Hakim sınıflar arasındaki çelişki geniş kitlelerde ve politik öznelerde taraf olma eğilimini ortaya çıkarır. Bu eğilimde muhalif olan kliğin “demokratik talepleri” yoğun olarak kullanmasının önemli bir etkisi vardır. İdeolojik ve politik olarak düzeni karşısına alamayan, düzenin karşısındaymış gibi görünen “politik özneler”in devrimin çıkarı adına muhalif olan kliğin ardında saf tuttuğu çok görülmüştür. 2002’den bu yana AKP ve CHP’de somutlanan hakim sınıflar arası iktidar kavgası hiç olmadığı kadar şiddetlenmiştir. Muhalif kliğin sesi olarak CHP “sol” söylemlerle geniş bir kesimi çeperinde toplamaya çalışıyor. AKP/RTE’nin toplumda yarattığı tepki ve öfke karşısında AKP karşıtlığı adına kendini “kurtarıcı güç” olarak kitlelere sunuyor. Bu durum CHP’nin bir düzen partisi olduğu gerçeğini dolayısıyla sınıfsal olarak gericiliğini gizliyor. AKP’nin baskıcı uygulamalarını kullanan CHP’nin “radikal” ve “sol” argümanlara sarılması yığınlarda ve reformist “sol” çevrelerde ciddi yanılgılar yaratmaktadır. Öyle ki gelinen noktada “CHP solculuğunun” özünde sağcılık ve karşı devrimcilik olduğu; kitlelerdeki devrim ihtiyacı ve istemini boğmak olduğu tam da şimdi güçlü haykırılmalıdır.
AKP iktidara geldiğinde hakim klikler arasında zımni bir anlaşma söz konusuydu. Daha ilk on yıl dolmadan bu zımni anlaşma bozuldu. AKP, kendilerini laik, seküler, cumhuriyetçi ilan eden ve bunu yaşam tarzı olarak benimseyen Kemalist kliği tasfiye ederek iktidarını güçlendirme politikasına yöneldi. Bu politika hakim klikler arası çelişkiyi derinleştirdi. Ergenekon ve Balyoz operasyonları, Silivri mahkemeleri, Cumhuriyet Gazetesi’ni tasfiye etme gibi hamlelere bu Kemalist klik, e-muhtıra, Cumhuriyet mitingleri, AKP’yi kapatma davası gibi hamlelerle karşılık verdi. Bu süreçte Gülen Cemaati ile sürdürülen “dava” arkadaşlığı AKP’nin elini güçlendiren bir olguydu. Hedef, CHP’nin temsili olduğu Kemalistleri devlet erkinden uzaklaştırmak “10 yıllık reklama” son vermekti. Fakat Gülen Cemaati ile kurulan ittifak uzun sürmedi. AKP ve Cemaat arasındaki çelişki hızla derinleşti ve 15 Temmuz darbe girişimiyle sonuçlandı. Bu kez Gülencileri tasfiye etmek isteyen AKP tasfiye etmeye çalıştığı Ergenekoncularla ittifak kurmak durumunda kaldı. Bu ittifak muhalefette olan Kemalistlerin devlet erki içindeki yerini sağlamlaştırdı. Öyle ki dış politikada ve Kürt sorununda devlet politikasını belirlemeye başladılar. Bir diğer ifadeyle hakim kliklerin iktidar kavgasında bu Kemalist kesim AKP’yi köşeye sıkıştıracak kadar güçlenmiş oldu. AKP devlet içindeki güç dengesinin aleyhine dönmesini engellemek, CHP’yi dengelemek amacıyla MHP ile Cumhur ittifakı kurdu. Benzer şekilde CHP de İYİP ile Millet İttifakı kurdu. Komprador kapitalistlerin iki kampı iktidar dalaşında milli karakterdeki orta burjuvaziyi kendi safına çekme yarışına girdi. Genel seçimleri AKP-MHP kazansa da muhalefetin aldığı oy oranı güç dengesinin aşağı yukarı eşit olduğunu gösterdi. Yerel seçimlerde, CHP’nin önemli büyükşehir belediyelerini alması güç dengesinin AKP aleyhine döndüğünün kanıtıdır. Hakim klikler arası çelişkide ibre AKP aleyhine seyir ederken AKP yeni arayışlara yönelmiştir. Bunun ilk ifadesi “Türkiye İttifakı” oldu. Son tahlilde iktidar kavgası daha bir kızışırken nasıl bir yöne evrileceği de bir o kadar belirsizleşmiştir.
Genel özetini yaptığımız süreç içinde yönetici klik AKP, izlemiş olduğu baskıcı politikayla kitleler önünde enikonu teşhir olmuştur. Ezilen halka yönelik saldırganlık ve ekonomik kriz yığınlardaki tepki ve öfkeyi çığ gibi büyüttü. “Erdoğan gitsin de…” nefretini doğurdu. CHP bu nefreti kullanarak “kurtarıcı” rolüne soyundu. Muhalif güç olarak elindeki tüm imkanları bu amaca yöneltti. Orta ve küçük burjuvazinin, işçi sınıfının, ezilen kesimlerin taleplerini genel politikasının bir aracına dönüştürdü. AKP karşıtlığına oynayarak gerçek yüzünü saklama imkanı buldu. 90 yıllık TC tarihinde defalarca oynanan bu oyunda, CHP, burjuva siyasetin iki yüzlü inceliğini yeniden sergilemektedir.
Sınıfsal bir bakış açısı söz konusu değilse CHP’nin sınıfsal niteliği ve ideolojik misyonu açığa çıkarılamaz. Baştan söylemek gerekir ki CHP ne ilericidir ne de demokrat. “Sol’” görünümlü ırkçı, şovenist, faşist bir partidir. Komprador Türk burjuvazisinin bir kesiminin politik alandaki temsilcisidir. İdeolojik misyonu temsil olduğu hakim sınıfın çıkarları doğrultusunda toplumun tüm kesimini düzen içi sınırda tutmaktır. Başka bir ifadeyle sömürüye, baskıya, zulme, katliama, açlığa, yoksulluğa karşı kitlelerin sokağa çıkmasını engellemek, devrim umudunu köreltmektir.
AKP iktidarıyla muhalefete düşmesi; ABD emperyalizminin BOP eksenli İslam politikasının hayata geçirilmesinde rol model olarak AKP’ye duyulan ihtiyacın ürünüydü; ikinci olarak 1998’de dünya ekonomisinde yapılan yeni işbölümünde TC’ye verilen görev, bu görevi yerine getirecek “güçlü” bir iktidar ve bu iktidar etrafında hakim sınıfların toplanmasını gerekli kılıyordu. 17 yıllık süreçte CHP’ye biçilen misyon AKP’nin önünü açan, yükünü hafifleten bir politika izlemeseydi. Ve CHP bu süreçte kendisine verilen görevi yerel seçim hariç hiçbir seçimi “kazanamayarak” yerine getirdi. Diğer yandan hakim kliklerin iktidar kavgasında geri durmayan bir çizgide de sabit kaldı. AKP’nin tasfiye saldırıları karşısında “Cumhuriyet”, “M. Kemal”, “ilke ve inkılaplar” gibi şovenist sembollere dört elle sarılarak kitleyi her daim kendisine yedeklemeye çalıştı.
CHP, AKP’nin karşısına çıkacak ciddi bir kitle gücüne ihtiyaç duyuyor. Tersinden AKP’nin kitle gücünün kırılması da buna bağlıdır. Bu anlamıyla CHP’nin kemik kitlesinin dışına çıkmaktan ve en geniş kitlelere ulaşmaktan başka alternatifi yoktur. CHP sınıfsal konumlanışı itibariyle kendi çıkarına en yakın kesimden başlayarak kitlelere doğru çeperi genişleten bir politika izliyor. Sanıldığı gibi CHP’ye en yakın kesim ne Alevilerdir ne de diğer ezilen kesimler. CHP’de somutlanan komprador kapitalizme en yakın kesim kuşkusuz ki milli burjuvazi niteliğindeki orta burjuvazidir. İşçi sınıfı ve ezilen kesimler, bu kesimin burjuva demokratik taleplerinde sonra gelmektedir. Fakat bu durum CHP’nin “sol” söylemleri nedeniyle geri planda kalmaktadır. AKP’nin üretici sektörlerde ve diğer sektörlerdeki yöneliminden, dış ticaretteki ekonomi politikasından, doların inip-çıkmasından, iç ve dış politikadaki “sertlikten”, bir dönem palazlanan fakat artık sadece AKP yandaşlarının palazlanmasından bıkıp-usanan orta ve küçük burjuvazi yüzünü CHP’ye dönmüş durumda. İYİP ile daha güçlü ve etkili bir ittifakla milli ve küçük burjuvaziyi etkisi altına almak ve kazanmak amaçlanmaktadır
Fakat bu AKP karşısında arzulanan başarı için yeterli değildir. Son genel seçim sonuçları her ne kadar güç dengesi açısından bir anlam ifade etse de iktidar kavgasında aynı şey geçerli değildir. Bu gerçeklik karşısında CHP sınırlarını daha da genişletmiştir. AKP karşıtlığı ve AKP’nin geriletilmesi kapsamında “sol” söylemleri artırmış, ırkçı Kemalist damar nedeniyle Kürtlere hiç yaklaşılmazken, Kürt oylarının önemi fark edilmiş, HDP ile adı konmamış bir ittifak kabul edilmiştir.
CHP’yi “sol”laştıran, buna mecbur bırakan, emekçi ve ezilen kesimlerin değil, temsili olduğu hakim kliğin duyduğu yakıcı ihtiyaçtır. Ve yerel seçimlerde E. İmamoğlu üzerinden CHP “devrimci” literatüre geçmiştir. Bu radikalliğin, hakim klikler arası çelişkinin ve kitlelerdeki AKP karşıtlığının geldiği nokta açısından ikili bir amacı var. Birincisi artık muhalefette olmanın ötesine geçip iktidar olmak için kitle gücü yaratmaktır. İkincisi, AKP karşıtlığı olarak dışa vuran kitlelerdeki düzen karşıtlığını ve düzen dışına çıkma eğilimini düzen içine çekmektir. Bu amaç doğrultusunda, AKP zulmünden doğan düzen karşıtlığını ve düzen dışına çıkma eğilimini düzen içine çekmektir. Bu amaç doğrultusunda, AKP zulmünden bunalan kitlelerin karşısına sol söylemlerle bir “kurtarıcı miti” yaratarak çıkmaktadır. Bu mitin arkasındaki amaç devrime duyulan ihtiyacın, ona yönelen isteğin ve sürecin yarattığı devrimci zeminin bertaraf edilmesidir. Enternasyonal proletaryaya mal olmuş marşları dilinden düşürmese de gerçek olan şudur ki bir düzen partisi olarak CHP’nin temel görevlerinden biri; “devlette devamlılığı” sağlamaktır. Bu nesnel durumun en bariz biçimde yansıdığı nokta CHP’nin sokağa çıkmaktan duyduğu korkudur. Keskin “solcu” CHP sokağın gücünün ne olduğunun bilincindedir. Asıl korktuğu şey sokağın gücünün kendisini aşarak düzen karşıtlığına dönüşmesidir. “Adalet Yürüyüşü” bu korkunun gölgesinde tamamlandı. Nitekim kitlesinin sokağa çıkmaması için çok çaba sarf etmiş fakat engel olamamıştır.
Egemen sınıflar arasındaki iktidar kavgasında her daim oynanan oyun yine oynanmaktadır. İktidar olmak isteyen klik, iktidar olan kliği alt edebilmek için yığınların özlemi ve talebi olan “özgürlük, eşitlik, demokrasi” söylemine sarılmaktadır. 17 yıl önce demokrasi havarisi AKP iken bugün CHP olmuştur. Türkiye siyasi tarihine baktığımızda bunun çokça örneğini görüyoruz. İkinci Meşrutiyet öncesi İttihat ve Terakki, 1919-1923 dönemi M. Kemal, çok partili sisteme geçişte Demokrat Parti (DP), 27 Mayıs darbesi öncesi CHP, iktidar olmak için kitlelere en geniş “haklar” tanımıştır. Kaypakkaya yoldaşın vurguladığı gibi bu dönemler her zaman kısa olmuştur. İşçi sınıfı ve ezilen kesimler, hakim sınıfların çıkarları ekseninde düzene kanalize edilmiş, ihtiyaç hasıl olur olmaz ilk elden tanınan “haklar” tırpanlanmıştır. Bugün AKP karşıtı CHP de aynı siyaseti uygulamaktadır.
“Gerçekten kendisinden önce egemen olan sınıfın yerini alan her yeni sınıf, kendi amaçlarına ulaşmak için de olsa, kendi çıkarını toplumun bütün üyelerinin ortak çıkarı olarak göstermek zorundadır…” (Marks) CHP eliyle gerçekleştirilen şey, komprador Türk burjuvazisinin muhalefette olan kliğinin çıkarlarının “toplumun tüm üyelerinin çıkarı olarak gösterilmesidir.” CHP’nin ‘”hak, hukuk, adalet” sloganından tüm kadrolarının dilinden düşürmediği barış, demokrasi eşitlik, özgürlük söylemlerinin işçi sınıfı ve ezilenlerdeki anlamı ile CHP’deki anlamı bir ve aynı değildir. CHP, komprador kapitalizmin çıkarları için bir kez sahneye çıkıp çeşitli milliyetlerden emekçi halkı kandırma, aldatma, oyuna getirme düzenbazlığını sergilemektedir.
CHP’nin sınıfsal konumlanışına bakmadan peşinden koşanlar esasında hakim sınıfların muhalefetteki kliğinin peşinden koşmaktadır. Bir şekliyle CHP’ye yedeklenenler tasfiyeci sürecin karşısında sınıfsal ve ideolojik duruşunu terk edenlerdir. Tasfiyeci sürecin en belirgin sonuçlarından biri reformist sol partiler ile CHP arasındaki farkın kapanmış olmasıdır. Reformistler ile CHP’nin “solculuğu” aynılaşmıştır. CHP sınıfsal konumunu korurken reformistler bir adım daha gerilemiştir.
Reformist, Liberal, Revizyonist (RLR) olarak nitelendirdiğimiz “politik özneler” 90’lı yıllarda, burjuva saldırılardan etkilenmeye paralel tüm savruluşlarına rağmen kendilerini yine de devrimci harekete yakın bir pozisyonda tutuyorlardı. 2000 sonrası dönemde hakim sınıfların yoğun ideolojik saldırıları, özellikle de liberalizm karşısında bu çevreler mevcut konumlarını değiştirdiler. AKP’nin demokrasicilik oyunu oynadığı, legal alanların ve parlamentonun yolunu açtığı dönemde yelkenleri suya indirenler çok oldu. “Çözüm Süreci” bu saldırıların doruk noktasına çıktığı süreçti. Masa yıkılıp diğer sınıfı ezme aracı olan devlet devreye koyulduğunda ilk çözülenler RLR’ler oldu. Liberalizm bayrağı altında Marksizm, devrim ve sosyalizm etiket olarak kullanılmanın ötesinde literatürden silinerek sözde düzen karşıtlığından bile vazgeçildi. Bu süreçte kendilerini, savundukları “Marksist ideolojide” bile var edemeyenler AKP karşıtlığı adına Kemalist ideolojiye demir attılar. Devlet zoru karşısında kötünün iyisi olarak ama kötü kadar kötü olan CHP’ye dümen kırdılar. Bu yedeklenişin önemli bir yanı da yarı-sömürgelerde baskıcı uygulamaların arttığı dönemlerde RLR’lerin ideolojik zayıflıkları nedeniyle tamamıyla düzen içine evrilmeleridir.
RLR’lerin CHP tercihi şaşırtıcı değildir. Geçmişten beri Kemalist ideolojiyle yüzleşemeyen bu çevrelerin AKP karşıtlığı, CHP “solculuğu” ile örtüşmektedir. İdeolojik ve politik olarak kendilerini var edemeyen RLR’ler, var olma adına Kemalist ideolojiye sığınırken CHP’ye kaymaları ise malumun ilanıdır. AKP’nin dönemsel olarak M. Kemal şahsına ve kimi “kurucu değer” denilen olgulara yönelik “saldırı” politikasını, CHP’nin AKP’ye karşı “Cumhuriyet elden gidiyor” yaygarasıyla kullanmasının RLR’lerde karşılık bulması, Kemalist ideolojide hemfikir oluşlarından dolayıdır. Son tahlilde RLR’ler, AKP karşıtlığında CHP ile saf tutarak, esasında hakim sınıflar arası çelişkide komprador Türk burjuvazisinin şu an muhalefette olan kliğinin safında yer almaktadırlar. CHP ile birlikte haykırılan “hak, hukuk, adalet” sloganı proletaryanın değil burjuvazinin ‘demokratik’ talepleridir. (Devam Edecek)
*Bu yazı Yeni Demokrasi gazetesinin 39. sayısından alınmıştır.