Kendiliğindenlik sınırları içerisinde kalsa da işçilerin ekonomik ve demokratik hakları için verdikleri mücadelenin sınıfsal özü değişmez ve mücadele her zaman bir okul olma işlevini korur. Sınıf mücadelesi niceliksel bakımdan en fazla ekonomik demokratik alandaki hak temelli hareketler olarak karşımıza çıkar. Ancak ekonomik demokratik temelli hareketlenmeler, bu sınırlarıyla önemli bir açmazla da karşı karşıya kalırlar. Ekonomik demokratik mücadele bir amaç haline geldiğinde mücadele ufku daralır ve olası kazanımlar ile hantallaşır. Olası kayıplarda ise doğru kılavuz eksikliğinin de katkısıyla ciddi moral bozukluklarını, dağılmaları ve yer yer teslimiyeti dahi beraberinde getirebilir.
Son yıllarda ülke genelinde işçi eylemlerinin parçalı yapısı tam da bu minvalde devam etmektedir. Geride kalan haftalarda en fazla gündeme gelen eylemlerden olan Özak Tekstil işçilerinin direnişi bunun örneklerinden biridir. Özak Tekstil işçilerinin, yasal ve daha önemlisi meşru haklarından biri olan sendika seçme hakkının gasp edilmesine karşı verdikleri mücadele Urfa sınırlarını aşarak ülke genelinde demokratik kamuoyunun gündemine girmiştir. İşyerinde özellikle anti-demokratik uygulamalara karşı mevcut sendikanın sessiz kalmasına karşı harekete geçen, kitlesel eylemler yapan Özak Tekstil işçilerinin direnişi yerel sınırları aşmasına rağmen genel konjonktür nedeniyle istenilen etkiyi sağlayamamıştır.
Elbette bu durumun ilk gerekçesi mevcut genel durumdur. Genel konjonktür gelişmelerin ana yönünün bu sonuçları doğuran nitelikte olduğunu göstermektedir. Kolektif hareket etmede, birliktelikte ve genel duyarlılıkta yaşanan gerileme parçalı veya lokal eylemlerin, haklılıklarından bağımsız olarak zayıf etkiler yapmasını beraberinde getirmektedir. Diğer yandan bu eylemliliklerin muhtevası ve çoğu zaman sürekliliğinin aksaması, yaşanan tablonun daha tali gerekçelerinden olmaktadır.
Benzer biçimde Antep’te yine tekstil işkolunda geçen yılın yaz aylarında başlayan hareketlenme bu sene de artarak devam etmesine rağmen lokalde dahi birleşme sorunları yaşamaktadır. Antep’teki direnişlerin genelinde ise ekonomik talepler öne çıkmakta, kimi zaman hareketler birleşse dahi direnişin etki çapının büyümesinde başarı sağlanamamaktadır. Burada dikkat çeken bir diğer konu ise yine Antep’te Kimpack işçilerinin yaşadıklarıdır. Ücretlerine yapılan zamma karşı direnişe geçen işçilerin taleplerini kabul eden patron bir süre sonra işçileri işten çıkarmaya başlamış ve işçilerin direnişini bu yolla kırmayı hedeflemiştir.
Konya’da Eti Alüminyum’da sendikalı işçilerin de aldıkları zammın yetersiz olması aslında ülke genelinde yaşanan ve süreğen hale gelen bir durumdur. Yüksek enflasyonla beraber alım gücünde yaşanan daralma, sendikaların örgütü olduğu işyerlerinde de işçi ücretlerinin asgari ücret seviyesine gelmesine neden olmuştur. Yüzlerce işyerinde, aynı dönemde, benzer nedenlerle çeşitli eylemler yapan sendikalı-sendikasız işçilerin tepkilerinin lokal kalması ve birleşmemesi de yukarıdaki durumun bir örneğidir. Sorunlar bariz biçimde genel, bunun da karşı koyuşların genelleşmesi için bir koşul olmasına karşın hareketlilik bu yönde ilerlememekte, lokalde sıkışıp kalmaktadır
Daha geniş bir işçi kesimini eş anlı ilgilendiren kamu çerçeve protokolü konusu ise birliktelik sağlasa dahi zayıf eylemler ve tepkilerin sosyal medya gibi mecralarda sınırlı kalması gibi nedenlerle etkisiz kalmıştır/kalmaktadır. İşçilerin ekonomik taleplerinin en başat savunucusu olan sendikaların da parçalı bir duruş sergilemesi, görece daha ileri tavır geliştiren sendikaların aynı görelilikte niceliksel anlamda zayıf olması, kimi yerel birleşme çabalarının yetersiz kalması ise artık “ücret sendikacılığı” kavramını dahi sorgulatır hale gelmiştir.
Sürecin göreceli olarak daha hareketli olduğu Özak Tekstil örneğinde ise egemenlerin elinden çıkmış yasaları dahi hiçe sayan patrona karşı haklı/meşru hakkını kullanan işçilere devletin kolluk marifetiyle saldırması, engellemede bulunması, il bazında yasak uygulanması, sınıfın karşısındaki organize gücün ahvalini göstermektedir. En küçük demokratik hak mücadeleleri dahi “makulluk” çeperi daraltılarak, kimden geldiği, egemenler tarafından titizlikle sorgulanmaktadır. Belirli bir politik hattı olmayan ekonomik demokratik taleplerin çıkmazından yazımızın başında bahsetmiştik. Bu gerçeğe rağmen devletin ve temsilciliğini yaptığı sınıfların söz konusu ekonomik-demokratik talepleri birçok açıdan değerlendirdiği açıktır. İşçi sınıfının taleplerinin zaten ilk elden “sabıkalı” sayıldığı bir düzlemde, bu taleplerin sözcülüğünü kimin yaptığı da egemenler açısından büyük önem taşımaktadır.
Ekonomik demokratik temelli hareketlenmelerin politik içerik taşımasının bu içerik zayıf olsa dahi önemli bir anlamının olduğunu belirtmiştik. İşçi sınıfının, bir sınıf olarak her talebi, ilk etapta karşıtı sınıfla arasındaki çelişkinin tezahürüdür. Bu çelişki dönem dönem daha görünür ve keskin hale gelerek şiddetlenir. Egemen sınıflar, kendiliğinden işçi hareketlenmelerinin, mevcut çeperleriyle, politik bir mücadeleye dönüşmeyeceğini bilseler dahi bu mücadelelere farklı dozlarda karşı çıkarken aslında sınıf mücadelesinin hafife alınmaması gerektiği üzerine edindikleri tarihsel bilgi ve birikime dayanmaktadırlar. Aynı bilgi ve birikimle ekonomik-demokratik mücadelenin önemli olduğunu ama mutlaka ilk etapta bu mücadelelerin yerelden genele, istisnadan kurala evriltilmesi gerektiğini bilerek hareket etmek de işçi sınıfı için elzemdir. Güncel politik görevler içerisinde sınıf bilinçli kesimler açısından da bu görev güncelliğini korumaktadır. Politik mücadelenin bütün çalışmaların can damarı olduğu bilgisini unutmaksızın ekonomik-demokratik ve yerel mücadelelerin birleştirilebilmesinin de politik bir mücadele olduğunu bilerek hareket etmek, 2024 yılında keskinleşecek olan bu mücadeleye hazır olmanın önemli bir ön koşuludur.