Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) hububat alım fiyatlarını açıklamasının ardından tepkiler hızla yükseldi. Üretimin maliyetlerini düşünürsek bu yılki alım fiyatları “kötü bir şaka” bile olamayacak kadar trajik! Son birkaç yıldır artan üretim maliyetleri özellikle çiftçiyi hareketsiz kıldı. Mazot, gübre, tohum vd. her şey enflasyonla birlikte artışa geçti. Tüccarlar ellerini ovuştururken çiftçiye topraktan kalan sadece taştı…
1 YILDA 1 LİRA
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) bu yıl açıkladığı hububat fiyatlarında geçtiğimiz yıla göre sadece 1 lira artış yaptı. 8 lira 25 kuruş olan ekmeklik buğdayın fiyatı 9 lira 25 kuruş, 7 lira olan arpanın fiyatı ise 7 lira 25 kuruş oldu. Yapılan artışlar yüzde 10-20’leri ancak bulurken enflasyonun yüzde 75 olması “Nerede yaşıyorsunuz?” sorusunu akla getiriyor. Yaşamın her alanında zamlar her gün yaşanırken tarımsal üretimin maliyetlerini düşünmeden edemiyoruz. Toprağı ekecek traktörün, traktör için mazotun, tohumun, gübrenin maliyetleri geçen yıl ile aynı mı? 1 gün sonrasını öngöremeyen çiftçiye sunulan fiyatlar adeta üretmeyin dedirtecek düzeye ulaştı. Büyük tarım çiftliklerinin ve üreticilerin zaten ambargo kurduğu serbest piyasada küçük ve orta üretim yapan çiftçilere kırıntılar kaldı. Öyle ki bunu da kendine dert edinen devlet, kırıntıları da toplamak istiyor! TMO’nun buğday ve arpa alımlarında kota belirlediği biliniyor. Geçtiğimiz yıldan hatırlayalım, randevu krizi ve kota sorunundan kaynaklı çiftçi üretiminin ancak bir kısmını verebildi. Yetersiz kalan TMO siloları adeta çiftçiyi tüccarların vicdanına teslim etti. Bunun sonucunda ise bazı bölgelerde tüccarlar buğdayı çiftçiden 4-5 lira civarında satın aldı. 1 yılda yaptığı giderleri düşünürsek ürünün elinde çürümesini istemeyen çiftçi yok pahasına buğdayı sattı. 2024 alım fiyatlarının ardından TMO yine benzerini yapıyor!
VERİME GÖRE DEĞİL, KÂRA GÖRE HESAP
Açıklanan fiyatları göz önünde bulundurursak hesaplamaların üretim koşullarına göre değil, kâra göre hesaplandığı ortaya çıkıyor. Maliyet hesaplamaları yapılırken hangi durumlar dikkate alınıyor merak konusu. İklim, ekonomi, ulaşım gibi etmenlerin göz ardı edildiği bariz. Açıklanan alım fiyatları kuru tarım mı yoksa sulu tarım alanlarına göre mi yapıldı? Hesaplamada kıyı bölgeleri mi temel alındı? Bölgenin ekonomik koşulları dikkate alındı mı? TMO siloları yeteri kadar var mı? Tüccarların çiftçi üzerindeki baskısı nasıl? Bu soruların her biri çiftçiler için önemli. Soruları açmaya çalışalım. Kuru tarım ve sulu tarım arasındaki gider maliyetleri dikkate değer bir konu. Kuru tarımın yapıldığı bölgelerde buğday ve arpanın ihtiyacı olan suyu karşılamak için çiftçi ya yağmuru bekleyecek ya da sulama yapması gerekecek. Geçtiğimiz yıldan da hatırladığımız kuraklık sorunu hâlâ devam ediyor. Hal böyleyken çiftçi sulama yapmaya mecbur. Sulama için gerekli baş harcama yakıt. Malum yakıt fiyatları her gün artıyor. Geçtiğimiz yıl litresi 22,61 lira olan mazotun, şu an ki fiyatı ortalama 40 lira! Neredeyse 2 kat artmış durumda. Bu da kurak tarım yapan bölgelerde alınacak verimin ne olacağını düşündürüyor. 200 kg verim alan kuru tarım alanlarında maliyetler 14 liraya kadar çıkıyor. Açıklanan alım fiyatı 9 lira! Verim ortalamasına göre genel bir hesaplama yaptığımızda ise önümüze çıkan en düşük maliyet 12,5 lira. Bu da sulu tarımın yapıldığı kıyı bölgelerinin hesaplamalarda temel alındığı gösteriyor. Diğer sorumuz benzer bir sorunu içeriyor. Ekonomik koşullar üretimi etkilemektedir. Görece üretim gereksinimlerine ulaşımda daha kolay olan bölgeler ile zor olan bölgeler arasında farklılıklar açığa çıkıyor. Üretim araçlarına ulaşım maalesef her bölgede aynı koşullarda değil. Bir yerde hasat için biçerdöverler kullanılıyor, bir yerde patos! Bir yerde toprağı işlemek için pulluk kullanılıyor, bir yerde hâlâ kara saban! İki farklı uçlarda yapılan üretim, ulaşılamayan araçlar düşünüldüğünde verim düzeyi aynı olabilir mi? Tabii ki hayır…
Gelelim çiftçinin başına giyotini indiren TMO’ya ve onun silolarına… TMO’nun Türkiye’de toplam lisanslı depo sayısı: 168. Yeterli mi? Bu soruyu çiftçiye yöneltmemiz gerekiyor. Fakat geçen yılki yaşanan randevu krizinden bu soruya kolay cevap verebiliriz. Yeterli değil. TMO’dan alınamayan randevular, oluşan sıralar, verilemeyen ürünleri hatırlıyoruz. Ayrıca tüm bu sorunların yanında kota konusu da var. Silolardaki kota sorunu, hasadın elinde kalmasına neden oluyor. Bu da avını bekleyen tüccarları ortaya çıkarıyor. Çiftçilerden daha düşük fiyata ürünü alan tüccarlar daha yüksek kârlara ürünü satıyor. Sonuç: çiftçinin ürünü hiç oluyor!
Yeni bir hasat döneminin başlamasıyla aynı sorunlar bir kez daha yaşanmaya devam ediyor. Çiftçinin üzerindeki vampirler gün yüzüne çıkıyor. Her hasat döneminin sonunda ortaya çıkan bakanlar “iyi bir rekolte elde ettik, verim arttı” diyerek tüm bu sorunları görmezden geliyor. Bu yıl da benzer açıklamaları göreceğiz. Konya Ticaret Borsası (KTB) Başkanı Hüseyin Çevik alım fiyatlarını “memnuniyetle” karşıladığını hemen açıkladı. Çevik’e göre “piyasa beklentileriyle uyumlu” bir açıklama(!) Çevik gibiler hasat döneminde ortaya çıkıyor. Kuşkusuz beklentilerle uyumludur. Çünkü tüccarların, büyük çiftlik sahiplerinin piyasa beklentisi yoktur. Ne kadar düşük o kadar iyidir. Çiftçinin zor bela ürettiğine de çökecek olanlar için beklenti pek makuldür! Yıllardır çiftçilerin üzerinde bir yük olanlara karşı çiftçinin mücadelesi daha önemli bir noktaya ulaşmıştır. Toprağına, ürettiğine sahip çıkmak için bir arada mücadele gereklidir. Ne TMO ne tüccar ne de bu sistem çiftçiye bir şey sunacaktır. Ürettiğini ancak kendi elleriyle kazanabilir…