Tarih 9 Eylül 1989 iken Mersin-Osmaniye*
Mersin- Osmaniye karakolunun etrafını çeviriyoruz. Portakal bahçelerinin birinde Partinin verdiği görevi yerine getirme sabırsızlığı içinde…
Ahmet Şahin yoldaş, 1966 yılında Maraş’ın Elbistan ilçesinin Akdil köyünde üç çocuklu orta halli bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya gelir.
Akdil köyü ilçeye 20 kilometre kadar uzakta yoksul bir köydür. Başlıca geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Köy, engebeli bir arazinin üzerine kuruludur. Yıllar sonra devrimci faaliyet için köyüne dönecek olan A. Şahin yoldaş taşların ardına mevzilenecek ve bu arazi için “gerilla savaşı için uygun bir arazi” diyecekti.
Çocukluk yıllarını bu köyde geçirir. Daha çocukluk yıllarında bir kan davası yüzünden babasını yitirir. Babanın yokluğu derinden etkiler aile ekonomisini, aile artık orta halli durumunu yitirmiş ve yoksullaşmıştır.
Yoldaşın annesi dirayetli bir kadındır. Bütün yaşamını çocuklarına adar ve çocuklarına “iyi bir gelecek” hazırlamak için dişini tırnağına takar. Çalışabilecek yaşa geldiğinde A. Şahin yoldaşın abisi de annesinin bu özelliğini alır ve o da yaşamını kardeşlerine adar.
Şahin başarılı bir öğrencidir. Ailesinin bütün olumlu özelliklerini taşımaktadır. Bu özellikleriyle köylülerin gönlünde taht kurar.
Üniversite sınavlarında Hacettepe Tıp Fakültesini kazanır. Başarısını üniversitede de sürdürür. 1985 yılında parti çevresiyle tanışır. O döneme kadar DHB’nin etkisindedir, ama örgütlü bir faaliyeti yoktur. Bu süreçten itibaren DHB etkisi hızla kaybolur ve Partiye yönelir. Örgütlü mücadeleye TMLGB içinde başlar. Kısa bir süre sonra bir TMLGB komitesinde yer alır. Ama daha ilk dönemlerde illegaliteye gerekli önemi vermediğinden önemli oranda deşifre olur.
Tıp 5. sınıf öğrencisiyken düzenin kendisine sunacağı bütün nimetleri reddederek 1989 yılında kırsal alanda faaliyet yürütmek için başvuruda bulunur. Başvurusu kabul edilir ancak gerekli koordine sağlanamadığından önüne bir süre memleketinde faaliyet yürütmesi görevi konur. Görevi kabul eder ve faaliyet yürütmek üzere memleketine döner.
Ailesine okulu bıraktığını söylemek istemez. Ama bir yandan da onların umutlarının alevlenmesine yüreği el vermez. Dolaylı anlatımlarda bulunur. “Neden böyle yaşıyorsun?” diye sorulduğunda “Garipleri kalpten götürmek istemiyorum” diye yanıt verir. Ancak annesi kısa sürede anlar oğlunun okumaya pek hevesli olmadığını. Ama kırılıp gücenmez, oğluna sonsuz bir güven beslemektedir. Yakaladığı her köylüye devrimin gerekliliğini anlatan oğlunu hayranlıkla izlerdi.
Köyünde yürüttüğü faaliyette kazandığı ilk kişi kız kardeşi oldu. Kazandığı diğer yoldaşlarla birlikte bir birlik oluşturup Akdil’in engebeli arazisinde gerilla faaliyeti yürütmeyi düşünüyordu. Sık sık arazi keşfine çıkıyor, her yere yürüyerek gidip geliyor ve bu alanda kendisiyle başlayacak gerilla faaliyetinin hazırlıklarını yapıyordu. Her arazi keşfinde bir ayakkabı yırttığı için “En büyük sorunumuz ayakkabı sorunu” diyordu. Birkaç geceyi arazide geçirince soğuğun da yabana atılır bir sorun olmadığını fark ettiğini söylerdi.
A.Şahin yoldaşın Mao’ya derin bir bağlılığı vardı. Bütün hareketlerinden, tavırlarının Mao’nun belirlemelerine uygun olmasına özel bir önem gösteriyordu. Mao’nun en büyük Marksist olduğunu söylemekten mutluluk duyuyordu.
Yine arazi keşfine çıktıkları bir gün açlıktan kıvranırken bir kayısı bahçesine denk gelirler. Hemen bahçeye uzanıp kayısılara uzanırlar. Ahmet birden yanındaki yoldaşa bağırır: “Mao ‘izinsiz halkın malına dokunmayın’ der. Yanlış yapıyoruz. Kopardığımız kayısıları bırakalım.” Diğer yoldaş Ahmet yoldaşı ikna etmek için boşa uğraşır. Çaresiz kopardığı birkaç kayısıyı bırakacakken birden aklına gelir: “Ama Mao, ‘aldığınız malların parasını verin’ de diyor. Kopardığımız kayısıların parasını bırakırsak, Mao’ya ters düşmeyiz.” Bu fikir, Ahmet yoldaşın da aklına yatar. Kayısıları yerler ve ellerindeki birkaç kuruşu da yazdıkları bir not ile birlikte kayısı yedikleri ağacın altına bırakırlar. Notta “Biz devrimciyiz. Aç olduğumuzdan kayısılarınızı izinsiz yemek zorunda kaldık. Yediğimiz kayısıların karşılığında para bırakıyoruz. İzinsiz kayısı yediğimiz için özür diliyoruz.” yazar.
Yine o süreçte (1989 yılında) Tienman Meydanı’ndaki gösterileri gazetelerden takip ederken “Mao’yu görmüş bir halk susmaz” diye slogan patlatacaktı.
Ve ağustos ayının sonlarına doğru Mersin’e çağrılır. Mersin’e geldiğinde memleketinde başlatmayı düşündüğü gerilla faaliyeti için partiden silah isteminde bulunmayı kafasına koymuştur. Ancak, partinin pek de geniş imkânlara sahip olmadığı gerçeği ile karşılaşır. Ama yılmaz. O süreçte gelen bir kamulaştırma istihbaratı ile yakından ilgilenir. Hayali için kendi hesabını yapmaktadır. Kamulaştırılan paranın 20 milyon lirasını partiden alacak ve silaha yatıracaktı.
Kamulaştırma eylemini gerçekleştirmeyi düşündükleri gün 4 yoldaş bir araya gelirler. Ellerinde mekanik bir 7.65 tabanca vardır. Fakat eldeki mermiler 9 milimdir. Yani tabanca mermisizdir. Ahmet ve bir yoldaş bu halde eylemi gerçekleştirmeyi savunurlar. Ama diğer yoldaşlar bunun ilkesizlik olacağını, herhangi bir olumsuz durumda bunun hesabını veremeyecekleri noktasında dayatırlar ve sonuçta eylemin bu halde gerçekleşmeyeceği kararlaştırılır. Sonucu şu şekilde yorumlar Ahmet yoldaş: “Silah hayali bitti.”
Ve Eylül ayının ilk haftasında bir karakol baskını yapılacağı ve baskını gerçekleştirecek ekibin içinde kendisinin de olacağı bildirilir A. Şahin yoldaşa. Sevinçle kabul eder bu görevi. İlk süreçte eylem daha geniş çaplı düşünülür. Ancak beklenilen silahların gelmemesi üzerine eylemin çapı daraltılır. Bu “çap” değişikliği A. Şahin yoldaşta yeni bir hayal kırıklığı yaratır. Çünkü ilk süreçte karakoldan silah ele geçirmeyi ve bunları düşündüğü gerilla faaliyeti için kullanmayı hayal ediyordu ve bu hayali bir daha yıkılmış oldu. Ama eylemde kullanılacak silahlar devredildiğinde yeni bir coşku dalgası sardı bedenini. “Eylemden sonra bu silahları vermeyeceğim” diyordu. Silahlara baktıkça mutlu oluyordu. Hatta mekanik 7.65’e nasıl el koyacağını hesaplıyordu. “Bu silahlarla mı gerilla savaşı vereceğiz?” diye sorulduğunda “Bu gerilla savaşıdır. Şimdi elimizde asgari silah var gerisi bizim becerikliliğimize kalmış. Vurup alırız düşmandan.” diye cevap veriyordu.
Ve eylem günü bu coşku ve yeni bir şeyler yaratmanın heyecan kasırgası içinden gelir.
Eylem öncesi hazırlıklar, nitelikli bir eylem gerçekleştirebilmenin çok uzağındadır. Çünkü;
1- Eylemi gerçekleştirecek yoldaşlar, yaşamlarında tetiğe ilk kez basacak yoldaşlardır.
2- Silahlar asgari yeterliliğe sahip olmakla birlikte karşılıklı bir çatışma durumunda, mermiler çok yetersizdir.
3- Eylemi gerçekleştirmek için çok daha uygun gün ve belirlenen gün içinde de çok daha uygun saatler olmasına rağmen gün ve saatlerin eylemi yapacak olan yoldaşlar dışında, önceden tespit edilmesi yoldaşları zamanlama açısından tam bir cendere altına almıştı.
Eylemi gerçekleştirmekle görevli olanlar sabahın erken saatlerinde araziye çıkarken amaçları silahları denetlemektir. Hedefler belirlenir ve üçer kez ateş ederler. Atışlar iyidir. Çocuksu bir sevinçle sarılırlar birbirlerine. Yanlarında getirdikleri erzakı yerken suskunluk hâkim sürer. İlk büyük eylem öncesinde yaşanan ruh halinden kaynaklıdır suskunluk. Bunu gizlemenin anlamı yoktur.
“Eğer ölürsem…” diye bozar suskunluğu içlerinden biri “en çok da mavzer elde dolaşmamış olmama üzülürüm… Ya sen?” Bir gülümseyiş ile karşılar soruyu diğerleri. “Ölürsem geriye bir şeyim kalmaz. Söz konusu ölülerin duyguları yoktur. Ama şimdiden söylenecek bir şey varsa da yaşanılması gerekenleri yaşayamamış olmama duyacağım üzüntüdür. Yine de bu büyük bir kayıp sayılmaz; çünkü her zaman henüz yaşanılmamış şeyler olacaktır. Yarın mavzer elde dağda dolaşanda bu kez yeni özlemler depreşecektir.” Susarlar yeniden, son konuşan birden elini alnına vurarak -bu hareket onun gülmeden önce yaptığı bir tikti- kahkahayı basar “Şuna bak! Şimdiden yas tutmaya başladık. Bereket versin bu halimizi gören yok.” Coşkunun başlangıcıdır bu sözler. Eylem ve yaratacağı etkiler üzerine konuşurlar. Coşku ve hayaller içinde…
Eylem saatine kadar bu coşku sürer.
Eylem saatinden bir saat önce karakolun etrafındaki portakal bahçesine yerleşir ve karakolu gözlemlerler. Her şey yolundadır. Beklenecek tek şey, önceden belirlenmiş (evet, eylem saati önceden kendileri dışında belirlenmiştir) eylem saatini beklemek.
Ve saat 21.00’e yaklaştığında portakal bahçesinden çıkarak arka cepheden karakola yanaşırlar. Eylemcilerden biri karakolun hemen arkasındaki odun yığınlarının ardını kendine siper ederek korumayı alırken diğeri karakolun arka penceresine doğru yönelir. Pencere ile arasında iki metrelik mesafe kaldığında durur ve elindeki çakmağı yakarak dinamitin fitilini ateşler. Kısa bir süre bekler ve fitili ateşlenmiş dinamiti pencereye fırlatır. Ancak dinamit pencereden içeri girmemiştir. Fitil kısa olduğundan yapacağı bir şey yoktur artık. Belindeki tabancayı çekerek uzaklaşmaya çalışır eylem yerinden.
Briket yığını arkasındaki eylemci pür dikkat karakolu izlemektedir. Ve aniden korkunç bir patlama sesi duyulur ve patlamayla birlikte karakolun boyuna aşan bir alev yükselir. Briket arkasındaki patlama sonrası karakolun penceresine doğru 1-2 el ateş ettikten sonra mevzilendiği yerden çıkar ve bombayı atan eylemcinin uzaklaştığı yöne doğru ilerler.
Uzaklaşmaya çalıştıkları sokağın başında birden bir kalabalık beliriverir. Sokağın başındaki kalabalık kendilerine doğru gelenlerin eylemciler olduğunu anladıklarından bazıları geldikleri yöne doğru kaçışırken bazıları da eylemcileri yakalama çabasına girerler. Aralarındaki mesafe çok azdır. Briket arkasında ayrılan eylemci bir ara bombayı atan eylemcinin havaya doğru ateş ettiğini görür. Amaç saldırganları korkutmaktı. Ve tam o an saldırganlardan biri briket arkasından ayrılanın üzerine atlar. Birlikte yere yuvarlanırlar. Yuvarlanırken eylemcinin elindeki silah bir el patlar ve ardından karakol tarafından silah sesi duyulur. Boğuşma uzun sürmez, saldırgan midesinden yediği kurşunla yana devrilir. Boğuşmaktan kurtulan eylemci sokağın başına doğru koşar. Sokak “L” biçimindedir. Yönlerden biri bahçeler aralarında arka sokağa açılmaktadır. Plana göre buradan uzaklaşacaklardı.
Sokağın başına geldiğinde uzaklaşmaları gereken yönde kimsenin olmadığını görür. Bir an duraklar ve tekrar kalabalıkla karşılaştıkları yere döner; biri yerde yüzü koyun yatmakta. Aklından bin bir türlü düşünce dolaşır o an. O sırada kendisiyle boğuşan kişinin uzaklaşmaya çalıştığını görür ve namlusunu ona yöneltir. 3-4 el ateş eder ve karakol yeniden ateş etmeye başlamıştır. Tek çare uzaklaşmaktır. Yeniden geldiği yere doğru uzaklaşırken ayağında bir sıcaklık hisseder, yaralanmıştır. Hızdan kaynaklı kısa bir dengesizlikten sonra bu yara uzaklaşmasını engellemez.
Artık tek hedef vardır: önceden kararlaştırdıkları randevu yerine gitmek. Ayağındaki yaraya rağmen durmadan koşar randevu yerine doğru. Yerde yüzü koyun yatanın yoldaşı olduğu düşüncesi bütün bedenini sarmış olmasına rağmen inanmak istemez buna.
Randevu yerine yaklaştığında artık ilk baştaki gibi koşamamaktadır. Sık sık düşmektedir. Randevu yerinin gözüktüğü bir noktaya gelince durur. Kafası eğik yürür randevu yerine. Duyulur bir sesle yalvarıyordu yoldaşına seslenmesi için. Hiçbir ses yoktu. Ve sonunda cesaret edebildi kafasını kaldırmaya, kimsecikler yoktu. Sessizce randevu noktasına gider ve bekler. Kendisinin de sonuçsuz kalacağını bildiği bir bekleyiş içine girer ve bir süre sonra hıçkırıklarla terk eder randevu yerini. Yoldaşı, can yoldaşı yoktur artık.
Vurulan eylemci Ahmet Şahin yoldaştır.
*Bu anı-anlatıyı kaleme alan Halil Çakıroğlu Proletarya Partisinin önder kadrolarından biridir. 15 Nisan 1995’te Halk Ordusu saflarında mücadele yürütürken şehit düşmüştür.