Hasret Tanrıverdi ve Gül Kaya’nın anısına
Dağların gölgesi derin vadileri kaplamıştı. Gökyüzünün maviliği, kuşların hareketliliği ve güneşin Aliboğazı’nı kucaklaması Munzurlar’dan görünüyordu. Zamanın akışına akmıştı her şey. Her şey yeni bir dünya yaratma ve halkların özgürlüğü içindi.
Dağlar, yoksulların ve ezilenlerin evidir. Ezilenler ve ezilenlerin kurtuluşu için savaşanlar o dağlara silah kuşanarak tırmanıyorlar. Uçurumlarda laleler devşirerek, yamaçlarında demli çayın tadında kaçak tütün sararak, o dağlarla ezgiler söyleyerek, onlarla tebessüm ederek ve bazen onlarla dertleşerek hüzünlü sevdalara akarak umutlar büyütmekteler.
Özgürlük savaşçılarının serüveni tarih yazıyor dağlarda. Bahar geldi işte yeniden; cemreler düştü, Newroz geçti ve baharın en güzel ayı Nisan da geldi. Güneş bulutlarla kavga etse de artık yüzünü daha çok gösteriyor; sıcacık ışıkları kıyıdan kenardan ısıtıyor umudu. Umut çiçekleri baş veriyor dallarda… Umut çiçekleri boy veriyor Aliboğazı’nda… Umut çiçekleri Nisan’dan Mayıs’a evriliyor…
Korku ecelin, tasfiyeciliğin, kendiliğindenciliğin, tükenişliğin ve “o süreçler bitti” diyenlerin, yılgınlık hakim olduğu dönemde Aliboğazı’nda patlıyor kızıl namlular. “Ey yılgınlığa kalem sallayanlar; yok öyle ucuzdan siyaset naraları. Bak biz varız dağların zirvelerinde ve kızıl namlularımızda uçuşuyor umudun direniş marşları!” diyerek cevap oluyor Partizanlar. “Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor; o çelik aldığı suyu unutmayacak.” O su ki, Munzurların ak akan direnç suyudur. Dağlarda devrim Hasreti çeken kızıl Gül’lerin ezilenlerin yüreklerine tertemiz akan sudur. O su ki; Aliboğazı’nda Partizanlar matarasında taşınarak çelikten bir direniş destanı ördükleri ve damla damla içtikleri sudur.
Hasret ve Gül; nasılda çağrıştırıyorlar isimleriyle geleceği. O çağrışım yoksul ve ezilen halkların kurtuluş çağrışımıdır. Yasakların ülkesinde özgürlüğü dağlara yazdırarak kavganın meşalesi olmak ve devrimi doğurmak bir cesaret işidir. Cesaretin ötesinde siyasal ideolojik bir duruşun cesaretidir. Doğruyu, gerçeklerle buluşturmanın, diyalektiğin adıdır onlar. İşte Hasret ve Gül yoldaşların sırrı ve tılsımı burada saklıdır. Dağların sırrını kavramayan bir ideolojik siyasal akım düzeniçi devrimciliğin ötesine gidemez. Gerici düzenden koparak dağları mesken eylemek bilinç işidir. O bilinci uçurum çiçekleriyle buluşturmanın adıdır Gül ve Hasret.
Yasaklar silsilesine kızıl namlularla cevap olmanın ismidir Gül ve Hasret. Bugün nakış nakış örülen; ama canla, ama kanla ilerlenen bu yol daha da çetrefilli, daha da zorludur. Heyhat! İmkansız olanın yalnızca daha fazla zaman alacağına inanan, binlerce yıllık sömürü düzenini ters yüz etmeye kendini adayan komünistler var dağların doruklarında. O dağları mesken eyleyen kadın Partizanlar yaralı bir Şahan gibi iniyor faşist orduların üstüne. Vuruyor pençesini yıkıyor faşist düzenin kalelerini. Düşmanın en korktuğu dağların zirvelerini mesken eyleyen özgürlük savaşçıları ve onların temsil ettiği ideolojik siyasi hattın ta kendisidir. O hat ki; Aliboğazı kan kızıl renkleriyle kardelen çiçeklere boy veren ezilenlerin yüzündeki tebessümdür. Dünya halklarına müjdeler veren bir tohumdur. Hasret ve Gül tohum olup düştüler toprağa. Şimdi, Gül ve Hasret olup filizlenip boy vermenin zamanıdır.
Gidenlerin Türküsü
durmayın
yol uzun
yol dönemeçli
gidenler dönmeyecek
halaylar çekin
dağ biziz
kurşun biziz
yürek yürek çoğalan biziz
vurulmakla kırılmakla
tükenmeyiz
nehir nehir akar geliriz
………altı milyar halkız biz………
ağlamayın
yaslar bağlamayın
acıyı bilince
bilinci örgütlü güce dönüştürecekte biziz
fabrikalarda
tarlalarda
diyar diyar burçlara
………kızıl bayrak diker geliriz………
koşun kavganın ateşine
çalışan
yaratan
sevgiyi
aşkı eken biziz
çekici kaldıran bilek
ırgatın alnındaki emek biziz
kırmızıda mavide biziz
………renk renk gülen…güzelde biziz………
su biziz
toprak biziz
ay biziz
………güneş biziz………
23 Nisan günü Aliboğazı’nda direniş destanı yazan Hasret Tanrıverdi ve Gül Kaya şahsında Partizanlara selam olsun!
Fetih Doğan Koç