[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimleri tozu dumana katan bir kampanyayla gerçekleşti. Sonuç tabelası, faşist kliklerin güç mücadelesinde bir değişime ancak esaslı bir değişim olmadığına işaret etmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimi çok az bir yüzdelik oranla (yüzde 49) ikinci tura kalmıştır. 28 Mayıs’ta seçimlerin esas yanını oluşturan Cumhurbaşkanlığı için faşist klikler 14 günlük bir savaşım içinde daha olacak.
Seçimlerde hem Tayyip Erdoğan hem de 2018 seçimlerine göre yeni bileşenlerle genişleyen Cumhur İttifakı’nın nispeten yüzde 49’lara düşerek (yüzde 3-4 kayıpla) zayıfladığı görülmüştür. Bu egemen faşist klik içinde en fazla destek kaybeden güç ise yüzde 7’lik kayıp ile yüzde 35 civarında oy alan AKP olmuştur. Cumhur İttifakı ve onun temel gücü olan AKP’nin bir güç kaybı yaşadığı açıktır. Millet İttifakı’nın ise yine bileşenlerini genişleterek yüzde 35 oy oranıyla nispeten güç kazanması ancak Cumhur İttifakı’nı alt etmekte yeterli güce ulaşamadığı ortaya çıkmıştır.
AKP ve MHP seçimi yalınkat bir şovenizm kampanyası ile örgütlerken AKP-MHP kliğine ve Tayyip Erdoğan’a muhalefet eden kesimleri de bu şovenizme dayanarak içten parçalamayı başarmıştır. Tayyip Erdoğan’a karşı muhalif olduğunu iddia eden üç aday bu parçalanmayı resmettiler. Süreç boyunca bu üç adayın sürdürdüğü mücadele muhalefet cephesinin yönetme sorunu yaşayacağına dair güvensizliği besleyen faktör olmuştur. Yaşanan derin ekonomik krize, halk kitlelerini yoksulluğa ve sefalete sürükleyen koşullara ve yoğunlaşmış çelişkilere, deprem felaketinin yarattığı ağır sonuçlara, alınmayan tedbirlerle depreme yönelik hazırlıksızlıklara ve yaşanan katliamdaki sorumluluğa, Kızılay’ın skandal niteliğindeki “ticari girişimlerine”, demokratik hak ve özgürlüklere yönelik sınırsız ve pervasız saldırılarına rağmen AKP-MHP’yi devletin dümeninden indirecek bir güç değişimi sağlanamamıştır. AKP-MHP elindeki tüm güce, devletin tüm olanaklarına yaslanarak patron-ağa sisteminin ve emperyalistlerin çıkarlarına dün olduğu gibi önümüzdeki süreçte de en iyi şekilde hizmet edecek kabiliyette olduğunu ispatlamaya odaklı bir seçim kampanyası yürütmüştür. Ekonomik krize, büyük çaplı yıkıma yol açan deprem felaketine, Kürt ulusuna ve hareketine yönelik yok sayma ve imha saldırılarına, fikir ve ifade hakkına yönelik saldırganlığa rağmen kitlelerdeki öfke patlamasını engellemeyi “başararak” rüştünü ispatlayarak bu misyonu taşıyabileceğini dair güven oluşturmaya odaklanmıştır. Patron-ağalara ve emperyalistlere bu üstün hizmetlerini topluma onaylatarak rıza üretebilmeleri amaçlarına ulaştıklarını göstermektedir. Tüm sorunlara, kitlelerin yaşadığı büyük çelişkilere rağmen iktidarı kaybetmemiş olmak, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalınması Cumhur İttifakı için kuşkusuz esaslı bir başarıdır. Bu başarı ve meclis çoğunluğuyla seçilecek Cumhurbaşkanının uyumlu olması gerektiği fikri, ancak bunun istikrar getirebileceği baskısı Tayyip Erdoğan’ın kullanacağı argümanlar olacaktır.
Millet İttifakı ise yaşanan tüm çelişkilere, “dipten gelen dalgaya” karşılık gelecek bir güç devşirmeyi başaramamıştır. Bunun ittifak içindeki tartışmaları, çelişkileri ve gerginlikleri sürekli gündemleştirmesi kaçınılmazdı.
Bunun ikinci tura girerken yürütülecek seçim kampanyasının heyecanını, motivasyonunu olumsuz etkilemesi olasıdır. İttifak içi bütünlüğün zorluklarla karşı karşıya olduğu, hatta olası krizlere gebe olduğu açıktır. Elbette Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalması egemen klikler arasındaki mücadeleyi daha fazla keskinleştirecektir. Anormal düzeyde yoğunlaşılmış, güç dengelerinin değişiminin güçlü şekilde istendiği zeminin korunarak bir ikinci tur mücadelesi yaşanacaktır.
Faşist klikler arasındaki mücadele seçimin ilk etabından çıkarılacak sonuçlarla ikinci turda da hız kaybetmeksizin sürecektir. Seçimin ilk etabından çıkarılarak örgütlenecek seçim kampanyalarında ise ana argüman hiç kuşkusuz şovenizm olacaktır. Zira seçimin ikinci tura taşınmasında etkisi olan Sinan Oğan’ın seçim kampanyasına uyumlu, onun desteğine dayanmaya çalışan, onunla pazarlıkla şekillenecek bir ikinci tur mücadelesi eşyanın tabiatına uygun olarak işleyecektir. Bu ise faşist söylemlerin, kudurganlığın, Kürt düşmanlığının ve göçmen karşıtlığının daha fazla tırmanması anlamına gelecektir. En bayağı şovenizmin, halk düşmanlığının dizginsiz bir şekilde hayata geçtiği seçim kampanyalarında bu tırmanışın devam edeceği açıktır. Faşist diktatörlüğün kurucu felsefesine daha güçlü vurgular, iç ve dış politikada daha fazla saldırganlık üzerine kurulu yaklaşımlar damıtılmış şekilde ön plana çıkacaktır.
Bu seçimler halk güçlerinin yanlış politik şekillenişinin, sınıf iş birlikçi tutumlarının, halkın ihtiyacı olan mücadeleye odaklanmak yerine seçimlerden ve gerici faşist güçlerden umut bekleyen yaklaşımlarının cezalandırıldığı bir seçim olmuştur. HDP (YSP) son dört seçimin en düşük oy oranını (yüzde 8,8) görmüştür. Emek ve Özgürlük İttifakı iki faşist kliğin tüm süreci domine eden ve kendine yedeklemeye çalışan siyasetinin doğal bir parçası olmakla halktan aldığı desteği görece kaybetmiştir, bir güven sorunu yaşattığı ise açıktır. Seçimlerle faşizmin gideceği, demokrasinin hatta devrimin zeminin oluşacağı, halka refah ve özgürlük koşullarının olacağına dair abartılı, parlamenterist, reformist propagandanın karşılığında benzer vaatleri faşist niteliğinin örtüsü olarak kullanan ama daha güçlü olan Millet İttifakı’na elleriyle güç taşımıştır. “Seçim simülasyonları”, “Tayyip Erdoğan kazanmasın” motivasyonu ile kitlelere yönelen bu kesimler öfkeli ve tepkili kesimlerin yanlış biçimlenmesine ve kazanmaya odaklı şekilde tercihler belirlemelerine neden olmuştur. Her ne kadar TİP aldığı oy ve kazandığı vekilliklerle bir çıkış yapmış olsa da sanal etkiden beklenen dalga esaslı bir sonuç yaratmamıştır ya da bu çıkışın kendi yarattıkları Gulyabani’nin gölgesinde kalmıştır. Parlamenterist mücadele hattının, sınıf iş birlikçi siyasi çizginin güçlendirildiği, devrimci ve demokratik ilkelerin alabildiğine aşındırıldığı bu seçim aynı zamanda bu hatta gözü karartarak hareket eden bu güçlerin politik olarak hem zayıflamasını hem de başarısız olmasını getirmiştir.
Bu seçimlere biçilen hayati önem ve atfedilen “eşik” misyonuna rağmen katılım oranının yüzde 88 ile bir önceki seçimle aynı düzeyde kaldığı görülmüştür. Yüksek katılım oranı ile dikkat çeken seçimlerde bu açıdan bir önceki seçimlerin başarısını tekrar etmekten öteye geçilemediği görülmüştür. Ancak seçime katılımın özellikle T. Kürdistanı’nda ortalamanın çok altında kaldığı görülmüştür. Kuşkusuz bunun birçok nedeni vardır. Özellikle HDP’nin izlediği siyasete yönelik güvensizliği tespit etmek gerekir. Seçim hilelerini de unutmadan, T. Kürdistanı’nda HDP (YSP) oylarındaki düşüşün bu güvensizliğin bir sonucu olduğunu söylemek çok yanlış olmayacaktır.
Egemenlerin güç dengelerini değiştirme mücadelesinde sadece bir skor tabelası işlevi gören seçimlerde, net ve altını çizerek bir taraf olunmamasına dair komünistlerin aldığı tutum oldukça önemlidir. Kitleleri yalancı hayallerle kandıran ve egemen faşist klikler arasında güçlü şekilde saflaştıran konumlanışa komünistler boykot tavrıyla tutum almıştır. Bu tutum, halkın kurtuluşunun örgütlenmek, mücadele etmek ve her şeyi istemeye odaklı bilinç oluşturmaktan geçtiğine işaret etmektedir. Yalancı hayallerin neden olduğu hayal kırıklıkları da yalancı ve geçici olacaktır. Faşizmi alt edecek olan ise halkın örgütlü ve kurtuluşu isteyen devrim mücadelesidir.