Tarihte yer edinmiş üretim biçimlerine dayalı toplum yapısı beraberinde nüfus yasalarını da doğurmuştur. Bununla birlikte sınıflara ayrılmış toplumların çıkışıyla birlikte nüfusa ait olarak artık-nüfus olgusu da belirmeye başlamıştır. Burada tarihsel olarak ortaya çıkmış nüfus ve artık-nüfus olgularının incelenmesi yerine, kapitalizmin çıkışı ve emperyalizm aşamasıyla beraber yarı-sömürge ülkelerdeki yansımaları belirli yanlarıyla ele alınacaktır.
Nüfus ve artık nüfusa ilişkin burjuva yazımına ilişkin çalışmasıyla en çok göze çarpan kişi Malhthus olmuştur. Malthus belirli bir nüfus içinde artık-nüfusun olduğu tezini öne sürmesine rağmen teorisine doyurucu kanıtlar getirememektedir. Öte yandan soyut bir nüfus yasası teorisini dile getirerek ana sıkı sıkıya sarılmıştır. Malthus’a göre insanların doğal üremesi geometrik olarak, maddi geçim nesne-ler ise asimetrik olarak artmaktadır. Bu nedenle arz ve talep diye de adlandırabileceğimiz bir oransızlık ortaya çıkmaktadır. Marks, Grundrisse ve Kapital eserlerinde Malthus’un teorisinin ne derece ayakları havada olduğunu göstermiştir. İlk olarak Malthus’un öne sürdüğü üzere her topluma uygun soyutlanmış bir nüfus yasasının aksine, Marks; toplumsal üretim biçimlerinin ürünü olarak nüfus yasalarının olduğunu belirtir. Diğer yandan artık-nüfusun Malthus’un öne sürdüğü gibi insanların ve geçim nesnelerinin arasındaki orantısızlığından ziyade; yeniden üretim sürecinin dışına atmak zorunda olduğu üretim biçimlerinin zorunlu sonucu olduğunu, Marks; “tarih, ona nüfusun çok farklı ilişkilerle ilerlediğini, fazla nüfusun da tarihsel olarak belirlenmiş bir ilişki olduğunu, sayılarla, ya da geçim araçları üretiminin mutlak sınırı ile belirlenmediğini gösterir” (2) demiştir.
ARTIK-NÜFUSUN KAPİTALİZMDE ALDIĞI BİÇİM VE YEDEK SANAYİ ORDUSU
Diğer üretim biçimlerine dayalı toplumlardan farklı olarak artık-nüfusun kapitalizmde daha görünür olmasının nedeni, kapitalist üretim tarzının yasalarıyla ilgilidir. Kapitalizmde artık nüfus olarak adlandırılan kesimi, üretim sürecinin dışında kalan işsizler oluşturmaktadır. Kapitalizmin gelişimi ile birlikte boyutları giderek artan işsizler ordusu kapitalist üretim tarzının hem sonucudur hem de koşuludur. Bu nedenle işsizler ordusu kapitalizme içkindir ve sermayeden ayrı olarak değerlendirilmesi söz konusu değildir.
Kapitalist üretim tarzının toplumda yer edinmeye başlamasıyla birlikte sömürü ilişkisi de görünür olmaya başlar. Sömürü ilişkisinin kapitalist temeli ise, emek gücünün artı-emek zamanına el koyuşun özgün yanını oluşturur. Bu ilişkide üretim araçlarının sahibi olarak kapitalist ile bu mülkiyetten arındırılmış işçi karşı karşıyadır. İşçinin artık-emek zamanına kapitalist üretim ilişkileri altındaki gaspı artık-değerin kaynağıdır. Artık-değer sermayenin artışının koşulu olduğundan; artık-değer yaratıcısı olan emek gücüne açlık kapitalizmin toplumda ilk filizlendiği zamanlarda belirginliğini hissettirir. Bunun yanında iş günü gerekli-emek zaman ve artık-emek zaman toplamını verdiğinden, artık değeri artırmanın yolu başında iş gücünü artık emek zaman lehine uzatmaktan geçmektedir. Marks iş gücünün uzatılması yoluyla elde edilen artık değere mutlak artık değer adını vermiştir.
Mutlak artık değere dayalı sömürü ilişkisi sermayenin biçimsel boyunduruğuna tekabül etmektedir. “Çünkü eski üretim tarzlarından yalnızca biçimsel olarak ayrılır.” (3) Sermayenin biçimsel boyunduruğunun devam ettiği koşullarda, birikimin artışı ve yeniden üretim süreci; sermayenin organik bileşeninin değişmeyen ve değişen sermayeye bölünmesi, diğer unsurları aynı kalmak suretiyle değişen sermayede artışa sebep olur. Sermayenin teknik bileşeninde bir değişiklik olmadan bir biri peşi sıra sürmekte olan yeniden üretim süreci birikimin artışına, birikimin artışı da yeni emek gücü soğrulmasına yol açmaktadır. “Sermaye birikimi proletaryanın çoğalması demekti.” (4) Ayrıca kapitalizmin biçimsel boyunduruğunun ve mutlak artık değer üretiminin söz konusu olması, artan emek gücü talebine bağlı olarak ücretlerde göreli bir yükselmeyi de yaratır. Fakat ücretlerdeki bu yükselme her daim mutlak olarak görülemez. Zira ücretlerdeki artış karşılığı ödenmeyen artık emek zamanın daralması ve artık değerin düşmesi demektir. Kapitalizmin hükmü altında karşılığı ödenmeyen kısım belirli bir seviyenin altına indiğinde müdahale kaçınılmaz olur ve ücretler tekrar revize edilir. Burada ücretle ilgili bir değerlendirme konumuzu belirli yanlardan ilgilendirdiği için derinlikli bir incelemeye girmeden, değinmekle yetiniyoruz.
Marks kapitalizmin artık değeri arttırmasının bir diğer yolunun göreli artık-değer üretiminden geçtiğini belirtir. Artık değerin maddi kaynağı iş günü artık-emek zaman olduğu için; iş gününde mutlak bir büyüme olmadan artık-emek zamanın artışı, ancak gerekli-emek zaman kısmının kısaltılması yoluyla olabilir. Marks’ın burada dikkat çektiği bir başka nokta ise, gerekli-emek zamanda meydana gelecek kısalmanın artık emek zaman kısmında oluşan uzamadan meydana gelmediğidir. Tam tersine artık-emek zamandaki uzama gerekli-emek zamanın kısalmasının sonucudur. Gerekli-emek, zaman-emek gücünün değeri ile belirlendiğinden, emek gücü-nün değerinin düşünülmesi emeğin üretkenliğinden geçmektedir. Böylece metalarda bir ucuzlama emek gücünün değerinin düşmesi ve gerekli-emek zamanın kısaltılması için maddi imkanlar doğmaktadır. Kuşkusuz bu durumun gerçekleşmesi aynı zamanda sermayenin teknik bileşiminde bir “devrim” demektir. Marks kapitalizmde artık-değeri arttırmanın göreli artık-değer biçimine sermayenin gerçek boyunduruğu demektedir. Böylelikle kapitalist üretim tarzı hem emek üzerinde hem de sermaye öncesi diğer üretim biçimleri üzerinde tahakkümünü kurmuş olur. “Sermayenin emek üzerinde gerçek boyunduruğu, mutlak artık-değerden farklı olan göreceli artık-değeri geliştiren bütün biçimlerde geliştirir. Sermayenin emek üzerinde gerçek boyunduruğuyla birlikte üretim tarzının kendisinde, emeğin üretkenliğinde ve sermayeci ile işçi ilişkisinde tam ‘ve sürgit ilerleyen ve yinelenen’ bir devrim meydana gelir” (5)
Mutlak artık değerin yanında göreli artık değer üretiminin gelişmesi kapitalist üretim tarzının tam bir işleyişini vermektedir. Sermaye birikimi ve yeniden üretim süreci böylelikle belirli bir artık emek zaman arttırmak için, belirli bir gerekli-emeği serbest bırakma eğilimine girmektedir. Bunun yanında birikim sağlamış olan sermayenin yeniden üretim sürecine yatırılmasında, değişen kısma oranla değişmeyen kısımda bir göreli artış olmasına rağmen; yeniden üretim sürecine dahil olan sermayedeki artışın büyüklüğüne bağlı olarak her iki kesimde de mutlak bir büyümeye; ya da değişen kesimin büyüklüğü sabitken değişmeyen kesimin mutlak büyümesine veya değişen kesim mutlak olarak düşüyorken değişmeyen kesimin mutlak artmasına sebep olabilir.
Emeğin üretkenliğinin geliştirilmesine bağlı olarak göreli artık değer üretimi kapitalizmin ayırt edici özelliklerindendir. Bu ayırt edici özelliğin gelişemediği ve egemenliğini tesis edemediği biçimsel boyunduruğun hüküm sürdüğü sıra, sermaye birikimin emek gücü talebine yol açacağını belirtmiştik. Kapitalizm göreli artık değer üretimi ile paralel gerçek tahakkümünü kısmasıyla beraber ise; “Kapitalist üretim mekanizması, sermayenin mutlak büyümesine, genel emek talebinde buna uygun bir artışın eşlik etmesini sağlayamamaktadır.” (6) Burada sermayenin büyümesine karşılık emek gücü talebinin denkliği tartışılmaktadır. Marks böyle bir denkliğin olamayacağını, birikim sağlamış sermayenin değişmeyen ve değişen sermayeye bölünüşünde esas eğilimin değişmeyen sermaye lehine olacağını ve aynı büyüklükte bir emek gücünü kendisine çekemeyeceğini vurgulamaktadır. Lakin bu durum belli bir emek gücü kitlesini kendisine çekmeyi dışlamaz. “Birikimin ilerlemesi sırasında oluşan ek sermaye, kendi büyüklüğüyle orantılı olarak gittikçe daha az işçiyi kendisine çekerken, öte yandan, dönemsel olarak yeni bir bileşimle yeniden üretilen eski sermaye, daha önce kendisi tarafından çalıştırılmakta olan işçilerden gittikçe daha fazlasını kendisinden uzaklaştırır.” (7)
Genişletilmiş yeniden üretim süreciyle kapitalist üretim tarzı, derinlemesine ve genişlemesine yayılarak toplumsal yaşama ait ne varsa sermayenin üretim alanına çevirir. Bu süreç aynı zamanda yeni kapitalistlerin doğması ve emek gücü soğurması demektir. “Nasıl basit yeniden üretim, bir yanda kapitalistleri öte yanda ücretli işçileri toplayan sermaye ilişkisini sürekli olarak yeniden üretirse, boyutları gittikçe büyüyen yeniden üretim ya da birikim de, daha çok sayıda ya da daha büyük kapitalistlerin bir kutupta, daha fazla ücretli işçinin öteki kutupta toplanmasını sağlayacak şekilde, sermaye ilişkisini daha büyük ölçekte yeniden üretir.” (8) Aynı zaman-da kapitalizmin tarımda etkisini arttırmasıyla beraber, “tarım işçisine duyulan talep mutlak olarak azalır ve burada işçilere yol verilmesi, tarım dışı sanayilerde olduğu gibi, daha sonra büyük sayıda işçinin tekrar işe alınmasıyla tamamlanmaz. Dolayısıyla, kır nüfusunun bir bölümü, sürekli olarak, kent ya da manifaktür proletaryasına dönüşmeye hazır ve bu dönüşme için uygun koşulları gözler bir halde bulunur.” (9) O halde denilebilir ki birikim sağlamış sermayenin yeniden üretim sürecine göre emek oranında göreli bir azalma; sermayenin büyümesine, genişlemesine ve derinleşmesine karşı emek oranında artma; nüfusun artan hızına bağlı olarak da emek oranında göreli azalma söz konusudur. Demek oluyor ki sürecin işleyişi göreli bir artık-nüfusun oluşmasına ve kapitalizm için elzem bir hale geldiğini göstermektedir. Böylece işçi sınıfı kendisi tarafından yarattığı sermaye birikimi ile kendisinin artık-nüfus olarak işsizler ordusu olma şartlarını da yaratmaktadır.
Görüldüğü üzere sermayenin göreli artık değer üretimi göreli artık nüfusa yol açmaktadır. Göreli artık-değer üretimi göreli bir iktisadi politika olmayıp kapitalizmin nesnel yasasıdır. İşsizler ordusunun mevcudiyeti bu anlamıyla kapitalizmin hem koşulu hem de sonucu-dur. Sermaye için sömürebilecek emek yetisinin her an hazır bir şekilde mevcut olması gerekmektedir. Diğer yandan işsizler ordusunun varlığı ayrıca faal işçi sınıfı üzerinde her türlü baskılama aracına da sebebiyet vermektedir.
Marks göreli artık nüfusun büründüğü üç biçimi akıcı, saklı ve durgun olarak tanımlar. Yedek ordunun bileşenlerinden akıcı kesim, sermayenin birikimine bağlı olarak daha önce istihdam edilen ve sonra üretim sürecinin dışına atılan işsizleri oluşturmaktadır. Sermayenin dönemsel ihtiyaçlarından dolayı bu kesim kimi zaman yeniden istihdam edilir, kimi zaman da serbest bırakılır. Akıcı kesim içinde istihdamın eğilimi daha çok genç kuşaklar olmaktadır ve ücretlerin düşürülmesinde belirleyici önemi olmaktadır. Saklı kesim ise, kapitalizmin tarımda yaygınlaşmasından kaynaklı emek gücünde meydana gelen mutlak azalış sonucu, kırsaldan kentlere göç eden işçi sınıfına dahil olmamış nüfusu oluşturur. Marks yedek ordunun bu kesiminde akış halinde olduğunu vurgular, ama akışın sürekliliğini kırsal alandaki kanalların gelişme gösterdiği şartlarda mümkün olabileceğini söyler. Saklı artık nüfusun varlığı ve akışı da ücretlerde düşüşe kapı açar. Son olarak yedek ordunun bileşeni durgun artık-nüfus faal işçi sınıfının bir kısmını oluşturur. Durgun artık nüfusun büyük bölümü düzensiz istihdam edilir. Daha çok part-time, günübirlik ve geçici olarak çalışan sınıfı oluşturmaktadırlar. Düşük ücret, güvencesiz ve kayıt dışı çalışma koşullarına mahkum edilirler. Artık-nüfus içinde sefalet koşullarıyla en uyumlu kesim durgun artık nüfusu oluşturan kesimdir. Uluslararası iş bölümü kapsamında yarı-sömürgelerde durgun ve saklı artık nüfusun nasıl kabardığını ve sefalet koşullarında olduğunu çeşitli yanlarıyla ele alacağız. (Devam Edecek)
(1) Kapital Cilt I, Karl Marks, s. 610, Yordam Kitap
(2) Grundrisse Cilt I, Karl Marks, s. 85, Sol Yay.
(3) Kapital Cilt I, Karl Marks; s. 787, Yordam Kitap
(4) Age., s. 594
(5) Age., s. 796
(6) Age., s. 618
(7) Age., s. 607
(8) Age, s. 593-94
(9) Age., s. 620
*Bu yazı Yeni Demokrasi gazetesinin 8 Ağustos 2019 tarihli 41. sayısından alınmıştır.