Siyasi krizini baskı ve cebir yoluyla muhalif güçleri sindirerek yönetmeye çalışan Türk egemenleri ve AKP hükümeti, ekonomide dış yatırım ve borç erteletme turları atmasına karşın umduğunu bulamamakta.
Ekonomideki gerileme ve dış sermayenin yatırımlarını sınırlaması, Türk devletininin emperyalist devletlerden çare ve yardım arayışı, Türkiye’nin emperyalizme ekonomik ve askeri bağımlılığını daha da artıracak.
Bunu Tayyip Erdoğan’ın ve ekonomi–finans işlerinde görevli olan hükümet yetkililerinin sık yurt dışı turlarından anlamak mümkün.
Son günlerde gerçekleşen Almanya gezisi de buna işarettir. Tayyip Erdoğan Almanya ziyaretinde Siemens başkanı başta olmak üzere Alman emperyalist sermayesine “gelin ülkemizde yatırımlarınızı artırın”, “Biz size güvenli ortam ve imkan yaratırız, istediklerinizi yerine getiriririz” mesajını vermek durumunda kalmıştır.
Ülke içinde uygulamaya konulmaya çalışılan tasarruf paketleri 16 yıllık AKP iktidarının kamu kaynaklarını dengesizce kullanması, kârlı KİT’leri yandaşlarına peşkeş çekmesi, istihdama yönelik yatırımlara yönelmeyip, inşaat ve yol gibi alanlarda suni göz boyamaya yönelik kalkınma pratikleri, askeri harcamalar ve Kürt Ulusal Hareketi’ne karşı sürdürülen savaşta heba olan yüksek bütçe, Suriye’ye dönük askeri işgal planlarının yarattığı maliyetin de etkileriyle gelinen süreçte ekonomi tıkanmış ve krize gebe durumunda. Çareyi zamlarda ve daha önce parasız olan sağlık alanında ilaç alımlarında kullanıcının ödeme payını artırma vb. gibi tedbirlerde arayan AKP -Tayyip Erdoğan iktidarı, faturayı halka yıkmaya dönük politikalara önümüzdeki günlerde daha sık başvuracak.
2015’ten sonra kredilerin ve inşaatın büyüme hızındaki düşüş ve son bir yıldır ülke çapında yeni konut fiyatlarındaki düşüş, dış borç-kredi-inşaat üçgeninin artık hızlı büyümeyi sağlamadığını gösteriyor. Krediler ve dolayısıyla inşaat sektörünün reel büyümeye katkısı düşerken ülkenin dış borç stoku da tarihsel olarak en üst seviyelere ulaştı.
2009’de 270 milyar dolar olan dış borç 2017 sonu itibarıyla 453 milyar dolara yükseldi. Milli gelirin yaklaşık %55’ina karşılık gelen bu meblağın önemli bir kısmı kısa vadeli kredilerden oluşuyor. 2009’dan sonra dış borç stokundaki 183 milyar dolarlık artışın yaklaşık %40’ı (71 milyar dolar) kısa vadeli (bir yıl ve bir yıldan az vadede) borçlardan kaynaklanırken uzun vadeli borçlardaki artış ise 112 milyar dolara ulaştı. Sonuç olarak, 2018’de vadesi dolacak dış borcun yenilenmesi ve gerçekleşecek cari açığın finansmanı için 235 milyar dolara ulaşan bir meblağa ihtiyaç duyuluyor.
2009-2018 döneminde yurtdışından sağlanan dış borç yurtiçi kredileri ulusal tasarrufların izin verdiği düzeyin üzerinde artırmak için kullanıldı. Ancak, bu krediler ülkenin ihtiyacı olan yapısal dönüşümü sağlayacak kapasite artışı ve yeni teknoloji yatırımları için değil, artık her yıl mutat olarak yaşanan seçimler öncesinde iç tüketimi canlandırmak ve özellikle de gayrimenkul yatırımlarını artırmak için kullanıldı. 16 yıldır iktidarda olan AKP, bu uzun erimli politikaları uygulamaktan imtina etti ve bu duruma gelindi.
Türk Ekonomisinin gidişatına yönelik gözlemlerde ve değerlendirmelerde bulunan uluslararası sermaye ve kredi şirketlerinden yapılan değerlendirmelere göre;
Türkiye’nin büyüme hızında ani düşüş yaşanmaktadır.
IMF, siyasi ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle küresel büyüme tahminlerini revize etti. Türk ekonomisi için 2019 büyüme tahminleri yüzde 4’ten yüzde 0,4’e düşürüldü.
IMF raporunda, Liranın değer kaybetmesi, kredi maliyetlerinin yükselmesi ve iç talebin nasıl bir seyir göstereceğinin kestirilememesi nedeniyle Türkiye ekonomisinin önümüzdeki yıl sadece yüzde 0,4 oranında büyüyeceği açıklanıyor.
IMF’nin Nisan ayı tahmin raporunda 2019 yılı tahmini büyüme hızının yüzde 4 olacağı öngörülmüştü. IMF, Türkiye’nin jeopolitik risklere ve sermaye trafiğindeki ani değişikliklere son derece duyarlı olduğuna raporda dikkat çekmekte.
Kuruluşundan günümüze emperyalizme ekonomik ve askeri planda bağımlılık ilişkisi çeşitli trendlerde süren Türkiye’yi; “emperyalist” devletler kategorisine sokmaya çalışan, Afrika ve bazı Ortadoğu ülkelerine yapılan cüzi yatırımları sermaye ihracı olarak addedip, emperyalizm tahlilleri yaparken, Türkiye’yi” yeni “alt-emperyalist” devletler içine alarak siyasal değerlendirmeler yapan yerli ve dış “sol” siyasal teorilerle mevcut durum ve grafikler tezatlık içindedir.
(Bir Partizan okuru)