[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Arkadaşların kötü örnek olarak gösterdiğimiz birlik anlayışı bu tartışmada ilkesiz birlik tanımımızın ‘92 Birliğine dair bir karşıtlık içinde bu birliği savunmak biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Birlik anlayışlarının gücünü bu birliğe karşıtlığımızı “deşifre ederek” sergilemeye çalışmakta, nasıl kanaat getirdiklerini bilemiyoruz ama içimizde olduğundan emin oldukları ve bastırılmaya çalışıldıklarını ileri sürdükleri “birlikçileri” bu güçle birleştirmenin yolunu aramaktalar. Elbette çamurlu suda oynama özgürlüğüne bir itirazımız olmaz. Dileyen bu çamura sonuna kadar bulanabilir. Bizi ilgilendiren nokta ‘92 Birliği hakkındaki görüşümüze dair yorumlar ve eleştirilerdir. Tartışma vesilesiyle bu önemli olay hakkındaki değerlendirmelerimizi ele almanın bu süreci öğrenmek isteyenlere yardımcı olacağını düşünüyoruz.
SONUÇLARDA BOĞULMAK
‘92 Birliği hakkındaki değerlendirmenin arkadaşlarımız tarafından ayrılığın benimsenmesine bir neden, bir koşul olarak sunulması düşünme tarzlarına dair yeterli bir fikir vermektedir. Bu düşünce tarzı yanlıştan ders çıkarma ve yanlışı düzeltme olanağını hiç hesaba katmayan, bunu ihmal eden bir tarzdır. Oysa birliğin ilkesizliği onun kırılgan yapısındadır -ki aşırı kırılgan bir yapının varlığı sabittir, bu ilkesizlik beklentilerin gerçekçi olmamasında somuttur -ki beklentilerle tam zıt şeyler yaşanmıştır, gene bu ilkesiz birleşme gerçek bir birlik için gerekenlerin silikleşmesine hizmet etmesiyle açıklanabilirdir -ki gerçek birlik için neredeyse hiçbir adımın atılamaması bunu açık seçik gösterir… Darbenin birlikteki ilkesizliklerin ürünü olduğu, ondan beslendiği tartışma götürmezdir. Yeterince bilimsel olmamanın, incelemeye dayanan adımlarla yürümemenin, uyanık olmaktaki zafiyetin de sonucu olarak kabul ediyoruz ki darbe bu ilkesizliği kavramamızın belirleyici unsuru olmuştur.
Buna karşın darbenin nedeni doğrudan ilkesiz birliktir denemez. Sonuçta darbe birlik yapanların tümünün benimsediği, dahil olduğu veya tezgâhladığı bir olay değildir. İlkesiz birlik darbe için bir meşruiyet olamayacağı gibi darbeye karşı alınmış kesin ve keskin tavır ‘92 Birliğinin, ilkesiz de olsa komünist partisinin önemli bir parçası, onu geliştiren ya da ona gelişim için fırsatlar sunan bir deneyim olduğu gerçeği değişmez. Ne tam olarak ilkelerden, doğrulardan ibaret bir tarih olabilir ne de bu tarihten ayrı bir deneyim, bilgi düzeyi. ‘92 Birliğinin komünist partisinin önemli bir eylemi olduğu gerçeğini darbe karşıtlığı ortadan kaldırmaz. Arkadaşların tartışma biçimi bu birlikte esas olarak kendilerini görmek ve bu bakımdan onun taşıyıcısı olduğuna inanmak ve inandırmak ama komünist partisini ondan ayrıştırmakken darbede ise kendi eyleminden arındığını iddia etmekle birlikte parçalanmadan ya da arınma sürecinden “hizbi” esas sorumlu göstermek, buna inanmak ve buna inandırmaktır. Oysa süreçler bu biçimde tahlil edilemez. Darbeye karşı alınan tavır, hakeza DABK’ın (Doğu Anadolu Bölge Komitesi) kopuşuna taviz vermeyen benzer tavır bu süreçleri komünist partisinin bir parçası olmaktan alıkoymuşsa da bütün diğer süreçler, birlik de dahil komünist partisinin tarihidir. Bunu yadsıyan tutumlar basit veya yüzeyseldir.
Yapılan değerlendirme çok basit ve yüzeysel olmakla sınırlı değil, aynı zamanda dar grupçuluktan da mustarip. “Kendini kurtarma” güdüsüyle yapılan bu kötü yorum ‘92 Birliğinden ders çıkarmak sorumluluğunu da yadsımaktadır. Oysa darbeyle ilişkinin temelinde bu noktada sergilenen sorumluluk da olmalıdır ki bizce vardır. Hatalarınızla, daha genel olarak da pratikle kurulu ilişkiniz niteliğinizi, dolayısıyla yapılacakları belirler. Arkadaşlar birlik için “ilkeli”, “zorunlu”, “gerekli” vs. diyebilirler. Ancak bunun darbeciliği de “hizbi” de açıklamakta yeterli bir zemin sunacağı söylenemez. Birlik için bu tür değerlendirmeler sadece “birlikçi” bir zeminde olunduğunu gösterebilir, hatta bunları birlik istenci olarak da yorumlayabiliriz; ama bunun da sağlam bir zemin ve istenç olmayacağı açıktır. Mao yoldaşın vurguladığı gibi sadece bir yöne bakmak yeterli bir fikir vermez, her şeyin diğer yönüne de bakmak gerekir.
‘92 Birliğinin DABK kopuşu ile başlayan bir süreci tamamlamak, başka bir ifadeyle bitirmek niyeti taşıdığı açıktır. İlkeli olmamakla tanımladığımız söz konusu birliğin bu bakımdan başarısız olduğu bir gerçeklikken bu açık başarısızlığı, dolayısıyla içerdiği zaafı görmezden gelmek, salt “birlik” özelliğine bakarak ona “halel getirmek”ten kaçınmak idealist bir yorum değil midir? Hiç şüphesiz ki öyledir. Arkadaşlarımızın tutumu bunu içermektedir. Ona halel getirmemek aynı zamanda “güçlü birlikçi” olmanın da bir göstergesi olacaktır çünkü!
Birlik sürecinde başarısızlık söz konusu olduğuna göre, bu süreçte tercihlerden, niyetlerden ayrı olarak anti birlik unsurları da var olmalıdır. Tercihlerden veya niyetlerden ayrı dememizin nedeni sürecin bu sübjektif öğelerle açıklanmasını doğru bulmayacak olmamızdandır. Tercih veya niyetler bu sürece doğrudan değil ama dolaylı etkide bulunmuştur mutlaka. Buna rağmen objektif şartların son kertede belirleyici olduğunu hatırlamak gerekir. Ayrılık veya her iki yönden de arınmak için somut nedenlerin, bu anlamda ilkesiz bir birlik durumunun olduğunu öngörmek gerekir. Ayrılığın, daha net bir tanımla “iki taraf için de” arınmanın güçlü bir birlik zemini varken bir anda gerçekleştiği ileri sürülemeyeceğine göre darbeyi de koşullayan anti birliğin bu koşulların önemli ve hatta esas parçası olduğunu reddetmek akla uymaz… Bu durumda tartıştığımız konu ne salt darbedir ne de şu veya bu düzeyde açık olan ya da açığa çıkan “anti birlik” halidir. Bu iki özelliği barındıran bir süreç konu edilmelidir. İlkesizlik kavramının gerçekliği buradadır. Savunduğumuz görüş bütün birlik süreci için esas olanın anti birlikçilik olduğunu içerir. Sonuçta gerçekleşen darbe bir olay olarak bunu kanıtlar; ama açıklamaz. “İlkesiz birlik” tespiti bütün bir süreci açıklama niteliğindedir. Arkadaşlar hem darbeyi hem de hizbi anti birlik olayları olarak mahkûm ediyorlar. Ne var ki bunların sonuç olduğu ve aslında bu mahkûmiyetin “ayrılığı mahkûm etmek”le sınırlı kaldığı ortadadır. Sonucu mahkûm etmenin ilerleme, gelişme sağlamayacağı diyalektik materyalizmi savunanlar için açık olmalıdır. Birliğin önündeki gerçek engelin ne darbe olduğu söylenebilir ne de darbeye karşı gelişen, arkadaşların “hizip” dedikleri örgütsel refleksler. Bunlar başarılamayan birliğin sadece sonuçlarıdır.
Burada “birliği mümkün kılacak koşullar” üzerinde durulabilir ya da anti birlik zeminine karşı mücadelenin olanakları, biçimleri değerlendirilebilir; ama darbe veya hizip “birlik zemininin bozulmasını sağlayan esas hareketlerdir” denemez. Bunların sonuç olduğu bilgisi, darbenin anti birlik zemininde gerçekleştiği bilgisi atlanarak yapılacak bu gibi yorumların gerçeğin bilgisi ile ilgisi yoktur. Darbe neden yapılır, hizip neye karşı gelişmiştir gibi soruların bir karşılığı olmak zorundadır. “Birlik bozulsun diye darbe yapıldı” veya “birliğe karşı yönelen harekete karşı hizip örgütlenerek birlik ‘hepten’ dağıtıldı” demek ne hakkında konuştuğunu, tartıştığını bilmemektir.
İDEOLOJİK BİRLİK
İlkesiz birlik tespitinin arkadaşlarca yorumlanış tarzı ve değerlendirmesi tespitin içeriğinden çok uzak olduğunu gösteriyor. Bunun nedeni hakkındaki düşüncemizi ifade ettik. Bununla beraber tartışmamızda bu içeriği genel olarak açıklamamız da gerekiyor. İlgilenen okurlarımızın bu sürece ve meseleye bakış açımızı esas olarak bu açıklamadan hareketle değerlendirmeleri yararlı olacaktır.
İlkin bu tespitle nelere dikkat çekildiğini açalım.
“İlkesiz birlik” tespiti veya eleştirisi DABK ile güçlü bir biçimde açığa çıkmış olan “darbeci” anlayışın gücünün ve neden olacağı sonuçların göz ardı edildiğini, sadece darbeci anlayışın da değil genel siyasi çizginin bir komünist partisi, hatta bir devrim için belirleyici öneminin kavranamayarak bununla doğrudan ilişkisi bakımından önderlik meselesinin de küçümsenerek ihmal edildiğini içerir. Darbecilikle ilgili küçümseme ya da ihmal birliğin ilkesizliğinin doğrudan sebebidir. Genel siyasi çizginin ve dolayısıyla önderlik meselesinin küçümsenmesi veya ihmal edilmesi ise “ilkesiz birlik” sürecini yönetememenin doğrudan sebebidir. Birinci sebep bakımından “darbeciliği” suçlarken ilkesiz birlik sürecini yönetememek bakımından komünist çizgide duranları, komünist partisi anlayışına esas olarak sahip olanları suçluyoruz.
Suçlamak kavramının bazen yanlış anlaşıldığını bildiğimiz için kavramın buradaki amacını da açıklayalım. Suçlarken eksikliğe, zaafa, yetmezliğe, başarısızlıktaki nedene işaret ediyoruz. Bunlar hiç kuşkusuz kişilerde somutlaşır; ne var ki somutlaşan aynı zamanda genelin zaafı, yetmezliği, eksikliğidir. Dolayısıyla burada kişileri tartışmak gibi bir amaç gütmüyoruz ve bunun için bir sebep de görmüyoruz.
Arkadaşlarımızın yaklaşımı bütün süreci sonuçla açıklamak iddiasını içermektedir. Bu da aslında bir şey açıklamamaktır ve süreci, incelemeksizin aşmak eğilimidir. Lümpen proleterlerde ve küçük burjuvalarda rastlanan bu eğilimin komünist parti saflarında yer yer etkin olduğunu biliyoruz.
Birlik sürecini darbecilik bakımından incelediğimizde daha birlik kararından önce darbeciliğin güçlü verilerini DABK dediğimiz harekette görebiliyoruz. DABK’ın partiden kopuşu darbecilikle maluldür. Hızlı sonuç almak için koşulları ihmal etmek, öznel niyetini tüm gerçekliğin yerine koymak, parti iradesini kendi iradesine boyun eğmeye zorlamak, tartışarak irade oluşturma sürecine ve kültürüne karşı çıkmak, silahı siyasetin önüne koymak darbeci anlayışın görüngüleridir. Parti iradesinin çiğnenmesinden ve onun yerine kendi dar iradesini koymaktan meydana gelen DABK bir parti haline geldiğinde darbeciliği siyasi alanda tamamen meşrulaştırmıştır. DABK darbeci var oluşunu kabul etmeden, bu proleter disiplinle ve komünist parti ilkeleriyle bağdaşmayan özelliğiyle hesaplaşmadan “birlik” yaparak parti zemini bakımından gayri meşruluğu parti zeminine de taşımış, aynı nitelikteki kopuşunu bir kez daha; ama bu kez parti açısından daha büyük bir hezimetle sonuçlandırmıştır. Birlik zemini bu gayri meşrulukla sakattır. Birlik gerçekleştiğinde bu zemin tartışılmamış, gerekli olduğu kabul edilse de bu tartışma ertelenmiştir. İlkesiz birlik tespitinin temel dayanağı budur. Yıllar sonra aynı türden bir birlik niyetiyle ve “darbeyi mahkûm ederek” karşımıza çıkan arkadaşlarımız darbeciliği hiçbir zaman ilke düzleminde reddetmediler, reddedememekteler. Darbeciliği ilke düzleminde reddetmenin onların üzerinde durdukları zemin nezdinde somut bir karşılığı yoktur. Bunun gerçek anlamının DABK kopuşunda somutlaştığını, darbeciliğin “ayrı bir parti zemininde” meşrulaşmasının bu gerçekliği ortadan kaldıramayacağını analiz etmekten uzaklar. Aynı zeminde oldukları sürece darbeciliği ilke düzleminde reddetmelerinin bir karşılığı olmayacaktır ve zaten olmamaktadır.
“İlkesiz birlik” tespitinin DABK kopuşunu temel aldığı bu bakımdan doğrudur.
Bu tespit ilgili kararlarda şöyle açıklanmıştır:
“… saflarda ortaya çıkan hizbin başını çeken darbeci tasfiyeci klik oluşumu DABK yapılanmasına kadar uzanmaktadır. Bu klik birliğe sahtekârca yaklaşmış, anti birlikçi yüzünü saklamıştır. Birlikten sonraki …. toplantılarda anti-birlikçi, tasfiyeci politikalarını adım adım gündeme getirmişlerdir.”
DABK kopuşunun darbeci niteliği anlaşılmadan ya da bu niteliğin üzerinden atlanarak yapılacak yorumların gerçekliği açıklamakta başarısız kalacağı açık olmalıdır. Bu tespiti ayrılığın taraflarından birini “suçlu göstermek” amacıyla değil; darbeciliğin izlerini, bu anti birlikçi anlayışın kaynağını, dinamiklerini kavramak için yapıyoruz. Elbette burada bir siyasi suç vardır, darbecilik komünist partisi zemininde kesinlikle bir suçtur. Ne var ki bu meseleyi değerlendirme konusu yapmamızın, hatta burada tartışmamızın nedeni birilerini suçlamak değildir. Süreci nasıl kavradığımızı açıklamak niyetinde olduğumuzun altını çiziyoruz. Arkadaşlarla yapmak zorunda kaldığımız tartışmanın bizim için anlamı bundan ibarettir. Onlar açıklamalarımızı “suçlu kim” seviyesinde ele aldıklarından bu noktanın önemli olduğunu söylemeliyiz. Her olumsuz, başarısız sürecin elbette “suçluları” vardır. Burada ilgilendiğimiz şey suçlular değildir, burada ilgilendiğimiz şey komünist partisi ilkeleridir. Darbecilik parti ilkeleri ile bağdaşmayan bir tür küçük burjuva veya lümpen dar grup iradeciliğidir. Bu iradeciliğin komünist partisi zemininin güçlü birlik anlayışıyla, sıkı disiplinli proleter ruhla zıt bir irade olduğunu, bununla birleşmek eyleminin parti ilkelerini çiğnemek, daha masum bir ifadeyle parti ilkelerini ihmal etmek, küçümsemek olduğunu söylüyoruz.
Bu noktada arkadaşlarımızın ileri sürdüğü teze dönebiliriz.
Diyorlar ki “92 Birliğini ilkesiz birlik olarak değerlendirmektesiniz. Dolayısıyla, 94 ayrılığını da benimsiyor, istiyor olmalısınız, mantıken benimsiyor olmanız gerekir. Bu nedenle, 94 ayrılığını Komünist Partisi’nin birlik zeminini parçalayan olarak değerlendirmeniz de yerli yerine oturmayıp eğreti duruyor. Öyle ya, sizlere göre 92 birliği ilkesiz oportünist birlikti. Bu birliğin parçalanması da olağan olmalı sizin yaklaşımınıza göre. O halde neden ‘Komünist Partisi’nin birlik zeminini parçalamamızı’ bir suç olarak görüyor, eleştiriyorsunuz? Bu durumda mütalaa edilmesi gereken ayrılığın-bölünmenin 87 ayrılığı olduğu açığa çıkar, çıkıyor.”
“‘94 ayrılığını sonuç olarak benimsemek” gerçeğe uygun bir tespit olarak değerlendirilebilir; ama sonuçta! İlkesiz birliği sürdürmek mi mahkûm etmek mi doğrudur? Elbette mahkûm etmek doğrudur. Ne var ki arkadaşlarımızın bu tespiti gerçeklerden çok uzaktır. Çünkü ‘94 ayrılığı denen ayrılık parti ilkeleri üzerinden veya darbecilik hakkında yapılan genel bir tartışmanın (örneğin DABK kopuşunun tartışılması) sonucunda gerçekleşmemiştir. Bu ayrılık darbe ile somutlaşan bir dar grupçu tasfiyecilikten arınma biçimindedir. Ayrılık burada bir tür gaspçılığa karşı gerçekleşmiş eylemdir. Bu bakımdan “istenen” ya da “istenecek türden” bir şey olduğu iddiası gerçekçi olmaktan çok uzaktır. Bu nedenle ayrılık olumlu bir süreç olmaktan çok olumsuz bir süreçtir. Birliğin parçalanması olağan bir süreç olmakla birlikte amaçlanan bir süreç olarak gerçekleşmemiştir. Söz konusu tespit darbenin parçalayan, dağıtan, partiyi her bakımdan zayıflatan özelliğini bizim olumladığımız iddiasını da içeriyor ki bu, en hafif biçimde söylersek kendiyle hesaplaşmaktan, gerçek olanla yüzleşmekten kaçmak tavrıdır. Şunu çok net ifade ediyoruz: ‘94 ayrılığı rezalet düzeyinde bir süreçtir. Sürecin olumlu tek özelliği bu rezaletin bitmesini sağlayan eylemler bütünüdür. Bizim için sürecin bitmesi ayrılık değildir; ayrılık en başından itibaren vardır. Darbecilik bir kalıntı halinde bütün “birlik” döneminin bir parçasıdır. İlkesiz birlik tespitini açıklayan karara bakılırsa bunun vurgulandığı görülecektir. Dolayısıyla “‘94 ayrılığını istemek” kavramı fazlasıyla gerçek dışı, durumu anlamaya dönük hiçbir şey içermeyen, kötücül bir iddia olmaktan başka bir şey değildir. Olumlu tek özelliğin bir rezaletin bitmesini sağlayan eylemler bütünü olduğu yerde ayrılığı benimsemek, istemek gibi tanımlar meselenin fazlasıyla duygu penceresinden konu edildiğini gösterir. Duyguları reddetmemekle beraber burada duygulara yer vermenin nedeninin demagoji olduğu barizdir. Demagojinin anlamak için değil tavlamak için yapıldığı gerçeğine dikkat çekerek bunu geçiyoruz.
Sonuç olarak darbeyle somutlaşan ve belli bir zamana yayılan rezalet, aynı türden darbeciliğin parti tarihinde ikinci kez ortaya çıkan bir olgu olmasından gerek (“dünya tarihindeki tüm büyük olguların iki kez ortaya çıktığını söyler Hegel; şunu eklemeyi unutmuş birinde trajedi, diğerinde komedi olarak” Karl Marks) ağır bir tahribat bıraktı. Bunun benimsenmesi, istenmesi akıl dışı bir duygu olabilir ancak.
Bununla kalmıyor bu pek birlikçi arkadaşlarımız, şunu da ekliyorlar sözlerine “…neden ‘Komünist Partisi’nin birlik zeminini parçalamamızı’ bir suç olarak görüyor, eleştiriyorsunuz?” Olsa olsa aymazlıktan ileri gelen bu cümleler için sanırız yukarıda söylediklerimizin dışında yeni bir söze gerek yoktur! Sadece şunu ekleyebiliriz: Parçaladığınızı değil, parçalamaya niyetlendiğinizi ve bu niyetin sonuç olarak boşa düşürüldüğünü söylüyoruz. Bunun tekrarına “kötü örnek” bilincinin engel olacağı da açık olmalıdır.
“Bu durumda mütalaa edilmesi gereken ayrılığın-bölünmenin 87 ayrılığı olduğu açığa çıkar, çıkıyor.” Arkadaşlarımız mütalaa edilmesi gerekenin DABK kopuşu olduğunu düşündüğümüzü anlamış olduklarını bu cümlelerle ifade ediyorlar. Doğru anladıkları ender şeylerden biri! Bunu anlamalarının nedeni yaklaşımımızı “‘94 ayrılığını meşrulaştıran” bir çıkarım olarak değerlendirmeleridir. Gerçeğe başka bir yoldan ulaşma pratiği olarak bu düşünme biçimi oportünizmin tipik kendini aklama çabasının ürünüdür.
BİRLİK İÇİN GÜÇLÜ PARTİ
Biraz yukarıda ‘94 ayrılığının sonuç olarak zorunlu bir ayrılık olmasının, ilkesiz birliğin zeminine dayanmasının bu ayrılığın gerçekleşme biçimini aklamayacağını, onu masumlaştıramayacağını, dolayısıyla benimsenebilir türden bir süreç olarak tanımlamaya neden olamayacağını açıkladık. Sorun burada gerçekten de komünist partisi anlayışının reddi, iki çizgi mücadelesinin yanlış kavranışının somut hali olarak DABK kopuşunun bu arkadaşlar tarafından çözümlenmemesi değildir elbette, asıl sorun birliğe rıza gösteren komünist partisinin de bu noktada ilkesel düzlemde hata yapmış olmasıdır. Bu hatanın “masum” olmadığı, genel siyasi çizgiden uzaklıkla, MLM önderlik yeteneğinden uzak olmakla ilgili olduğu görüşündeyiz. Bu bakımdan denebilir ki darbeci anlayışın zararı bu özgün sürecin esas konusu değildir. Esas olan önderliğin tayin edici özelliğini küçümsemiş olan komünist partisinin DABK kopuşunu yeterince çözümleyememiş olmasıdır. Bu kopuş yeterince çözümlenebilmiş olsaydı kuşkusuz ilkesiz birlik yönünde bir adım atılmazdı ve dahası genel siyasi çizgi üzerinde durulup bütün bir toplumsal sürece önderlik görevinin gerçek birlik için tek yol olduğu fikri daha güçlü bir zeminde yaratılabilirdi. Bugün de vurguladığımız gibi devrim için komünist partisinin asli görevi genel siyasi çizgi üzerinde duran ve pratiği yönetme yeteneği kazanmış bir önderlik yaratmak, bu önderliği geliştirmektir. Henüz bu seviyede olunmadığının altını çiziyoruz. Komünist partisini hatalı bir siyasetle, ilkesiz birliğe sürükleyen asıl unsur kendi yetmezliğini görememesidir. ‘87 ayrılığını çözümlemekteki başarısızlık, darbeciliği kendi yetmezliğiyle birlikte değerlendirememesi olarak somutlaşmıştır diyebiliriz. Elbette DABK kopuşunun içerdiği darbeciliği yoldaşların asla görmediğini ileri süremeyiz. Bu noktada birçok tartışma ve değerlendirme olduğunu; bunlar her ne kadar güçlü bir iradeye dönüşmemiş olsa da söylemek mümkün. Bunun yoldaşlar tarafından kendi yetmezlikleri bakımından ele alamadıkları ise bir sonuç olarak kesindir. Nitekim ne ilkesiz birlik anlayışıyla mücadele edilebilmiştir ne de bu birlik süreci yönetilebilmiştir. Darbecilikle malul anlayışla esasen uzlaşmaya dayalı bir siyaset izlenmiş, bu uzlaşma darbeye karşı tavır alındığı süreçlerde dahi etkinliğini önemli ölçüde korumuştur. “Birlik” sürdürülebilsin diye ya da “ayrılıkçı” ilan edilmemek adına ilkelere tutunmakta ve ilkeler etrafında birleşmekte önemli derecede başarısız kalınmıştır. Bu süreçte toplumsal hareketin gerektirdiği önderlik görevleri de parti içi sorunlara sonuç olarak kurban edilmiştir. Önderliğin tayin edici rolünün anlaşılmaması dediğimiz olgu burada kendini tam olarak ele vermiştir.
Bugün tartışırken sadece darbeyi ve darbeciliği başarısızlığın, dağılmanın, parçalanmanın sebebi olarak gördüğümüzün ileri sürülmesi açıkçası “takip edilmediğimizin” bir göstergesi olarak değerlendirebiliriz. Pek önemli bir şey olmadığını düşünmekle birlikte bunun tartışmanın seviyesi ve sonuçları bakımından tercih edilebilir olmadığını söylememiz gerekir.
“İki kanadın da zikzaklı tavırlarının sonunda birlik eğilimi ağır basmış, ideolojik-siyasi mücadeleden yoksun bir birlik yapılmıştır. İlkeli birlik zemininden uzak, farklılıkların tali ve suni ayrımlara dayandırılmaya çalışıldığı, esas ayrımlarının görülmediği bu birlik doğal olarak ilkesiz ve pragmatist olmuştur. 4. konferansın birlik kararı oportünisttir.”
“Tasfiyecilik açık bir hal aldıktan ve darbe süreci yürürlüğe konduktan sonra yapılan girişimler de oldukça yetersiz kalmıştır. Tüm bu süreç boyunca MLM güçler partiye sahip çıkamamış, siyasi-ideolojik mücadelede yetersiz kalmışlardır. Partiyi bir bütün olarak uyarma ve bilinçlendirme yollarına girmemişlerdir.”
Bu alıntılar sorunun esasını açıklamak bakımından arkadaşların iddiasından ayrı düşünüldüğünü ispatlamaya yeterlidir. Sadece darbenin mahkûm edilmesinden ya da darbenin zararlarından söz edilmediği aynı zamanda ve aslında esas olarak bu sürecin doğru bir anlayışla yönetilemediği de bu alıntılarda mevcuttur. Birlik sürecinin yönetilmesi bakımından da hatalı davranıldığının tespit edilmesi hiç şüphesiz salt darbeyi engelleme yeteneği bakımından ileri sürülmemektedir. Darbenin engellenmesi olasılığı da gerçekleşmesi kadar sonuçtur. Darbeciliğin kavranışındaki problem birlik sürecinin yanlışlarla dolmasında belirleyici bir etmendir ve nihayet dört başı mamur bir darbe örgütlenirken de bu kavrayışsızlığın sonuçlarıyla karşılaşılmıştır. Komünist partisi zemininde kalmak ne kadar önemli olsa da bu zeminin güçlü bir şekilde korunamamasını doğru açıklamak gerekir. Burada belirleyici özneler hiç şüphesiz komünist partisi zemininde duranlardır. Darbeciliğe, darbecilere bu bakımdan “hiçbir” sorumluluk tanımadığımız açık olmalıdır. Buradan ele alındığında arkadaşların ithamının görüşlerimizle hiç bağdaşık olmadığı, bu görüşlerin bir eleştirisi olmaktan dahi uzak oldukları söylenebilir. Bunu arkadaşlar “kibir” olarak yorumlayabilirler. “Kendinden başka komünist tanımama” tavrına dair ifadeleri burada “kendinden başka sorumlu görmeme” tavrına yöneltmeleri işten değil çünkü. Oysa burada sorun tamamen “hangi zeminde durduğumuz” hakkındadır.
Yeniden alınan birlik kararından itibaren varlığını sürdüren ilkesizlik halinin DABK’ın kopuşuna dair değerlendirmelerde de mevcut olduğu söylenebilir. Fakat burada şu ayrımı yapmak gerekir. DABK’ın kopuşunu belirleyen unsur sadece dar grupçu, salt askeri bakış açısından mustarip önderlik anlayışı değildir. Bunlarla beraber sağ oportünizme haklı karşıtlıkta somutlaşan devrimci dinamiklerin de bu kopuşta etkili olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla ilk dönemdeki “birlikçi” eğilim ilkesiz olmaktan çok şartların henüz birçok olasılığı barındırıyor olmasından kaynaklıdır. Bu şartlarda sürecin birlik yönünde gelişeceğini ummak ve parti kültürünün henüz korunduğunu varsaymak gayet anlaşılırdır. Bu noktada netleşmeyi DABK’ın partileşme ve komünist partisi ile ayrımlarını suni bir biçimde geliştirme çabasının sonuçlanmasında aramak gerekir.
Bu konuyla ilgili şunlar söylenmiştir:
“‘87 ayrılığının hemen sonrasında, parti hukuku ve işleyişinin gerekliliğiyle toplanan 3. …ın esas olarak sağ oportünist çizgiye ve onun parti içindeki tahribatına okun sivri ucunu yöneltmesi ve 1980’den beri süregelen … örgütsel erozyona müdahale ederek, parti örgütünü toparlamak ve sınıf mücadelesine seferber etmek hedefinde yoğunlaşması esas olarak doğru olmakla birlikte DABK ile birlik sorunu gibi bir sorunu, DABK’ın niteliğini kavramadan birliğe ilkeli bakıştan yoksun olarak önüne koyması yanlış, oportünist ve esas olarak da pragmatist damgalı bir yaklaşım olmuştur. DABK ise gerek iki çizgi mücadelesi ve parti anlayışındaki yanlış anlayışları gerekse de tepkiselliği ile zorlama ve çarpıtma gerekçelerle birliği reddetmiştir.”
“Bu reddedişin zaman içinde ilgili yapının niteliğini anlamada bir veri olduğunu, ama bu verinin hakkının yeterince verilemediğini söylemeliyiz. Bunun sonucunda “birlik eğilimi ağır basmış, ideolojik-siyasi mücadeleden yoksun bir birlik yapılmıştır. İlkeli birlik zemininden uzak, farklılıkların tali ve suni ayrımlara dayandırılmaya çalışıldığı, esas ayrımlarının görülmediği bu birlik doğal olarak ilkesiz ve pragmatist olmuştur.”
DABK kopuşunun bir ölçüde süregelen erozyona müdahale, okun sivri ucunun sağcı çizgiye yöneltme, sınıf mücadelesine yoğunlaşma bakımlarından aynı zeminde gerçekleşmesi birlik çabasını koşullamıştır. Ne var ki bu koşullama sınıf mücadelesinde genel siyasi çizginin geliştirilerek ve hakkıyla uygulanmasındaki başarısızlığın etkisiyle esas olarak aşılamamıştır. Esas olarak gelişemeyen, halkın birliğini gerçekleştirmekte yetersiz kalan komünist partisi darbeciliğin siyasi düzlemde meşrulaşması demek olan “diğer kanatla” birleşmeye karar vererek aşamadığı bu koşullarda tekrar eden aynı türden darbeciliğe maruz kalmıştır. Buradaki temel yanlışın komünist saflarda yaşanan zaaf olduğu, önderlik yeteneğindeki geriliğin bu sürece damga vurduğu açık olmalıdır. Dolayısıyla “parti birliği zemininin parçalanması” olayında “suçlu” bu zemini korunaksız bırakmaktır. Darbeciliğin bu zemine zarar vermesi ise sadece bir sonuçtur.
Şu karar da bu durumun genel bir açıklamasını içerdiği için önemlidir.
“Politikleşme, çalışma tarzı, kitleleri örgütleme politikamız konularında geçmiş mücadelemizin deneyim ve bilgisi olarak azımsanmayacak bir birikimimiz mevcuttur. Fakat bu birikim yaşamın pratiğine yöneltilemediği gibi gelişimi de sağlanamamıştır. Aksine bu doğrulardan ciddi uzaklaşma söz konusudur. Siyasi çalışmanın esaslığı ve politikleşmenin zorunluluğu pratikte unutulmuştur. Çalışma tarzımız kendiliğindenci, dar pratikçi ve bürokratik bir niteliktedir. Kitleleri örgütleme politikamız, kitlelerden kopuk oluşumuz nedeniyle kendiliğindenci ve sağ ve sol sapmalar içermektedir. Bu süreçte kollektivizm dumura uğramıştır. Ben merkezci, yakınmacı, çözücü değil, sorun yaratıcı, bireycilikten mustarip kişilikler gelişmiştir. Politikleşmeyi esas halka olarak ele alıp partiyi ayakları üzerinde dikmek ve doğru, bilimsel bir çalışma tarzıyla kitlelerin içine oturmak önümüzü açacaktır.”
Böylece arkadaşların iddiasının ve tartışmadaki konumlanışlarının komünist partisinin tutumlarıyla, yaklaşımlarıyla, değerlendirmeleriyle ilgili olmadığını, kendi fikirlerini oluşturup bunları komünist partisine ait ilan ederek tartışmaktalar. Tıpkı muhatap olmadıkları bir yazıdaki muhataplık konusunu saçma bir tarzda tartışmayı sürdürmeleri gibi birliği ve ayrılığı da kendi iddiaları derekesinde tartışmaktalar. Oysa görüşler, değerlendirmeler somut olarak ortadadır. Bunlar tartışmanın nitelikli bir seyre kavuşması bakımından da belirleyicidir…
“Genel yaklaşımlarınız sizleri ’87 ayrılığının muhafaza edilerek sürdürülmesi görüşüne zımnen de olsa götürmektedir. Ama ilginçtir ki, bu dönem birlikçi olan sizlerdiniz. Parti güçleri değerlendirmesi sizlere de aitti. ’94 ayrılığından sonra bizlerle birlik sorununuz olmadı.” değerlendirmesi için yukarıdaki açıklamamız yeterli olmalıdır. Şunu eklemek mümkün ama: Sorun sadece birileriyle, burada özel olarak “darbeci bir anlayışta olanlarla” birlik değildir. Sorun komünist partisi zemininde, onun ilkeleri üzerinde birliktir. Bu zemini somutlaştırarak geliştirmek, başka ayakların altına doğru yaymak sonuç olarak önderlik seviyesinin, yeteneğinin gelişmesini gerektirir. “Sizle birlik” amacında değiliz; bununla birlikte komünist partisi zemininin genişlemesi amacımızdır. Bu noktada “dar bakış açısında” olunmadığının altını çizmek gerekir. Birlik denen şey bazı şeylerin reddini, bazı şeylerden arınmayı, yeni bir zemine kavuşmayı da hatta esas olarak bunu içerir. Arkadaşların görüşü bu bakımdan bunun tam tersidir. Bu terslik onların bizi çok dar bir açıdan görmelerinin de sebebi olmalıdır…
“Bizler bu dönem Maoizm’i (MLM ideolojiyi) savunmakla birlikte, Kaypakkaya yoldaşın genel siyasi çizgisinde hiçbir değişikliğe gitmemiştik.” diyerek aynı zemindeyken de bizimle birlik sorununuz olmamıştı diyor arkadaşlarımız. Bu “zemin kavrayışı”ndaki problemin ciddiyetini göstermektedir… Bununla tamamlayacağız.