[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Macron hükümetinin emeklilik reformu saldırısına karşı Fransa’da milyonlarca kişi grevler, blokajlar ve sokak eylemleriyle direnişe geçti. Macron’un Meclisi dikkate almayarak Anayasanın 49.3 maddesinin sağladığı yetkiye başvurması ve reformu bu yolla geçirmeye başlamasının ardından halk da eylemlerin şiddetini artırdı.
Bir sosyal hareketler ve eylemlilikler ülkesi olan Fransa’da egemen sınıfların aldığı konumlanışın, dünyadaki genel ekonomik-siyasi kriz durumunun anlaşılması için önemli olduğunu düşünüyoruz. Emperyalistler arası çelişkilerin derinleştiği bu dönemde, emperyalist ülkeler de kemer sıkmaya, halkı boğmaya başladı. Fransa’da burjuva demokrasisinin vahşi yüzünü görmeye başladığımız bu dönemde, 23 Mart günü ülke genelinde yapılan eylemlere dair izlenimler aktarmak ve süregelen mücadelenin niteliğini gözler önüne sermek için aşağıdaki çeviriyi sizinle paylaşıyoruz.
Emeklilik reformuna karşı düzenlenen eylemlerin 9. günü, Fransa’nın dört bir yanında kitlesel yürüyüşler ve çok sayıda şiddet eylemiyle görkemli bir şekilde geçti.
23 Mart Perşembe günü, saat 17.00, Paris Montmartre Bulvarı. Polis korteje karşı son derece şiddetli bir saldırıya geçti. Düzen güçleri, kümelenmiş ve köşeye sıkışmış göstericilere coplarla rastgele vurdu. Bu saldırıdan birçok görüntü şu anda sosyal ağlarda dolaşıyor.
Bundan sonra ne olacağını öngöremiyoruz. Kolluk güçlerinin çekilmesinin ardından tüm kortej tek bir ağızdan haykırdı: “Macron istifa.” Herkesin birkaç dakika boyunca nadiren attığı bu slogan, ulusal gösterinin 9. gününde, emekli maaşları savaşına dönüşen şeyin simgesi haline geldi. Artık doğrudan Cumhurbaşkanını hedef alan geniş çaplı bir hareketlilik söz konusu.
Emmanuel Macron çarşamba günü TF 1 ve France 2 televizyonlarında yayınlanan konuşmasından önce, Başbakanı Elisabeth Borne ve Çalışma Bakanı Olivier Dussopt’un arkasında ihtiyatlı bir şekilde duruyordu. Ancak sendikalar, birçok parlamenter ve halkın büyük bir bölümü tarafından “demokrasinin inkârı” olarak görülen 49.3’ün kullanılmasının ardından Cumhurbaşkanı gölgelerden çıkmak zorunda kaldı ve bunu büyük bir gürültüyle yaptığını söylemek hafif kalır.
Emmanuel Macron, CGT (Fransa’nın en büyük işçi konfederadyonu-çn) lideri Philippe Martinez’in “gerçeklikle bağdaşmayan” şeklinde nitelendirdiği 35 dakikalık bir konuşmanın sonunda hiçbir özeleştiri yapmadı. Daha da kötüsü, Fransa’da 21. yüzyılın en büyük toplumsal protestosunu bir el hareketiyle geçiştirerek sendikaları ve protestocuları hiçbir şeyden anlamayan kaba radikaller olarak nitelendirdi.
İNKÂR EDİLEMEZ BİR BAŞARI
Paris’teki çok kalabalık yürüyüşte, göstericiler bazen bu konuşmayı nasıl deneyimlediklerini anlatacak kelimelerden yoksundu. “Büyük bir aşağılama” diyor eski bir belediye bahçıvanı olan ve sırtındaki bir sorun nedeniyle işini bırakmak zorunda kalan François. “Onu dinlediğimde öfkeden ağladım” diyor sosyal bilimler öğrencisi Léa. İçinde yaşadığınız dünyadan nasıl bu kadar kopuk olabiliyorsunuz?
Perşembe akşamı sendikalar arası birlik tarafından yayımlanan bildiride, bu seferberliğin yadsınamaz başarısının (sendikalara göre 3.4, yetkililere göre 1,09 milyon gösterici) “Cumhurbaşkanı tarafından ifade edilen gerçeklere ve onun anlaşılmaz inadına bir yanıt” olduğunun altı çizildi. UNSA (Ulusal Otonom Sendikalar Birliği) Genel Sekreter Yardımcısı Dominique Corona, “Eğer her gösteriden önce konuşabilseydi, her seferinde rekor kırmamıza yardımcı olurdu” diyerek alay etti.
Birbirini takip eden sektörler arası eylemlilik günleriyle birlikte, emekli maaşları için verilen bu mücadele, kışı noktalayan ve sonucu ne olursa olsun 2023 baharına damgasını vuracağı kesin olan gerçek bir uzun mesafe yarışına dönüştü.
Artık son deparın çok uzakta olmadığını hissedebiliyoruz. Çünkü tarihi, sakin ve iyi huylu gösterilerin ardından toplumsal hareket bu hafta inkâr edilemez bir şekilde sertleşti. Giderek radikalleşen hükümetin suçu, elindeki tüm güçleri kullanarak zora başvurmak oldu.
GİDEREK ARTAN BASKILAR
Çoktan kurumsallardı. Tasarının Parlamentoda görüşülmeye başlanmasından bu yana hükümet, ulusal temsili bypass etmek için mümkün olan her türlü anayasal aracı kullanmıştır. Bu sistematik yöntemin zirve noktası: emeklilik reformunun, yürütmenin çoğunluğa sahip olmadığı Ulusal Mecliste oylama yapılmaksızın kabul edilmesini sağlayan 49.3 maddesinin kullanılmasıdır.
Ardından baskıyı artırdılar. Bir haftadır polis şiddetinin görüntüleri kesintisiz bir şekilde sosyal ağlara düşüyor. Paris’te motosikletli BRAV-M polisleri bir göstericiyi kasten ezdi, yoldan geçen bir kişinin kafasına eşi benzeri görülmemiş bir şiddetle yumruk atılarak dakikalarca baygın kalmasına neden olundu, genç bir kadın sebepsiz yere ve gözaltı isteği olmaksızın bir dükkânın camına vurularak darp edildi. Lille’de bir polis memuru bir göstericinin kafasına kasten tekme attı. Rouen’de bir protestocunun başparmağı bir el bombasıyla koparıldı. Liste daha da uzayıp gidebilir.
49.3 yasasının kullanılmaya başlanmasından bu yana, gözaltıların sayısı rekor seviyelere ulaştı ve bu gözaltıların herhangi bir adli karşılığı olmadı. Gözaltına alınan göstericilerin büyük çoğunluğu hiçbir işlem yapılmadan polis hücrelerinden serbest bırakılmaktadır. “Polis şiddetinde bir artış var” diyor Solidaires’in (Dayanışma Sendikası) eş sekreteri Simon Duteil. Hükümet, hareketi parçalayarak ve inandırıcılığı zayıflatmak için şiddet kullanarak hareketin tükeneceğine dair çılgınca bir bahse girdi. Bu tamamen çılgınlık. Bu sadece öfke ve kararlılığı güçlendirmektedir.
GREV KIRMA
Ancak hepsi bu kadar değil. Baskıcı gücün daha az görünür ama aynı derecede şiddetli bir başka yönü daha vardır. Grevci işçilerin faaliyetlerine el konması. Birkaç gündür valiler, yerel yönetimler genel kanununun L. 2215-1, 4° maddesini kullanmaktan çekinmiyorlar; bu maddeye göre “acil durumlarda, kamu düzenine, kamu sağlığına, huzuruna ve güvenliğine yönelik gözlenen veya öngörülebilen zararın gerektirdiği durumlarda” “bu hizmetin işleyişi veya bu mülkün kullanımı için el koymak” mümkün. Bu uygulama, sonbaharda rafineri işçilerinin ücret artışı için yaptıkları grevlerde rafineriye el konulması amacıyla kullanıldığında tepki toplamıştı.
Bu erken bahar döneminde hükümet, ülkeyi bir süre felç edebilecek herhangi bir grev girişimini kırmak için çok daha istekli. Başkent sokaklarında biriken çöpleri toplamaları için çok sayıda çöp toplayıcısı zorla çalıştırıldı. Fos-sur-Mer ve Total Normandy rafinerilerinde çalışan işçiler de son günlerde zorla çalıştırılırken giderek daha fazla benzin istasyonunda yakıt tükeniyor.
GENÇLERİN HUZURSUZLUĞU YETKİLİLERİ ENDİŞELENDİRİYOR
Bu durum karşısında protestolar kaçınılmaz olarak sertleşti. 49.3’ün kullanılmasından bu yana her akşam ülkenin dört bir yanında spontane gösteriler düzenleniyor. Başkentte, birkaç düzine göstericiden oluşan çok sayıda kortej, çöplüğe dönmüş sokakları boydan boya dolaşıyor. Çöp kutuları ateşe veriliyor, trafik levhaları, otobüs durakları, saksılar tahrip ediliyor.
Bu sertleşme, daha ziyade arka planda kaldığı bir hareketlenme başlangıcının ardından gençlerin harekete katılmasıyla da açıklanabilir. Bu durum özellikle yüksek mevkilerde endişe yaratıyor. “Hükümeti gençlerden daha fazla korkutan bir şey yoktur” dedi CGT Konfederal Sekreteri Catherine Perret. Birçok muhatap için gençlerin bu ani girişi, hareketin yön değiştirmesi riski taşıyor.
Simon Duteil, 2006’da kabul edildikten sonra geri çekilen ilk iş sözleşmesine karşı başlatılan eylemlere atıfta bulunarak, “Ya öğrenciler evlerine giderler ve eylemin hızı kesilir ya da son birkaç günde olduğu gibi bize katılmaya devam ederler ve o zaman gerçekten 2006’daki gibi kazanırız” diyor.
Bu perşembe 23 Mart’ta Paris’te, bu protestonun başlangıcından bu yana ilk kez sendikaların önündeki “öncü kortej” kitleseldi. Şiddeti bir eylem biçimi olarak benimseyen unsurlar ile sadece öfkelerini haykırmak için gelen insanların bir karışımıydı. “Şiddeti ilk kınayan bendim ama şimdi kendimizi o kadar güçsüz hissediyoruz ki… Tepki vermelerini sağlayan tek şey bu” diyen Nanterre’de yüksek lisans programında öğrenci olan Nathalie, akşamın sonundaki illegal bir gösteri sırasında Rue de la Roquette’de birkaç çöp bidonunu devirdiğini anlattı. Bu ruh halini açıklamak için kalabalıktaki bir pankartta “Meclis TV’yi izleye izleye radikalleştim” yazıyordu.
HOŞNUTSUZLUK ÖFKE VE HINÇ HALİNE DÖNÜŞÜR
Sendikalar, hareketi devam ettirmek için eylemlerdeki bu net toparlanmaya güveniyor. Sendikalar arası bir grup olarak bir araya gelen meslek ve gençlik örgütleri, 28 Mart Salı günü yeni bir meslekler arası eylem günü çağrısında bulundu. O zamana kadar, “bu hafta sonu yerel sendikal mitingler” çağrısında bulunuyorlar.
Bu son atakta hareket grevlerin, sendikal ya da kendiliğinden gösterilerin, ablukaların ve blokaj eylemlerinin bir araya geldiği, daha önce görülmemiş bir biçime dönüşmüştür. “Meslekler arası harekete geçme tarihi çağrısı, kitlesel bir toplumsal harekete sahip olmaya devam etmenin bir yoludur. Ama aynı zamanda eylemleri, ekonomik ablukaları her gün çoğaltmaya devam etmeliyiz” diyor Simon Duteil. Daha bu cuma sabahı sosyal ağlar, örneğin Nantes ve Paris’te çok sayıda kendiliğinden gösteri çağrısında bulundu.
BFM TV ve France Inter de dahil olmak üzere birçok medya kuruluşuna göre bu yeni hareketlenme hükümeti şaşırtmış olabilir. Yine de nasıl şaşırılabilir ki? Çünkü son birkaç gündür söz konusu olan belki de buydu. Protestocuların büyük bir kısmı “adaletsiz ve acımasız” olarak nitelendirdikleri bir reforma karşı duydukları hoşnutsuzluktan, “sağır ve aşağılayıcı” bir hükümete karşı duydukları öfke ve hınca geçiş yaptı. Bu duyguları sendikalar artık kontrol altına almakta zorlanıyor.
“Ne olursa olsun, en önemli şey emeklilik reformunun geri çekilmesidir. Şu andan itibaren daha da ileri gidileceği aşikâr, ancak sendikalar arasında hükümeti düşürmemiz gerektiğini söyleyecek bir yetkimiz yok” diyen Simon Duteil’e göre emeklilik konusunda kazanılacak bir zafer “yeni bir sosyal cephenin” açılmasını sağlayabilir. Yürüyüşlerde pek çok insan bunu istiyor. Ancak hiç kimse birincil hedefi unutmuyor: emekliliği kazanmak.
*Bu yazı Politis adlı internet sitesinden çevrilmiştir.