Epstein Vakası ve Onaylanan Cinsel Sömürü

Dünya genelinde bazı kişilerin, kendi özel ağlarını oluşturup bu alanlarda ün salması sıkça rastladığımız olgulardandır. Bu ağlar ticaret, iş gibi alanlar da olabiliyor. İş kurup tüm dünyada yayılmış bir ticarete atılan ve buralardan milyarlarca kâr eden iş insanlarına rastlıyoruz. Bu olağan bir durum olarak karşımıza çıksa da bu ağlara ticaretin yasa dışı biçimlerinin de eklendiğini biliyoruz. Cinsel istismar bunlardan en yaygın olanlardan biridir. Cinsel istismar ağının gelişmişliği hakkında bildiklerimiz bilmediklerimizin çok azı.

Cinsel istismar denince ilk aile içinde veya kişinin yakınları tarafından yapılan istismar akla geliyor. Ancak insan ticaretiyle birlikte cinsel sömürünün de dünya çapında yaygın bir vaka olarak gelişmiş olduğunu tahmin etmek zor değil. Belirli çetevari yapılar tarafından çocuklar, gençler bu ağa düşürülüp cinsel açıdan kullanılıyor. Bunun yanında fuhuş ve insan ticaretinden farklı olarak bir kişi kendi özel istismar ağını kuruyor ve yıllarca reşit olan ve olmayan çocuklara cinsel istismarda bulunuyor ve üstüne üstlük bunu, yıllarca, devlet tarafından bilinmesine rağmen sürdürüyor. Cinsel istismarın, çocuk kaçırmaların, fuhuşa zorlamanın oldukça yaygın olduğu dünyadaki sömürü ağının çapına ve derinliğine vakıf olmak bakımından Epstein vakası özel bir örnek olarak karşımızda.

Epstein’in sömürü ağında kullandığı kadın ve çocukların sınıfsal konumları oldukça net. Aşırı zengin ve sosyete dünyası içinde tanınan biri olan Epstein, yoksul, aile bağları zayıf, daha önce cinsel istismara uğramış kişileri kendisine kurban seçiyor. Mağdur bir kadının avukatı, mağdurların sınıfsal konumlanışlarını şöyle özetliyor: “Palm Beach Köprüsü, West Palm Beach’i, Palm Beach Adası’na bağlar. Palm Beach köprüsüyle, West Palm Beach’in varoşlarından rüya gibi egzotik Palm Beach Adası’na geçiş yaparsınız. Epstein’in Palm Beach Adası’ndaki evinde istismar ve sömürüye maruz kalan kızların çoğu yoksul West Palm Beach mahallesindendi.”

EPSTEIN VAKASI NEDİR?

Epstein vakası denilen dünya çapında örgütlenmiş ve devlet başkanlarının, popüler sanatta ünlenmişlerin pedofili ağı ile bugün karşılaşmadık. Bu örgütlenmenin seceresinin açığa çıkışı geçmişe dayanıyor. Bu olayın neden yeniden gündeme geldiğini anlamak için vakanın tarihine kısaca göz atmak gerekiyor.

İlk defa 2008 yılında, mağdur Courtney Wild’in dava açmasıyla istismar vakası ortaya çıkıyor. Bu dava yıllarca sürüyor. Nihayet Epstein’e 18 aylık hapis cezası verilse de devletle gizli bir beraat anlaşması imzalayan Epstein hapis yatmaktan çok, hapishanede dinlenme “cezası” çekiyor. Dönemin savcıları ve önemli isimler Epstein için arabuluculuk yaparak misyonlarını yerine getiriyorlar. Misyon egemen elitlere hizmet! Örneğin Alexander Acosta yapılabilecek en iyi anlaşmayı sağladığı konusunda ısrar ediyordu. (Kendisi daha sonra Trump döneminde çalışma bakanı olacaktı.) Elbette en iyi anlaşmayı yapmışlardı. Epstein’e haftanın 6 günü çalışma izni verilmişti. Yani Epstein uyumak ve pazar günü dinlenmek için hapishanede kalıyordu. Ardından serbest bırakılacaktı.

Sonrasında art arda Epstein hakkında davalar açılmaya başladı. 2019 yılında 2015’te açılmış bir dava kazanıldı. Böylece Epstein 2019 yılında tutuklandı. Pedofilinin çapı çok genişti ve kazan patlamak üzereyken hizmetkârları telaş olmalıydı. Epstein’ı açık bir biçimde kurtarmak olanaksızlaşmıştı ki kendisi mahkeme huzurunda ifadesi alınmadan hapishane hücresinde ölü bulundu. Epstein vakasının tekrar gündeme gelmesi 2015 yılında açılan davanın dosya eklerinin geçtiğimiz günlerde yayımlanmasıyla ilişkili.

ONAYLI İSTİSMAR

ABD’de Jeffrey Epstein dava dosyalarının son bölümü geçtiğimiz haftalarda yayımlandı. Dosyalarda adı geçenler öğrenildikçe kamuoyunda, evvelden başlamış tartışmalar alevlendi. Oysa Epstein’in 2019 yılında ölmesiyle bu tartışmalar sönümlenmişti, “intiharla” amaçlanana ulaşılmış görünüyordu. Ancak şimdi cinsel sömürü ağında adı geçenlerin ortaya çıkmasıyla Epstein’in nasıl korunduğu ve devlet başkanlarıyla olan ilişkilerinin yarattığı şaşkınlıkla tartışma birden ayyuka çıktı. Dosyada Obama, Trump, Clinton gibi isimler de yer aldı. Ancak bu gibi isimler her zaman ve birçok ülkede olduğu gibi “adalet”ten muaf tutuldular.

Donald Trump 2002 yılında verdiği bir demeçte “15 yıldır tanıyorum, harika bir adamdır” diyor Epstein için. “Benim gibi o da güzel kadınlardan hoşlanıyor, hatta gençleri tercih ediyormuş.” diyerek cinsel sömürü ağını meşru gördüğünü, kendi dünyalarında bunların olağan olduğunu açıklıyordu. Gerçi Trump gibi cinsel taciz davalarında suçlu bulunan birisinin cinsel istismarı bir suç olarak kavraması zaten beklenmezdi ve hatta, umrunda olmayacağından ötürü bunun mağdurlar tarafından nasıl algılandığından haberi bile yoktur kendisinin. Trump dışında birçok siyasinin de dosyalarda adı geçiyor. Örneğin Epstein ve Bill Clinton oldukça samimi pozlar veriyorlar ve Clinton Epstein için “hayırsever bir adam” diyor. Clinton’ın Epstein’in adasını sık sık ziyaret ettiği de biliniyor. İngiltere Prensi Andrew de aynı şekilde çok kez Epstein ve mağdurlarla beraberken görüntüleniyor. Tüm bu iddialar, reddedilse de dosyalarda kanıtlı bir şekilde duruyor. Ayrıca mağdurların Andrew tarafından istismara maruz kaldığı dair beyanları da mevcut.

Görüldüğü üzere Epstein’in ne gibi bir işin içinde olduğu bilinse dahi kamuoyu baskısı ve kadınların direnci ortaya çıkmadan önce her şey normal akışında ilerliyordu. Ancak koşullar değişmişti. Gerçekler artık ortaya çıkacak kanal arıyordu. Epstein gibi zengin ve devletle yakın ilişkileri olan birinin yargılanmaması için kırk takla atılacağı belliydi ki bu yapıldı da. Zaman ilerledikçe gerçekler bastırılamadı ve mağdur kadınların cesur tavırları, kamuoyu baskısı sebebiyle davalar sonuçlandırılmak zorunda kaldı. Epstein “ölerek” bu cezalardan kurtuldu ancak gerisinde yüzlerce mağdur insan bıraktı.

Gelelim bu olayın Türkiye ile ilişkisine ve devletin sessizliğine.

KAYIP ÇOCUKLAR NEREDE?

“Epstein’in özel jetinde reşit olmayan kızlar aynı zamanda Türkiye’den, Çekya’dan ve diğer Asya ülkelerinden de getiriliyor muydu? Bu konuda bilgin var mı?” sorusu yayımlanan dosyalarda yer aldı ve ayrıca Banu Küçükköylü adlı kadının da bu dosyalarda adı geçti. Epstein’in adasına giden jetlerin uçuş listesinde adı yer alıyordu. Ortaya çıkan bu gerçekler vesilesiyle Epstein’in Türkiye’den çocuk kaçırıp kaçırmadığı tartışıldı. Bu iddialar bakanlıklar tarafından yalanlandı. Aksi bir doğrulamayı beklemek zaten saflık olacaktır. 1999 depreminde ve 6 Şubat depremlerinde kayıp çocukların akıbeti Meclis’te de soruldu ancak bu da sadece bir iddia olarak kaldı. Devlet yetkilileri tüm bu iddiaları yalanladı ve “böyle olaylar yaşanmıyor” imajı çizilmeye çalıştı. Devlet tarafından her ne kadar üstü örtülmeye çalışılsa da kayıp çocukların varlığı üstü örtülemeyecek bir gerçek. Örneğin depremlerden sağ olarak kurtulan çocukların akıbeti halen bilinmiyor.

Bu olayla bir kez daha görüldü ki Türkiye gibi ülkeler için “sömürü cenneti” tanımlaması bir gerçekliktir. Her türlü sömürünün “izinli” bir şekilde yapıldığı, devlet tarafından aklandığı bir ortamda Epstein’e gönderilmiş ya da gönderildiği iddia edilen çocukların olması şaşırtıcı gelmiyor. Tabii ki bunun ortaya çıkmamış olması, yıllar boyu hiçbir ifşa olmadan saklanabilmesi özel çaba gerektiriyor.

Elbette bu iddiaların hepsinin doğru olduğunu iddia etmiyoruz. Yayımlanan belgelere ve Türkiye gerçekliğine göre yorum yapıyoruz. Yapısı gereği cinsel istismarın, fuhuşun, organize suçların oldukça yoğun olduğu ve bu suçların belli bir kesim tarafından izinli bir şekilde yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Gelir kaynağı olarak görülen çocuk ve kadın bedeninin Epstein gibi isimlere “pazarlanması” bu koşullarda tuhaf ya da şaşılası değil. Türkiye’de 2016 yılında yayımlanan bir rapora göre 104 binden fazla çocuğun kaybolduğunu görebiliriz. Bakanlıklar tarafından çocukların çoğunun bulunduğu söylense de binlerce çocuğun akıbeti bilinmiyor. Bu çocuklar ya kaçırılıyor ya cinsel sömürüye maruz kalıyor ya da kölece kullanılıyor.

Epstein vakası ABD içindeki cinsel sömürünün boyutlarını açığa çıkartmış olsa da bizimki gibi ülkelerden çocukların Epstein’e gönderilmesi şu an sadece iddia boyutunda kalıyor. Ancak Epstein olmasa da cinsel sömürünün başka şekillerde işlediğini de unutmamak gerekiyor. Örneğin 1 Eylül 2003 tarihli Hürriyet gazetesindeki bir haberde, “İstanbul’dan Malezya Havayolları’yla Pataya’ya uçarak başlatılan seks turlarının ‘her şey dahil’ bin 500 dolara mal olduğu ve 7 gece 8 gün süren gezinin internet üzerinden rezerve edildiği” yazılıyor. Bu haber bile Türkiye’deki cinsel istismarın ne kadar kolay ve yaygın olduğunu gösteriyor. Orada başlatılan turlarda çocukların olup olmadığı ise ortaya çıkmış durumda bile değil.

Epstein ile birlikte kapitalist dünya düzeninin ne derecede tiksindirici olduğu bir kez daha gözler önüne serildi. Epstein’in ilişki ağında bulunan kişilerin ultra zengin, siyasetçi ve “sanat” camiasından olması bunu kanıtlar nitelikte. Sömürünün onaylandığı, buna izin verildiği ve kendini bununla idame ettirebilen bir sistemin varlığı söz konusuyken Epstein vakası ne ilk ne de son olacaktır.