25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ne giderken kadına yönelen şiddet devlet eliyle artmaya, derinleşmeye devam ediyor. 25 Kasım 1960’de Rafael Trujillo diktatörlüğüne boyun eğmeyen Mirabel kardeşler, katledilişlerinin 64. yılında kadının kurtuluşu mücadelesine güç veriyor. Ülkemizde faşist diktatörlüğe karşı mücadelemiz de gücünü tam bu noktadan, özgürlük ve eşitlik isteğinden alıyor.
Açlık sınırı 20 bin lirayı, yoksulluk sınırı 66 bin lirayı aştı. Asgari ücreti çoktan aşan açlık sınırı rakamları ülkemizin yarısından çoğunun açlık sınırının altında yaşadığını kanıtlıyor. Kadınlar bu yoksulluğun en ağır yükünü omuzlamak zorunda kalıyorlar. İşten atmalarla, asgari ücretin de altında ücretlerle, güvencesiz çalışma koşullarında yaşam mücadelesi veriyorlar. Üretimden gelen gücüne dayanan kadınlar grevlerle, iş bırakmalarla “Buradayız” diyorlar. Polonez’de, MKB Rondo’da, TKIS Blinds’te, belediyelerde, köylerde kadınlar direnmeye ve kazanmaya devam ediyor. Direnişlerin en önünde görüyoruz kadınları. Öyle güçlü, iddialı ve kararlı! Bu güç tüm kadınlara hâlâ hem sınıfın hem dünyanın hem de geleceğin yarısı olduğunu hatırlatıyor.
Kadınlar için “müjdelenen” esnek çalışma modeli kadının emek sömürüsünü artırmaktan başka bir anlama gelmiyor. Yani kadın ev işleriyle uğraşmak şartıyla bir işte çalışabilecek ve “dinamik nüfus yapısının korunması için” de çocuk yapmaya devam edecek. Öyle ki çalışmak isteyen kadınlar için kreş, istihdam, eşit işe eşit ücret sağlanmazken kadının aile bağı daha da güçlendirilmek isteniyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sitesine baksak bile görürüz: “Doğum yardımı, evlilik yardımı, evlat edinme” yönergeleri bulunuyor. Kadın istihdamından, iş sahibi yapılmasından ise söz edilmiyor Çıtayı öyle bir noktaya çıkarıyorlar ki kadına ömür boyu aileye hizmet etme görevi yüklüyor: Ev emekçisi kadınlara emeklilik hakkı! Her bir girişimi bir öncekinden daha skandal olan devlet, kadınlara yalnızca sömürü ve şiddet düzeni sunabiliyor. Kadının sınıf bilinci ve yıkıcı gücü ancak ev işlerinin angaryasından kurtuldukça, toplumsal üretime katıldıkça gelişebilir. Böylece kadınları aşağı, ikincil cins olarak gören anlayış gerçekten alt edilebilir!
Hamile kadınların üzerindeki toplumsal baskı varlığını korurken Sağlık Bakanlığı bu baskıyı katlıyor. Kadının nasıl doğum yapması gerektiğini anlatan videoyla “sezaryen doğum” yapan kadınları kendinin ve bebeğinin sağlığını hiçe sayarak “vajinal doğum”a teşvik ediyor. Sanki bu gibi kararlar kadının keyfi kararıymış gibi! Bebeklerin ve annelerinin sağlık durumunun bakanlık tarafından önemsenmediğini Yenidoğan Çetesi’nden biliyoruz zaten! Narin, Şirin, Sıla gibi çocuklarımızı bu sisteme kurban ettik. Yenidoğan yoğun bakımlarından onlarca çocuğun cansız bedeni çıktı! Ebeveynleri “takdir-i ilahi” diyerek kaderlerine boyun eğdiler. Şimdi bu sistemin kadın ve çocuklar için daha güvenli, daha iyi olacağı vaatlerine kim inanır?
381! 11 ay içinde en az 381 kadın katledildi. Kadınlar eşleri, sevgilileri, babaları, patronları, en yakınları tarafından katledildi. Kadınlar devletin gözü önünde, uzaklaştırma kararlarına, faillerin tutuklanmasına rağmen katlediliyor. Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’in canice katledilmesinin ardından isyan eden kadınlar sokaklara aktı. Geçtiğimiz hafta hapishaneden izinli çıkan bir erkek evli olduğu kadını katletti. Çünkü devlet kadınları değil failleri koruyor. Bunu kadın düşmanı politikalarıyla; cezasızlık, kanıta dayandırma, toplumsal bilinci geriletme eğitimleri, aile politikalarıyla hayata geçiriyor. Suçu her zaman kadına yükleyen sistem, kadın katillerine hasta, cani, sapık diyerek üzerindeki tüm sorumluluğu atıyor. Fakat ne kadınlar ne de bir bütün halk artık bu yalanlara inanıyor. Yüz binlerce kadın sokaklara akıyor ve hep bir ağızdan “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” sloganını haykırıyor. Bizim gücümüz işte buradan geliyor! Kadına yönelik şiddet yaşamın bir parçası haline getirilirken tüm topluma bu şiddet kanıksatılmak isteniyor. Özsavunma hakkını kullanan, ölmemek için öldüren kadınlar ise çoğu zaman kadın katilleri için uygulanan indirimlerden dahi faydalanamıyor. Bunu kabul etmiyoruz. Özsavunma haktır.
Dünyanın dört bir yanında savaş tamtamları çalıyor! Siyonist İsrail sadece Gazze’de 11 bini kadın ve 17 bini çocuk olmak üzere 45 bini aşkın kişiyi katletti. 2 milyonu aşkın kişi de yerinden edildi. Filistin halkının soykırım saldırılarına karşı direnişi ise büyük bir kararlılıkla sürüyor. Biz kadınlar Filistin halkının yanında; emperyalizmin ve Siyonizm’in karşısındayız. TC devleti Irak ve Suriye Kürdistanı’ndaki saldırılarıyla, belediyelere atanan kayyımlarla iradesi gasp edilen Kürt halkına yönelik saldırılarıyla bir kez daha neye hizmet ettiğini ilan ediyor. Yerine kayyım atanan Batman Belediyesi Eş Başkanı Gülistan Sönük’ün polis barikatları önündeki duruşu Kürt kadınları için sembol fotoğraflardan biridir artık. Filistinli kadınlar, Kürt kadınlar ve ülkemizin ezilen kadınları direnmeyi ve mücadele etmeyi birbirinden öğrenmektedir. Dünyanın her yerinden kadınların mücadele mirası üstüne konarak, geliştirilerek ilerlemektedir. Bizim safımız ezilen dünya halklarının, ezilen kadınların, birbirinden öğrenerek direnen bu kadınların safıdır.
25 Kasım da ezilen, sömürülen kadınların ortak mirası ve mücadele günüdür. Mücadele günümüzde öfkemizi isyana çevirelim!