HABER MERKEZİ- Gerici egemen sınıfların siyasetinin en belirgin özelliklerinden biri de, bugün söylediğini yarın hemen unutup hiçbir şey olmamış ya da söylenmemiş gibi yoluna devam etmektir. Yine bu siyasete özgü tarzlardan biri de kendi düşüncesini kabul ettirmek için, yalan, manipülasyon, sahtekârlık vb. yöntemlerdir. Özellikle faşist sistemler ve partiler için bu durum kokuşmuş bir biçimde kendini gösterir. Seçim dönemlerinin vazgeçilmez ana halka propaganda malzemeleri, daha sonra vaatleri verenin de, vaatlerle kandırılmaya çalışanın da çok iyi bildiği gibi, yalan ve manipülasyon üzerine inşa edilmektedir. Beş yıl boyunca gidilmeyen, görülmeyen, sorunları hakkında en ufak bir bilgi sahibi olunmayan kitlelere gidilmekte, onların “en hassas“ noktalarından yakalanarak ve bunun üzerinden oy avcılığı yapılmaktadır. İşsize iş, evsize ev, öğrenciye burs ve bedava eğitim, hastaya bedava sağlık hizmeti, emekliye daha fazla maaş vs. vs. saymakla bitip tükenmeyecek bir dizi yalan…
Bir diğer yandan yine toplumun sinir uçlarından olan milliyetçilik ve şovenizm de, özellikle faşist gerici partiler tarafından sürekli canlı tutulmakta, bunun üzerinden adeta bir yarış içine girilerek kimin ne kadar “milliyetçi” ve “vatansever” olduğu kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Gerçekçi olmak gerekir ki, bu politika birçok defa kitleler üzerinde etkili olmuş, ezilen emekçi kesimler, açlıklarını, yoksulluklarını, ezilmişliklerini milliyetçi duygularına ya da dini duygularına tercih etmiş, adeta cellatlarını bir kez daha boyunlarına ipi geçirmeleri için işin başına getirmişlerdir.
2019 yılında yapılacak seçimler öncesi burjuva partileri arasında yeniden bir takım ittifaklardan, gizli görüşmelerden, anlaşmalardan çokça bahsedilmektedir. Hükümet olma gücünü kullanan AKP, burjuva-feodal medyayı çok etkili bir şekilde kullanarak, bugünden bir yıl sonra yapılacak olan seçim ittifaklarının propagandasını yapmakta, muhtemelen tabandan gelebilecek bazı tepkileri şimdiden önlemeye çalışmaktadır. Bugün en çok gündeme gelen ve dikkatleri üzerine toplayan konu; AKP ve MHP arasındaki ittifaktır. Ki artık faşist sistem ittifaklar politikasıyla seçimlere katılmayı kanun düzenlemesiyle bu vesileyle hayata geçirmiştir. Bir önceki seçim sürecine baktığımızda, karşılıklı sarf edilen sözleri, ithamları göz önünde bulundurduğumuzda bu ittifakın normalde bu iki parti tabanından ciddi tepki alması bekleniyordu. Bu iki faşist parti arasındaki bir önceki seçim döneminde karşılıklı sarf edilen sözlere ve pratiklere biraz göz atalım.
İP ATMA SİYASETİNDEN HAVLU ATMA TAVRINA
TC tarihinin Süleyman Demirel, Tansu Çiller’in örtüsüz katliamcı karakterlerini genlerinde “muhafaza” eden iki isminden biri MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, diğeri de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Devlet Bahçeli, yıllardır Kürt karşıtlığı üzerinden, vatan, millet nidalarıyla, “şehitlik” ve “bölünmezlik” yaygarasıyla ırkçılık ve şovenizm üzerinden puan toplamaya, partisini ayakta tutmaya çalışmaktadır. Başında bulunduğu MHP, ülkemizde gelişen sınıf mücadelesine karşı örgütlenmiş, her dönem devlet eliyle düzenlenen katliamların tetikçisi olmuştur.
Aynı Bahçeli dün seçim meydanlarında daha fazla oy almak için, temcit pilavı gibi ışıtıp ısıtıp yeniden gündeme getirdiği Abdullah Öcalan’a idam meselesinde, bugün kol kola yürüdüğü AKP’ye; “Oğluna gemi alacak kadar paran var, asacak kadar ip mi bulamıyorsun? Al bu ipi; ben veriyorum, al as…” diyerek idam ipi fırlatıyordu.
Bu ve benzer tespitleri yer yer şovenist histeriyle, yer yer yolsuzluk gerekçesiyle, bazen bölge politikalarına eleştirileriyle sayfalarımızın yetmeyeceği kadar misliyle söyleyen ve hakarette bulunan Devlet Bahçeli, her ne hikmetse bugün Tayyip Erdoğan ve AKP’yi yere göğe sığdıramayarak şöyle diyor: “Benim aklım hep Türkiye’dir arkadaşlar. MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı yoktur. Genel başkan aday olmayacaktır. MHP ittifak olursa ittifakla, olmazsa kendi partisi olarak milletvekilliği seçimlerine girer, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Yenikapı ruhuyla hareket ederek, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme kararı alır. Bu kadar nettir” (8 Ocak 2018) MHP içerisinde gelişen muhalefet Bahçeli’nin tahtını elinden almak üzereydi ki, devreye AKP ve Tayyip Erdoğan girdi ve verdikleri talimatlarla, muhaliflerin yargıya taşıdıkları kongre kararı ve hukuksuzluklar, Devlet Bahçeli lehine sonuçlandırıldı. Koltuğunu sağlama alan Bahçeli, minnet borcunu dün tükürdüklerini bir çırpıda yalayıp yutarak ödemektedir. Ki AKP ile yaptığı ittifaka yönelik eleştirileri sokak ağzıyla ve pişkince “Kıskananlar çatlasın” diye karşılamaktadır. Burjuva siyasetin iğrenç ve arsızca uygulanma yöntemlerinden sadece biridir bu yapılan.
Diğer yandan Tayyip Erdoğan aynı saldırganlıkla Bahçeli’ye yıllarca saldırdı. “Baştan aşağı, yine ifade ediyorum bu kürsüden ağzından salyalar akıyor.” “16 – 17 yıldır partinin başındasın geldiğin yer ortada… MHP’yi küçülten bu adamla bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı, olamayacak da.”(24.04.2014). Yine; “Hani milliyetçilikle geçinenler var ya, bunlar milliyetçi filan değil, bunlar ırkçı, ayrımcı, kafatasçı” (04.02.2007) sözleri Erdoğan’dan Bahçeli’ye dönük söylenmiş güzellemelerdir.
Bunları söyleyen aynı Tayyip Erdoğan, Bahçeli’ye bugün toz kondurmamaktadır. Nedeni çok açıktır. Burjuva siyasetin pragmatist yönü bir kez daha karşımızdadır. AKP, Kürt düşmanı saldırgan politikasında ideolojik kan uyuşması olan MHP ile ittifak arayışına hızla girmekten geri durmamıştır. Bu ittifakı sadece seçimlerle sınırlamak hatalı olacaktır. Özellikle Fethullah Gülen cemaatiyle oluşan devlet içindeki boşluklar devlet deneyimi en güçlü olan MHP kadroları ile tahkim edilmekte. Devletin var olan politik yönelimi MHP ile olabildiğince uyuşmaktadır. Ancak bir yanı da zayıflamış, istediği düzeyde egemenlik kurma sorunu yaşamasından kaynaklanmaktadır. Bir taraftan diğer cemaatlerle ilişkilerinin boyutunu başka bir aşamaya taşırken, diğer taraftan da MHP, BBP gibi, tabanın birbirine yakın olduğu ve bu partilerin seçim barajı altında kalmalarından kaynaklı, bu ittifak onlar için daha önemli bir yerde durmaktadır. MHP ise bölünmüş ve zayıf düşmüş bir siyasi parti olarak devletin şovenizmde zirve yapmış siyasetine eklemlenerek var oluş koşullarından kopmak istememekte ve kitlelerin şovenizmle zehirlenmiş eğilimlerinden azami karla çıkmaya çalışmaktadır. Bu şekilde örgüt gücünü toplarken, devletin uyguladığı politikanın en güçlü cesaretlendirici ve sürükleyici aktörü olmaya çalışmaktadır. Bu anlamda seçimlerde barajı %50+1 yaptık diyecek kadar pişkinleşen bir eklenti, faşist kafatasçı ırkçılığını yeniden üretmeye odaklanacak kadar başrol oyuncusu durumundadır.
Efendileri emperyalistlerin, TC’nin önüne koyduğu birçok görev bulunmaktadır. 15 yıldır AKP bu misyonunu iyi oynadı ve efendilerinin her istediğini koşulsuz yerine getirdi. Bu görevi bundan sonra da yerine getirebilmesi için önümüzdeki seçimlerden de başarılı bir şekilde çıkması gerekmektedir. “Efendilerinin” icazeti doğrultusunda, “zafere giden her yol mubahtır”dan hareketle, dün söylediklerini bugün tersine çevirerek yol almaya devam etmekteler. Bir süre daha bu şekilde ilerleyeceklermiş gibi görünen bu halk düşmanı ittifakı yerle bir edecek olan ezilen tüm emekçi kesimlerin demir yumruğudur. Bu bilinçle hareket etmeli mücadeleyi ve direnişi büyütmeliyiz.