Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın ile devletin yeni saldırı yasalarından biri olan “Çoklu Baro” yasası ile ilgili röportaj gerçekleştirdik. Avukatlık mesleğini bir itiraz mesleği olarak değerlendiren Aydın, yaşanan bu haksızlığa ve hukuksuzluğa itiraz edeceklerini dile getirdi.
YENİ DEMOKRASİ- “Çoklu baro” olarak da adlandırılan, baroların yapısına ve seçim yöntemine yönelik dayatılan değişikliği iktidarın siyasi hedefleri bakımından nasıl değerlendirmek gerekir? İktidarı bu kadar rahatsız eden neydi?
CİHAN AYDIN- 15 Temmuz darbe girişimi en büyük tahribatlarından birini hiç kuşkusuz sivil toplum alanında yarattı. İktidar darbeyi fırsat bilerek muhalif binlerce dernek, sendika, vakıf ve benzeri örgüt kapattı. Sivil toplum ile mücadele konusunda darbe girişimi hükümete mükemmel bir fırsat sunmuştu, hükümet de bu fırsatı sonuna kadar değerlendirdi. Darbe sürecini hasarsız atlatan örgütlerin başında barolar geliyordu. Barolar iktidarın temel hak ve özgürlükler alanında yıkıcı politikalarına kısık sesle de olsa muhalefet etmeyi sürdürdüler. Özellikle kadın cinayetleri, çocuk istismarları çevre talanları gibi insan hakları ihlallerinin yanı sıra hukukun üstünlüğü, adil yargılanma ilkelerini ortadan kaldıran hukuk politikalarına da itiraz ettiler. Hak ihlallerini görünür kıldılar, bu hak ihlallerine karşı hukuksal mücadeleyi sürdürdüler. İşte iktidarı rahatsız eden, baroların bu tutumuydu. Toplumun bütün kesimlerini önemli ölçüde susturmayı başaran ve kontrol altına alan iktidar, baroların bu inatçı tutumundan rahatsız oldu ve baroları küçülterek, yandaş barolar oluşturarak, kamuoyu algısını kendi lehine çevirmeyi amaçladı. Bir nolu İstanbul Barosu’nun eleştirdiği hükümet politikasına, iki numaralı baro alkış tutacak, böylece kitlelerin kafası karışacak ve kitlelerin algı yönetimi konusunda bir adım daha atılmış olacak.
YD- Baroların yapısına ve seçim yöntemine dair değişiklik kısaca ne getiriyor? Daha da önemlisi bunun hukuka ve avukatlık mesleğine etkileri ne yönde olacaktır?
AYDIN– Aslında Avukatlık Kanunu’nda bir takım yapısal sorunlar vardı ama çoklu baro ve temsil sistemi kimsenin aklından geçen bir değişiklik değildi. Özellikle avukat sayısının 5000’i geçen illerde 2000 avukatın bir araya gelerek ikinci bir baro kurmalarına olanak veren “çoklu baroya” 80 baronun tamamı da karşı olmasına rağmen bu değişiklik yapıldı. Ayrıca sayısal olarak büyük baroların (İstanbul; Ankara ve İzmir) delege sayıları nedeniyle TBB yönetimini belirleme konusundaki avantajına son verildi. Değişiklikten önce her 300 avukat için bir delege belirlenirken, şimdi her 5000 avukat için bir delege belirlenmesi şeklinde değişikliğe gidilmiştir.
Bu değişiklikler bir çok sakıncaya yol açmakla birlikte asıl öne çıkan üç önemli sakıncaya yol açmaktadır. İlki, bir ilde birden fazla baro kurulmasının önünü açmakla yandaş baroların kurulmasına imkan tanımakta böylece mevcut baroları etkisizleştirmeyi, iktidarın kendi ikbali için yeni dayanak alanları oluşturması gibi bir sonuç yaratmaktadır.
İkinci olarak iktidarın yasal değişikliğe temel dayanak olarak gösterdiği gerekçe olan “temsilde adalet” fikrinin tam aksine sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Nitekim bu değişiklikle 40 üyesi olan bir baro ile 4999 üyesi olan bir baro TBB nezdinde 4 delege ile temsil edilme gibi bir adaletsiz sonuç yaratacaktır.
Yasal değişikliğin belki de en önemli sonucu, yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusunda direnen son ayak olan savunmanın da etkisiz kılınarak, yargıyı tümüyle iktidara teslim etme sonuncunu yaratmasıdır. Nitekim iddia-savunma ve mahkeme eşit ve özgür şekilde görevini yapma imkanına sahip olursa demokratik şekilde işleyen bir yargı sisteminden bahsetmek mümkündür. Mevcut durumda iddia ve mahkeme hükümetin denetiminde olduğuna göre ağır aksak da olsa işleyen tek ayak savunma ayağıdır ve bu yasal değişiklikle bu ayak da sakatlanacak böylece yargı tümüyle iktidara teslim olacaktır.
YD- Söz konusu değişikliğin genel olarak yargılama, ‘savunma makamı’ ve müvekkil nezdinde ortaya çıkarabileceği haksızlık ve mağduriyetler neler olabilir? Bunun özellikle toplumsal çelişkilere ve siyasi kimliklere; örneğin işçilere, Kürtlere, Alevilere, kadınlara, çevre mücadelesi verenlere, devrimci ve muhalif kesimlere yansıması nasıl olacaktır?
AYDIN- Yasal değişiklik ile iktidar ile senkronize çalışacak (yandaş) barolar kurulmasının önü açıldı. Bu baroya mensup üyelerin özellikle ucu iktidara değecek olan temel hak ve özgürlükler konusunda etkin bir savunmanlık yapması oldukça zor bir ihtimal. Mevcut durumda bile çeşitli toplumsal muhalefet alanlarında bulunan; iktidarın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel politikalarının ekseninde olmayan, itiraz eden kesimlere yönelik ayrımcı uygulamalara tanıklık ediyoruz. Bu yasal değişiklik bu kesimlerin tümden yargı alanı dışında bırakılması sonucunu doğurması büyük bir risk olarak ortada durmaktadır.
Toplumun bu kadar kategorize edildiği, kutuplaştırıldığı bir dönemde, avukatların da mensubu olduğu baronun iktidarla olan ilişkilerine göre yargıdan tolerans görmesi ya da dışlanması gibi bir sonuç yaratma ihtimali son derece güçlü görünmektedir.
YD- Tüm itiraz ve mücadelelere karşın iktidarın dayatmasıyla yasa onaylandı. Avukatlar bundan sonrası için ne yapacak, nasıl bir mücadele verecek? Ya da iktidarın saldırılarını püskürtebilmek için avukatların mücadelesi yeterli mi; nasıl bir mücadele yolu izlemek gerekiyor?
AYDIN– Avukatlar ve barolar her şeye rağmen hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesini işler kılmak için mücadeleye devam edecekler. Elbette bu kadar bölünmüş ve ayrıştırılmış bir toplumda, bölünmüş barolarla bu işi yapmak eskisinden daha güç olacaktır. Ama avukatlık bir itiraz mesleğidir, mesleğimizi yaparken kimden gelirse gelsin haksızlığa ve hukuksuzluğa itiraz edeceğiz. Çünkü avukatların teslim olması, hukukun, demokrasinin ve adaletin güce ve güçlüye teslim edilmesi anlamına gelecektir. Bunun sonucu da ülkede yaşayan tüm yurttaşlar için cehennemdir.