Ülkenin dört bir yanına sıçrayan; aydınlar ve halktan değişik kesimlerin büyük çoğunluğunun katıldığı Gezi İsyanı futbol arenasındaki Türk egemen şovenizmini de kırmaya başlamıştı. Bu konuda özellikle Çarşı gibi taraftar gruplarının büyük etkisi olmuştu. Bugüne kadar Türk egemen sınıflarının Türk-İslam sentezine göre örgütlediği, 1931 Balkan Oyunları’nın kapanışında “Türk” olan “Milli” takıma Hitler selamı verdirerek başlayan süreç 90’ların sonuna kadar Türk-İslam sentezi ve en önemlisi devletçilik prensipleri üzerinden geliştirildi.
AKP’nin “Allahın lütfû” olarak gördüğü darbe girişimi sonrasında gerçekleştirdiği “karşı darbede” ise her darbe döneminde olduğu gibi; sistemin kendini yeniden üreterek faşist diktatörlüğün kuruluş ayarlarına geri getirilmeye çalışıldığını görmekteyiz. “FETÖ” operasyonları adı altında faşistlerin uçlaştırılması; liberallerin faşistleştirilmesi; solcuların ise sistem içine çekilerek liberalleştirilmesiyle yani bir bütün olarak halk katmanları arasında etkisi olan siyasi her akımın daha da sağcılaştırılmasıyla karşı karşıyayız. Ancak bu sadece siyasi parti ve hareketlerle sınırlı değil.
2013 yılından bu yana özelde “devlet, Kürt meselesi, faşizmin varlığı” gibi konularda ciddi bir bilinçlenme yaşayan öğrenci kesimin gericileştirilmesi için “Milli Eğitim” bünyesindeki birçok çalışma tarikat vakıflarına açıldı. Demokrasi talebini daha cesaretle haykıran sendikaların seslerinin kısılması için bilindik sarı sendikalardan da öteye, hükümet eliyle kurulmuş sendikalar devreye girdi. İktidara muhalif ya da sadece muhalefet etme potansiyeli taşıyan birçok emekçinin meslek hayatına son verilmesi, Türkiye’deki halkın ve öz örgütlülüklerinin yeniden faşizme kodlanmasının bir parçasıydı.
Faşizmin saldırılarına destek için geliştirdiği popüler “propaganda” çalışmalarının tabana yayılması yani halk içindeki en küçük birimlere kadar inmesi kaçınılmazdır. “Zeytin Dalı” adı verilen saldırı ve işgal hamlesi ile beraber ülke içerisinde sosyal medyada savaş karşıtı paylaşımlar yaptıkları için birçok insan gözaltına alındı. Gerici savaşın propaganda çalışması ise halka ulaşmada en hızlı araçlardan olan futbol, eğlence ve sanat dünyası üzerinden yapılmaya başlamıştır.
BİR DEĞİŞİK ASKER SELAMI
Vergi usulsüzlükleri, kumar borçları, çıkar çevreleri gibi çeşitli sebeplerden 2016’dan beri faşist Türk egemen sınıflarının ve sözcüsü AKP hükümetinin taleplerine göre açıklamalar yapan “futbolcu modası”, bugün bir başkalaşım geçirmektedir. Devletin ısrarla Kürt karşıtlığını halka empoze etmeye çalıştığı bir ortamda yeşil sahalar ve sermayenin elindeki futbol takımları komprador Türk egemenlerinin yeni A/P (ajitasyon/propaganda) aracı haline dönüşmüştür. Efrin’e saldırı başladığından beri yeşil sahaların modası ne timsah yürüyüşü ne tribünlere üçlü çektirme şovlarıdır. 1990’lardan beri devam eden moda asker selamı daha da öne çıkartılmaktadır.
Beşiktaş ve Trabzonspor’la başlayıp Medipol Başakşehir ile yayılan ve her maçta verdiği selam kadar oyuncu attırıp bahis yaktıran bir “Türk futbolu” izlemekteyiz. Bu hususta Türk futbolu demekte fayda vardır; Kürt oyuncuların çoğunlukta olduğu Van Büyükşehir Belediyespor, Amedspor gibi takımların hedef yapıldığı bu şovlar aslında iki ulusun emekçilerini birbirine kırdırma yönlüdür.
Şovenizm ve sermaye ilişkilerini aslında teşhir eden, bu sözüm ona A/P artık öyle bir boyuta geldi ki Togolu Emmanuel Adebayor bile kendisince “ekmek parası” (milyonları) için asker selamı vermiştir.
Popülist politikaları asla yadsımayan faşizmin bu kadar popüler olan bir sektörü kontrol altına almaya çalışması ve Passolig uygulamaları ile ayrık otu ilan ettiği taraftar gruplarını kısıtlaması; Kürtlere saldırı ve katliam söz konusu olduğunda futbol takım ve oyuncularının asker selamı ile hizaya girmesine zemin sağlamıştır.
Medyanın, sendikaların, partilerin tekleştirilmesinden sonra Gezi eylemlerinde rolü yadsınamayacak olan futbolun tekleştirilmesine karşın hiçbir tepki medyaya ve halka yansıtılmamaktadır. Yürütülen savaş politikası sonucunda daha düne kadar gündeme gelmeyen Amedspor, Türkiye Kupası’nda başarılı sonuçlar elde ederek çeyrek finale kaldı ve kısa sürede şimşekleri üstüne çekti. Başakşehirspor maçında Semih Şentürk’ün attığı golden sonra asker selamı vermesi, “Çocuklar Ölmesin, Maça Gelsin” tezahüratı nedeniyle yüz kişinin gözaltına alınması, akabinde Bursaspor maçında yaşanan şovenist azgınlıklar herhangi bir futbol maçında gerçekleşecek sıradan olaylar değildi. Bu saldırılar bir bütün Türk hakim sınıflarının şovenizm zehrinin futbola olan yansımalarıydı.
BAZI ŞEYLER ÖLMEYE DEĞER
Faşizme karşı mücadelede, futbol tarihi 1940’lardan bu yana fazlasıyla örnek barındırmaktadır. Bugün “Türk” futbolunda Deniz Naki gibi Kürt futbolcuların, Efrin işgaline karşı net tutumu sonrası TFF tarafından ömür boyu men cezasına rağmen sergilediği kararlı duruş önemlidir. Deniz Naki, Metin Kurt gibi bir muhalefet ve sistem karşıtlığının devamcısı ve sembolü haline gelmiştir.
9 Ağustos 1942’de Nazi işgali altındaki Kiev’de Dinamo Kiev takımından geriye kalanlarla kurulan FC Start’ın, Alman subaylarından oluşan Flakelf takımına karşı oynadığı maçta, işgalcilerini 5-1 yenmesini, ölüm maçında yaşattıkları bu hezimeti canları ile ödemesini hatırlatmakta fayda vardır.
Faşizmin dünya çapında en iyi tanınan haliyle yani Alman Nazileri’yle 90 dakika ölümüne bir mücadele veren, sahaya ilk çıktığı dakikada Hitler selamı yerine halkı “FizcultHura” (“Kültür-Fizik”-Sovyetlerde sporcuların verdiği selamdır) sözleriyle selamlayan, maçtan sonra 3 arkadaşıyla birlikte Siretz ölüm kampında ölümsüzleşen Nikolai Trusevich’in futbolseverlere mirası olan sözler her muhalif sporcunun ve spor taraftarının aklında kalmalıdır. İkinci yarıda bir SS subayı tarafından maçı kaybetmeleri konusunda ihtar alan takım kaptanı Trusevich o koşullar altında savunduğunun insanlık onuru olduğunu bilerek arkadaşlarına tek bir yanıt vermiştir: “Bazı şeyler ölmeye değer!”
Faşizmin sahaya inmiş hali olan ve aylıkları dolarla hesaplanan bu sözüm ona “asker” futbolcuların selam durduğu “başkomutan”ın halkın evladı olan insanların tabutlarını kürsü yapmaması için; Kürt ulusu ile gerçek bir kardeşliğin temeli olan eşit hakların sağlanması için; Türk egemenlerine değil halka hizmet eden bir futbol için; en nihayetinde bazı şeyler için ölmeye değer….