Bütün sekter düşünceler sübjektivisttir, devrimin gerçek ihtiyaçlarına ters düşer.” (Mao)
Sınıf mücadelesi olanca şiddetiyle sürerken bu mücadelenin eksenlerinden birisini de her zamanki gibi ideolojik alan oluşturmaktadır. Sınıf savaşımları tarihinin her bir sürecine ilişkin tartışma ve değerlendirmeler de devrimin ana eksenine ait olan tartışmaların tümü de iki çizginin, devrimci çizgi ile reformist-revizyonist çizginin mücadelesini içerir. Bunlardan bağımsız, ayrı, özerk bir tartışma asla söz konusu değildir. Sorun bu çizgilerin bu tartışmalarda nasıl belirdiğini ya da bu tartışmalardaki savlardan hareketle bu çizgilere nasıl ulaşılabileceğini keşfetmekte gizlidir. Uzlaşmaların reddedilemez olduğunu ileri sürerken bunların geçici olduklarına da dikkat çekmiştik. Sözü edilen geçicilik uzlaşmalarda da geçerliliğini sürdüren çizgi mücadelesinin kaçınılmazlığıyla ilgilidir. Uzlaşılarda da varlığını sürdüren çizgi mücadelelerinin farkında olmak ya da bu mücadeleleri görünür kılmak teorik olarak aydınlanmamızın ve gelişim dinamiğimizi harekete geçirmenin belirleyici şartlarından biri, hatta en önemlisidir.
İçinden geçtiğimiz süreç kendi özgünlüğü içinde bu mücadelenin daha görünür, belirgin özelliklerinin öne çıktığı süreçlerden olmaktadır. Kuşkusuz bu kendiliğinden bir öne çıkma değildir, öne çıkanı fark edip ayırt etmek kesinlikle bir bakış açısı, doğru bir düşünme tarzı gerektirir. Dolayısıyla burada öne çıkanı görmekten ve vurgulamaktan bahsettiğimiz açık olmalıdır. Yaklaşan yerel seçimler vesilesiyle devrimci hareket içerisinde yürütülen tartışmaların, tartışmalara yön veren anlayışların, yöntem ve üslubun arka planına bakıldığında tasfiyeciliğin/oportünizmin tüm tonlardaki renklerini görmek mümkündür. Biçim özün yansımasıdır ve her özün, yaslandığı ideolojik bir dayanağı vardır. Bu anlamda yürütülen tartışmalara yön veren tasfiyeci anlayışın “eleştiri”, “cevap” adına kaleme alınan yazıların tarzı şekillendirdiğini görmek pek zor olmamaktadır. Kendini ifade ettiği, gerçekleştirdiği her durumda tasfiyeci anlayışı görünür kılmak, açığa çıkarmak, şekillendirmekte olduğu gerçekliği ondan kurtarmak ve kendi içeriği doğrultusunda onun karşısına dikmek sınıf mücadelesinin, özel anlamda çizgi mücadelesinin temel bir biçimidir. Bunun sürekliliği ve başarısı gerçekliği kavrama kapasitemizle hiç kuşkusuz ilintilidir; bununla birlikte gerçekliği kavramak doğuştan edinilmiş bir yetenek değildir veya bir kere sahip olduğumuzda daha da yitiremeyeceğimiz bir şey değildir, bu kapasite çabayla, incelemeyle, mücadele ile ortaya çıkan bir şeydir. Dolayısıyla tasfiyecilikle, reformist-revizyonist anlayışlarla mücadele bir kez daha sürecin özgünlüğünü de içinde barındırarak ihmal edilemez güncel bir görev haline geliyor.
Bu görevi yerine getirirken üzerinde şekilleneceğimiz gerçeklik sürecin öne çıkardığı devrimciliğin önemi ve tasfiyecilik tehlikesinin boyutudur. En nihayetinde gıdasını Marksizm’in özünü çürütme hedefinden alan tasfiyeciliğin kitleler üzerindeki etkisini kırma mücadelesi komünist devrimcilerin temel görevidir.
27 Ocak tarihli, Mehmet Güneş imzalı Komün Dergi’de yayımlanan “SMF’li Dostlarımıza; Devlet Savunucularıyla Nereye?” başlıklı yazı sonrası, 11 Şubat’ta Gazete Patika’da yayımlanan ve ertesi gün TKP uyarısıyla, özeleştiri içermeyen bir şekilde siteden kaldırılan “M. Güneş’in ‘SMF’li Dostlarımıza; Devlet Savunucularıyla Nereye?’ Sorusuna Cevaben” yazısı içerik kadar üslup bakımından bu temelde ele alınıp değerlendirilecek bir içeriğe sahiptir. Ancak bu tarzın SMF’ye özgü olmadığı, devrimci hareket içindeki güçlü etkisiyle tasfiyeci-oportünist anlayışın etkisiyle genel bir sorun olduğunu belirtmek gerekir.
Mehmet Güneş’in “SMF’li dostlara” yönelik eleştirisi aslında şaşılası, beklenmedik bir eleştiri değildi. Söz konusu dostların bu tür veya içerikteki eleştirileri birçok yerden aldığı konusunda güçlü tahminlere sahip olmak için yaşamının bir aralığını devrimci hareket içinde, İbrahimci çizgiye temas etmiş olmakla geçirmek yeterlidir. Çünkü SMF çok uzun bir zamandır devrimci hareketin, özel olarak da İbrahimci çizginin temel yaklaşımlarını, ilkelerini, tezlerini inkâr eden, bunu sadece pratikte değil sözde de gerçekleştiren bir tutuma sahiptir. M. Güneş bu “sapma”yı en ileri noktasında keşfetmiş ve eleştirme, hatta uyarma ihtiyacı hissetmiştir sadece. “Bir dostunuz olarak, yaptığınızın düne kadar savuduklarınızla, İbrahimci çizgiyle çeliştiğini hatırlatmak istiyorum” demiştir. SMF ise freni çoktan boşalmış bir kamyon gibi “eleştirilere cevap” diyerek “kıskançlara özeleştiri vermem” demeye getirmiştir! Özeleştiriye açık veya hazır olmadığını ve olamayacağını, iş öze dair bir noktaya geldiğinde en kısa yoldan “kendi güzelliğine” sarılacağını bir kez daha göstermiştir…
Tasfiyeciliğin en önemli etkisi kitle hareketini ya da herhangi bir devrimci hareketi devrim iddiasından uzaklaştırarak onu parçaya ve bu parçaya göre konumlanan bir tutuma(!) indirgemesidir, parçadaki hareketin amacını bütüne egemen kılmasıdır. Mücadelenin bütününü ifade eden devrim iddiasından uzaklaşmak, olaylara, olgulara tek yanlı, sübjektif yaklaşımı beslemektedir. Bu temel üzerinden şekillenen polemiklerde amaç gerçeği aramak değil, verimsiz bir haklı çıkma kaygısı olmaktadır. Gerçeği aramaya, ona yön vermeye ve değiştirmeye odaklanmayan her tartışma devrimci nitelikten yoksun bir hale bürünür. Devrimci polemiğin amacı doğru yolu bulma iddiası olmalıdır. Ancak ana hedef bulanık ise doğru yolu bulmaya odaklanmak yerine kendini yaşamaya, kendini dayatmaya, olduğundan farklı göstermeye bürünen bir içerik ortaya çıkar. Bu durum devrimci mütevazılığı silikleştiren, kendini olduğundan farklı gösteren, “küçük dağları ben yarattım” havasına bürünen altı boş iddiaların ispatlanmaya çalışıldığı tartışmalara neden olmaktadır. Bu içerikteki her sübjektif değerlendirme ve yaklaşım benmerkezciliği güçlendirmekte ve tartışma, mücadele ve polemiklerin bu eksende şekillenmesine zemin sunmaktadır. Gerçeği olgularda aramayan bir yaklaşımla “kendini siyasetin parlayan yıldızı” olarak görme halinin sıklıkla karşımıza çıkmasının, herhangi bir eleştiriyi “pratik başarı”ları hazmedememenin ürünü olarak karşılamanın ana halkası bu olmaktadır.
Tasfiyeciliğin genel olarak devrimci hareket içerisinde teorik niteliğe vurduğu darbeler de göz önünde bulundurulduğunda içerik, devrimci üslup ve tarzdan yoksun bir biçime de yol açar.
Marksizm’in devrimci özünden yoksun, sürekli devrimci fikirler üreten dinamiklerin, temel kavramların, yaklaşımının bozulması, tasfiyeciliğin devrimci hareket içindeki etkisini gözler önüne sermektedir. Devrimci üslubun aşındığı polemiklerde amaç gerçekle uğraşmak değil, gücünü bilimden almayan bir anlayışın karşısındakini yıldırma hamleleri olmaktadır. Oysa devrimci polemikler, yürütenlerce bilimi esas alarak gerçekleştirilmek ve iknaya dayandırılmakla yükümlüdür. “Gerçek yıldırıcı bir tutum takınmaz, tam tersine, konuşması ve davranışı dürüsttür, içtendir.” Polemikleri Mao yoldaşın belirlemesindeki dürüstlüğü, içtenliği yakalayarak, gerçeğe odaklanarak yürütmenin temel noktası devrimci iddianın boyutudur. Oysa tasfiyecilik bu iddiayı aşındıran bir etkiye sahip olduğundandır ki sahip olduğu tasfiyeci anlayış ve çizgiyle polemiğe oturanların bu içtenliği ve dürüstlüğü yakalaması zor olmaktadır.
Devrimci politik özne olarak var olmak sadece egemen sınıfların iktidarını hedeflemekle sınırlı bir içerikte değildir. Aynı zamanda onun ideolojik saldırılarını göğüsleyerek alt etmek de en temel görevlerimizdendir. Bu anlamda konu özgülünde tartıştığımız polemiklere yön veren, devrimci hareket içinde burjuvazinin ideolojik anlayışlarından etkilenen tasfiyeci anlayışlarla mücadele de vazgeçilmez görevlerimizden olmaktadır. Tasfiyeci çizgi gerçeğe yabancılaştığı oranda kitlelerin bilincini bulandıran bir devrimciliği yaratmaktadır. Kitlelerin bilincini bulandıran, onları kendi bağımsız eyleminden uzaklaştıran her türlü anlayışla mücadele etmek için pratiğimizi Marksizm’in özüne daha sıkı sarılarak güçlendirmeliyiz. Hedefimiz devrimin gerçekleşmesi için kitlelerin örgütlenmesi, harekete geçirilmesi ve savaştırılmasıdır. Okumuz sisteme yönelmiştir. Hedefi vurması için itki gücü MLM ideolojisidir. Bu mücadele içinde sistemi alt etme yükümlülüğü olan devrimcilik, tasfiyeciliği de alt ederek gelişecek, büyüyecek ve zafer kazanacaktır.