Onlarca yıldır emperyalistlerin müdahaleleri, yerli uşaklarının bitmek bilmeyen çatışmaları ve işgale karşı direnişlerle gündemde olan Afganistan, Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi ile birlikte tekrar dünya gündeminde üst sıralara yerleşti. ABD’nin 2011’de Obama döneminde Usame Bin Ladin’in öldürülmesi sonrası gündeme getirdiği, Trump döneminde hazırlıklarına başladığı, Biden döneminde ise hızlı bir biçimde hayata geçirilen ABD askerlerinin Afganistan’dan çekilme süreci, Afganistan’ın iç siyasi dengeleri de hızlı bir biçimde değişti. 11 Eylül saldırısı sonrasında Afganistan’ı işgale girişen ABD emperyalizminin başını çektiği emperyalist blok, işgalin, Taliban gericiliğine karşı “önleyici müdahale” ve “demokrasi ve barış” operasyonu olduğunu ilan etmiş ve 20 yıl süren bu “demokrasi ve barış” operasyonunda; Afganistan halkına karşı sayısız katliam gerçekleştirilmiş, halk gerici güçlerin çekişmesinde iki ateş arasında yaşamaya mahkûm edilmiş, yüz binlercesi yaşadığı toprakları terk ederek göç yollarına düşmüştü. Yirmi yıllık işgal sürecinin Afganistan’a getirdiği şey; emperyalistlerin talan ve katliamları, onlara uşaklık eden gerici güçlerin durmaksızın devam eden çekişmeleri olmuştur.
TALİBAN’IN ÜLKEYİ ELE GEÇİRMESİNDE EMPERYALİSTLERİN İCAZETİ
İşgalin ilk yıllarından itibaren Taliban’ın yenilgisi ile birlikte Afganistan’da emperyalistler, kumandasının tamamen kendilerinde olduğu gerici uşak bir hükümet kurmuştu. Ancak aradan geçen yirmi yılda emperyalistler açısından bu girişim başarısızlığa uğramış, emperyalizmin açıktan kuklası olan iktidarlar ülkede tam hakimiyet sağlayamamış ve yeterli halk desteği alamayarak sürekli şekilde yönetme krizi yaşamıştır. Afgan halkının işgalci emperyalistlere duyduğu öfke, onların yerli uşaklarının kalıcı yer edinememesine ve halk desteği bulamamasına yol açmıştır. Bu durum emperyalistler açısından esas zorlayıcı faktörlerden biridir. Aynı zamanda işgalin yaklaşık 20 yıl gibi uzun bir sürece yayılmış olması ve yürütülen savaşın istenen sonuca varamamış olması emperyalizmin Afganistan’da kriz içine girmesine, talan ve katliam üzerine kurulu politik yöneliminin tüm yönleriyle açığa çıkmasına yol açmıştır. Emperyalist ABD’nin bölgesel hesaplarının ve kirli çıkarlarının örtüsü olan “Batılı modernleşme” argümanları onun işgalci ve kanlı emperyalist hesaplarının üstünü örtememiştir. Savaş ağalarıyla, köle ruhlu Afgan egemen sınıflarıyla inşa etmeye çalıştığı sistem halka daha fazla zulüm, baskı ve yoksulluk getirmiştir. Ayakta kalmak için emperyalistlerin askeri varlığına ihtiyaç duyan uşak iktidar, emperyalistler açısından yeterli işlevi görmemiştir. Taliban gericiliği ise giyindiği “anti emperyalist” gömleğe karşın, emperyalistlere kendisinin de iyi biçimde uşaklık edebileceğinin ispatına girişmiş, yapılan tüm görüşmelere bu yaklaşım damgasını vurmuştur. Nihayetinde ABD emperyalizmi, bütünsel emperyalist çıkarları uğruna Taliban’ın iktidarı ele geçirmesine rıza göstermek zorunda kalmış, Afganistan’daki uzun süreli savaşta yenilgi yaşamıştır. İşgalci askeri güçlerin çekilme süreci de bu biçimde karakter kazanmıştır.
TALİBAN’IN “ANTİ EMPERYALİZMİ”: İŞGALE KARŞI AMA YARI SÖMÜRGELİĞE İSTEKLİ
Emperyalist işgal ile birlikte iktidarından alıkonulan Taliban, yirmi yıllık politik sürecini “anti emperyalist” ve “cihatçı” argümanlar üzerine oturtmuştu. Afganistan’da halkın büyük bir kısmı emperyalizmin getirdiği yıkımın bizzat muhatabı olarak anti emperyalist mücadelenin de asıl temelidir. Taliban’ın emperyalizmin rızasını alamadığı süreçte iktidar mücadelesini “anti-emperyalist” bir mücadele olarak propaganda etmesi Afganistan halkından destek almasını da sağlamıştır. Bu sayede, daha öncesinde her ne kadar geriye düşmüş de olsa ayakta kalmayı ve gelişme göstermeyi başarmıştır. Savaşın her safhasında özellikle ABD emperyalizmi ile gizli-açık birçok görüşme gerçekleştirmiş ve nihayetinde kendisini Afganistan’da vazgeçilemeyecek bir aktör olarak kabul ettirmiştir. ABD emperyalizmi dahil tüm aktörler; her ne kadar askerî açıdan donatılmış da olsa mevcut iktidarın, emperyalistlerin geri çekilmesi ile birlikte Taliban karşısında ciddi bir varlık gösteremeyeceğini bilmekteydi. Sürpriz olan durum ise bunun çok hızlı bir biçimde gerçekleşmiş olmasıydı.
TALİBAN’IN KONUŞLANDIĞI POLİTİK DÜZLEM VE EMPERYALİSTLERİN TUTUMU
Taliban iktidarı ele geçirir geçirmez dünyaya ve iç kamuoyuna yönelik çeşitli açıklamalarda bulundu. Bu açıklamaların esasını temelde iki olgu oluşturmaktadır. Bunlardan birincisi; başta emperyalistler olmak üzere dünyadaki birçok devletten gelecek tepkileri yönetmek, dünya sistemi içinde yerini alabilmek ve halkta “normalleşme” algısı yaratmak için; özellikle kadınlara, temel hak ve özgürlüklere, basına, toplumsal, siyasal ve ekonomik yaşama yönelik uygulanacak gerici saldırıların önceki dönemlere göre daha sınırlı olacağına dair açıklamalardır. İkincisi ise uluslararası ilişkilerde mevcut uşaklık pozisyonun sürdürülmesi anlamına gelecek “uluslararası güçlerle (siz emperyalistler anlayın) iyi ilişkilerin kurulması niyetine” yönelik söylemlerdir. Açıklamaların birinci yönünün esasta ülkenin yönetimine dair iç ve dış kaygıların giderilmesi için aldatıcı açıklamalar olduğu ilk günden ortaya çıkmıştır. Çeşitli bölgelerde kadınlara yönelik “şeriat kuralları” gereği çeşitli saldırılar gerçekleştirilmiş, Taliban yönetimine karşı gerçekleştirilen gösterilerde Taliban tarafından katliamlar gerçekleştirilmiştir. Yani tüm “yumuşak” söylemlerine rağmen “şeriat” kuralları adı altında tüm gerici uygulamaların hayata geçirilmeye başladığı görülmüş, Taliban gericiliğinin siyasi niteliği kendini daha da açık etmiştir.
Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesi ve kendi sistemini kurmaya başlamasına emperyalistlerin sessiz kalıyor oluşları, hali hazırda bu durumun mimari olmalarından ve üzerine politika geliştirebilecekleri başka etkili bir gücün bulunmayışından ileri gelmektedir. Taliban yönetimi ele geçirdikten sonra “Batı değerlerinin yılmaz savunucuları” AB ülkeleri ve temsilcileri dahil birçok ülke, Taliban’ın bir biçimde savaşı kazandığı, bundan sonra yapılacak şeyin kendi cephelerinden ilişki geliştirmek olduğu yönlü açıklamalar yaptılar. Taliban ile geliştirecekleri veya geliştirdikleri ilişkinin belirleyici yönüne buradan bakıldığında, Taliban’ın emperyalistlerin çıkarlarına ne derece hizmet ettiği veya edeceği de anlaşılabilmektedir.
AFGANİSTAN’DA ÇELİŞKİLER DERİNLEŞİYOR, KURTULUŞ DEVRİMCİ BİR MÜCADELEDE
Taliban gericiliğine karşı iktidarı ele geçirmesinin hemen ardından bazı kesimler tarafından mücadele ve savaş çağrıları yapıldı. Bunlardan bazıları eski gerici iktidarın kalıntılarından oluşmakta ve Taliban gericiliğine karşı “demokrasi” mücadelesi yürüteceklerini iddia etmektedir. Bu kesimlerin Taliban ile emperyalist çıkarlara hizmet etmede rollerini kaybetmemek ya da güçlendirmek istedikleri veya var olan gerici çekişmeyi sürdürmek niyetinde oldukları aşikârdır. Bu kesimler Afganistan hükümetinden arta kalan askerleri ve teçhizatı Penşir eyaletinde toplamış ve burayı Taliban’a karşı savunacaklarına dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu alan geçmişte de Taliban tarafından zapt edilemeyen bir alan olarak ünlenmiştir. Buradaki güçlere kumanda eden Amrullah Salih ise kendisini Geçici Cumhurbaşkanı ilan etmiştir. Emperyalistler tarafından her ne kadar Taliban iktidarı kabullenilmiş de olsa bundan sonra bu iktidarın ne yönde gelişeceği, kimlerle ne tür ilişkiler kuracağı önem arz etmektedir.
Siyasal sahnesi on yıllardır savaş ve katliamla örülü olan Afganistan ve halk, bir kez daha emperyalistler ve onların gerici uşakları arasında bir tercihe zorlanmaktadır. Taliban, yarı sömürgelik ilişkileri içerisinde ve kendi iktidarı altında emperyalist-kapitalist sistemin bir parçası olabilmek için büyük bir çaba harcamaktadır. Sınıfsal niteliği gereği, emperyalistlerle yeni bir uşaklık ilişkisi kurarken Afganistan halkına karşı da gerici bir iktidar politikasını geliştirmektedir. Emperyalist işgale varlığını bağlayan eski gerici güçler ve kukla hükümetin kalıntıları ise mücadele yeminleri ederek bir önceki statükoya dönme hedefi içindedir. Afgan halkı bugün her ikisi de emperyalizmin işbirlikçisi bu iki çürümüş ve gerici gücün cenderesi arasında bırakılmaktadır. Bu koşullarda Afganistan halkının onlarca yıldır süren katliam ve işgallere karşı tek kurtuluşunun tüm gericilere karşı devrimci mücadelenin yükseltilmesi olduğu daha net ve berrak şekilde görülmektedir. Emperyalistlerin büyük bir soğukkanlılıkla cehenneme çevirdiği bu coğrafyadan göç yollarına düşen yüzbinlerce Afgan, gittikleri her yerde şovenist politikalarla çevrelenmekte, bir biçimde emperyalizmin saldırıları politikalarının açık muhatabı olmaktadırlar. Bu sebeple de emperyalizmin ve onun yerli gerici uşaklarının Afganistan’dan devrimci mücadele ile sökülüp atılması, ülkedeki halk ve dört bir yana göç eden Afganlar için tek kurtuluş seçeneğidir.