Komünist Partisi, sınıf mücadelesinde devrime önderlik ve öncülük görevini yüklenmiş en üst örgütlenme biçimidir. Kuşkusuz önderlik ve öncülük misyonunu oynayabilmesi için; birincisi; özgün olarak konumlandığı coğrafyanın kendi iç çelişkilerini ve bunun çözüm yöntemini, yol ve araçlarını doğru tahlil edebilmeli; ikincisi; bu çerçevede kitleleri harekete geçirme kabiliyetini göstermelidir. Bu iki başlık, aynı zamanda Komünist Partisi’nin sınıf mücadelesi içerisinde oynaması gereken misyonun somut görevlerini belirleyen olguların da tanımıdır.
Sınıf mücadelesi, yürütüldüğü her coğrafyada kendine özgü, birden fazla çelişkilerle sürdürülmektedir. Ülkemiz coğrafyasında da sınıf mücadelesi, bu gerçekliğe uygun olarak farklı çelişkilerle sürmektedir. Bunlar feodalizmle halk yığınları arasındaki çelişki, emperyalizmle geniş halk yığınları arasındaki çelişki, burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişki ve hakim sınıfların kendi aralarındaki çelişkidir. Bunlar ülkemizdeki belli başlı çelişmelerdir ve bunların dışında daha tali olmak üzere başka çelişkiler de mevcuttur.
Mao yoldaş; “Karmaşık bir şeyin gelişme sürecinde bir çok çelişki vardır; bunlardan birinin varlığı yada gelişmesi öteki çelişkilerin varlığını ve gelişmesini belirler ya da bunlar üzerinde etkili olur ki; işte bu baş çelişkidir” der. Bu temelde yukarıda saydığımız çelişkiler arasında “feodalizmle halk yığınları arasındaki çelişki”, diğer çelişkilerin varlığını ve gelişimini etkileyen bir çelişki olarak baş çelişki olma özelliğine sahiptir. Feodal kalıntılar bir toplumsal devrimle süpürülüp atılmadığı sürece, diğer tüm çelişkiler üzerinde etkili ve belirleyen bir çelişme olarak toplum yaşamında, siyasal ilişkilerde bir pranga olarak varlığını koruyacak, kendisini sürekli yeniden üretecektir. Bununla bağlantılı olarak yeniden diyalektik materyalizme dönecek olursak, her çelişkinin kendine özgü çözüm yöntemi olduğunu da görürüz.
Kaypakkaya yoldaş, baş çelişki tespitini ortaya koyarken aynı zamanda bu çelişkinin çözümüne ilişkin yol ve yöntemleri de göstermiştir. Ülkemizdeki baş çelişki olan “feodalizmle halk yığınları arasındaki çelişki”nin çözümü; özü toprak devrimi olan Demokratik Halk Devrimi, yolu da Halk Savaşı’dır.
Halk Savaşı, demokratik devrimin gerçekleştirilebilmesi için Mao yoldaş tarafından yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelere özgü formüle edilen savaş stratejisidir. Bu gibi ülkelerde faşizmin de süreklilik arz etmesi nedeniyle başından sonuna kadar silahlı mücadele biçimlerinin esas olduğu bir hattın formülasyonudur. Bu savaş stratejisine göre devrim; sosyo-ekonomik yapıya bağlı olarak dengesiz bir seyir izleyecek, karşı devrimin görece daha zayıf halkasını oluşturan ve toprak devrimi ile direkt ilişkili olan kırsal bölgelerde yaratılacak kızıl siyasi iktidarlarla parça parça şehirler kuşatılacak ve son darbeyle burjuva-feodal iktidar alt edilecektir. Ancak bu bir süreç işidir. Halk Savaşı, uzun erimli bir savaş yoludur. Bu savaş stratejisinin belirli aşamaları vardır. Bu aşamalardan ilki, henüz güçler dengesinin devrim cephesinde zayıf olduğu “Stratejik Savunma” aşamasıdır. Bir anlamda güç biriktirme dönemi olan bu stratejik aşama, Halk Savaşı’nın “silahlı mücadele esastır” anlayışına bağlı olarak, kendi gerçekliği içerisinde bir mücadele biçimine bürünmüştür. Kendinden daha güçlü, daha donanımlı, daha kalabalık bir güce karşı donanımsız, zayıf ve güçsüz bir gücün savaşı olan gerilla savaşı, bu dönemde esas mücadele biçimi olarak öne çıkmaktadır.
GERİLLA SAVAŞI, SALT BİR SAVAŞTAN İBARET DEĞİLDİR!
Savaşın genel tanımına uygun olarak gerilla savaşı, bizim gibi ülkelerde çelişkilerin keskinliğinden kaynaklı devrimin politik görevlerini yerine getirebilmek/kitleleri örgütleyebilmek ve düşmanı imha edebilmek için geçerli olan bir savaş biçimidir. Tamamen nesnel gerçekliğin ürünü olan bu savaş biçimi, Proletarya Partisi’nin ana mücadele hattını tarif etmektedir.
Proletarya Partisi, Halk Savaşı’na salt bir savaş olgusu olarak bakmaz. Halk Savaşı (özel olarak gerilla savaşı) kendine özgü yasaları olsa da politik bir eylemdir. Özünü, muhtevasını Komünist Partisi’nin taşıdığı ideolojiden ve ona uygun olarak belirlenen politik yöneliminden alır. Yani Komünist Partisi’nin gerilla savaşına önderliği, onun gelişim seyri açısından belirleyicidir. Bu politik yönelim ışığında gerilla savaşının gelişim seyri, onun güçlenmesi, kurumsallaşması aynı zamanda ülke devriminin gelişimi anlamına gelmektedir.
Bu nedenle gerilla savaşı, Proletarya Partisi’nin sınıf mücadelesindeki konumlanmasında stratejik savunma aşamasında temel mücadele biçimi olarak esas alacağı, yoğunlaşacağı merkezi bir görev olarak yürütülmek zorundadır.
Kuşkusuz komünistler, hiçbir mücadele biçimini reddetmezler ancak bunlar arasında esas ve tali ayrımını yapmayı da bilir ve ona göre konumlanırlar. Esas mücadele biçim ve yöntemleri, faaliyetin ana halkasını oluşturur ve bütün diğer mücadele araç ve biçimleri faaliyetin bu görev sahasına göre şekillenir, onun gelişimine hizmet eder. Mao yoldaş bunu şöyle ifade etmektedir. “Herhangi bir anda birden fazla merkezi görev olmamalıdır. Her dönemde sadece bir merkezi görev olmalıdır ve bu tali öneme sahip diğer görevlerden daima önce gelmelidir.”
Buradan yola çıkarak söylenmesi gereken en temel mesele, ülkemizde Komünist Partisi’nin temel görevi, devrimin andaki görevi olan gerilla savaşına göre şekillenmedir. Ülkemizde silahlı mücadelenin esas olmasına bağlı olarak gerilla savaşı, Proletarya Partisi’ne aynı zamanda savaşçı bir parti misyonu yüklemektedir. Bu nedenle bütün politik görevlerinin hizmet edeceği ana halka, devrimin politik savaş görevini geliştirip güçlendirmeye endeksli olmak zorundadır.
Uzun Süreli Halk Savaşı içerisinde Proletarya Partisinin kendisini ve kitleleri örgütlemesi, harekete geçme ve kitleleri harekete geçirme, savaştırma kabiliyetinin en önemli yolu, bu savaşa göre şekillenme ve konum almaktan geçmektedir.
SAVAŞA GÖRE ŞEKİLLENMEKTEN NE ANLAMALIYIZ?
En başta anlaşılması gereken nokta, bütün örgütün savaş konusunda ortak bir bakış açısı, hemfikirlik olması; savaşın gerekliliği, nasıl ele alınacağı ve yürütüleceği, diğer alanlarla bağı, kendi özgünlüğü noktasında bir kavrayış bütünlüğüne sahip olması zorunluluğudur.
Tek tek bireylerin ve alanların toplamı olan Proletarya Partisi, bu ortak düşünsel şekillenişi yakalayamadığı oranda, pratik olarak da savaşın gerekliliğini ve ona uygun pratik konumlanmayı olması gerektiği gibi yerine getiremez.
Gerilla savaşı, esas olarak kırsal alanda yürütülen bir mücadele biçimi olsa da merkezi görev olması anlamında Proletarya Partisi’nin faaliyet yürüttüğü bütün alanlarda buna uygun bir ilgi ve kafa yoruşu gerektirir. Bu kafa yoruşun temelinde politik yönelime uygun bir konumlanış yatmaktadır. Andaki en somut karşılığı ise Proletarya Partisi’nin 1. Kongre’sinde savaşa dair somutlaşan yönelimini kavramaktır.
“Yönelimimizin en önemli ayaklarından birisi bu (gerilla savaşı) olacaktır. Devrimci durumun yükselme eğilimi gösterdiği bu periyotta savaşçı bir parti, gerilla savaşında odaklanmış ve çelişkilere silahın eleştirel gücüyle müdahale eden bir çizgi hayati derecede önemlidir. Her şeyin zora dayanarak çözüm beklediği, bunun etkili ve belirleyici olduğu bir toplumsal yapımız söz konusudur. Savaş devrim için olur, onun ihtiyaçları için gereklidir ve onun gerçekleşmesinin yegane yoludur. Bu kavrayış ve yaklaşım her çelişki karşısında doğru bir konumlanışı getirir. Partinin devrim ve komünizm için koşullanmış zorunluluğu, savaşın en etkili, en yıkıcı ve en güçlü şekilde inşa edici bir karaktere bürünmesini getirecektir.” (1. Kongre Kararlarından)
Somut olarak bu yönelim kavrandığı ve bilince çıkarıldığı oranda pratik konumlanmada ileriye doğru adımlar atılacak ve savaşın gelişimine katkı sunacak pratiklerin içerisine girilebilecektir. 47 yıllık mücadele tarihinde savaşı sürdürme ısrarından taviz vermeyen Proletarya Partisi, bu konuda belirli adımlar atmış olsa da esasta başarılı bir savaş çizgisi izleyememiştir. Bunda belirleyici noktaların başında genel olarak ortaya koyduğu yönelimlerine uygun bir parti şekillenişi yaratamamış olması gelmektedir. Savaş, en nihayetinde kendine özgü bir mücadele biçimi olsa da Proletarya Partisinin diğer tüm alanlarında yürütülen faaliyetle direkt bağlantılıdır. Ülkemiz koşullarında savaşa göre şekillenme meselesi Komünist Partisi’nin ayakta durması, kendini var edebilmesi için zorunludur. Başkan Mao bu durumu net ve kararlı biçimde vurgular: “Silahlı mücadele olmadan, proletarya ve Komünist Partisi, Çin’de, asla ayakta duramazdı; ve hiçbir devrimci ödev yerine getiremezdi.” Bu gerçeklik ülkemiz içinde geçerlidir. Bu halkayı yakalamak önderlik için, devrimin ihtiyacı için en önemli noktadır.
Ancak ele alışta yaşanan sorunlu yanların başında gelen, savaşı daha çok yürütüldüğü alandaki parti ve ordu örgütüne havale eden gerçekliğimiz, savaşın bütüne mal olmasında atılması gereken adımları zayıflatmış ve savaşla birleşmiş bir parti bütünü çıkaramamıştır. Yukarıda bahsini ettiğimiz şekillenişin, kavrayışın zayıflığı gerilla savaşına bakış açısını köreltmiş, militanlık ve savaşa göre şekillenme salt gerilla alanına savaşçı/kadro aktarımı, cephane ve lojistik temini ve toplamda da silahların çalışmasına indirgenmiş, gerilla bilimsel bir bakış açısından ziyade romantik bir yaklaşımla ele alınmıştır. Oysa gerilla savaşı, misyonu ve oynadığı rol açısından iddia, iktidar ve kurtuluşun en önemli aracı durumundadır.
Militanlık, salt savaşa direkt katılımın ötesinde merkezi görev olan gerilla savaşına uygun olarak, hangi alanda faaliyet yürütülüyorsa var olan politik yönelime uygun bir konumlanışın yaşam bulmasıdır. Buradaki temel mesele; legal, illegal, silahlı, silahsız hangi mücadele alanında olursa olun politik yönelimin ne kadar içselleştirildiği ve kavrandığıdır. Bu noktadan sonra faaliyet yürütülen alanın örgütlenme faaliyeti başta olmak üzere tüm olanaklarını merkezi görev olan gerilla savaşına göre harekete geçirmenin adımları atılmalıdır.
“Partimiz savaşa göre şekillenme politikasını tüm faaliyetlerinde esasa oturtacaktır. Tüm çalışmalar ve yönelim savaşı besleyecek ve onu güçlendirecek şekilde ele alınacaktır. Kuşkusuz Halk Savaşı’nın geliştirilmesi demek, bulunduğumuz her alanda en yaratıcı ve zengin devrimci çizginin ve politikanın uygulanması, geniş kitlelerin bu temelde de örgütlenmesi ve seferber edilmesi demektir. Bu aynı zamanda zora dayalı mücadelenin araçlarının da etkin şekilde kullanılması ve çelişkiler karşısında yaratıcı bir şekilde uygulanması demektir.” (1. Kongre Kararlarından)
Anda somut olarak Proletarya Partisi’nin ortaya koyduğu bu anlayışın yaşam bulmasının en belirleyici faktörü, ülke devrimimizin önümüze koyduğu savaşın örgütlenmesi görevinin aynı zamanda devrimi örgütleme görevi olduğunu bilince çıkarmaktır. Çelişkilerin keskinliğine paralel olarak mücadeleyi keskinleştiren konumlanış almak sınıf mücadelesinin doğru ve bilimsel kavranışında önemli bir tutumdur. Gerilla savaşı mücadeleyi keskinleştirmenin en önemli aracı durumundadır. Bir kere bu bilinç yakalandığında üye, kadro ve militanlarıyla Proletarya Partisi tüm faaliyet alanlarındaki görevlerini savaşla ilişkilendirecek ve ona göre konumlandıracaktır. Ancak bundan sonra kır-şehir, legal illegal mücadele alanlarındaki faaliyetin savaşı nasıl besleyeceği, onun gelişimine nasıl hizmet edeceği, somut olarak ortaya konulabilecek ve hareket noktası belirlenebilecektir. Bu bilinç, aynı zamanda gerilla mücadelesine olan ilgiyi artıracak, yoğunlaşmayı tek bir noktaya odaklayacaktır. Ve son olarak bu bilinç, gerilla savaşını sadece alanın görevi değil bütün partinin görevi olarak algılama ve ona uygun bir konumlanma içerisine girilmesine neden olacaktır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesinin 24 Ağustos 2019 tarihli 42. sayısından alınmıştır.