Kim olduğumuzu, gücümüzü, kapasitemizi bazen sorgulamalıyız. Özellikle de olacakların belirsizleştiği, kendimizi güçsüz hissettiğimiz, genel olarak işlerin istediğimiz gibi olmadığı; ama nereye baksak bizi çağıran koşullarla sarılı olduğumuzu fark ettiğimiz zamanlarda bu sorgulama önem kazanır. Bunun için yaptıklarımız ve yapabileceklerimiz hakkında düşünmek kendimizi anlamak için önemli bir iştir. Buna sıklıkla yönelmek, bunu etraflıca değerlendirmek geleceğimizi doğru yönlendirmede bize yardımcı olacaktır.
Elimizde çok fazla değerli şey var ve olanaklarımız, halkın sahip olduklarını temel alarak söyleyebiliriz ki sonsuzdur. Elimizde olanlara baktığımızda ilk söyleyeceğimiz MLM’nin değerli mirasıdır. Sadece teoriden söz etmiyoruz. Mirastan kastımız aynı zamanda koca bir proleter hareketin pratik birikimidir. Daha yakın zamanda 1 Mayıs çalışmalarına ve tutuklamalarına, mahkemesine de yansıyan yönleriyle devasa bir mirastır konu edeceğimiz. Örneğin 1 Mayıs yargılamasında mahkemeye verilen savunmalarda bu mirası kullandık. Arkamızda dünya komünist hareketinin tüm birikimi vardı. Elbette bunun sadece küçük bir parçasıyla hareket ettik. Bununla birlikte bizi 1 Mayıs’a taşıyan, bir arada tutan ve ortak bir kavrayışla/tutumla savunma yapmaya koşullayan şeyin bu miras olduğunu kim inkâr edebilir…
Ayrıca cesaretimiz var elimizde. Bir avuç kaldığımızda da davanın bayrağını taşıma cesareti, tutsak düşmeye, dışlanmaya/izole edilmeye meydan okuyan ve kaynağını haklı olmaktan alan cesaretimiz var. Bugün hapishanelerde, tüm ağır koşullara, özellikle tecride karşın bilinçlerini yoğuran, birleştiren ve yeniden kalıba döken yoldaşlarımızın varlığı büyük cesaretimizin kendisi değil midir? Her ne olursa olsun savaşma cesaretiyle kendini gelecek günlere hazırlayan her bir yoldaşımız bu cesareti avuçlarında tutuyorken bunun varlığını görmezden gelmek mümkün mü?
Kendini tarihsel bir hareket olan proleter devrimci hareketin bir parçası olarak görmekten gelen, göz ardı etmememiz gereken büyük fedakârlığımız var. Her zaman bir enternasyonal kimlik taşıdığını bilmek ve bu kimlikle enternasyonal devrimci hareketin parçası olarak düşünmek fedakârlığımızın derinliğini ve gücünü gösterir. Bu noktada bireysel kaygılar ve gelecek korkusu alt edilebilir sorunlar-çelişkiler olmaktan daha fazla değildir. Fedakârlık yanı başımızdaki her yoldaşımızın eyleminde, tutumunda mutlaka olan bir şeydir. Bunun farkında olmamak gerçeklik hakkında pek de düşünmemekten ileri gelebilir sadece…
Kuşkusuz başka özelliklerimiz de konu edilebilir, gündemleştirilebilir; ama bu üç özelliğimizi ayırarak yaptıklarımız ve yapabileceklerimiz hakkında tartışmak yararlı olacaktır.
Mirasımız her an kullandığımız, devrim için tüm yaptıklarımızın sürekli parçası olan bir şeydir. Bunun farkında olmadığımız söylenemez. Fakat bu mirasla kurduğumuz ilişki her zaman tartışılabilirdir. Okumaya, öğrenmeye, düşünmeye, planlı hareket etmeye ayırdığımız zaman mirasımızla kurduğumuz ilişkinin niteliğini belirler. 1 Mayıs tutuklamalarından ve yargılamasından söz ettiğimiz için oradan devam edebiliriz. Yoldaşlarımız tutuklanırken de tutuklu oldukları süre boyunca da komünist bir önder olarak İbrahim ile 1 Mayıs arasındaki ilişkinin farkındaydılar. Onları diri tutan, zorluklar karşısında bir arada olmalarını sağlayan, haklılıklarında tereddüt etmemelerine neden olan şey buydu. Bunlar başından itibaren mirasın onlarda var olduğunu gösteren durumlardır. Mirasla kurduğumuz ilişkinin derinleşmesi için savunma aşamasına ve sonrasına da bakmamız gerekir ama. Sadece bu süreci doğrudan yoldaşlarımızın değil bütün olarak hepimizin buna bakması gerekir. 1 Mayıs ile İbrahim arasındaki ilişki üzerinde ne kadar çalışma yaptık, diye sormak bunun önemli bir parçası örneğin. 1 Mayıs’ın tarihini elbette az çok biliyoruz ve yeniden okumak her zaman bir ihtiyaç olmayabilir. Ne var ki özelde bir komünist önder olarak İbrahim yoldaşı 1 Mayıs’ın simgesi olarak düşünmek ve tartışmak mirasın derinlemesine incelenmesini gerektirir. Savunmalara da yansıyan bu özellik teorik hazinemizin büyüklüğünü, derinliğini anlamamızda, kavramamızda bize yardımcı olacaktır. Hem savunmaların ayrıntılı bir incelemesi hem de bunlardan kaynaklanacak tartışmalar ve daha yoğun araştırmalar mirasımıza verdiğimiz değeri gösterecektir. Bu, içinde, birebir yaşadığımız bir deneyim olmakla özel bir iştir. Tabii ki “teorik eğitim” dediğimiz çalışmanın birebir içinde olduğumuz pratiklerin değerlendirmesiyle sınırlı olmayacağını bilmeliyiz. Bu örnek, mirasımızla kurduğumuz ilişkinin niteliğini anlamak bakımından dikkate değerdir. 1 Mayıs’ı yaratanın proleter hareket olduğu gerçeğini teorik olarak da anlamak ve İbrahim’in tüm özellikleriyle bu hareketin özgülümüzdeki sembolü olduğunu kavramak bu sürecin özel bir öğretisi olmuştur. Şimdi dönüp ne yaptığımızı ve ne yapabileceğimizi tartışmak bu öğretiden beslenmek olacaktır; elimizdeki değerin büyüklüğünü kavramak için büyük bir fırsat olacaktır.
Günümüzde çok büyük bir çoğunluk cesareti bireysel kahramanlık düzeyinde anlamaktadır. Tabii ki her özellik gibi cesaret de kişilerde somutlaşır. Bu onun özgünlüğüdür. Bununla birlikte o aynı zamanda evrensel bir özelliğe de sahiptir. Sahip olduğumuz cesaret ne tür bir cesarettir? İdeolojik olarak hangi sınıfın bakış açısından besleniyorsak bizde somutlaşan cesaret de o sınıfın evrensel özelliğini taşır. Bu da yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın tartışılması sırasında bize yön verecek bir konudur. Cesaretimizi sorgulamalıyız. Eylemlerimizin ne olduğu bu cesaretin niceliği hakkında bilgi verir. Örneğin kitle çalışmalarındaki cesaretimiz ile düşmanla karşı karşıya olduğumuz andaki cesaretimiz niceliksel olarak farklıdır. Buna karşın içerik olarak bunlar aynıdır. Niteliği belirleyen şeyin eylemin amacı ve doğrultusu olduğunu bilerek ele almalıyız bu gibi konuları. Bir araya gelmek için yaptığımız çalışmalarda da tecrit edilmeye karşı verdiğimiz mücadelelerde de her türden şoven, feodal, erkek egemen saldırıya/hakarete karşı durduğumuzda da bir cesaret sergiliyoruz. Bunu küçümsemek ne yaptığını, nasıl bir baskı altında olduğunu ve devrimci mücadelenin çok zengin biçimlerden meydana geldiğini bilmemektir. Cesaretimizi her eylemde, her söylemde, her olayda sorgulayabiliriz. Kuşkusuz bunu bireysel düzlemde değil evrensel düzlemi esas alarak yapabildiğimizde öğreneceğimiz şey çok daha anlamlı, güçlü olur. Bakış açımızın, ideolojimizin gücüne dayanan cesareti açığa çıkarmak ve geliştirmek için bu önemli bir çaba olacaktır. Fedakârlık devrimci hayatların en önemli ve en gurur duyulası özelliğidir. Bunun her devrimcide kendiliğinden, doğal bir özellik olduğundan kuşkumuz olmamalıdır. Kuşkusuz bu, söz konusu özelliğin değerini ve önemini küçültmez. Çünkü her birimizi yaşamımızda fedakârlığın sonuçlarını birebir yaşarız. Bize dayatılan ve öğretilen birçok dar duyguyu, dar sorumluluğu ve dar kaygıyı reddetmek fedakârlığın çoklukla rastladığımız biçimidir. Bu çokluk hali bunu önemsemek gerektiğini ispatlar. Devrimimiz büyüdükçe, kitlelere mal oldukça değeri azalacak bu fedakârlık biçimlerinin sorunlara dönüştürülmesi, birer çelişki olarak tartışılması da önemli bir gelişim kaynağıdır. Yaşamlarımızın hemen her parçasında karşılaştığımız bu meseleyi birlikte tartışmanın, değerlendirmenin ve çözmenin çabasında olmak örgütlenme bilincinin derinleşmesine çok büyük katkı sunacaktır…
Tüm bunlar bir eleştiri ve özeleştiri mekanizması içinde gerçekleşebilir. Eleştiri ve özeleştiri MLM’lerin dinamiğidir ve olmazsa olmazdır. Sahip olduğumuz olumsuz tüm özelliklerin kaçınılmazlığının bilincinde olarak hareket etmeliyiz. Bunlar sadece mücadele ile alt edilebilirlerdir. Kişisel yeteneklerimiz ne olursa olsun onlara değil mirasımıza, kaynağı enternasyonal hareket olan cesarete ve her defasında devrim bilimiyle buluşturulması gereken fedakârlığa dayanmalıyız.