Ortadoğu’nun 70 yıldır her geçen gün derinleşen bir yarası olan Filistin sorunundan, bağımsız düşünülemeyecek olan Golan Tepeleri sorunu, Trump’un İsrail’in işgal altındaki bu tepeleri İsrail toprağı olarak kabul eden kararnameyi imzalamasının ardından yeni bir boyut kazandı. Sorun bu noktada Suriye pazarlığı masasının da bir parçası olarak bölgedeki hegemonya mücadelesine yeni bir fay hattı olarak girmiş oldu. ABD’nin Suriye’den çekilme açıklaması sonrası pazarlıklarda öne çıkan görüşme trafiğinde masanın devrilmesine kadar götürebilecek hassas bir yerde durmaktadır. Şüphesiz bu hamlenin sahaya yansımalarının keskinliği önümüzdeki süreçte görülecektir. Ve bunu özellikle Rusya ve Suriye rejimi tarafından ne kadar öne çıkarılacağı belirleyecektir.
1967’de 6 Gün Savaşı olarak da bilinen ve İsrail’in Mısır, Suriye ve Lübnan’a saldırmasıyla başlayan 3. Arap-İsrail Savaşı, Arap devletleri açısından açık bir yenilgiyle sonuçlanmıştı. Bu savaşın pek çok sonucuyla birlikte 416 bin kişilik yeni mülteci dalgası Batı Şeria ve Gazze’den, Ürdün, Mısır ve Suriye’ye dağılırken, Golan Tepeleri de İsrail’in işgali altına girmişti. 1973-82 yılları arasında devam eden 4. Arap-İsrail Savaşı’nın yarattığı zeminle birlikte 1981 yılında İsrail bu tepeleri tek taraflı olarak ilhak ettiğini duyurmuştu. Ve BMGK’nın ilki (242 No’lu Karar) 1967’de olmak üzere 1973’te 338 ve 1981’de 497 No’lu üç ayrı kararına rağmen Golan Tepeleri’nin en stratejik alanları olan üçte ikilik bölümü bugün de hala İsrail işgali altında tutulmaktadır.
Suriye, Ürdün, Lübnan ve İsrail sınırlarında 1800 km2’lik bir alanı kaplayan Golan Tepeleri İsrail’in su ihtiyacının üçte birini buradan karşılaması boyutuyla da önemli bir yerde duruyor. Bu tepelerdeki hakimiyeti sayesinde Suriye için başkenti Şam’a 60 km’lik bir yakın mesafe tehdidi de olan İsrail, gözetleme yoluyla Suriye’nin iç bölgelerine kadar denetim imkanına da sahip oluyor. Üstelik İsrail’in Golan Tepeleri’nden çekilmeme nedenleri arasına, 2015 yılında bu tepelerde keşfedilen milyarlarca varil olduğu tahmin edilen petrol rezervleri gibi çok önemli bir gelişme daha eklenmiştir. İsrail bu kaynaklarla petrol ithal eden ülkeler kategorisinden çıkıp petrol ihraç eden ülkeler arasına girerek önemli bir gelir kaynağına da kavuşmuş olacaktır. Golan Tepeleri’nin birçok bakımdan ifade ettiğimiz önemi dolayısıyla İsrail’in vazgeçilmezleri, Suriye yönetimi açısından da geçerlilik taşımaktadır. Güvenlik, su, yeraltı zenginlikleri ve bunların ötesinde bu tepelerin İsrail işgali altında bulunan bir Suriye toprağı olması var olan durumu Suriye tarafından da kabul edilemez kılmaktadır.
Trump’ın Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak kabul eden kararı imzalamasının ardından Rusya, BM, AB, İran, Türkiye ve Arap Birliği gibi pek çok ülke ve kuruluş bu kararı tanımadıklarını, kararın uluslararası hukukun ihlali olduğu vb. biçimlerde, açıklamalarda bulunsalar da; emperyalizmin ve uşaklarının hem Filistin sorununda hem de bir bütün bölge politikalarında bu ve benzeri açıklamalarının tamamen şekilsel ve etkisiz açıklamalar olduğunu bilinmekte. Benzer tepkileri daha birkaç ay önce yine Trump’ın, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul eden ve büyükelçiliğini buraya taşımayı içeren kararı imzaladıktan sonra da görmüştük. Ancak ne ABD’ye ne de Trump’ın Kudüs kararından sonra İsrail parlamentosunun aldığı Kudüs’ü “bütün Yahudilerin ebedi başkenti” olarak kabul eden kararına dair ABD ve İsrail’e karşı ne caydırıcı tek bir önlem ne tek bir karar alınmıştır.
Elbette bölge ya da bir bütün dünya halkları olarak bütün bu saldırganlığın sömürü ve talanın yaratıcıları olan emperyalist devletlerden bu konularda medet umacak değiliz. Ancak Filistin’in %15 gibi bir toprak parçası dışında tamamının Siyonist İsrail tarafından işgal edilmiş olması; Filistin halkının bu işgale karşı halkı doğru bir ideolojik-politik hatta örgütleyecek bir önderlikten yoksun olması; Suriye halkının içinde bulunduğu durum iç içe geçmiş her iki sorunun da Suriye ve Filistin halkı lehine çözülmesi konunun bizi endişelendirmesi gereken esas noktalardır. Ayrıca emperyalizm ve faşist gerici rejimlerin topyekün saldırıları karşısında bölge halkının direnç noktalarının zayıflığı, birbirleriyle dayanışmasında ve gerici güçlere karşı mücadelesinde etkisiz ve zayıf kalması her türlü işgal, ilhak ve katliamın önünü açan ve çözüm bekleyen önemli başka sorunlardandır.
Bütün bunlar ve çok daha fazlası, olgunun İsrail lehine olan yüzüdür. Ancak Trump’ın imzaladığı kararla Golan Tepeleri, ABD ve Rusya’nın bölgede Suriye üzerinden yürüttükleri hegemonya mücadelesinin bir parçası haline getirilmiştir. Kararın pratikleştirilmesi adına İsrail’in atacağı adımlara paralel olarak Rusya ile de karşı karşıya gelmesini göze almak zorunda kalacaktır. Bununla birlikte bugün emperyalist sistemin içinde bulunduğu kriz ve bu krizin tek tek emperyalist devletlere olan yansımaları, emperyalist bloklar içinde de çıkar çatışmalarının yarattığı politik ele alışlardaki farklılıklara neden olmaktadır. Bu ele alışları emperyalist güçler arasında zaman zaman sert polemiklere kapı açan, birbiriyle çelişen, farklı bakış açıları geliştiren ekonomik ve siyasi ilişkilerde gözlemlemek mümkündür. Özellikle son dönemde AB’li emperyalistlerin Rusya ve Çin bloğuyla ABD’ye rağmen geliştirdikleri ilişkiler dikkat çekmektedir. Rusya-Almanya arasında imzalanan enerji işbirliği anlaşması, İran’a ABD ambargosu meselesindeki ayrışmalar, Çin’in İpek Yolu Projesi’ne 15 AB ülkesinden sonra AB’nin üçüncü büyük ekonomisi olan İtalya’nın da destek vermesi ve bu proje kapsamında milyarlarca dolarlık anlaşmalar imzalanması, ABD-AB bloğunu kendi içinde gerilimlere sürükleyen gelişmelerdir.
Dolayısıyla emperyalist cenahta iç içe geçmiş gelişmeler, çıkar ortaklıkları; Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı sayılmasının bu cephede de ABD ve İsrail’in öyle basitçe oldubittiye getirebileceği bir mesele olmadığını bize göstermektedir.