Grup İsyan Ateşi: Ezilen emekçi kitlelerin haykırışı olmaya devam edeceğiz

Uzunca bir aranın ardından yeni eserleri “Buradayız” ile kitlelerle buluşan Grup İsyan Ateşi ile güncel politik durum, grup olarak yaşadıkları sağ tasfiyeci süreç, kültür-sanat alanına dönük saldırılar ve gelecek planlamaları hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik. Gerçekleştirdiğimiz söyleşi şöyle;

Yeni Demokrasi: Grup İsyan Ateşi kimdir? Toparlanma süreci yaşıyor biraz bu süreçten bahseder misiniz?

Grup İsyan Ateşi: Merhabalar, öncelikle Yeni Demokrasi gazetesini ve aracılığı ile ulaşabildiğimiz tüm ezilen, emekçi halkımızı selamlıyoruz.

Bizler emperyalist saldırganlığa, faşizme ve gericiliğe karşı sanat-müzik alanında toplumun emekçi kesimlerinin mücadelesini birleştirmeyi hedefleyen, bu mücadeleyi büyütmeye çalışanlarız. Anti-emperyalist, anti-faşist, anti-feodal bir kolektif olma çabasındayız. Tabii ki 45 yılı aşkın bir mücadele tarihinden beslenerek atıyoruz adımlarımızı… Sınıf mücadelesi inişli-çıkışlı, engebeli ve keskin dönemeçlerden geçerek ilerliyor. Bizler de bu mücadelenin bir parçasıyız ve tüm politik aksiyonların içerisindeyiz. Bir süredir, sınıf mücadelesinin ivme kaybettiği, sağ tasfiyeci eğilim ve hareketlerin yükseldiği bir  dönem geçirdik.Sınıf mücadelesinden azade olmayan, hatta tam da sınıf mücadelesi zemini üzerinden şekillenme gayreti olan bir grup olarak bizler de bu tasfiyeci dalgadan etkilendik. Üretim alanında ve kitlelerle birleşme çabamızda sınıf mücadelesinden beslenerek ifade ediyoruz kendimizi. Ve elbette bu alandaki gelişmeler bizleri de etkiliyor. Ancak gelinen aşamada, mücadele seçeneğinden başka çıkar yol kalmadığı ayan beyan tüm halkın gözleri önüne serilirken, bizler de dostlarımızın, yoldaşlarımızın katkılarıyla tekrar toparlanarak saldırıların olabildiğince pervasızlaştığı bu dönemeci dik durarak geçirme çabasındayız. Ezilen, emekçi halkın sesini sanat alanında da ancak böyle büyütebileceğimiz inancındayız…

Yeni Demokrasi: Uzunca bir sessizliğin ardından “Buradayız” adlı eserle deyim yerindeyse “Buradayız biz” diyerek tekrar kitlelerle buluştunuz. Seslendirdiğiniz bu eser kolektifiniz içinde ortaya çıkan sağ tasfiyeci küçük burjuva anlayışla bir hesaplaşma anlamına geliyor diyebilir miyiz?

Grup İsyan Ateşi: Elbette ki bu eser sağ tasfiyeci anlayışla sürdürdüğümüz mücadelenin sadece bir yanını oluşturuyor. Kuşku götürmez bir şekilde söyleyebiliriz ki; hem kolektifimizde hem de TDH’de yaşanan süreç sınıf mücadelesinin karakterine uygun bir biçimde şekillendi ve şekillenişini sürdürüyor. Bugünden bakıldığın da berrak bir şekilde görünen, fakat on yıllardır benzerleri yaşanan ve son on- on beş yıla damgasını vuran kültürel, ideolojik, siyasal bir erozyon yaşanıyor. Geldiğimiz aşamada ise bu erozyonun dışavurumlarıyla karşılaşıyoruz. Esasını, “mücadeleden kaçmak” biçiminde ifade etmek doğru olacaktır. Legalizm hayallerinden, parlamenterizme, aslında en sert söylemlerle kendilerini kamuoyuna sunanların sıcak mücadele alanlarından kaçarak kahramanlaştırılmalarıyla devrimci değerlerin nasıl aşındırıldığını, yozlaşmanın, ideolojik, kültürel erozyonun geldiği boyutu görüyoruz.

Tüm bunlar körün gör dedikleriyken; bizlere safımızı sınıf mücadelesinden yana koymaktan başka seçenek kalmıyor/kalmadı.

Y.D: İçinden geçtiğimiz sürece dair görüşlerinizi alabilir miyiz?

Grup İsyan Ateşi: Aslına bakarsanız, 24 Haziran seçimlerinden başlayarak mevcut süreci daha iyi anlayabiliriz. Halkın bütün umutlarının seçimlere yönlendirilmesiyle başlayan bir süreç yaşandı. Elbette sonuçlara dair TDH’de ki öngörüsüzlük, (Tabi ön gören yapılar oldu. Ya da hiçbir politik yaklaşım belirlemeden gelenekselleşmiş, kendiliğinden tutumlar alanlar.) TDH’yi büyük oranda seçimlere yedekledi. Sonuçların istenilene tekabül etmemesi de,  kanalize edilen umutların büyük oranda kırılmasına yol açtı. Haliyle kitlelerin sarılabilecekleri son dal olarak gördükleri ya da gösterilen seçimler, hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Bu durumun birkaç biçimli yansıması oldu. Seçim öncesi bayram havası yaşayanlar, seçim sonrası cenaze alayına döndüler. Dolayısıyla kitle hareketin de bir düşüş meydana geldi. Halkta umutsuzluk, çaresizlik, yılgınlık olarak baş gösteren süreç, cılız da olsa yükselen sesleri daha da kıstı.  TDH’de umarsızlık, halka güvensizlik, kendilerine güvensizlik, vb. sorunlara yol açtı. Fakat bu sürece paralel olarak ekonomik bir buhran ve siyasal olarak yönetilemez bir hal almış T.C gerçeği ile karşı karşıyaydı ülke.

Gelinen aşamada ise; bıçak kemiğe dayanmış durumda. İthalatla dönen bir pazara sahip Türkiye’de, doların yükselmesi ve alım gücünün otomatik olarak düşmesi halkın öfkesini büyüttü/büyütmeye devam ediyor. İssizlik, yoksulluk, açlık, sefalet had safhaya ulaşmış durumda. İş cinayetlerindeki artış, kadın katliamları, tacizler, tecavüzler, tarım alanlarının neo-liberalizme paralel olarak daraltılması ve emperyalist tekellere peşkeş çekilmesi, doğa katliamları, v.s. tepkinin, öfkenin büyümesini ve yavaş yavaş tekrar sokağa taşmasını beraberin de getiriyor. Ancak bu durumu örgütlü bir hale getirebilecek özne ve öznelerin yeterli donanıma sahip olmaması tepkileri grupsal ya da kişisel olmaktan öteye götürmeyerek, sönümlenmelerine yol açıyor. Direnme azmi ve kavga kabiliyetinden yoksun kitlelerin eylemsellikleri sonuç alıcı olmaktan uzak olmakla birlikte, sisteme yönelmeyerek karşılık oluşturamamak gibi bir nokta da duruyor. Diğer yandan kitleler,  iktidar nezdinde devlete dair güvenlerini de yitiriyorlar. Olması gereken olarak gördüğümüz, sistemi değiştirecek esas güç olan halka güvenerek mücadelenin yükseltilmesidir. Her kavga alanı halk kitlelerinden beslenerek büyüyebilir. Ve bizler gibi hedefi mücadeleyi büyütmek olanların beslenmesi gereken yer halk kitleleridir. Tabi ki hiçbir şey olduğu yerde durmuyor. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, sınıf mücadelesi yeni bir dönemece girecekmiş gibi. Başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun geniş kesimlerinden yayılan bir homurtu var. Dalga dalga büyüyerek yüzeyde neden tsunami etkisi yaratmasın ki? Neden yeni Gezilere gebe olmasın bu ülke? Yukarıda belirttiklerimiz bizlerin görebildiğimiz kadarıyla Türkiye’nin somut koşulları ve bunların halk nezdinde bir karşılığı olacaktır diye düşünüyoruz. Fakat aslolan istenilen düzeye ulaşamamış öznelerin bu süreci nasıl karşılayacaklarıdır. Bizler üzerimize düşen görevi halkla iç içe olarak, taleplerini, tepkilerini, sitem ve öfkelerini haykırmayı sürdürerek yerine getirmeye gayret edeceğiz.

Y.D: Sanatın geniş kitleleri politize etmedeki rolü nedir? Bu rol bugün tam anlamıyla yerine getirilebiliyor mu?

Grup İsyan Ateşi: Türkiye’nin yakın tarihine göz atarak sanatın politik karakterini ve kitleler üzerindeki etkisini görebileceğimizi düşünüyoruz. Kürt ulusunun kazanımlarına yönelik saldırılar gerçekleştirilirken bir kısım “sanatçının” manipülasyon, yanıltma ve meşrulaştırma çabaları iktidar güdümünde “sanat ve sanatçı” biçimini veriyor bize. Elbette ezen, hakim sınıfların karakterini taşıyan bu biçim sanatın sınıfsal niteliğinin göstergelerinden biri. Tabii diğer yandan Pınar Aydınlar’ın tutuklanması, Barış Atay’ın oyunlarının yasaklanması, Grup Yorum üyelerinin bir kısmının tutuklanması ve bir kısmının ise başlarına milyonlarca ödüller konarak aratılmalarının da sanatla ilişkileri ve ezilen, yoksul, emekçi halkın saflarında yer tutmalarından olduğunu anlamak pek de zor değil. Bu örnekler yaşadığımız ülkenin yakın geçmişine tekabül eden ve sanatın politik, sınıfsal karakterini görebileceğimiz iki ayrı içerik, misyon arz ediyor. Sanatın, ezilen, emekçi kesimin elinde çelişkileri anlatma, kavrama yöntemi olarak kullanıldığını, ezen sınıflar elinde ise bir saldırı aracı işlevi gördüğünü anlıyoruz. Ayrıca eğlence, haz nesnesi haline getirilip, yozlaşmanın ürünü olarak işlevlendiriliyor. Bizler toplumsal, sınıfsal ve bulunduğumuz kolektife dair kaygılar taşıyan insanlarız. Ve bu kaygıları kullandığımız enstrümanlarla dile getiriyoruz. Aslında örneklerden de görülebileceği gibi sanatın toplum üzerindeki etkisi, politikleştirmekteki ya da apolitikleştirmedeki rolü bir hayli fazla. Çelişkiler enstrümanlara yüklenerek ve daha etkili bir biçimde çıkıyor kitlelerin karşısına. Picasso’nun eserleri, Nazi ve Franco faşizmine karşı simgeleşerek halkın faşizme karşı tutumunda etkili olmuşlardı. Ya da Sovyetler’de toplumun şekillendirilmesinde yol gösterici bir muhteva taşıyordu sanat çalışmaları. Elbette çok farklı biçimler de kullanılma özelliği taşıyan bir alandan bahsediyoruz. Yazılı olmayan tarihin aktarılmasından, duygusal, ideolojik muhtevalarda üretilmesine kadar.  Tüm bunlar sanatın sınıfsal karakterine bağılı olarak  kitleler üzerindeki etkilerini gösteriyor bizlere.

Bugünkü koşullarda ezilenler, emekçiler cephesinde sanatın işlevine gelecek olursak; ne yazık ki politik karşılığının oluşturulamadığını söylemek yanlış olmaz. Bir yandan her geçen gün pervasızlaşan saldırılar söz konusuyken, diğer yandan muhalif seslerin bu baskı ortamına karşı direnememeleri ezilenler, emekçiler cephesinde sanatla ilişki kurma iddiasında bulunanları geriletmiş bulunuyor. Tabii burjuva unsurların tekniğe, bilgiye ulaşma olanakları ve bizlerin ulaşma olanaklarımız arasındaki farklardan bahsetmeye gerek dahi yok. Yine kitlelere ulaşmada elimizdeki araçların niteliği vs.

Muhalif olmanın, toplumsal kaygılar taşıyanların, bu alanlarda üretim faaliyeti bir şeylerden feragat etmeyi gerektiriyor aynı zamanda. Bu durumun göze alınamaması gibi sorunlar yaşıyor politik sanat yapma gayretinde olanlar. Az yukarıda bu dönemin devrimciler açısından sağ tasfiyeci bir yere tekabül ettiğini ifade etmiştik. Devrimciler de durum bu iken, sanat cephesinde daha kaygan bir zemin oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Haliyle politik karşılıklarını oluşturma koşulları olabildiğince gerilemiş diyebiliriz.

Y.D: Grup İsyan Ateşi ilk konserlerinden sonra kitle tarafından oldukça ilgiyle karşılandı ve bu ilginin sonucu olacak ki,  polis tarafından sahnedeyken tehdit edildi. Bu sürece dair ne söylemek istersiniz?

Grup İsyan Ateşi: Safımızı emekten, ezilenlerden, emekçilerden yana belirlemiş bulunuyoruz. Haliyle bu duruş kitleler tarafından benimsenmiş bulunuyor. Çünkü aynı karedeki insanlarız,  bugün İsyan Ateşi’yle sahnede olanlar grevlerde işçilerle omuz omuza halaya duranlardır, barikatlarda da isyan ateşini yakanlardır, ezilenin ezileni kadınlardır, toplum/sistem tarafından hor görülen, kabul edilmeyen, LGBTİ bireylerdir. Haliyle toplumdaki bütün çelişkileri bağrında taşıyan ve her notasına kadar hisseden ve enstrümanlarıyla, ezgileriyle bunları haykıran bir noktada duruyoruz. Bize karşı olan ilginin kaynağında da bunlar duruyor olmalı.

Evet bir tehdit vakası yaşadık. Aslında yukarıda saydıklarımızdan sonra gayet normal. Açıkçası “herkes işini yapıyor”, birileri halkın öfkesini, sitemini haykırırken, birileri de bu haykırışları boğma çabasında olacak. En radikal unsurların konjonktürel olarak, saldırıların pervasızlaşması karşısındaki tutumları “geri çekilmeyken”  biz, bu gün direnmeyenlerin, dik durmayanların, hiçbir zaman halkın gönlünde, bilincinde yer edinemeyeceğini düşünüyoruz. Gelinen aşamada politik muhteva taşıyan her alanda bir dağınıklıktan rahatlıkla bahsedilebilecekken, bizler sanat alanı ile kitleleri birleştirme çabasıyla bir toparlanma yaşıyoruz. Ve tabi ki özel bir ilgiye de mahzar oluyoruz. Kendilerini muhalif, devrimci cephe de ifade edenlere dönük her daim çeşitli saldırılar gerçekleştirildi. Lakin bunlar bizim öfkemizi, kinimizi bilerken,  mücadeleye daha da sıkı sarılmamız gerektiğini de gösteriyor. Bizler ezilenlerin, emekçilerin sesini tüm topluma taşıma iddiasındayız. Bu iddiayı taşıyabilmek için de gelişecek saldırılar karşısında duruşumuzdan taviz vermememiz gerektiğinin bilincindeyiz. Ve işimizi yapmayı sürdüreceğiz.

Y.D: Grup İsyan Ateşi önümüzdeki süreçte neleri hedeflemekte?

Grup İsyan Ateşi: Her geçen gün daha fazla katkı gören ve bir o kadar da emek verenlerin çoğaldığı bir kolektif haline geldik. Tabi ki öncelikli hedefimiz iç bütünlüğümüzü tamamlayabilmek. Ve çeşitli politik müzik gruplarının kısmen başarılı olduğu, ancak bütünlüklü bir başarıdan bahsedemeyeceğimiz daha geniş kitlelere ulaşma hedefindeyiz. Elbette bunları gerçekleştirebildiğimiz oranda önümüze yeni hedefler koyacağız. Şu sıralar gündemimizi oluşturan çeşitli konser hazırlıkları ve albüm çalışması var. Albüm çalışması henüz fikir alış verişi şeklinde ilerliyor. Fakat çok uzatmadan pratik adımlarla süreci nasıl öreceğimiz üzerinde yoğunlaşacağız.  Sanat alanındaki çalışmaların tarihine baktığımızda en nitelikli eserlerin baskının, pervasızlığın had safhaya ulaştığı zamanlarda üretildiğini görüyoruz. Bizlerde üretimlerimizle müzikal bakımdan belli bir yol kat ettiğimizi düşünüyoruz. Aldığımız tepkilerin olumluluğu da bunu gösteriyor. İşte tam da bu noktayı somutlayarak önümüze kısa vadede albüm çalışmasını koyacağız. Diğer yandan sanat alanında daha kurumsal bir faaliyeti hedefliyoruz. Elbette Grup İsyan Ateşi bir müzik grubu. Fakat sanat kavramının kapsamı daha geniş ve bizler bu içeriği her bakımdan doldurabilecek bir kolektif olmayı da önümüze koyarak ilerleyeceğiz. Daha önce ilişkilerimizin olmadığı çeşitli çevrelerle ilişkiler geliştirdik ve daha kapsamlı organizasyonlar yapma gayreti ile kapasitemizi ve kabiliyetimizi arttırmayı hedefliyoruz. Haliyle kitlenin sahiplenmesine paralel olarak, daha farklı etkinliklerden teklifler almaya başladık. Yoğun bir programımız olacak. Anlaşılan o ki; halkımız yakın zaman da bizlerle daha sık karşılaşacak. Kısa vadede şimdilik bunlardan bahsedebiliriz. Kurumsallaşma hedefimize doğru attığımız her olumlu adım da, sistemli bir biçimde hedeflerimizi büyüterek ilerleyeceğiz.

Y.D: Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Grup İsyan Ateşi: Emeğiniz ve ilginiz için teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınız da başarılar diliyoruz.