[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Dört mevsim üretilebilen tütün üreticilerinin bugünlerde “insanca yaşamak istiyoruz” talebi yükseliyor. Emperyalist tekellerin ve devletin ağır vergilendirmesiyle belini doğrultamayan, yaşamlarını tütün üretimine bağlamış emekçiler meydanlarda taleplerini dile getirdi. Denizli’nin Kale ilçesinde tütün üreticilerinin mitingine binlerce kişi akın etti. Manisa, Uşak, Denizli, Muğla ve Aydın’dan emekçiler, şirketlerin asgarinin de altında belirlediği fiyatları kabul etmediklerini ve dört mevsim verdikleri emeğin şirketler tarafından sömürülemeyeceğini bir kez daha ifade ettiler. Yeni Demokrasi Gazetesi olarak, biz de tütün işçilerinin talepleri, üretim ve tütünün satış süreçlerini, üretimi belirleyen koşulları, fiyatlandırma konusunda kâr-zarar oranlarını ve Denizli’deki tütün mitingiyle ilgili röportaj yaptık.
1992 yılından beri tütün emekçisi olan ve 31 yıldır yaşamını tütün üreterek devam ettiren aynı zamanda Tütün Üreticileri Grubu Üyesi Muttalip İbileme ile görüştük. Denizli’nin Kale ilçesinde yaşayan Muttalip İbileme ile ilk olarak yaşadığı bölgenin üretim ile ilişkisini konuştuk. Buna göre 1500 nüfuslu Kale ilçesinde 1200 kadar kişi tütüncülük yapıyor. Gülbağlık köyünün yetersiz toprağından dolayı arazi kiralamak zorunda kaldıklarını belirten İbileme, haziranın gelmesiyle birlikte köylerinin 50 km ötesinde kiraladıkları arazilere göç ettiklerini söyledi. Bu göç esnasında köyde ne varsa yanlarında götürdüklerini ve köyü de bir anlamda sırtlarında taşıdıklarını vurgulayan İbileme, tütün üretimindeki emeğin görünür kılınmasını istiyor. Tütünün üretimi hakkında ise tütün üretiminin ocak ayında başladığını, bu aşamada fidelik oluşturulduğunu ve bu fideliklerin örtü altında yetiştirildiğini öğrendik. Nisan ayının ortasına kadar süren gelişim ve toprağın hazırlanma döneminin ardından dikim işlemlerine başlanılır. Mayısın sonuna kadar ise dikme işlemi sürer. Temmuz, ağustos ve eylülde hasat döneminin yapılmaya başlandığı ve paketleme çalışmalarına geçildiğini belirten İbileme, sonbaharda yağmur yağmasını ve nemin yükselmesini beklediklerini anlattı. Son olarak da ekim sonunda, kasım ve aralıkta tütünlerin tavlanıp tekrar paketlendiğini ve bu sürecin aralık ayının sonuna kadar devam ettiğini, yani tütün emekçisinin tütünü üretebilmesi için yılın her günü çalışmak zorunda olduğunu özellikle vurguladı. Dört mevsim, yılın her günü emek isteyen tütün, üreticisinin başka bir işle ilgilenmesine izin vermemekte ve tütün işçisi yaşamını da tamamen tütüne göre şekillendirmekte.
Ege Bölgesi’nde yetiştirilen tütünün özel koşullarına da dikkat çeken İbilime, bu bölgede şark tipi oryantal tütünün yetiştirildiğini ve şark tipinin sadece Ege’de yetiştirildiğini ifade etti. Tütünün özelliğinde ise aromasının olduğu ve bunun olmazsa olmaz olduğunu ancak şirketlerin maliyetten kısması sonucu aromalı tütünün eskisi kadar tercih edilmediğini, daha ucuz tütünlere yöneldiğini belirtiyor.
SÖZLEŞMELER EMEĞİN DEĞİL ŞİRKETLERİN YANINDA
Tütün üreticilerinin emeğinin üstüne çöken, üretimi tahakküm altında tutan ve emekçiye ağır yaptırımlarda bulunan sözleşmenin yapısı ve etkileri üzerine konuştuğumuzda da ilk olarak fiyat azalması sorun olarak görülüyor. Bununla birlikte fiyatlandırmanın TÜİK verilerine göre belirlendiği ancak tütündeki enflasyon verilerinin TÜİK ile eşdeğer olmadığı biliniyor. Buna göre TÜİK’in açıkladığı yüzde 65’lik enflasyon ile tütün üreticilerinin yaşadığı, deneyimlediği ve etkilendiği enflasyon oranı yüzde 300-400 arasında. Tütün üreticilerinin, geçen yıl 26 litresini 400-450 liraya aldığı sıvı ilacın bu sene 1800 liraya, ilacın 100 liradan 400 liraya, toprak kiralamanın 1000 lira iken 3000 liraya yükseldiğini aktaran İbilime, TÜİK’in enflasyon verilerine göre gerçekleştirilen fiyatlandırmanın tütün üreticilerini zarara soktuğunu belirtti. Sözleşmenin maddelerine indiğimizde ise İbileme, üreticinin, şirketler tarafından ağır bir tahakküme maruz bırakıldığını görüyoruz. Sözleşmenin, mayıs ayında sözleşmeli üretimi yasakladığını, yetiştirilen ürünün bir sonraki mart ayında teslim edilmesini şart koyduğunu ve bu durumun da aracı firmaların üreticiye verdiği avansı engellediğini belirtiyor. Bu engellemenin nedeni de sözleşmenin mart ayına yetişmemesi olarak görülüyor. Üretim için borçlanmak zorunda bırakılan tütün üreticilerinin üretimi sürdürebilmek, tarlayı ve gübreyi hazırlamak için avans almak zorunda kalması ise onları fiyat kaşesi basılmamış sözleşmeyi imzalamak zorunda bırakıyor. Durumu değerlendirdiğimizde karşımızdaki tablo şunu gösteriyor: Şirketler sözleşmenin tarihini değiştirerek kendi belirledikleri şartları ve fiyatları tütün üreticilerine dayatıyor. Bu şartların içinde daha önce de belirttiğimiz gibi ürünün bir sonraki martta teslim edilmesi yer alıyordu. Bu şartı yerine getirmek yani ürünü yetiştirebilmeleri için ise tütün üreticileri sözleşmeyi fiyat kaşesi olmadan imzalamak zorunda kalıyor. İbilime, üretici için üretim şartı konulduğunun, buna göre ürün teslim edilirken yüzde 10 azalır veya çoğalır maddesinin dışında kalan üretimin karşılanmadığı durumlarda işçiler şirketlere tazminat ödemek zorunda bırakıldığının sözleşmede yer aldığını aktarıyor.
Tütün üreticilerinin Denizli’de gerçekleştirdiği miting, var olan bu sözleşmelerin ezici yaptırımlarından kaynaklanıyordu. İşçiler, fiyat politikasına kâr-zarar oranlarını açıklayarak karşı çıkıyorlar. Buna göre, şirketlerin tütünün kilosu için belirlediği fiyat 60-65 lira civarıyken, tütünün üreticiye maliyeti 80-85 lira civarında. Bu fiyatlandırmanın kârdan çok uzak olduğunu ve tamamen zararına üretime neden olduğunu aktaran İbileme, üreticilerin en az 100 lira istediklerini ancak şu anda firmalarla bir anlaşma sağlanamadığını ve üreticinin tütünü paketli bir şekilde beklettiğini belirtti. Tütünün beklemesinin etkilerini sorduğumuzda, öncelikle bir dahaki senenin tütününü karşılamak için şu anda üretime başlamaları ve normal şartlarda bu dönemde ürünlerin satılıp gelir elde etmeleri gerektiğini ifade eden İbileme, tütün üreticilerinin borçlarını ödeyip üretime başlayamadıklarını ve yaşamalarını idame ettirmelerinin güç hale geldiğini anlattı.
Var olan bu şartlar karşısında tütün üreticilerinin mücadeleyi ve dayanışmayı örecek çalışmalarının sürdüğünü öğreniyoruz. Sendikal çalışmaların yürütülmeye başlandığı ve mitinglerde üreticinin birliğinin dayanışmayı güçlendirdiği üreticiler arası konuşulan ve umutlandıran bir diğer konu. İbileme, gerçekleştirilen mitinglerdeki katılım sayılarını paylaşıyor bizimle. Buna göre, Denizli Kale’de 5000 ve üzeri, Uşak Eşme’de 800 ila 1000, Manisa Serenli’de 1000 ila 1500 arasında tütün işçisinin mitinge katılım gösterdiği biliniyor. Ayrıca Kale’de gerçekleştirilen mitinge özel bir parantez açılması gerektiği belirtiliyor. 18.000 nüfuslu ilçede 5000 kişinin katılım gösterdiği mitingin şu ana kadarki en kalabalık miting olduğu söyleniyor.
Son olarak taleplerini dinlediğimiz tütün üreticileri; yalnızca şirketlerin söz sahibi olduğu fiyat belirleme komisyonlarında temsilciliklerinin olması gerektiğini ve fiyat belirlemede söz sahibi olmayı talep ettiklerini belirttiler. Bunun yanında özelleşmeye dikkat çeken işçiler, Philip Morris, JTE ve BAT şirketlerinin tütünü kendi tekellerinde tuttuğunu ve kârlarını koruduklarını belirtiyorlar. Bu şirketlere baktığımızda Philip Morris, tütün tekelinin yüzde 70’ini hâkimiyeti altında tutarken BAT ise tekeli satın alarak özelleştiren şirket olarak karşımızda duruyor. Bunun karşısında tütün işçileri, tekel olduğu zamanlarda ürünlerini satabildiklerini, özelleşmeyle birlikte çaresiz kaldıklarını ifade ediyorlar. Dolayısıyla üreticilerin bir diğer talebini de özelleştirilmenin değil, devlet tekelinin geri gelmesi oluşturuyor. Fiyat belirlenmesinin TÜİK verilerine göre değil, tütün üreticilerinin enflasyon verilerine göre belirlenmesi, özel tüketim vergisi altında yüzde 80-85 oranında alınan vergilerin düşürülmesi diğer talepler olarak karşılanmayı bekliyor.
Son söz olarak İbileme, “Bir an önce istediğimiz rakamın kabul edilip üretimin devam etmesini istiyoruz. Burası kırsal bir alan, şu an yapabildiğimiz tek şey tütüncülük. Üretimin devam etmesini ancak insanca yaşamak istiyoruz.” diyerek üretimi durdurmak değil, devam ettirmek için mücadele ettiklerini belirtti.