Bugün herkesin bildiği devrimci kadın önder Clara Zetkin, bir zamanlar konuşma kürsüsüne korka korka çıkandır, oysa mücadelenin içinde artık mücadelenin en ön safında yer alan bir savaşçı ve kadınların kürsüdeki sesi olur.
“Sanki kanat takmışım gibi geldi bana…”
Paris’te 1889’daki II. Enternasyonal’in kuruluş kongresinde ismi okunduğunda bu korkuyu yener, “Söz sırası yurttaş Zetkin’in”. Başlangıçta tutuk, sonra gittikçe kendisinden daha emin ve daha akıcı bir dille, 32 yaşındaki Clara Zetkin ilk büyük konuşmasında kadınların davasını temsil eder: Konuşma metninin başlığı, “Kadının kurtuluşu için”dir. Clara Zetkin sosyalist partilerde hakları için savaşmak isteyen kadınlara tercüman olmaktadır. “Erkeğin desteği olmadan” diye açıklar, “evet, hatta genellikle erkeklerin iradesine karşın, kadınlar sosyalist bayrak altına girmişlerdir… Fakat onlar şimdi bu bayrak altında duruyorlar ve burada kalacaklar! Burada özgürlükleri için, eşit haklara sahip insan olarak kabul edilmeleri için savaşıyorlar.
Sosyalist işçi partisi ile el ele yürüyerek savaşın tüm zorluğuna ve gerektirdiği özverilere katılmaya hazır oldukları gibi, zaferden sonra da elde ettikleri tüm hakları korumaya kesin kararlıdırlar.” Paris kongresindeki bu konuşma sadece Clara Zetkin’in ilk büyük konuşması değildir. Bu konuşma uluslararası bir topluluk önünde cinsinin eşitlik hakları için savaş veren ve “Kadın ve Sosyalizm” konusunu gündeme getiren bir kadının tarihteki ilk konuşmasıdır. “Sanki kanat takmışım gibi geldi bana” der Clara Zetkin konuşmasını bitirdiğinde.
“Yaşamın olduğu yerde savaşmak istiyorum” sloganı onun yaratışıdır. Bu noktaya nasıl varmıştır? Bu genç Alman kadın neden ille de Sosyal Demokrat Parti’ye katılmıştır? Bir köy öğretmeninin kızı olan Clara Eissner, Chemnitz yakınındaki Wiederau’da yetişir. Günün birinde babasının kütüphanesinde Papa’ya karşı ayaklanmaların bir hikâyesini bulur. Yakılmak için odun yığınları üstüne bağlı olduklarında bile inançlarından dönmeyen bu kadın ve erkeklerden çok etkilenmiştir.
“Onlardan, daha çocukken, insanın inancı uğruna ölmeye hazır olması gerektiğini öğrendim” diye anlatır hayatının sonunda. 1872’de Eissner ailesi Leipzig’e taşınır. Clara öğretmen olmak ister. Gerçekleşmesi kolay olmayan bir arzudur bu. Çünkü devlet o zamanlar kadınların yüksek öğrenim görmesi ve kadın öğretmen yetiştirilmesi ile ilgilenmemektedir ve kadınlar kamusal eğitimin henüz her dalında çalışamamaktadır.
Leipzig’deki kurs döneminde Clara, devrimci düşünceleri ve eylemleri yüzünden ülkelerinden sürülen ve şimdi Leipzig’de öğrenim gören bir grup Rus öğrenciyle tanışır. Karl Marx ve Friedrich Engels isimlerini ilk kez işitir.
Rus öğrencilerden biri olan Ossip Zetkin, Clara’nın en yakın arkadaşı ve dostu olur. Sık sık kendisini sosyal demokratların toplantılarına götürür. Aynı yıl 1878’de Sosyalistler Yasası yürürlüğe girer. Bu yasa eyalet polis müdürlüklerine yerel sosyal demokrat cemiyetleri, sendikaları ve işçi eğitim cemiyetlerini yasaklama yetkisi vermektedir.
Birdenbire parti ve onunla birlikte tüm işçi örgütleri yasadışı olur, tüm yayınları yasaklanır. Partinin yasadışı çalışmalarına katılmaya devam eder.
1880’de Ossip Zetkin Leipzig’den sürülür. İki yıl sonra Clara onun ardından Paris’e gider. Evlenirler.. Kısa bir zaman sonra Ossip Zetkin ağır hastalanır. 1889’un Ocak ayı sonunda ölür.
Clara Zetkin yıllar sonra bir kız arkadaşına kocasının ölümünü yazarken, “Sanki benim hayatım da durmuştu” der; “o zaman sadece çocuklarım uğruna hayata geri döndüm; ve tam adını koyarsak, sosyalist devrim savaşçısı bir kadın olarak verdiğim uğraş sayesinde.” Clara Zetkin Paris’te sürgündeyken sürekli Alman ve Fransız işçi hareketleriyle ilgilenir ve bu sırada iki temel sorunla karşılaşır:
Sosyalist toplumda kadının yeri nerededir? Sosyalistler kadınları nasıl uyandırıp mücadelenin içine çekebilirler?
Bu konuya ilişkin ilk büyük katkısını Paris’teki II. Enternasyonal’in kuruluş kongresinde yapar.
Eylül 1890’da sosyal demokratlara karşı tedbir yasaları kaldırılır. Clara Zetkin iki çocuğuyla vatanına geri döner ve Stuttgart’ta yerleşir. Kadın işçilerin çıkarını kollayan Eşitlik adlı bir derginin kurucu ortağı ve yöneticisi olur. İlk yılların Eşitlik dergisinin sayfalan çevrilirse, kadın işçi hareketi gelişiminin canlı tabloları görülür. Bu dergilerde Jüt İplik Fabrikası’nda bir kadın işçinin Bremen’de 14 fenikten 15 feniğe kadar saat ücreti aldığı okunur. Çoğu, haftada yalnız bir kez sıcak öğle yemeği yiyebilmektedir… Dresdenli tütün işçileri; “içimizden biri mesai sırasında gülecek olsa bu ölümcül suçun bedelini 50 fenik ceza ile ödemek zorundaydı,” diye anlatırlar. 1905 yılından itibaren eğitimini tamamlamış olan öğretmen Clara Zetkin kendisini yürekten istediği bir konuya adar: Pedagojik çalışma.
Ağustos 1907’de sosyalist kadınların ilk uluslararası toplantısına 14 ülkeden 56 delege katılır. Bu kadınlar Clara Zetkin’i uluslararası sekreterliğe seçer ve Eşitlik dergisini uluslararası yayın organı olarak belirlerler.
Ağustos 1910’da ise, Kopenhag’da toplanan Uluslararası Emekçi Kadın Kongresi, Zetkin’in önerisiyle 8 Mart’ı Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü ilan eder.
1. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda katılımcı kadınlar, her yıl uluslararası bir kadınlar günü kutlanmasını kararlaştırır. İlk önce, mart ayındaki bu gün, kadınların seçme hakkı için propaganda yapmaya hizmet edecektir. “Yaşasın kadınların oy hakkı!” Bir yıl sonra Alman kadınlar mart ayındaki “kendi günlerinde” caddelerde bu sloganı pankartlara yazarlar. Clara Zetkin Eşitlik dergisinde bunu, “Dünyanın şimdiye kadar gördüğü, kadının eşitliği için yapılan en görkemli gösteri” diye haber verir.
Daha 1912 yılında Clara Zetkin uluslararası sosyalistler kongresinde, Basel’de dünya kadınlarını barışın korunmasına aktif olarak katılmaya çağırmıştır. Savaşın sürdüğü 1915’te Almanya’da illegal olarak bir manifesto yayınlar: “Savaşı Bırakın!”. “Vatana ihanete teşebbüs”ten tutuklanır. Serbest kalır kalmaz, savaşa karşı yasadışı mücadeleye devam eder. En ağır darbeyi yiyinceye kadar: Parti yönetimi Eşitlik’in redaksiyonunu elinden alır…
“Her şey beni Rusya’ya çekiyor. Rusların arasında yeni vatanımı buldum, politik açıdan, insanlık açısından, onların arasında sonuna kadar çalışmak ve savaşmak istiyorum.”
Bunu 1917’de Rus işçi ve köylüleri Çar’ı devirdiklerinde yazmıştır. Lenin’le uzun konuşmalar yapar ve bunları Lenin ile Anılar kitabında yayınlar. 1920’de Alman parlamentosunda yeni kurulan Komünist Parti’nin baş adayı seçilir. Komünist Enternasyonal’in kadınların çalışma hayatıyla ilgili temel esaslarını hazırlar.
Ölümünden bir yıl önce, 75 yaşındayken hâlâ Berlin’deki Alman parlamentosunun kürsüsünden faşist tehlikeye karşı hararetli bir konuşma yapmış ve ağır hasta olmasına rağmen şöyle haykırmıştır: “…Faşizmin tüm ülkelerdeki karşıtları! Kanlı zulümle, terörle, açlık ve savaşla birleşmiş faşizm paramparça edilip yere serilmeden, aramızdan hiç kimse dinlenme ve mola verme hakkına sahip değildir.”