[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Yaşam pahalılığı, haksız savaşlar ve emperyalistler arası çatışmalar gölgesinde Fransa bir kez daha büyük bir grev dalgasıyla sarsılıyor. Yüz binlerin katıldığı eylemlerde halk ve polis arasında sık sık çatışmalar yaşanıyor. Emperyalist politikaların doğurduğu krizleri kitlelerin sırtına yükleyerek aşma geleneği Fransa’da kendini oldukça açık şekilde göstermektedir. Pandemi krizinde kitlelerin eve mahkûm edildiği süreçte yeni güvenlik yasalarını oldukça rahat şekilde geçiren Fransız devleti, benzer bir süreci Ukrayna özgülünde savaş çığırtkanlığı yaptığı -ve hatta fiili olarak bu haksız savaşta emperyalistler arası çelişkilerde payına düşeni alarak faturasını halka kestiği- bir süreçte gerçekleştirmektedir. 2010 yılında gündeme gelen ve yine bugün olduğu gibi oldukça güçlü bir grev-direniş dalgasıyla karşılanan süreç bugün tekrar yaşanmaktadır.
YENİ EMEKLİLİK REFORMU NEDİR?
Emmanuel Macron’un seçim vaatlerinden biri olan emeklilik reformunun içeriği Başbakan Elisabeth Borne tarafından 10 Ocak tarihinde açıklanmıştı. Buna göre emeklilik yaşının 62 olduğu Fransa’da, 1 Eylül’den itibaren yasal emeklilik yaşının kademeli olarak her yıl 3 ay yükseltilerek 2030’da 64’e çıkarılacağı, 2027’de emeklilik maaşının tamamını alabilmek için işçi ve emekçilerin 43 yıl boyunca prim ödeme şartı olacağı açıklanmıştı. Hükümet bu reformu pazarlarken mevcut emeklilik sisteminin “felakete sürüklediğini” söylemişti. 11 Mart günü Senatoda yapılan oylamada 112’ye karşı 195 oyla yeni reform paketinin ilk ayağı onaylanmış oldu. Çeşitli komisyonların ardından son olarak yine Senato ve Mecliste yapılacak tartışmalardan sonra 26 Mart günü yasanın onayı netleştirilecek. Ancak bu noktada tüm bu süreci boşa düşürecek ve aslında bu tartışmaların kitleleri aldatmada bir maske olduğu gerçeğini açığa çıkaran bir nokta var ki o da 49.3 denilen yasadır. Bu yasa, Fransa’da geçtiğimiz süreçte OHAL sürecinin bir artığı olarak kalıcılaştırılan ve mevcut hükümete, herhangi acil bir yasanın tartışılması, oylanması sonucunu dikkate almayarak direkt onaylama yetkisi vermektedir. Süreç sonunda emeklilik yasasının bu yetkiyle birlikte onaylanması sürpriz olmayacaktır.
KİTLE HAREKETLERİ ÜLKESİ FRANSA
Fransa’da yaşanan bu sürecin dünya gündeminde yer bulması ise bu yasaya karşı gelişen kitle hareketi vesilesiyledir. Yine 2010 yılındaki süreçte yaşanan grevler, işgaller, çatışmalı eylemlerle bu sürecin dünya gündemine taşınmış olması gibi bugün yaşanan eylemler de dünyanın gözünü Fransa’ya çevirmiştir. Bu noktada bazı sarı sendikaların dahi yasa tasarısına itiraz etmesi sendikalar önderliğinde gelişen grevlerin genişlemesini ve boyutlu olmasını beraberinde getirmiştir. Fransa, özellikle ‘68 hareketinden kalma bir refleksle grevlerin, sokak eylemlerinin yoğun yaşandığı bir coğrafyadır. Bu mirasın kazanım elde etmedeki başarısı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte bu eylemliklerin hükümete bir şekilde baskı yaptığı gerçeği de göz ardı edilemez.
Buradan yasa tasarısının ilk duyurulduğu andan itibaren özellikle sendikaların çağrılarıyla çeşitli itirazlar gerçekleşmiş, tasarının onaylanması için adımlar atıldığı oranda bu hareketler daha kitlesel ve etkili bir hâl almıştır. Bahsettiğimiz etki, tasarıyı geri çektirecek kadar güçlü olmasa da işçi-emekçilerin ve özelde de gençliğin mevcut düzenden memnuniyetsizliğini açığa çıkarmada önemli bir görev görmüştür. Yine 2010 yılında tartışılan emeklilik reformu sürecinde daha militan ve etkili eylemler öğrenci gençliğin önderliğinde gerçekleşirken, bugün de talepleri daha militan olan, mücadeleyi daha güçlü ele almak isteyen gençliktir. Emeklilik sorununda kâğıt üstünde gençliğin hiç konu edilmemesi, gençliğin yaşadığı geleceksizlik kaygısını görmezden gelmektedir. “Geleceğimiz için bu yasaya karşıyız” diyerek eylemler, işgaller gerçekleştiren gençlik aynı zamanda bu yasa tasarısının esas hedefi/esas mağduru olduğunu da belirtmektedir. Bu noktada eylemlere gençliğin yoğun katılımı, daha militan bir duruş içinde olması, ülke çapında yaygınlaşamasa da uzun süreli olmasa da üniversite işgalleri geliştirmesi gibi pratikleri gençliğin yaşadığı rahatsızlığı ve buna karşı verebileceği tepkiyi göstermektedir.
GERÇEKLER IŞIĞINDA FRANSA
Toplumsal itirazların/hareketlerin yoğun olduğu, tarih sahnesinde grevlerle gündem olan bir coğrafya olan Fransa’da bu hareketlerin kazanım sağlayamaması ya da devlete geri adım attıramaması bize sınıf mücadelesindeki derin eksikliği de göstermektedir. Gerçek bir komünist partisinin kitlelere önderlik edemeyişi gelişen sokak hareketlerinin iktidar hedefinden ziyade “yasanın geri çekilmesiyle” kendini sınırlamasını beraberinde getirmektedir. Esasta sendikaların çok yoğun ve örgütlü olması, kitle hareketlerinin sendikalist harekete yedeklenmesini ve öncülüğün bununla sınırlanmasını doğurmaktadır. Sınıf mücadelesinde sendikaların rolü tartışmasız önemlidir; fakat mevcut durumda bu sendikaların sınıfsal duruşu da sınıf mücadelesinin gerekliliklerini yerine getiremeyecek kadar cılız olmasında, hatta yer yer sınıf mücadelesini yadsıyan pozisyonda olmasında önemli bir etkendir.
Bu anlamda Fransa’da eylemlerin ve grevlerin yoğun olması da bu eylemlerin kazanım sağlayamadan sönümlenmesi de mevcut sınıf mücadelesinin bir gerçekliği olarak karşımızda durmaktadır. Başarısızlıkla sonuçlansa da tarihte proletaryanın ilk iktidar deneyimi olan Paris Komünü’nün yaşandığı bu coğrafyadan çıkarılacak dersler ışığında ve Komünist Parti önderliğinde çok daha büyük kazanımlar, hatta iktidarı hedefleyecek ve bu yolda çetin mücadeleler yaşayacak bir süreç hayal değildir. İşçilerin, emekçilerin ve gençlerin müthiş oranda müdahil olduğu bu reform sürecinden çıkarılacak en büyük ders ise ancak sınıf mücadelesinin gerekliliğini yerine getiren komünistler önderliğinde halkın gerçek kazanımını sağlayacağı olmaktadır