HABER MERKEZİ- İran’ın başkenti Tahran’da çok sayıda akademisyen, avukat, aktivist ve gazetecinin tutulduğu Evin Hapishanesinde tutsakların tedavi hakları engelleniyor. Tutsaklar bir mektupla İranlı İşçilerin Özgür Sendikası’na ulaşarak 15 Ekim’de hapishanede çıkan isyanda yaralananların hâlen tedavi edilmediğini aktardı. Tutsaklar eylemlerin nedeni olarak 40 yılı aşkındır süren eşitsizlik, baskı ve insanlık dışı koşullara işaret etti.
Jafar Ebrahimi, Milad Arsanjani, Rasul Badaghi, Abbas Dehghan, Mohammad Sharifi Moghadam, Hossein Tayori, Mostafa Abdi, Hossein Qashqaei, Abolhassan Montazer ve Ali Nouri tarafından tüm tutsaklar adına yazılmış bildiride şu ifadelere yer verildi:
“Jîna Eminî’nin katledilmesinin ardından ülke çapında süren eylemlerin ardından İran halkının eylemleri artık yeni bir aşamaya evrildi. Bugün, öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler, işçiler ve diğer tüm toplumsal katmanlar bir arada, omuz omuza, özgürlük ve eşitliğin gerçekleştirilmesi için mücadele ediyor. Kadınlar, ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganıyla mevcut yapının tüm temellerine meydan okuyor. Bütün bunlar İran halkının bu direnişinin artık yeni bir aşamaya girdiğini ve rejim değişmeden durdurulamayacağını gösteriyor.”
Eylemlerin nedeninin 40 yılı aşkındır süren eşitsizlik, baskı ve insanlık dışı koşullar olduğunun ifade edildiği açıklamada, “Kuşkusuz bu eylemler, İran halkına 40 yılı aşkındır uygulanan zulüm, baskı, eşitsizlik ve insanlık ve çağ dışı koşullardan kaynaklanmaktadır. Öte yandan, sınıf, cinsiyet, etnisite ve dini ayrımcılık ve sosyal özgürlüklerin inkârı sürekli olarak kuramlaştırılmakta ve işlevselleştirilmektedir. Bu da yoksulluk, işsizlik, sınıf farkı, kadınların köleleştirilmesi, etnik grupların ve azınlıkların haklarının göz ardı edilmesi ve özgürlükten yoksun bırakılması ile sonuçlanmaktadır. Bu, artık devrim olarak nitelendirilebilecek hareket, İran’da yaşam biçimine müdahalenin ve dayatmacı politikaların bir sonucudur” diye belirtildi.
YARALILAR TEDAVİ EDİLMİYOR
Açıklamanın devamında şunlar kaydedildi:
“Bu 40 yıllık baskı rejiminde herhangi bir örgütlenme biçimi, egemen düzenin bekası için temelden yasaklanmış ve bastırılmıştır. Böylesi bir durumda, 15 Ekim’de Evin Cezaevi’nde başlayan, ‘Evin’in Kara Pazarı’ adı verilen isyanda mahkumların şiddetle bastırılması ve kanlarının dökülmesi, hükümetin cezaevindeki eylemlerin yankılarından dahi korktuğunu göstermiştir. Geçmişte de çok kez gördüğümüz gibi, hükümet medyası Evin’de akan kanı adli suçlular arasındaki çatışmaya bağlayarak senaryolar üretmiş, pek çoğu yaratılan yoksulluk yüzünden hırsızlığa bulaşmış tutuklulara haydut, eşkiya gibi adlar takarak, Evin cezaevindeki saldırılarını meşrulaştırmaya çalışmıştır. Ancak söz konusu ‘haydutların’ toplumun sınıf yapısının mülksüzleştirilmiş ve dışlanmışları olduğu çok açıktır.
“Hükümetin propaganda aygıtı, sindirme ve yaftalama söylemleri ile mahkumların kanlı bir şekilde baskı altına alınmasının yükünden asla kurtulamaz. Mahkumların kanlı bir şekilde bastırılmasının üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, ölü ve yaralılarla ilgili hala kesin bir bilgi verilmemiştir. Diğer koğuş ve binalardan aldığımız bilgiye göre cezaevinde halen çok sayıda yaralı bulunmaktadır ve bu tutukluların tedaviye erişimi engellenmektedir. Bir kez daha altını çizmek isteriz ki Evin Cezaevi’nde adli tutuklular arasında bir kavga değil, isyan çıkmıştır.”
“Bu bildiriyi imzalayan bizler, Evin Cezaevi’ndeki bir grup siyasi tutuklu olarak, yaralılarımızın durumundan derin endişe duyduğumuzu ve tutuklulara saldıran faillerin eylemlerinden tiksindiğimizi ifade ederken, bu kanlı rejimi de kınıyoruz. Kamuoyuna çağrımız tutukluların durumlarına acil ilgi gösterilmesi ve ailelerine bilgi verilmesidir. Bu hareket artık durdurulamaz.”