[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Yazıyı dinle “]
23 Haziran’da “Rus özel askeri şirket ve paralı askerler grubu” olarak bilinen Wagner, silahlı bir protestoya kalkıştı ve 24 Haziran’da Rostov ve Voronej’deki kilit noktalar olan Rus askeri tesislerini kontrol altına aldı. Moskova’ya doğru yürüyüşe geçen Wagner birlikleri, kendi deyimleriyle “protesto” amaçlı kalkışmalarını Belarus lideri Lukaşenko’nun araya girmesiyle bir uzlaşma sonucu 24 saat içinde sonlandırdı.
Rusya’da yaşanan bu ilginç, beklenmedik ve Ukrayna işgalinin yarattığı bir yarılmanın sonucu olarak ortaya çıkan gelişme tartışılırken 27 Haziran’da bu gelişme karşısında avuçlarını ovuşturan “emperyalist batı blokunun” ana güçlerinden Fransa’da bir isyan patlak verdi. 17 yaşındaki Nael M.nin polis kurşunuyla katledilmesi sonucu zaten emeklilik yasa tasarısından dolayı hareketli ve gergin olan Fransa’da tüm ülkeye yayılan bir isyan başladı. Kitlesel protestolar sokak çatışmalarına, polis karakollarının ve araçlarının hedef haline gelmesine, telefon tekellerinin ve market zincirlerinin, mağazaların basılmasına evrildi. İsyana karşı polis ve askerin yetersizliği Fransız egemen güçlerinin sivil faşistleri seferber etmesine neden oldu. Şimdi Fransa sokakları çok katmanlı ve çok yönlü bir çatışma ve mücadele sahası haline gelmiş durumda. Halkın meşru ve militan isyanı tüm dünyanın gündemine girmiş bulunuyor.
Emperyalist sistemin çok yönlü yaşadığı ekonomik, siyasi, askeri krizi bir yandan gerici klikler arasındaki mücadelede yarılmalara yol açarken diğer yanda meşru ve haklı halk isyanlarına da zemin sunmaktadır.
Rus emperyalizmi cephesinde, Ukrayna işgali ve NATO eksenine oturan savaş kışkırtıcılığı uzadıkça sorunlar daha da derinleşmekte, klik çatışmaları ise sertleşmektedir. Wagner şirketinin sahibi ve kalkışmanın lideri Prigojin 24 saatlik kalkışma sonrasında Belarus’a gönüllü sürgün olurken Putin, Wagner birliklerine üç seçenek sundu: Ya Rus savunma bakanlığına bağlanmayı kabul eden sözleşmeleri imzalamak ya Belarus’a, liderlerinin yanına gitmek ya da evlerine ve ailelerine dönmek. Bu, Afrika’da, Suriye’de, Ukrayna’da Rus emperyalizminin çıkarı için savaşan paralı askeri grubun dağıtılması olarak yorumlandı. Rusya, Ukrayna işgaline kadar ve hatta işgal sürecinde de önemli roller yüklediği Wagner’i şimdi bir “ihanet şebekesi” olarak tanımlama yoluna girerken Ukrayna işgaliyle saçaklanmış klik mücadelesinin diyetini ödemektedir. Prigojin önderliğindeki bu kalkışmanın boyutuna, süresine, hedefine ve nihayet uzlaşmayla çözülen yapısına baktığımızda emperyalist Rus tekellerinin açık bir klik mücadelesine tanıklık ettiğimizi söylemek mümkündü. Prigojin bir süredir Ukrayna cephesinde işlerin yolunda gitmediğini, ordunun iyi yönetilmediğini, daha sert ve acımasız karakterde bir mücadelenin gerekli olduğunu, gelişmelerin “Bolşevik devrime” giden türden çelişkiler yarattığını dillendiriyordu. Rus ordusunun kayıplarının resmi kaynakların aktarımından çok daha fazla olduğunu ve kayıplara paralel bir kazanım elde edilemediğini ifade ediyordu. Nihayetinde işgali sürdürmenin daha güçlü bir seferberlik ve daha sertleşmiş bir mücadele gerektirdiğini ifade edip bu yöndeki talepleri “şoven” bir siyasal üslupla dillendirmekteydi. Prigojin’le temsil bulan bir egemen sınıf kliğinin Rusya’da boy verdiği ama yeterince güçlü ve etkili düzeye ulaşamadığı ortaya çıkan sonuçla birlikte görülmüştür.
Wagner kalkışması geçiştirilmiş olsa dahi Ukrayna işgalinin buna sunduğu zemin korunmaktadır. Bu bağlamda Rus emperyalist tekelleri içindeki klik mücadelesinin de tasfiye, uzlaşma ve arayış şeklinde bir mücadele sürecini devam ettireceğini söylemek hatalı olmayacaktır. Ancak Rusya’nın “Batı emperyalist bloku” ile mücadelesinin niteliğinde ve bunlar arasındaki derin karşıtlıkta, Ukrayna işgalinin hedeflerinde esaslı bir değişim olmayacaktır. Zira işgal sürecinin ve savaşın daha da güçlendirilmesi, doların rezerv para olmaktan çıkarılması, BRICS’in hem ekonomik hem sosyal hem siyasal hem kültürel hem de sportif bir birlik zemini haline getirilmesi noktasında güçlü adımlar atılmakta, Astana görüşmeleri belirlenen eksende devam etmektedir. Enerji kaynaklarının ve olanağının, ticari ilişkilerin ve sermaye ihracının devreye daha etkin sokulduğu bir ekonomik yönelim de güçlendirilmektedir. Rusya içindeki klik çatışmasının eksen değişikliğine dayalı bir mücadeleden çok bu eksenin daha fazla işlevlendirilmesine dair bir mücadele olduğu açıktır. Kurulan uluslararası ilişkiler, yapılan anlaşmalar ve planlar aksamadan, esaslı bir güven sorununa yol açmamış olarak sürmektedir.
ABD, İngiliz, AB’li emperyalistlerin Ukrayna üzerinden Rusya’daki bu gelişmeyi ve çelişkileri bir fırsata çevirme eğilimi kuşkusuz kaçınılmazdır. Ukrayna’nın hava savunma sistemi ve F-16’larla donatılması, maddi kaynaklarla kışkırtılması için daha fazla çaba harcanacaktır. Süreç emperyalistlerin işlevli bir uşağı olmakta çırpınan Ukrayna egemenlerinin NATO üyeliği ve nükleer silah için talepkâr olmalarına dünden daha uygundur.
Doğu Avrupa’da Rusya ve emperyalist batı bloku arasındaki mücadele tırmanarak devam edecektir.
Gelişmeler emperyalistler arası rekabetin keskinleştikçe ekonomik ve siyasi krizin de derinleştiğini göstermektedir. Emperyalist merkezlerde kitlelerin çelişkisi derinleşmekte, sınıf mücadelesinin seyrine olumlu anlamda katkılar sunmaktadır. Fransa’daki isyanın siyasal bir bütünlüğü ve programı yoktur; ancak “isyan etmek meşrudur” devrimci tezine dayanan bir dinamik söz konusudur. Hareket bu anlamda dizginsiz ilerlemekte, inşa dinamiğine kavuşamasa da yıkma dinamiğine olabildiğince güçlü yaslanmaktadır.
KRİZ, ŞOVENİZM VE KAPSAMI ARTAN SALDIRGANLIK
Gelir adaletsizliğinin dünya ölçeğinde artması, sömürünün vahşileşmesi, alım gücünün düşmesi, artan siyasal baskılar kitlelerin çelişkilerini derinleştirmektedir. Buna karşı dünyada egemen sınıflar şovenizm silahını daha etkili kullanma yoluna gitmektedir. Emperyalistler arasındaki mücadele ve dolaylı silahlı savaşım savaş iklimini beslemektedir. Bu tüm dünya ölçeğinde çeşitli düzeylerdeki gerginlikleri süreklileştirmektedir. Bu tabloda en aktif biçimde şovenizme başvurulmaktadır. Şovenizm kitleleri zehirleyen, onları gerici devletler ve egemen sınıflar etrafında kenetlenmeye sevk eden işlev görmektedir.
Türk egemenleri de yaşadıkları ekonomik-siyasi krizde emperyalist sermayeye güven vermek için çırpınmaktadır. Yabancı sermayeye duyulan ihtiyacı karşılamak için daha emin ve güçlü adımlar atılmak istense de sürecin üretim krizine doğru evrilmesi karşısında çaresiz bir durumdadır. Ekonomide oluşturulan “yeni” rota siyasal bir değişimden çok borç çarkının selameti için parasal sıkılaştırılmaya dayalıdır. Daha saldırgan, baskıcı ve ideolojik hegemonyayı pekiştiren bir yaklaşım içindedir. Bu tarz yönetim, özellikle ekonomik alanda öngörülen büyük sorunlar karşısında kaçınılmazdır. Tırmanan enflasyon, kur üzerindeki baskının azalmasıyla rahatlıkla gözlemlenebilir hale gelen devalüasyon, üretim krizi ve stok fazlası ile tırmanacak işsizlik, artan borçlar, bankacılık sisteminde alınacak tedbirler faşist diktatörlüğün halka karşı daha saldırgan, hak mücadelelerine daha tahammülsüz olmasını zorunlu kılacaktır. Bu çok yönlü bir siyasal baskı, ideolojik kuşatma, kitleleri düşmanlaştırma, Kürt meselesine ve uluslararası çelişkilere yaslanarak şovenizmi ve dini argümanları körükleme ve hegemonya oluşturma yaklaşımını boyutlandıracaktır.
Çürümüş sistemi restore etmeye dair seçimlerde oluşan, oluşturulan beklenti geniş bir kesimde hayal kırıklığı oluşturmuştur. Kuşkusuz sistem çürümeye devam edecektir. Seçimlerle umut edilen beklenti reformist, tasfiyeci siyasal anlayışları da içten içe çürütmüştür. Bu çürümüşlüğe karşı halkı uyaran ve gerçek kurtuluşun sorunlar karşısında örgütlenmek ve mücadele etmek, patron-ağaların tüm bölüklerine karşı siyasal olarak uyanık olmak ve halkın bağımsız eylemini örgütlemek olduğunu ifade eden MLM’lerin süreci daha etkili karşılama dinamiği kuşkusuz fazladır. Türk hâkim sınıflarının, sınıf uzlaşmacılığına karşı güçlü bir bilinç oluşturan İbrahim Kaypakkaya’nın silüetini görünmez kılma çabası hiç kuşkusuz bir potansiyelin farkında olmasından bağımsız düşünülemez. 2 Temmuz anmalarında dahi Kaypakkaya’yı hedeflemek sınıfsal bir endişenin dışavurumudur. Bu sınıfsal tutuma karşı başka bir sınıfsal tutum oluşturmak ve bilinç geliştirmek hayati önemdedir. Düşman bilinci güçlü, halkın bağımsız eylemini örgütleme kavrayışı gelişkin ve faşizmi alt etmenin yolu olarak Halk Savaşını kuşanmış bir yaklaşım halkın her tür gerici kuşatmayı parçalamasının rotasıdır. Daha güçlü bilinç, daha yaygın örgütlenme ve daha gelişkin bir sınıf savaşımı için seferber olalım.