HABER MERKEZİ- Gazeteci Beyza Kural’ı ters kelepçeyle gözaltına alınan üç polis 6’şar bin lira para cezasına çarptırıldı.
Bir polis hakkında hükmün açıklanması geri bırakıldı. Diğer iki sanık polis daha önce de suç işlediği için haklarındaki hüküm geri bırakılmadı.
Polisler 6 bin lira para cezasını 10 taksit halinde ödeyecek.
Sanık polisler, 2015’te Beyazıt’ta öğrencilerin Yükseköğretim Kurulu (YÖK) protestosu sırasında haber takibi yapan gazeteci Kural’ı birçok öğrenciyle birlikte işkenceyle gözaltına almıştı. Sanıklardan birinin “Sana bir şey söyleyeyim bak, hiçbir şey eskisi gibi değil artık, bunu öğreteceğiz size” diye bağırdığı anlar, Kural’ın kamerasıyla kayıt altına alınmıştı.
Bugün İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya sanık polisler yine katılmadı.
SANIK POLİSİN AVUKATI: BASIN KARTINI GÖSTERMEMİŞ Kİ, KELEPÇEYİ DE KİM TAKMIŞ BİLMİYORUZ
Sanık avukatı Burak Turan, “Soruşturma izni alınmadan yürütülen bir süreç var, yargılamada durma kararı alınması gerekir” dedi. Polisin Kural’a basın kartını sorduğunu ancak Kural’ın basın kartını göstermediğini iddia etti. Sanıkların “bir hataya düşürüldüğünü” tekrar etti. Ayrıca müvekkilinin kelepçe takma yetkisi olmadığını söyleyerek, Kural’a takılan kelepçeyle polislerin alakası olmadığını da iddia etti.
Kural’ın avukatı Meriç Eyüboğlu ise, yasaya göre kötü muamele suçlarının yasaya göre soruşturma iznine tabii olmadığını, bunun İstanbul İdare Mahkemesi kararlarıyla da sabit olduğunu söyledi. Ayrıca olay boyunca Kural’ın basın kartının boynunda olduğunu ve dosyaya sunulan görüntülerde de polisin Kural’ın gazeteci olduğunun farkında olduğunun görüldüğünü belirtti.
KURAL: KARARINIZ GAZETECİLERİN SAHADA KARŞILAŞTIKLARI DAVRANIŞLARI VE POLİSLERİN EYLEMLERİNİ ETKİLEYECEK
Gazeteci Kural son beyanında şunları söyledi:
“Dava, AYM’nin ihlal kararında belirtilen suçlamalardan açılmadı. Yargılama sanıkların yokluğunda sürdü. Olayın yedi yıl sonrasında bir karar verilecek.
“Savcının mütalaası gazeteci olduğumun bilindiğinin anlaşıldığını ortaya koyuyor. Çalışma hakkımın engellenmesi yönündeki mütalaaya katılmakla birlikte her şeyin o kadarla sınırlı olmadığını da belirtmek isterim. Mütalaada da belirtilen görüntüler yaşananların sadece işimi yapmamı engelleme olmadığını da gösteriyor. Ben adliye muhabiriyim, bu adliyenin muhabiriyim. Dava konusunu buraya uyarlarsak, duruşma salonuna girmeme, kapıyı kapatıp izin vermemek çalışma hakkımı ihlal edebilir. İşimi yapmaya çalışırken salonun önünde itilip uzaklaştırılır, kamu görevi üstlenen bir kişi tarafından hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ve bunu öğreteceği yönünde sözlerle tehdit edilip ders vermeye çalışılır üstüne ters kelepçe takılıp gözaltına alınmaya çalışılırsam sanırım bu, çalışma hakkımın engellenmesinden fazlası olur.
“Başından beri yaşadıklarımın münferit olmadığını, gazetecilerin işlerini yaparken karşılaştıkları polis şiddetinin yaygınlığını anlatmaya çalıştım. Ne yazık ki her geçen gün yeni örnekler yaşanıyor. Gazeteciler olarak birbirimizin karşılaştığı şiddete tanık oluyoruz.
“Bu davayı önemsiyorum. Nedeni benim davacı olmam değil, çıkacak kararın tam kapının önünde devam eden bu şiddet döngüsüne yapabileceği etki. Cezasızlığa karşı alınacak karar bu döngüyü kırmada bir adım olur. Onur yürüyüşünde bir polisin engellemeye karşı çıkan gazetecilere ‘gidin AYM’ye başvurun’ demesi kararların onlar tarafından da nasıl takip edildiğine bir örnek.
“Bu davanın gazetecilere yönelik suçlara karşı cezasızlıkla mücadelede önemli olduğunu düşünüyorum. Kararınız gazetecilerin sahada karşılaştıkları davranışları ve polislerin eylemlerini etkileyecek. Umarım ihlallere karşı bir adım olarak görülebilecek bir kararla karşılaşırız.”
Kaynak: MLSA-Çiçek Tahaoğlu