak aynı muhtevadaki saldırılarla devam etmektedir.
HEP’ten HDP’ye sekiz farklı parti kurulmasına rağmen, bütün partiler kapatılmış, başkanları, milletvekilleri, belediye başkanları tutuklanmış, birçok partili ise katledilmiştir. 5 Temmuz 1991’de evinden kaçırılarak 2 gün sonra cenazesi bulunan HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın bunların ilkiydi. 17 Haziran’da HDP İzmir İl Başkanlığı binasındaki silahlı saldırıda katledilen Deniz Poyraz gidişattan anlaşılıyor ki son olmayacaktır. Kamuoyunda bilinen öne çıkmış isimlerden DEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar, HEP Gaziantep İl Başkanı Abdülsamet Sakık, HADEP PM üyesi Muhsin Melik ve Mehmet Ayyıldız gibi yüzlerce Kürt siyasetçi katledilmişti. Katledilen bu Kürt siyasetçilerin bilinen katilleri gizlenmiş, davaların çoğu takipsizlikle sonuçlandırılmıştır.
ÖZEL HEDEF HALİNE GETİRİLEN HDP
Ekonomik krizin siyasal krizi derinleştirdiği, siyasal krizin ise çözümsüzlükler yumağı içinde hükümet ortaklarını sıkıştırdığı bir dönem içerisindeyiz. Faşizmin her dönem yaptığı gibi, kriz anlarında gündem değiştirmek, odak noktasını dağıtmak için kullandığı şovenizm ve milliyetçilik silahı, 2021 yılı boyunca çok etkili olamasa da hep gündemdeydi. TC tarihinin her döneminde, şovenizm ve milliyetçiliği körüklemek için yapılacak ilk iş, Kürtlere, Alevilere, devrimci ve komünistlere, kısacası toplumun ilerici kesimlerine saldırmaktır.
Seçimlerin gündemde olduğu, AKP-MHP faşist bloğunun güç kaybettiği bir dönemde, HDP’nin varlığı, oy potansiyeli birçok kesim için iştah kabartan bir yerde durmaktadır. Kürtlerin oyunun seçimlerde belirleyici bir yer işgal ettiği açıktır. Bundan kaynaklı aslında burjuva-feodal faşist partilerin hiçbiri HDP’nin varlığından memnun değildir. HDP üzerine oynanan oyunların, saldırı dalgasının bir nedeni olarak bu gösterilebilir. Diğer yandan TC devletinin 97 yıllık inkarcı, imhacı zihniyeti gereği yok edilmesi gereken Kürtlerin legal alandaki temsilcisi olarak görüldüğü için de bir saldırı hedefi haline gelmektedir HDP.
HDP, uzun bir dönemdir üzerine kapatma tartışmaları yapılan, bununla yetinilmeyip saldırılarda bulunulan bir hedef olarak görülmüştür. Kürtler ve Suriyelilere yönelik 2021 yılında Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde çoğu silahlı olmak üzere 30’un üzerinde saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırılar sonucu 9 kişi yaşamını yitirdi. 17 Haziran günü HDP İzmir İl binasına yapılan saldırıda parti çalışanı Deniz Poyraz silahla katledildi. Muğla’nın Milas ilçesinde bir ay içerisinde iki defa HDP ilçe binası kurşunlandı. Son olarak 28 Aralık günü HDP İstanbul Bahçelievler ilçe binası silahlı bir kişi tarafından tarandı. Bahçelievler saldırısını yapan faşist Muhammet Eren Sütçü HDP’liler tarafından etkisiz hale getirildi. Daha sonra polisin gözaltına aldığı faşist saldırgan sorgulamasının ardından serbest bırakıldı.
Saldırıların planlı yapılması, Deniz Poyraz’ın katledilmesinin tam da HDP’ye yönelik kapatma davasından bir gün önce olması; Bahçelievler saldırısının da Deniz Poyraz cinayeti duruşmasından bir gün önce olması, “ayağınızı denk alın” mesajının kanlı bir şekilde verilmesi olarak okunabilir.
Organize ve örgütlü yapılan bu saldırıların failleri, ellerini kollarını sallayarak yeni saldırı planları yapmalarına vesile olan TC devletinin kokuşmuş yargısına ve arkalarındaki desteğe güvenmekteler. Bundandır ki Deniz Poyraz’ın katili Onur Gencer mahkeme salonunda pişkince, aşağılık bir şekilde gülmekte, salondakilere ve Poyraz’ın ailesine sataşmakta, tehditvari konuşmakta sakınca görmemektedir.
TC devletinin kendisine muhalif her kesime yönelik vahşice saldırısına karşı, muhalif kesimlere yönelik saldırıları düzenleyenlere karşı muazzam merhameti, demokrasisi ve teşvik primi mahiyetindeki kararları, bundan sonraki dönemlerde de yeni katil ve katillerin çıkacağının, bunların polis, jandarma korumasında selfiler çekilerek karakollarda ağırlanacağının, hapishanelerde istirahat edeceğinin ve tiyatro niteliğindeki mahkeme salonlarında kendileri için hazırlanmış takım elbiseler karşılığında iyi hallerinin ödüllendirileceğinin farkındayız.
Biz bunu binlerce faili belli cinayetin örtbas edilmesinde gördük. Musa Anter’in (yıllar sonra Abdülkadir Aygan adlı itirafçının açık isim, tarih ve adres vermesine rağmen) katillerinin cezasız bırakılmasında gördük. Hrant Dink’in katillerinin arkasındaki güçler belli olmasına rağmen, ısrarla mahkeme heyetlerinin delil bulamamasında gördük. Kameralar önünde işlenen Tahir Elçi cinayetinin katillerinin hâlâ bulunamamasında gördük.
Bu tespit bir yanılsama, korku yayma, umutsuzluk olarak okunmamalıdır. Faşist diktatörlüğün karakteri gereği bu böyle olacaktır. Faşizmin yargı sisteminden bir adalet bekleyişimiz yoktur elbette. Bütün bu pisliklerin temizleneceği gün, devrimin yapıldığı gün olacaktır. Yapılan hiçbir kötülüğün karşılıksız kalmayacağı açıktır. Bunu bilen faşistlerin korkuları sonları yaklaştıkça daha fazla artmaktadır.