“Yüzümüzü arkamızda bıraktıklarımıza, kaybettiğimizi düşündüğümüz şeylere değil, kazanacaklarımıza dönelim. Mücadeleye kazanacağımız inancıyla girelim. Bu inanç bizi görevlerimize daha sıkı bağlayacaktır.” (Erol Volkan İldem)
Faşizmin en geniş halk kitlelerine dönük saldırılarını en pervasız biçimde sürdürdüğü bir dönemden geçiyoruz. Coğrafyamızda ve coğrafyamızın dışında içerisinde bulunduğu krizin sonucu olarak azgınca bir saldırı konsepti izleyen Türk hakim sınıfları ve onun dümeninde bulunan AKP-MHP faşist bloğu ivme kaybetmeksizin halka ve halk güçlerine dönük, gözaltı, tutuklama, imha ve inkar politikasını uyguluyor. Bu imha politikalarının bir sonucu olarak özellikle de gerilla güçlerine dönük kapsamlı operasyonlar hayata geçirilmekte, en ileri teknik ve donanımlar kullanılmaktadır.
Bir sınıfın temsilcilerini kendisini diğer sınıfı n temsilcilerini imha etmeye dönük konumlandırdığı bir savaş gerçekliğinde faşist diktatörlüğün bu saldırıları varlık koşulları ile uyumludur. Bu operasyonlar Dersim’de Proletarya Partisi önderliğinde sürdürülen gerilla mücadelesine de yönelmiş, 2 Haziran’da Hasan Ataş (Şerzan), 6-9 Eylül’de Proletarya Partisi Merkez Komite üyesi Erol Volkan İldem (Nubar), Fadime Çakıl (Rosa) ve son olarak 1-4 Ekim’de Halk Ordusu Komutanı Ali Kemal Yılmaz (Özgür), Gökçe Kurban (Asmin) yoldaşların şehadeti düşmanın imha saldırılarına karşı gür bir “buradayız” haykırışına dönüşmüştür.
Yaşanan kayıpların ağırlığı kuşkusuz bizleri yılgınlığa değil daha güçlü mücadele ve özneleşmeye koşullamaktadır. Faşist diktatörlüğün özel savaş yöntemlerinden biri olan psikolojik savaş bu süreçte kitlelerde “yenilgi ve yılgınlığı” büyütmeye dönük olarak kodlanmıştır. Kuşkusuz sınıf mücadelesi yenilgi ve yengileri içerisinde barındırır, yaşadığımız kayıplar ve bugünkü durumumuz bununla ilintilidir. Yaşanan kayıplarımız üzerinden faşizmin kitlelerde yarattığı “gerilla savaşının olanakları kalmamıştır” anlayışına karşı silahlı mücadelenin ve esasta Halk Savaşı’nın bugünkü koşullarda keskinliği ve büyütülmesi daha da önem kazanmıştır. Yeni Demokratik Devrim mücadelesinin dinamik ve en enerjik kesimini oluşturan gençlik tüm dünya devrim mücadelelerinin olduğu gibi Halk Savaşı’nın da esas gücünü oluşturmaktadır. Son yıllarda ölümsüzleşen yoldaşlarımızın büyük bir kısmının Komsomol saflarından gerilla mücadelesine katılmış olması bu gerçekliği doğrulamaktadır.
Proletarya Partisi önderliğinde sürdürülen gerilla mücadelesi, Halk Savaşı’nın ilk aşaması olan stratejik savunma aşamasında temel askeri-politik mücadele ve örgütlenme biçimidir. Stratejik denge ve saldırı aşamasında ise vazgeçilmez bir tamamlayandır. Ancak gerilla mücadelesi salt askeri bir yönelim olarak ortaya konmamalıdır. Bu şekilde bir yanlış kavrayış gençliğin savaş ile ilişkilenmesinde bir kafa karışıklığı yaratabilmektedir. Gerilla mücadelesi, Halk Savaşı’nın, proletaryanın iktidar mücadelesinin teori ve stratejisine paralel olarak halk yığınlarının siyasal mücadelesinin en üst düzeydeki biçimidir. Gerilla mücadelesi; halkın üç silahından birisi olan Halk Ordusu’nun özgün ve çekirdek örgütlenme biçimidir. Görevi ise yine halkın üç silahından başat unsur olan partinin politik yönelimi ışığında geniş halk kesimlerini örgütlemek ve devrimci savaşa taşımaktır. Gerilla mücadelesine göre örgütlenme bir bütün olarak parti çalışmalarının buna uygun olarak örgütlenmesi ve yürütülmesini zorunlu kılar. Bu anlamıyla Halk Savaşı’nın kitle mücadelesinin esasta parçası olduğu kavranmalıdır.
“1. Kongre Çizgisinde; Proleter Devrimciliği Kuşan, Tasfiyeciliğe Medyan Oku, Gerilla Savaşını Yükselt” şiarıyla gerçekleştirdiği birinci kongresi ile Proletarya Partisi, Yeni Demokratik Devrim mücadelesinin ana halkasını oluşturan gerilla savaşını yükseltme yönelimini net bir biçimde ifade etmiştir. Son yaşadığımız kayıplarımız bu görevi talimata dönüştürmektedir. Bu temelde Komsomol’un bugün için çalışma alanlarının şehirler yani tali alanlar olduğunu düşündüğümüzde şehirlerde yığılmış halk gençliğini ve örgütlü bünyesini Halk Savaşı’na kanalize etme görevi de esas olarak Komsomol’un üzerine düşmektedir.
Bugünkü koşullarda halk gençliğinin sisteme olan öfkesi; pandemi krizi sonrası artan geleceksizlikle bilenmekte sistemin alt-üst edilmesi istemi daha da belirgin bir karakter kazanmaktadır. Halk gençliğinin bu berraklaşan bilinci ve değişim istemi komünist öncünün “her şeyi kazanma”ya yazgılı ideolojik-politik hattıyla uyumludur. Çünkü halk gençliği karakteristik özelliklerinden kaynaklı daha çabuk pratiğe geçer ve daha militan bir duruş içerisindedir. Refleksleri daha fazla gelişmiştir. Daha net ifadeyle eylem ve hareket gençliğin kimliğidir. Bu hareketli yapısı ve duruşu nedeniyle gençliğin savaşımda her zaman en ön saflarda çarpıştığını, savaş olgusunda özneleşmenin de omurgasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu anlamıyla halk gençliği ve savaşa göre şekillenme bugün düne göre daha fazla yakıcılığını hissettirmektedir.
İşte tam da bu bilinç ve kavrayışla Proletarya Partisi imha savaşına karşı ısrarla “savaşta ısrar ve tutunma” iradesini korumaktadır. Şehit düşen yoldaşlarımız bu bilinçle ölümsüzleşirken bizlere geleceği kazanmanın Halk Savaşı’nda sebat olduğunu bir kez daha göstermişlerdir. Bugünkü koşullarda tüm halk kitlelerine açlık, yoksulluk ve sefalet dayatılırken özelde gençlik ile gelecek arasında da kalın duvarlar örülmektedir. Sistemin çarklarının devam etmesi uğruna gençlik, çarkların içerisinde öğütülmeye “yazgılanmıştır.” Yani emperyalist-kapitalist sistemin can çekişen bugünü, kitlelere ve gençliğe geleceksizlik dışında bir şey vaat etmemektedir. İşte tam da bu kavrayışla Nubar ve Özgür yoldaşlar, “örgütlülük, özgürlüktür” şiarıyla aktılar Komsomol saflarına; tam da bu kavrayışla Rosa ve Asmin “kimse karanlığa uyanmasın diye sabahlara güneş oluyoruz” diyerek adımladılar savaş patikalarını. Onların bilinci ve kuşandıkları cüret bizler için, daha fazla örgütlenmeye, kitleleri ve gençliğin geleceği kazanmak için savaşın öznesi haline getirme talimatına dönüşmüştür. Cüret ve kararlılıkla adımladıkları yollardan geçecek savaşı ve mücadeleyi büyüteceğiz!