[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Hasan Hayri Durmuş*, yoldaşlarına “Ölürsem mezar taşıma, halkına borçlu öldü yazın” vasiyetinde bulunmuştu. Bu yiğit devrimcinin “vasiyet” olarak bıraktığı sözler üzerine düşünürken, durumu açıklayan kavramlardan birinin “sorumluluk” olduğunu görüyoruz. H. Hayri Durmuş, topraklarındaki ilhak, ulusu üzerindeki milli zulüm ve ulusal varlığının yok sayılması karşısında bir tutum belirleme, bir tavır geliştirme gereği duymuştur. Onu Kürt Ulusal Kurtuluş mücadelesine götüren de bu sorumluluk duygusu olmuştur. H. Hayri Durmuş, yaşamını vakfetmiş olmasına rağmen yine de mücadele içerisindeki yerini, yaptıklarını yetersiz görüyor; buradan ulusal kurtuluş bilincinin ne denli güçlü ve keskin olduğunu anlıyoruz.
Bugün mücadele içerisinde yer alan her bir devrimci, tıpkı H. Hayri Durmuş gibi halkına borçludur. Bu borcun büyüklüğü ise mücadele içerisindeki yerimizle yani kendimizi nasıl ve ne denli mücadeleye kattığımızla ilgili bir sorundur. Bu düzen bize, milyonlarca emekçiye yokluk, yoksulluk ve geleceksizlik dışında bir şey vaddetmediği için değil, bununla birlikte sömürü ve baskının olmadığı, eşitlikler dünyasını kurmak için mücadele ediyoruz. Sınıfları, sınıf mücadelesini, devrimi ve sosyalizmi kavramış olarak değil, ezici bir kısmımız halkın bugününe ve geleceğine karşı duyduğumuz sorumluluk nedeniyle devrim saflarına katılıyor, örgütleniyoruz. Tepeden tırnağa çürümüş olan bu toplumsal yapı, dişleri arasına aldığı bütün sınıf ve katmanlardan emekçi halkı mahvediyor. Sorumluluk, buna sessiz kalmamak, bunun karşısında olmaktır. Sanal medyada tweet atarak, bir miting veya yürüyüşe katılarak, kitap veya dergi alarak vs. biçiminde bir sorumluluk sergileme de var; devrim için kora kor mücadeleye atılma biçiminde de bir sorumluluk var. Üzerinde duracağımız kesim sorumluluk duygusunu örgütlü mücadeleye taşıyan ve oradan ilerleyen devrimcilerdir. Anlaşılacağı gibi sorumluluk, yaşadığımız gerçek karşısında yaptığımız tercih, aldığımız tutum, müdahale vs.dir; dışarıdan bir dayatma sonucu değil bilerek, rıza göstermiş olarak, iradi biçimde sorumluluk üstleniriz. İsteğimizin, irademizin şekillendirdiği sorumluluk duygusu örneğin Süleyman Cihan, Barbara A. Kistler, Behzat Firik gibi verili durumun bilincine varıp, elinden geleni yapmak üzere mücadeleye katılmak da olabilir, verilen işle kendini sınırlama ya da canı istedikçe çalışma düzeyinde de olabilir. Yani kora kor bir mücadelenin içerisinde yer alıyor olmasına rağmen sorumluluk duygusu yüksek, orta veya düşük düzeyde olabiliyor. Bunun nedeni esas olarak sınıf bilincinin gelişkinliğidir. Daha ileri, atak, üretken militan bir mücadele için sınıf bilincimizi yükseltmek, geliştirmek zorundayız.
Çalışmalarımızı yüce sorumluluk duygusuyla yerine getirmemiz için halkın davasına olan bağlılığımızı bilgiyle, bilinçle yükseğe çıkartmalıyız. Sorumluluk duygusu değişken, dinamik bir ögedir; çok gelişkin, yüksek düzeyde sorumluluk sahibi bir komünist, başka bir durum ve koşulda sıradan, geri düzeylerde sorumluluklar sergileyebilir, bunun tersi de geçerlidir. Bu bir sınıf mücadelesi sorunudur, toplumun çelişkili gerçekliğini, onu devrimlere götüren dinamiğini kavramak üzere yoğunlaşmamız ve güçlü biçimde pratiğe yansıtmamız gerekir.
Sorumluluk bilincimizi sürekli geliştirme tavrı kişi üzerinde özgürleştirici sonuçlar üretir. Sorumluluk bilincimizi geliştirmekle, inisiyatif yeteneğimizi, karar alma ve hayata geçirme yönümüzü yükseltmek birbiriyle ilişkili bir sorundur. Sorumluluk almaktan uzak duran, kaçınan pratiklere tanık oluyoruz. Bilgisizlik, konuya yabancılık gibi nedenler, sorumluluk almadan yana kişiyi geri çeken etkenlerdir fakat bilgisizlik bilgiye, yabancılık sorunu/konuyu tanımaya dönüşebilir. Böyle bir süreç işletmektense zaman içinde ve kendiliğinden değişim sağlanabilirmiş gibi, oluruna bırakma tercih edilmektedir. Sorumluluk almaktan uzak durma, kaçınma tutumu sınırlı devrimciliğin, bilinen, sakin sularda kulaç atma tavrının ürünüdür. Bu yaklaşım diyalektik sıçramalı gelişmeye direnç göstermektir, o dereceli-evrimci gelişmeden yanadır. Bilgisizlik ve yabancılık nedeniyle sorumluluk almaktan kaçınan devrimcilere karşı, KP’nin tavrı onları cesaretlendirmek, kendilerini gerçekleştirecekleri biçimde serbestlik içeren koşullar yaratmak, denetlemek, gerekli durumlarda doğru müdahalelerle önünü açmak olmalıdır. Sorumluluk almaya yanaşmayan, devrimcilikle mevcut yaşam biçimini birlikte yan yana sürdürmeye çalışan, geri ve sınırlı devrimcilikte ısrar edenlere karşı eleştirel olmaya devam etme fakat faaliyetin iskeletinden uzak tutma tavrı doğru olandır.
Sorumluluk almak iddialı olmaktır. Yapılması gereken bir işi, bir görevi daha iyi, layıkınca yapma gücünü, güvenini kendinde görmektir. Alınan sorumluluklar, gerçekleştirilen görevler kolay olmayıp, şu ya da bu düzeyde ağırdır. Faşizm altında devrimci bir görevi üstlenmenin, devrimci bir faaliyeti örmenin kolay yanı olabilir mi? Doğallığında zorluklar içeren bir çalışma iddiamız oranında, aldığımız sorumluluk düzeyinde daha bir zorluk içerir. Bu koşullarda iddialı olmanın önem ve değeri daha bir başkadır. Fakat henüz başlamışken bırakılan, terk edilen sorumluluklar, yarıda bırakılan görevler veya gelişme kaydetmeyen, adeta bir oyalamaya dönüşen çalışmalar karşılaşılan örnekler arasındadır. Bu ve benzer örnekler, anladığımız biçimde sorumluluk almak ve iddialı olmakla örtüşmüyor, hatta onun tersi olan örneklerse, bu, kendini kattığı, cüret ettiği şeyi anlamamak, kavramamaktır. Mao’nun verdiği elyüz yıkama örneğini hatırlayalım, el-yüz yıkamak temizlik bağlamında bir sorumluluktur, halkın kurtuluş mücadelesinde görevler üstlenmek, görev talep etmek ve çalışmak da bir sorumluluktur. Bu sorumluluklar bizler açısından önemli ve önemsiz ayrımına tabi sorumluluklardır, öyleyse asıl mesele sorumluluk almak, iddialı olmaktan öte aldığı sorumluluk ve ortaya koyduğu iddia kadar olmaktır. Üstlendiğimiz sorumluluğun, ortaya koyduğumuz iddianın insanı olmak ölçek küçültmekle değil, donanmakla, bilgimizi, bilincimizi yükseltmekle birlikte gelişir. Bunun için ihtiyacımız olan kolektif ve bireysel sorumluluğun işletilmesi, gerçekleşmesidir. MLM eserlerin, kolektife ait yayın, yazı ve makalelerin okunup incelenmesi, canlı politik tartışmalar, kitlelere dönük propaganda ve ajitasyon çalışmaları, kendimize, kolektifimize, kitlelere ait pratiklerin incelenmesi daha gelişkin, daha yeterli militanlık için yerine getirilecek gerekliliklerdir. Marks “Bilime giden düz bir yol yoktur, ve ancak onun dik patikalarında yorucu tırmanmaları göze alanlar aydınlık doruklarına ulaşabilirler” diyordu. “Bilim” kavramı bizi yanıltmasın, toplumsal hareketi anlamak, faaliyetimizin nesnesi olan kitleyi kavramak, deneyimlerimizi özümsemek de bilimdir. Elbette diyalektik yöntemden hareket ediyorsak. Marks bize diyalektiği kavrayın ve bunu toplumsal mücadeleye uyarlayın diyor, bu dik patikalarda yorucu bir tırmanıştır. Tüm görkemli zaferler bu zorlu çalışmalardan gelir. Sorumluluk bilincimizi yükseltmekten, keskinleştirmekten geri durmadan, daha büyük iddialar için öne atılalım.
*PKK Merkez Komite Üyesi, Amed 5 Nolu zindanda 7 Eylül 1982 yılında şehit düştü.