HABER MERKEZİ- Faşist TC devletinin yerine kayyum atayarak tutuklattığı eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak, tutuklu bulunduğu hapishaneden bir mesaj yolladı. Kışanak, “Çok acı ama bir kez daha Diyarbakır 12 Eylül sürecini yaşadığım ‘sesimi duyuramama’ hali ile karşı karşıyayım” dedi.
Diyarbakır Belediye Başkanı olduğu dönemde, yerine kayyum atanan ve ardından tutuklanan Kışanak, Kandıra Hapishanesi’nde IMPNews’e verdiği röportajda, 12 Eylül sonrası Diyarbakır’da tutuklu olduğu koşullara dönüldüğünü belirterek, “Sorun sadece benim kişi olarak bunu yaşamam da değil, memleketin 12 Eylül darbe koşullarına, atmosferine dönmüş olması, cezaevlerinin siyasi tutuklularla dolu olması, hukuksuzluğun artık kanıksanması, belli bir kesimin ‘şeytanlaştırılması’ insanların bu rezalet karşısında sus pus olmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Kışanak’ın röportajının ilgili kısımları şöyle:
‘Israrlı talebime rağmen mahkemeye götürülmedim’
Tutuklandıktan sonra kamuoyu senden pek bir haber alamadı. Duruşmalara da çıkmadın. Merak ediyoruz. Sonuçta siyasetçiler seçmenleri ile iletişim halinde olmak durumunda. Sessizlik mi var?
Sessiz değilim ama sesimin kamuoyuna ulaşmasını engelleyen ‘sanal’ bir yargı süreci ve ağır bir basın özgürlüğü sorunu var. Israrlı talebime rağmen mahkemeye götürülmedim. Duruşmalara SEGBİS ile katılmaya zorlandım. SEGBİS’i kabul etmek sanal yargılamaları kabul etmek anlamına gelecekti. Bu bilinçli bir tutumdu.
Bizi sessizliğe gömmek istediler. Aslında bu hukuksuz yargılamayı kamuoyundan kaçırmak istediler. Demokratik hukuk normlarına göre bir yargılama yok ortada. Beni Türkiye’nin bir ucuna Kocaeli’ne, mahkemeyi Malatya’ya sürdüler. Avukatlarım Diyarbakır’da. Gelip gitmek bile bir eziyet ve külfet. Biz bu eziyete ve külfete katlandık. Ama onlar duruşmalara götürmeyerek yargılamayı sakatladılar.
Ağustos ayında güya dokuzuncu duruşma yapıldı. Hiçbirine götürülmediğim gibi hukuki ve adil bir yargılama yapılabilmesi için gerekli olan hiçbir şart yerine getirilmedi. Hiçbir talebimiz kabul edilmedi. Neredeyse her duruşma mahkeme heyeti değiştirildi. Heyetin dosyayı okumadan geldiği her halinden belli oluyordu. Bu koşullarda sanırım ‘artık karar verin’ karşı karşıyalar ki savcı iddianamedeki iddialarını tekrarlayan bir mütalaa sundu. Basın özgürlüğü konusunda memleketin ne halde olduğunu sizler daha iyi biliyorsunuz. Türkiye’nin onbirinci büyük kentinin üstelik de bir Başbakan’ın “AB yolu Diyarbakır’dan geçer” dediği kentin belediye eş başkanı iki yıldır tutuklu, basının arayıp sorduğu, davasını takip ettiği yok.
‘Sesimi duyuramama hali ile karşı karşıyayım’
Çok acı ama bir kez daha Diyarbakır 12 Eylül sürecini yaşadığım ‘sesimi duyuramama’ hali ile karşı karşıyayım. Sorun sadece benim kişi olarak bunu yaşamam da değil, memleketin 12 Eylül darbe koşullarına, atmosferine dönmüş olması, cezaevlerinin siyasi tutuklularla dolu olması, hukuksuzluğun artık kanıksanması, belli bir kesimin ‘şeytanlaştırılması’ insanların bu rezalet karşısında sus pus olmasıdır.
‘Demokratik siyasi faaliyetler suç sayıldı’
Yargılandığınız davayla ilgili; ‘izleyici alınmadı, SEGBİS’i reddetti, heyet değişti, duruşmaya çıkarılmadı, avukatlar heyeti protesto etti’ gibi bilgiler yansıdı sıkça. Sanırım hakkında toplamda 240 yıl ceza isteniyor. Bu biraz komik değil mi? Aslında ne diye, neden yargılanıyorsun, biraz da dava içeriği, sanırım davanız karar sürecine kaldı. Dava süreci ile ilgili bilgi verir misiniz?
Bütün bu yaşananlar komik değil, memlekette yargı sisteminin adaletten, hukuktan ne kadar uzaklaştığının açık bir göstergesi. Trajikomik bir durum. Hakkımda açılan dava tamamen ısmarlama ve zorlama. Biliyorsunuz 2014 yılında belediye başkanı seçildiğimde dokunulmazlığım sona erdi ve milletvekili olduğum dönemde hakkımda hazırlanan fezlekeler savcılıklara gönderilerek adli süreç başlatıldı. Ben iki yıl boyunca hangi mahkeme, hangi savcılık istediyse gidip savunmamı yaptım. Hukuki süreç kendi mecrasında devam etti. 2016 yılında ‘yeni bi dosya hazırlayın’ diye talimat almış olmalılar ki o zamana kadar soruşturma konusu yapılmayan, fezleke düzenlenmeyen, tamamen milletvekili ve parti eş başkanı sıfatı ile katıldığım demokratik siyasi faaliyetlerim ve belediye başkanı olarak katıldığım demokratik siyasi faaliyetlerim ve belediye başkanı olduktan sonra katıldığım birkaç basın açıklaması ve miting konuşması toplanıp dosyaya suç konusu olarak kondu. Ve beni bu gerekçelerle tutukladılar.
Dosyaya 8 Mart ve Newroz mitinglerinde yaptığım konuşmalar, 25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele gününde katıldığım kadın etkinlikleri, mecliste kayyum ile ilgili yasa teklifi tartışılırken basın açıklaması yaparak bu yasanın geri çekilmesini talep etmek, Sur’daki sokağa çıkma yasağının kaldırılması ve halkın mağduriyetinin önlenmesi talebi ile adliye önünde basın açıklaması yapmak, 2012 yılında cezaevlerinde yaşanan açlık grevlerinin can kaybı yaşanmadan sonuçlanması için yapılan yürüyüşlere, basın açıklamalarına katılmak, 12 Eylül döneminde Diyarbakır cezaevinde yaşananları eleştiren bir konuşma yapmak gibi, tamamen demokratik siyasi faaliyetler suç unsuru gibi gösterilmek isteniyor.
Tabi bir de milletvekili olduğum dönem, yapılan teknik takip (ki o dönem dokunulmazlığım var) Diyarbakır’da bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) binasına ‘toplam yedi kez girdiğimin tesbit edildiği, bu nedenle örgüt yöneticisi olduğum’ gibi gerçekten komik bir iddia öne sürülüyor. DTK’nin legal demokratik bir kurum olarak hala açık olduğu, faaliyetlerine devam ettiği, yöneticilerinin tüm kamuoyu tarafından tanındığı ve bir zamanlar TBMM’nin anayasa değişikliği için resmi yazı göndererek DTK’dan önerilerini istediği gerçeği bir yana; ben ne kadar maharetli bir yöneticiymişim ki yıllarca sadece yedi kez gittiğim bir kurumu yönetmeyi başarmışım!
‘Dosyaya uydurulmuş şeyler ekleniyor’
Tabi bu dava dosyasının rezaletinin sanırım onlar da farkında ki; iki yıl sonra şimdi dosyaya tamamen uydurulmuş, yeni şeyler ekleme çabaları da görülüyor. Artık iktidar mı ‘bir şeyler uydurun’ diye talimat verdi yoksa bazı işgüzarlar mı bunu yapıyor bilmiyoruz.
Yargı sürecinin sonunda ne olur? Bu dava bir kurgu mu, yoksa sonucu yeni sistem ile alakalı olarak değişir mi, yakın zamanda özgür kalacağına inanıyor musun?
Benim de, benim gibi düşünenler de, siyasi faaliyetleri nedeni ile cezaevlerinde olan herkesin de değil bir gün bir dakika bile özgürlüğünden yoksun bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yaşanan her şeye rağmen umudumu koruyorum. Umut en zor koşullarda insana direnme gücü veren bir enerjidir. Tüm toplumun bu enerjiye sıkı sıkıya sarılması, umudu büyütmesi, geleceğimizi kurtarma gücü verir bize. Kötülük galip geldiğinde yaşam ölür. Buna izin vermemeliyiz.
‘Tek taraflı enformasyon bombardımanı yapılıyor’
Dışarıya ulaşma, siyaseti, haberleri izleme imkanınız var mı? Örneğin televizyon, radyo, gazetelere ulaşma imkanı ne durumda?
Cezaevi idaresinin belirlediği TV kanallarını izleyebiliyor, tek kanallı radyo dinleyebiliyoruz. Medyanın hali ortada, tüm muhalif yayınlara el konuldu. Tek taraflı enformasyon bombardımanı için yeterli TV, gazete var. Sanırım dışarıda da insanlar daha çok internet yayıncılığı ve sosyal medya üzerinden farklı haber ve bilgilere ulaşabiliyor. Bizim böyle bir imkanımız yok. Artık okuduğumuz ve izlediğimiz haberleri kendi tecrübelerimizden ve bilgi birikimimizden yola çıkarak, bir süzgeçten geçirerek, gerçeği anlamaya çalışıyoruz. Tabi çarpıtılanları düzeltmek kolay da, hiç verilmeyen haberlere yapabileceğimiz bir şey yok.
‘Diyarbakır Cezaevi gerçeğine tanık olmamın bıraktığı bir travma var’
Telefon hakkı nasıl kullanılıyor? Eş, çocuk dışında başka aile üyeleri veya arkadaşlar ile de konuşabiliyor musunuz?
Genellikle kızım ve eşimle görüşüyorum. Telefon açtığımda da yanlarında ailemden birileri varsa onlara da bir selam verebiliyorum. Toplam 10 dakika, hemen bitiyor. Dışarıdayken de uzun telefonlaşmayı sevmezdim. Telefon konuşmalarım hep 1-2 dakika ile sınırlı idi. Şimdi 10 dakikanın nasıl geçtiğini anlamıyorum bile. Babam çok yaşlı, görüşüme gelemiyor. Ancak telefon ile görüşebiliyorum. Birbirimizin sesini duymak çok önemli. 12 Eylül darbesi döneminde Diyarbakır Cezaevi gerçeğine tanık olmanın bıraktığı bir travma var, biliyorum sesimi duymazsa iyi olduğuma inanmayacak. Onun için mutlaka babamla konuşmak istiyorum.