MESS (Metal Sanayicileri Sendikası) patronları ile Türk Metal (Türk İş), Özçelik İş (Hak İş) ve Birleşik Metal İş (DİSK) arasında imzalanan grup toplu sözleşmesinin ardından metal işçilerinin iş durdurma, direniş ve işgal boyutuna ulaşan eylemleri oldu. Hemen her fabrikada işçiler imzalanan toplu sözleşmeden memnun değil. Çünkü yakın zamanda enflasyon had safhada arttı ve alım gücü fazlasıyla düştü. Alınan zamlar ise enflasyonun altında yani gerçekte (alım gücü) ücretler daha da aşağılara çekildi.
Metal işkolunda yaşananların ‘asgari ücret tuzağı’ ile yakından bağı bulunuyor. 2022 için belirlenen asgari ücrette net yüzde 50, brüt yüzde 39 artış belirlendi ancak artan enflasyon karşısında bu artışın bir anlamı yok. Dahası yeni asgari ücret, tüm sözleşmeleri ve ücret sistemini sarsacak şekilde ele alındı. Alım gücü yani gerçek ücretler bakımından dün asgari ücretli olanlar için kayda değer hiçbir artı sağlanamazken asgari ücretin üzerinde ücret alan milyonlarca işçi ve memur bir günde asgari ücretli durumuna düştü. Metaldeki durum da buna benziyor: Grup sözleşmede yüzde 27 olarak ifade edilen zammın gerçek hayattaki karşılığı ücretlerin daha da geriye gitmesi demek.
Metaldeki grup toplu sözleşme, yüksek enflasyon ve yeni asgari ücret koşullarında işçiler için bir artış özelliği göstermedi tam tersine gerçek ücretler daha da düştü. Diğer yandan sözleşmenin “grup düzeni” nedeniyle önemli bir kesim daha büyük kayıplar yaşadı. İşçiler yüzde 50 zam isterken sendikalar enflasyonun yüzde 60’larda olduğu koşullarda yüzde 27’ye imza attı. Patronların yüzde 1000’lerde kâr elde ettiğini açıklayan sendikacılar resmi enflasyonun bile altına imza atmış oldu. İşçilerin enflasyon karşısında çöp haline gelen taslakların revize edilmesi taleplerine “sözleşme revize edilemez” diye karşı çıkan sarı sendikacılar, taslakta olmayan belli maddeleri (“yüzde 10”, “400 TL’lik çek”) sözleşmeye eklemekten de geri kalmadı. İşçilerin de dediği gibi gerçekte “greve değil satış sözleşmelerine hazırlanan” sarı sendikaların imzasıyla metal işçisi bir kez daha oyuna getirildi.
Sarı sendikalar grup sözleşmesini, bardağın dolu tarafından görüp göstermeye çalışırken bardağın boş tarafını ise gizlediler. Dahası bardağın dolu tarafının alabildiğine dar olduğunu da manipüle ettiler. Çünkü açıklanan ücret zammı ve sosyal haklar her bir işyerinde ve her bir işçi statüsünde farklılıklar arz ediyor. Örneğin sayıca az eski işçiler ücret pozisyonlarını koruyabilirken sayıca çoğunluğu oluşturanlar ciddi kayıplar yaşadı. ‘Beyaz yakalılar’ ile ‘mavi yakalılar’ arasında da benzer bir durum baş gösterdi. İkramiye, prim, fazla mesai, sosyal haklar vb. ücreti ilgilendiren ne varsa her birindeki farklılıklar enflasyon ve asgari ücret/gelir vergisi rakamları ile birleşerek derin açıklar oluşturdu.
İşçi sınıfı, özelde ise metal işçileri tek bir statüde olmayıp onlarca farklı isim ve koşulda istihdam edildiği için verili haliyle eşit değildi. Tersine birçok çelişkiyi kendinde barındırıyordu. Doğal olarak işletme ve statü farklarını yok sayarak herkese eşit yaklaşmanın bir bedeli vardı. Bu bedel, artık “genel ücret” durumuna gelen asgari ücret ve “grup sözleşmesi düzeni” ile metal işçilerine de ödetildi. Taban ücret olarak işçileri koruması gereken asgari ücretin “tavan ücret” durumuna getirilerek patronları koruması gibi söz konusu işkolu ve işletmelerdeki işçileri koruması gereken “grup sözleşmesi düzeni” de iş kolu ve grup halinde işçileri patronlara peşkeş çeken bir nitelik gösterdi.
İmzalanan sözleşmenin ardından Mersin Çimsataş işçileri yüzde 35 iyileştirme isteyerek önce fabrika içinde daha sonra dışında direnişe başladılar. Dört gün boyunca patron ve polis tehdidi altında, soğukta direnen işçilere, üyesi oldukları ve hiçbir destek göremedikleri Birleşik Metal İş’in verdiği cevap ise ibretlikti: “mevcut grup sözleşmesi düzeni ve sendikal işleyiş açısından” işçilerin talepleri gündeme getirilemez!… Burada grup düzeni “patronların çıkarı”nı; sendikal işleyiş ise “sendika bürokrasisi”ni temsil etmektedir. Ki metal iş kolundaki sözleşme süreci birbiriyle kaynaşmış bu iki gerçeği bize bir kez daha göstermiş oldu.
Çimsataş’ın ardından Türk Metal üyesi Gebze Farplas işçileri de yetersiz zamlara karşı çeşitli taleplerle iş durdurarak eyleme başladı. İşçilerin eylemi Birleşik Metal’e geçişe evrilerek başka bir gerçeğe daha işaret etti. Sarı sendikalar kendi aralarında, işçilerin çıkarları bakımından önemli nicelik farkları barındırıyordu. Bir yerde Birleşik Metal satış sözleşmesinin öznesi olurken başka yerde daha iyi koşulların aracı olabiliyordu. Buna yol açan birçok iç süreç ve çelişki söz konusu; gerçek olan tek şey ise sendika bürokrasisine karşı mücadelenin kaçınılmazlığı… Aksi halde MESS patronlarını alt etmenin mümkünlüğü bulunmuyor.
Metal sektörü ülkedeki en önemli birkaç stratejik sektörden birisi. Ekonomi, üretim, patronlar ve kuşkusuz işçi sınıfı için kilit bir önem taşıyor. Bu yüzden tarihinde önemli mücadeleleri, yakın zamanda ise “metal fırtına” (2015) adı verilen grev/işgal silsilesini barındırıyor. Yine de bir bütün bakıldığında metal sektörünün hâkim sınıflar ve devlet bakımından on yıllar boyunca stabil bir iş kolu olarak korunduğunu belirtmek gerek. Bu alanda esasta Türk Metal üzerinden şekillendirilen mafyavari sendikal örgütlenme; devlete, patronlara ve sendika patronlarına biat üzerine kuruluydu. Diğer yandan özellikle orta ve büyük metal işletmelerinde genel olarak işçi ücretleri, işçi sınıfının bütününe nazaran daha iyi konumdaydı. Bu durumun değişmeye başladığı durumda, 2015’te olduğu gibi Türk Metal’de cisimleşen işbirlikçi ve mafyavari sendikacılığa da tepki gelişti. Bu tepkiden bir nebze Birleşik Metal yararlandı ancak değişik manevralarla ve en önemlisi sendikal seçeneksizlik yüzünden metal işçileri üzerindeki Türk Metal sultası devam etti. Hatta ilerleyen yıllarda yeniden tesis edildi. Çünkü işçilerin bir kısmının alternatif bir sendika olarak gördüğü Birleşik Metal de sarı bir sendikaydı ve umut vermekten uzaktı. Nitekim bu niteliği son grup toplu iş sözleşmesi ve Çimsataş işçilerinin direnişi ile bir kez daha tescillenmiş oldu.
Artan enflasyon ve yeni asgari ücretin ardından imzalanan sözleşmelere tepkilerin gelişmesi; bunun iş durdurma, grev ve işgal biçimini alması yine sendika bürokrasilerine karşı bir tepkiye evrilmesi şaşırtıcı değildir. Metal işkolunda Çimsataş ve Farplas’la gündeme gelen grev/işgal/direniş eğilimi Sivas’ta maden işçilerinin yine Gebze’de Corazon çuval işçilerinin eylemleri ile sürdü. Yine birçok iş kolunda işçilerin homurtu, hareket ve eylemlilikleri kendini gösterdi. Bu, kimi yerlerde sendikalaşma kimi yerlerde ise sendika değiştirme biçimini aldı. İşçilerin patronlara ve sendika bürokrasilerine karşı tepki ve eylemleri devam eden süreçte de hemen her iş kolu ve sendikada artarak devam edecektir.
Doğalgaz ve elektrik kesintileri nedeniyle üretimin durduğu fabrikalarda patronların işçinin yevmiyesinden, yıllık izninden kesintiye gitmesi ya da telafi çalışma koyması gibi keyfiliklerin yaşandığı bu süreçte ekonomik kriz ve enflasyonun yükü de her zaman olduğu gibi işçi sınıfı ve emekçilerin omzuna yıkılmaktadır. Bu keyfilikte; devlet, yasa ve polis desteği dışında patronların elindeki en önemli iki kozu sendika bürokrasisi ve işçiler arasındaki statü ve ücret farklılıkları oluşturmaktadır. Bu ikisi, sınıfın öncülerinin ve ileri işçilerin mücadele etmesi gereken noktaları da göstermektedir: Sınıfa yönelen saldırılara karşı daha yüksek bir bilinç, sınıfın birliği ve içte sendikal bürokrasiye savaş açmak… Bugünkü kriz ve sömürü sarmalında kaçınılmaz olduğu kadar zorunlu da olan görev budur.
Discussion about this post