Pandemiyle boyutlanan ekonomik ve siyasi kriz koşullarının ezen ve ezilen sınıflar açısından ortaya çıkardığı gelişmelerin kendiliğinden gösterdikleriyle yetinemeyiz. Sınıf mücadelesinin yüklü olduğu çelişkileri, açığa çıkardığı dinamikleri, irili ufaklı direniş ve meydan okuyuşları daha derinlerde anlama ve kavrama ihtiyacıyla yüz yüzeyiz. Emperyalist kapitalist sisteme hakim olan ekonomik ve siyasi kriz tablosu Türkiye ölçeğinde olanca şiddetiyle yaşanmaya devam ediyor. Öyle ki kriz girdabının içinde daha da diplere doğru çekilen hakim sınıflar işçi ve emekçi sınıflara, ezilenlere yönelttikleri değme saldırılarla krizli süreci aşmaya çalışıyor. Kriz koşulları işçi ve emekçi yığınların bugüne kadar “katlandığı” sömürü ve baskı cenderesini, yasaklar silsilesini daha da tırmandırıyor.
Krizle birlikte yıkım ve soygun düzeneği kusursuz biçimde işletilirken, halk kitleleri yoksulluğun, açlık ve sefaletin denizine doğru kulaç atıyor. Halkın elinde avucunda olan her şeye vergi ve arkası kesilmeyen zamlarla, hayat pahalılığıyla el konuluyor. Enflasyonla eriyen ücretler en temel ihtiyaçları karşılamaya yetmeden yeniden patronların kasalarına akıyor. Ekonomik yıkımın bilançosu iflaslarla, intiharlarla, geçinemiyoruz isyanıyla, işsizlikle büyüyor. İşsizlik, çalışacak işi olanlara yöneltilen, işsizleri, işçi ve emekçileri karşı karşıya getiren bir tehdit ve baskı aracı olarak el altında tutuluyor. Milyonlarca işsizden biriyle yer değiştirmek ya da kalıcı olarak işsizler ordusuna katılmak işi olan hiç kimsenin uzağında durmuyor. Ücretler, çalışma koşulları ve en temel haklar kriz, işsizlik ve pandemi fırsatçılığıyla patronların istediği şekilde düzenleniyor. Ücretler düşürülüyor, çalışma yaşamı kuralsızlaştırılarak sınıfın örgütlenmesinin önüne yeni engeller konuluyor. Salgın boyunca sömürünün en vahşi biçimleri örgütlenmiş, “yasaklanmasına” rağmen işten atmalarla işsizlerin sayısı artmış, esnek ve güvencesiz çalışma biçimleri fiili olarak yaşama geçirilmiştir. Grevler patronlara vaat edilmiş sömürünün güvencesi olarak yasaklanmış, sınıfın gelişecek mücadelesinin önü baskı ve yasaklarla alınmaya çalışılmıştır.
ŞİDDETLE ÖRGÜTLENEN KORKUYU DİRENİŞ VE MÜCADELEYLE DAĞITALIM!
Ülkeye hakim hale getirilen işsizlik, açlık ve sefalet tablosuyla, işçi ve emekçilerin yaşamı korku çemberiyle kuşatılmaktadır. İşsiz kalma korkusu, gelecek kaygısı, borç yükü ve temel ihtiyaçların nasıl karşılanacağı sorunu korku çemberinin halkalarıdır. Bir yandan sömürünün en ağır koşulları yaratılan türlü korkularla kabul ettirilmeye çalışılırken bir yandan da işçi ve emekçiler mücadeleden uzak tutulmaktadır. Böylelikle işçi ve emekçileri kontrol etmenin, hareketsiz ve tepkisiz bırakmanın yolları işlevli kılınmaktadır. İşçi sınıfıyla sınırlı tutulmayan bu saldırganlık baskı zor aygıtlarıyla toplumun bütün ezilen, direnen, tepkisini eyleme dönüştüren kesimlerine doğru genişlemektedir. Hâkim sınıflar örgütlediği her türlü şiddet ve baskıyla korkunun salgın gibi yayılmasını hedeflemektedir.
Kriz işçi ve emekçi yığınların yaşamına sadece ekonomik şiddetle taşınmıyor. Ağır çalışma koşulları, işten çıkarmalar ve hak gaspları karşısında direnişe geçen işçiler, işsizliğe, sefalete isyan edenler “devletin gücünü” karşılarında buluyor. İşçi ve emekçi yığınlar “devletin gücüyle”, katliamcı yüzüyle ilk defa tanışmıyor. Hakları için mücadele eden işçilere üzerinde “devletin gücünü” sınama tehdidi bu ceberut tarihin kısa özetinden ibarettir. İşçi ve emekçilerin direniş ve mücadele tarihi ise çeşitli sınamalardan geçerek bugünlere ulaşmıştır. Bugün de işçi ve emekçiler devletin gücünü sınamanın tehdit olmaktan çıkarıldığı günlerden geçiyor. Direnişe geçen işçiler devletin gücüyle sınanma tehdidini direniş ve mücadeleyle yanıtlayarak sınıfın gücünü sembolik biçimde göstermeye devam ediyor. Kriz koşullarının açığa çıkardığı çelişkiler çatışma zeminine taşındıkça devletin gücü, işçi sınıfının gücüyle daha fazla tanışacaktır. İçinden geçeceğimiz süreç boyunca sınıfa yöneltilen saldırıların dozu arttıkça karşı koyuş ve direnişler de büyüyecektir. Maden işçilerinin kararlı mücadelesini takip eden bütün direnişler, belediye işçilerinin grevi sınıfın gelişecek mücadelesinin ayak seslerini duyurmaktadır.
İşçi sınıfına ve halka yönelik saldırıların kapsamı, sınıfın tepkisini ve öfkesini üzerinde toplayan direnişlerin kendiliğinden gösterdikleri sınıfa yönelimimizin politik ve örgütsel yönünü açık seçik ortaya çıkarmıştır. Saldırıların kaçınılmazlığı işçi ve emekçilerin her gün daha fazla mücadele hattına çekilmesini beraberinde getirecektir.
Küçük ve kararlı direnişler işçi ve emekçileri kuşatan sorunların içinde filizlenmeye, çoğalmaya devam edecektir. Bu nedenledir ki yönümüz sınıfın gelişen mücadelesine çevrilmeli, işçi ve emekçilere doğru yürüyüşümüzün atılmış ilk adımları sınıf ve örgüt bilinciyle düzene sokulmalıdır. İşçilerin direniş ve mücadelesine gösterilen her ilgisizlik, sınıfla örgütlü bağ kurmaya yönelmeyen yüzeysel her çalışma sınıfa uzaklığın, sınıf çalışmasına yabancılığın ifadesi olacaktır. Sınıfla kurulacak bağın, yakınlığın, sınıfı kavramanın şu ya da bu düzeyde taşıyıcısı olduğumuz uzaklık ve yabancılıkla yer değiştirmesi gereklidir. Halihazırda işçi ve emekçilerle temasımızın, bağımızın bulunduğu her çalışma taşıyıcısı olduğumuz yabancılığı ve uzaklığı geride bırakacak kavrayış ve pratiğin gelişme zeminine sahiptir. Belediye işçilerinin grevi bu zemini ve gelişme dinamiklerini bir kez daha göstermiştir. Mücadelemiz, sınıfa doğru attığımız mütevazı adımlarla, sınıfla birleşerek ve ona öncülük ederek gelişecektir.
DİRENİŞLER EMEKÇİ MAHALLELERLE KOPMAZ BAĞ İÇİNDEDİR!
Emekçi mahallelerden her gün belediyelerin şantiyelerine akan, oradan da en ağır işlerde çalıştırılmak üzere şehrin sokaklarına sürülen işçilerin direnişi en başından sendikal bürokrasinin, patron/belediyelerin, polisin, çetelerin saldırısıyla ezilmek istendi. Sendikal bürokrasinin ihanetinden, işçi düşmanlığına, çetelerin de kullanıldığı grev kırıcılığının değişik biçimlerinden, devletin/polisin direnişi ezmek için göreve çağrılmasına kadar direnişin ortaya çıkardığı bir dizi gelişme yaşandı. Maltepe işçilerinin kararlılığı sınıf dayanışmasıyla güç topladı. Özet hâldeki tüm bu yaşananlar kuşkusuz daha etraflı biçimde tartışılarak direnişin ortaya çıkardığı sonuçlar deneyime dönüştürülecektir.
Maltepe direnişinin gösterdiği önemli şeylerden birisi de sınıf çalışmasının, direnişlerin emekçi mahallelerle kopmaz bağ içerisinde olduğudur. Sınıf çalışması bu bağı besleyen, güçlendiren özellikleri üzerine inşa oldukça ayakları daha sağlam yere basacaktır. Maltepe işçilerinin direnişi emekçi mahallelerdeki faaliyetimizin ilgisini üzerinde toplamış, Gülsuyu direnişiyle temasın, işçilerle birleşmenin, sınıf dayanışmasını toplamda sınıf çalışmasının örgütlendiği yer olmuştur. Böylelikle sınıf çalışmasını faaliyetimize hakim hale getirmeye doğru mütevazı bir başlangıç ve deneyim yaşanmıştır.