Emperyalizmin on yıllar boyu her türlü araç ve yöntemle saldırdığı Orta Doğu’da denklemlerin değiştiği ve ilişkilerin yeni boyutlar kazandığı bir sürece giriyoruz. Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) adlı cihatçı çetelerin Suriye’de iktidarı ele geçirmesinin ardından emperyalistler ve yerel iş birlikçileri HTŞ’yi “normalleştirmek”, diplomatik ilişki kurmak için sıraya girdi. “Normalleşme” adımları devam ederken Siyonist İsrail Golan Tepeleri’nden başlayarak Suriye’nin güneydoğusunu işgale girişti. Yüzlerce kilometrekare toprağı işgal eden İsrail’e HTŞ veya bölgedeki diğer cihatçı örgütlerden bir tepki yok. 7 Ekim’in ardından bir çıkmaz içerisinde debelenen İsrail, bölgedeki hedeflerinden birine ulaşarak Suriye ve Suriye’deki tüm “Siyonizm karşıtları”nı risk olmaktan çıkardı. Selefi cihatçı bir gelenekten geldiği için “Siyonizm’e geçit vermemesi beklenen” HTŞ çetelerin ilk işlerinden biri Filistinli örgütlerin kamplarına saldırmak oldu. Filistin’e destek vermek bir yana İsrail’e ses çıkarmayıp Filistinli direniş örgütlerine dönük saldırı HTŞ adlı cihatçı çetelerinin kimin piyonu olduğunu ortaya koymaktadır.
HTŞ’nin Suriye’de “iktidarı” devralmasıyla birlikte bu ülkede Siyonizm karşıtlığının yok olduğu iddia edilemez elbette. Buna rağmen Suriye’de Siyonizm’e karşı mücadelede bir mevzi kaybı yaşandığı söylenmelidir. Bu da bir kez daha anti emperyalist ve anti Siyonist mücadelenin birbirinden koparılamaz olduğu gerçeğine işaret eder. Elbette sınırlı veya güdük anti Siyonizm ve anti emperyalizmin bu topraklarda bir gerçeklik olarak her zaman dikkate değer olacağı gerçeğini unutmadan bu bağın önemine işaret ediyoruz. Dün ve bugün olduğu gibi yarın da emperyalizme ve Siyonizm’e karşı isyan bayrağı taşıyan çok geniş yelpazede siyasî akımlarla yollarımız kesişmeye devam edecektir. Yemen’de, Lübnan’da, Filistin’de dahası Irak ve İran’da da emperyalizm için hayra yorulamayacak güçlü bir dalganın varlığını sürdürdüğünü unutmamalıyız…
7 Ekim’de Aksa Tufanı ile başlayan, ardından Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Şii örgütler ve Yemen’de Ensarullah Hareketinin dahil olmasıyla bölgesel düzeyde Siyonizm ve ABD-NATO karşıtı bir çatışma ortamı oluştuğunda bunun Suriye’de iktidar değişimine gideceği düşünülmüyordu. Denebilir ki özellikle ABD tüm fırsatları kullandı. Fakat, Suriye’deki bu sürecin İdlib’de sağlanan dengenin bir devamı olduğunu, emperyalistlerin sağladığı bir anlaşmanın hayata geçtiğini anlamak isteyen herkes görebilir. Burada Filistin merkezli direnişin Siyonizm karşısında kaybettiği algısına teslim olmamak gerektiği bizim için açıktır. “Rehineleri kurtarmak”, “İsrail karşıtı silahlı mücadeleyi bitirmek” adına yola çıkan İsrail bu hedeflerine ulaşamadı. Bununla birlikte Suriye ordusunun karargâhlarını, cephaneliklerini, askerî üslerini önemli derecede imha edecek kadar da ilerledi. Bu, sadece Suriye’deki zayıf ve gerici rejimin teslimiyetini açıklar; ama direnişin bittiğine asla işaret etmez.
İSRAİL’E VE İŞ BİRLİKÇİ HÜKÜMETE KARŞI DİRENİŞ
Aksa Tufanı’nın ardından Gazze’ye dönük kara saldırısı başlatan ve Gazze’de yıkılmadık bina bırakmayan Siyonist İsrail ne direnişi bitirebildi ne de “rehineleri” geri getirebildi. Gazze’de binlerce sivili katleden İsrail Gazze’nin her karış toprağını yakıp yıkıp yağmalamış olabilir fakat direnişi bitirebilmiş değil. Başını Hamas’ın çektiği direniş örgütleri Gazze’de enkazların arasında İsrail askerlerine eylemler düzenlemeye devam ediyor. Bu direniş gündemde pek bir yer bulamasa da Kassam Tugayları’nın son günlerde gerçekleştirdiği eylemler dikkat çekici. Gazze’de Cibaliye Mülteci Kampı’nda Kassam Tugayları tarafından İsrail askerlerine dönük ilk “feda” eylemi gerçekleştirildiği açıklandı. Her ne kadar bu eylem tarzı direnişin zor koşullardan geçtiğini gösterse de direniş ruhunun varlığının ve gücünün bir ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Tarumar edilen binaların enkazından çıkan bir savaşçı İsrail askerlerinin arasına girerek kendini halkının bağımsızlığı için feda ediyor. Dünyada “teslimiyet” rüzgârları eserken bir inancın, kararlılığın ve Siyonizm’e karşı duruşun bir ifadesidir bu. Şimdi gücünü ve inancını Filistin halkından alan bu direniş bitti diyebilir miyiz? Tabii ki hayır. Direniş hem Lübnan hem de Filistin cephesinde zayıfladı diyebiliriz. Önder kadrolarını yitiren Hizbullah, binlerce militanını kaybeden Filistin direniş güçleri meşruluğunu ve varlığını halka ve halk üzerinde bugün daha da yoğunlaşmış olan bölgesel ve hatta uluslararası baskıya borçludur. Onları var edecek veya yok edecek şey de kitlelerin mücadelesidir. Filistinli direniş grupları bir yandan İsrail’e karşı savaşırken bir yandan da iş birlikçi Mahmud Abbas yönetimine karşı 2 haftadır direniyor. Silahlı direnişi tasfiye etmek isteyen Mahmud Abbas yönetimi başta Batı Şeria olmak üzere Filistin kentlerinde direniş güçlerine karşı terör estiriyor. İsrail ile iş birliği içerisinde silahlı güçleri kuşatan, tutuklayan ve katleden yönetime Filistin halkı tepki gösteriyor. Burada halen belirleyici ve uzlaşmaz olan silahlı direniştir. Silaha sarılan ve silahtan vazgeçmeyen ulusal, devrimci ve komünist hareketler emperyalizmin saldırılarının hedefi oluyor. Orta Doğu’da “dikensiz gül bahçesi” yaratmak istenirken Filistin halkını silahlarıyla savunan direniş güçleri de hem emperyalizmin hem de emperyalizmin iş birlikçilerinin “tasfiye” saldırılarına maruz kalıyor. Bu saldırılar bugün “imha” üzerine kurgulanmaktadır. Filistin direnişinin mücadelesini ne Siyonist İsrail ne de iş birlikçi Mahmud Abbas yönetimi bitirebilir. Bu direniş halka yönelik saldırılar devam ettikçe, Siyonist İsrail ve iş birlikçi yönetimler var oldukça var olmaya devam edecektir.
KIZILDENİZ EMPERYALİZME GEÇİT VERMİYOR
Orta Doğu’da ABD-İngiltere emperyalizmine ve Siyonist İsrail’e karşı mücadeleyi aktarırken bir parantez de Yemen Ensarullah Hareketi’ne açmak gerekir. Yemen’in kuzeyini yöneten ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği “Koalisyon Güçleri”ne hezimet yaşatan Ensarullah Hareketi bugün de Kızıldeniz’de emperyalizme karşı eylemlerini sürdürüyor. Ensarullah Hareketi, 7 Ekim Aksa Tufanı’nın ardından Siyonist İsrail’e karşı Filistin halkının ve direniş güçlerinin yanında olduğunu açıklamıştı. 7 Ekim’den bu yana İsrail’i bombalayan Ensarullah güçleri Kızıldeniz’de de İsrail ile bağlantılı ticarete izin vermiyor. İsrail limanları aracılığıyla ticaret yapan gemileri bombalayan Ensarullah güçleri ABD emperyalizmiyle doğrudan çatışmaya giriyor. ABD’nin savaş gemilerini hedef alan Ensarullah güçleri birçok ABD ve İngiliz gemisine eylem düzenledi. Ensarullah Hareketi adına geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamada da “Kısas politikasını benimsemiyoruz. İsrail işgal varlığı ve Amerikan yönetimiyle açık bir savaş halindeyiz.” denildi. Yemen’in Filistin halkının direnişiyle olan bağı destekten öte Filistin halkına düşman olan ABD’nin başını çektiği emperyalist blokla dişe dişe bir çatışma halidir.
Emperyalizmin desteği ile Suriye’de iktidara gelen cihatçı çeteler “ılımlı” hale getirilmeye çalışılmaktadır. Halkı için silaha sarılan herkesten de “ılımlı” bir çizgi beklenmektedir. Emperyalistlerin bu saldırıları ne Filistin’de ne Lübnan’ın güneyinde ne de Yemen’de karşılık bulmaktadır. Nicel olarak zayıflayan direniş hareketleri eylemlerini sürdürüyor, emperyalizmin imha saldırılarına boyun eğmiyor. Bu hareketleri yaratan Filistin, Lübnan ve Yemen halkının ta kendisidir. Emperyalizmin sömürüsü ve zulüm politikaları devam ettikçe direniş de devam edecektir.