Eleştiri ve özeleştiri mekanizması komünist hareketin öğrenme eyleminin temelidir. Öğrenme eyleminin temeli olarak eleştiri ve özeleştiri tüm pratik süreçlere açıktır veya açık olmalıdır. Yani kendi pratiğimiz kadar dışımızdaki pratik de eleştiri özeleştiri mekanizmasına dahildir. Özeleştiri yaparken kendi pratiğimizi, eleştirirken ise dışımızdaki pratiği konu ederiz. Her iki durumda da amaç öğrenmek, bilgimizi geliştirmek, daha güçlü ve doğru pratiklerin önünü açmaktır. Böyle olmakla beraber eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının kullanılmasında sıklıkla sorunlar yaşandığını görüyoruz. Eleştirilmenin, aynı derecede özeleştirinin de öğrenmekten çok geri düşmenin, zaaflı ya da ayıplı olmanın göstergesi olarak değerlendirildiğine tanık oluyoruz. Eleştiri ve özeleştirinin küçümsendiği, önemsizleştiği bir yerde gelişme olanaksızlaşır, burjuvalaşma eğilimi güçlenir, hatalar büyüyerek tekrarlanır; hatta akıl almaz türden hataların da önü açılır. Eğer bu düzeyde sorunlu bir sürece girmek istemiyorsak hataları ayırt edip düzelterek ilerlemek zorundayız. Özellikle de gelişmek istiyorsak eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının tüm zayıf veya paslanmış kısımlarını temizlemeli ve bunda ısrarlı olmalıyız. Kullanılmayan her alet paslanır; eleştiri ve özeleştiri mekanizması için de aynı şey geçerlidir. Bu mekanizmayı ne derecede işlettiğimizi veya bu konu gündeme geldiğinde nasıl davrandığımızı gözden geçirmek, olası paslanmaları gidermek gerekir.
Mao Zedung bize farklı çelişmelerin farklı yöntemlerle çözüleceğini söyler. Bu tezin bize öğrettiği şey her çelişmenin özgün olduğudur; dolayısıyla her çelişkinin özel olarak incelenebileceği ve çelişkilerin çözüm yollarının ancak bu yolla keşfedilebileceğidir. Komünist partisinin, dolayısıyla toplumsal devrimci çalışmaların, bu çalışmaları yapanların da özgün yapıları ve gelişme süreçleri vardır; bu anlamda partinin de her bir insanımızın da “kendi çelişkisi” vardır. Eleştiri ve özeleştiri bütün bu çelişkilerin doğru yönde gelişimini amaçlayan bir çelişkileri çözme yöntemidir. Halk içindeki çelişmeler için de bu mekanizma geçerlidir.
Eleştiri ve özeleştirinin çelişmeleri çözme yöntemi olmaktan çok yıldırma, geriletme, gözden düşürme gibi sonuçlar üretmesi bu yöntemin esas olarak doğru kavranmadığını gösterir. Eğer bir çelişki çözülmüyor, dolayısıyla öğrenme, ders çıkarma ve daha iyisini başarma olanağı oluşmuyorsa orada eleştiri ya da özeleştirinin amacı yerine gelmiyor demektir. Bu sonuçlarla karşılaşmamız bizi eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını incelemeye yönlendirmelidir.
Yaptığımız değerlendirmelerde yakın geçmişte çok önemli politik hatalar yapıldığının altı çizildi; birçok konuda ciddi sapmalar yaşandı ve bunlar “bizim” de içinde olduğumuz sürecin hataları, sapmaları olarak yaşam buldu. Kuşkusuz sorumluluklar her birey veya alan için farklı farklıdır. Bununla beraber aynı sürecin parçaları olarak bu hatalar karşısında ne öğrendiğimiz ve ne tür dersler çıkardığımız konusunda ortak bir sürecimiz var; bu nedenle eleştiri ve özeleştirimizin ürünü olan sonuçlar konusunda ortak bir sürecimiz olmalıdır. Aynı sonuçları görmüş, yaşamış ve bunlardan aynı şeyleri öğrenmiş olmamız gerekir. Bu nedenle sürecimizin sonuçları hakkında kendimizi değerlendirmemiz ve bunları tartışmamız faydalı olacaktır. Hatalarımızdan en önemlilerini ayırt edip üzerinde durmakla işe başlayabiliriz.
Eleştiri ve özeleştiriye açık olmak ve bunu kapalı kapılar ardında değil olabildiğince açıktan yapmak hatalarımızın önünü almak bakımından belirleyici önemdedir. Lenin bir komünist partisinin ayırt edici özelliklerinden birinin eleştiri ve özeleştiri konusundaki içtenliği olduğunu söyler. Çünkü bu, hatalardan ders çıkarmak, hataları tekrarlamamak konusunda bir güvencedir. Yakın geçmişte yaptığımız yanlışlardan birisi belirleyici önemdeki hatalar karşısında açık eleştiri ve özeleştiri yapmakta gösterdiğimiz basiretsizliktir. İçeride ne olup bittiği elbette öncelikle içeride olanları ilgilendirir ve esas çözüm gücü de içeride oluşan irade olmalıdır. Bununla birlikte kitleye karşı yapılan hatalar başta olmak üzere politik hataların açık eleştirisi ve özeleştirisi içeridekiler kadar onları izleyenleri, onlardan beklentileri olanları da ilgilendirir, ilgilendirmelidir. Kitleye karşı kibirli tavırlar sergilemek, eleştirilere kapalı olup bunun olanaklarını sürekli olarak bertaraf etmek, onlarla iş yapmak yerine onlardan “iş yapmaları”nı beklemek, sorumluluklarını kitleye yükleyip olumsuz sonuçlarda onları suçlamak belli bir dönemin dikkat çekici ve özellikle yıpratıcı davranışı oldu. Halen bu davranışların olumsuz sonuçları ile karşılaşıyor olmamız eleştiri ve özeleştirideki yetmezlikle ilişkilendirilip değerlendirilmelidir. Kitleye karşı kibirli yaklaşımların komünist partisinde hiçbir karşılığı olmamalıdır ve bu düzeydeki bir hatanın belli bir alanda süreklilik göstermesi hatanın kolektif özeliğine işaret eder. Kendini kitleye kapatan ve kitleye karşı sorumluğunu onların “sorumsuzluğu” ile bertaraf eden bir anlayışın komünist partisinde yeri olmamalıdır. Eleştiri ve özeleştiri bu türden hatalar karşısında açıktan ve en güçlü biçimde kullanılmak zorundadır. Bu zorunluluk işlemiyorsa eğer söz konusu davranışın daha derinlerde ve daha içerilerde olduğu hakkında kuşkusuz olmak gerekir; dolayısıyla tepkiyi en derine, en içeriye doğru yönlendirmeye ihtiyaç duyulmalıdır. Geçmişteki bu olumsuz davranış biçimi karşısındaki duruşumuzu sorgulamaya devam etmeliyiz.
Eleştiriye kapalılık eleştirilere yanıt vermemek biçiminde de gerçekleşir. Eleştirilerin dile gelmesini engellemek, eleştiri olanaklarını bertaraf etmek kitleye karşı katlanamayacağımız bir sorumsuzluk, bu anlamda kitleye karşı kibirli bir davranışken eleştiriye kapalılık da aynı davranışın başka bir düzeyde devam etmesidir. Aldığımız veya “maruz kaldığımız” bir eleştiriye açık ve doyurucu bir yanıt vermediğimizde yaptığımız işin sorumluluğunu taşımamış oluruz. Yaptığımız her işin her zaman sonuçları olur. Bu sonuçlar yaptığımız işin niteliğini ele verir. İyi işlerin esas olarak iyi sonuçları olur; bunları ayırt edip gösterebilir ve yayabiliriz. İşlerimizin sonuçlarıyla yüzleşmekte zorlanıyorsak eğer, bu anlamda eleştirilere yanıt vermekten uzak duruyorsak bu yaptığımız işin sorumluluğunu taşımadığımızı veya taşıyamadığımızı ispatlar. İş ile sonuç arasındaki diyalektik ilişki bize bunların birbiriyle bağlı olduğunu öğretir. Sonuçlarını önemsemediğimiz, bu anlamda eleştiri konusu olduğunda incelemediğimiz ve hesabını vermekten uzak durduğumuz işler sonuçlarıyla beraber vardırlar.
“Bir insan sadece amaçtan hareket eder ve davranışlarının ne sonuç doğuracağını araştırmazsa, o insan sadece reçeteler yazan ve yazdığı reçeteler yüzünden kaç hastasının öldüğüne aldırış etmeyen bir hekime benzer. Ya da sadece bildiriler yayınlayan ama bunların uygulanıp uygulanmadığına aldırmayan bir siyasi parti düşünelim. Peki, bu doğru bir tavır mıdır? Burada iyi niyetten söz edilebilir mi? Kuşkusuz, sonuçlar daha önceden hesaba katılmış olsa bile hatalar yapılabilir. Ama bir kimse, gerçekler sonucun kötü olduğunu ispatladıktan sonra da bildiğini okumaya devam ederse iyi niyetten söz edilebilir mi? Bir partiyi ya da hekimi değerlendirirken pratiğe yani sonuca bakmalıyız.” (Mao Zedung)
Sonuçlar önemlidir ve her eleştirinin doğruluğu hakkında bize doğruya en yakın bilgiyi verir. Yaptığımız işlerin hesap etmediğimiz sonuçlarından da sorumlu olduğumuz, eleştirilerin bize bunları gösterebileceğini de bilmeliyiz. Mao Zedung’un belirttiği gibi sadece iş öncesinde belirmiş amaca göre düşünürsek, sonuçları göz ardı edersek öğrenme eylemini tamamlamamış, gelişmeye kendimizi kapatmış oluruz.
Mao Zedung “iyi niyet” hakkında da bir yargıda bulunuyor bu cümlelerinde. Yaptığı işlerin sonuçlarıyla ilgilenmeyenlerin iyi niyetini tartışmak gayet anlaşılırdır. Elbette “iyi niyet” yaptığımız işin hesap edemediğimiz sonuçlarıyla karşılaştığımızda esas olarak konu dışı olmalıdır. Ne var ki eleştiri karşısındaki duruşumuzu tartıştığımızda niyet de konuya dahil edilmelidir. Eleştirilere karşı tutumumuz niyetimizi ele verir. Yaptığı işlerin sonuçlarını omuzlamaktan uzak bir davranışın iyi niyet içermediği tartışmasız olmalıdır. Sonuçlar amacın ötesinde sonuçlar olduğunda yaptığımız işin içeriğini doğru değerlendirmemiş ya da o işe katılırken yeterince düşünmemişiz demektir. Bazen öyle işler yapmak zorunda kalırız ki sonuçları bizim için can sıkıcı olur. Bu durumda da eleştirileri dinlemek ve özeleştiri yapmak düşünce yöntemimizi, kavrayışımızı geliştirmemize yol açar. Böylesi durumlarda “eleştirilerin niyeti”ni önemsemeyip sonuçlar karşısında sorumluluk göstermek ve “kendini geliştirme”ye olanak verecek özeleştiriyi temel almak doğru olacaktır. Bu bizim özeleştiri anlayışımızın gücünü veya özeleştiriye verdiğimiz ayırt edici önemi gösterecektir.
Temel teorik meselelerde hatalar yapmak komünist partilerin tarihinde her zaman büyük gerilemelere, zayıflamalara yol açmıştır. Bu meselelerde yapılan hataların oluşum ve gelişiminde her birimizin “özgün” duruşu veya yaklaşımları olduğu şüphesizdir. Sorumluluklar aynılaştırılamaz; ama kendi özgün gelişimimizde bu hataların sonuçları her birimiz için eşsiz değerdedir. Çünkü her birimiz temel teorik meselelerde öğrenmek ve gelişmek sorumluluğu taşırız. Çünkü kendini geliştirmek her birimizin esas amacıdır. Bu nedenle temel teorik meselelerde yapılan hataların öğreticiliği konusunda her birimiz diğerinden daha fazla açık olmak, bu anlamda özeleştiri yapmak isteğinde, yaklaşımında olmalıyız. Bu hataların neler olduğu önemli derecede biliniyor ve eleştiriler sürdükçe, tartışıldıkça, üzerinde duruldukça bunların içeriği hakkında daha fazla şey öğreneceğimiz kuşkusuzdur. Tam da bu nedenle geçmiş sürecin değerlendirmesinde “özeleştiri” tavrını süreklileştirmek her birimiz için gereklidir ve özellikle önemlidir. Bu büyük hataların, sonuçta konuşulduğunda rahatlıkla mahkûm edilebilen MLM’ye aykırı görüş ve yapılanmaların kabul görmesinin her birimiz açısından öğretici olduğu, olacağı açıktır. Hem bu temel teorik meseleler üzerinde yeniden çalışmak hem de kendi davranışımızı, öğrenme yöntemimizi, düşünme tarzımızı elden geçirmenin gereksinim duyduğumuz büyük sıçrama için ne kadar önemli olduğu ortadadır. Üstelik bunun kolektif bir öğrenme süreci olması süreci daha da önemli ve değerli kılacaktır.
Hata yapan herkes için hatasını kavramak kolay bir süreç olmaz. Niyeti “hata yapmak” olmayan birinin hatası yanlış veya eksik bilgiye, dolayısıyla eksik veya hatalı düşünme yöntemlerine dayanır. Sübjektif düşünme yönteminin, çelişkilerin özgünlüğünü kavramaktan uzak yaklaşımın ürünü olduğunu bilmeliyiz. Dogmacılar konusunda Mao’nun söyledikleri bu gerçeğin altını çizer:
“Farklı çelişkileri çözmek için farklı yöntemler kullanmak ilkesi, Marksist Leninistlerin kesinlikle uymaları gereken bir ilkedir. Dogmacılar bu ilkeye uymazlar; farklı türden devrimlerde koşulların da farklı olduğunu, bu nedenle farklı çelişmeleri çözmek için farklı yöntemler kullanmak gerektiğini kavramazlar. Tam tersine her zaman değişmez sandıkları bir formül benimser ve onu gelişigüzel bir biçimde her yerde uygularlar. Bu da devrimin yenilgilere uğramasına yol açar ya da daha önceden iyi yapılmış bir işi berbat eder.”
“Değişmez sanılan formüllerin gelişigüzel uygulanması” pratiğinin temel sorunu incelemeye, dolayısıyla diyalektik materyalizme dayanmamasıdır. Komünistler doğru fikirlerin pratikten; ama her türden pratiğin doğru incelemesinden çıktığını bilirler. Sadece “kendi doğruları”ndan hareket eden birinin öğrenebileceği tek şey “kendi doğruları”dır; bu da demektir ki böyle düşünen biri kendi bildiğini esas olarak geliştiremez, değiştiremez. Bildiğini tekrarlayan birinin daima aynı veya benzer yanlışları yaptığını hepimiz görmüşüzdür. Devrimci harekette de tanık olduğumuz bu pratiğin bizim pratiğimizde yeri olmamalıdır. Kitleye, dolayısıyla devrim sürecine karşı hata yapmak istemiyorsak “kendi doğrularımızı” pratik içinde sınamaktan, gerektiğinde yenilemekten ve değiştirmekten çekinmemeliyiz. Bunu komünist partisi düzeyinde yapmak başka bir şeydir, bireysel düzeyde yapmak başka bir şeydir. Geçmiş yakın süreçte bu doğru tez de kullanılarak komünist partisinin temel teorik tezlerinin reddedildiğini gördük. Bunun yapanların “kendi doğruları”na karşı hiç de böyle davranmadıklarını da gördük. Onca eleştiriye karşın sessizliği, onca sonuca karşın duyarsızlığı seçtiklerini gördük. Bu bizim için de ders olmalıdır. “Kendi doğruları”nı değişmez kabul edip dayatarak hareket edenlerin hiçbir şey öğretemedikleri gibi öğrenemediklerini de görmüş olduk. Bu büyük bir yanlıştır; kendimizdeki benzer yanlışlardan kurtulmak için bu süreçten de öğrenmeliyiz. Mao Zedung’un dikkat çektiği dogmacılığı kendi düşünme tarzında incelemek ve ayırt etmek özeleştirimizin de temel konularından bir olmalıdır.
Bir diğer “eleştiri ve özeleştiride yanlış” da yıldırıcı tutumlardır.
“Zaman zaman hata yapmış yoldaşlara karşı geçmişte “amansız mücadele” ve “acımasız darbeler”i hararetle savunmuş olan yoldaşların böyle yapmalarının nedeni, ele aldıkları kişileri tahlil edememeleri ve onları yıldırmaya çalışan bir tutum takınmalarıydı… Ele aldığınız kim olursa olsun, bu yöntem işe yaramaz. Yıldırma taktiği düşman karşısında bütünüyle yararsızdır, kendi yoldaşlarımıza ise sadece zarar verir. Bu, sömürücü sınıfların ve lümpen proletaryanın alışkanlık haline getirdiği ama proletaryanın hiç işine yaramayan bir taktiktir. Proletaryanın en amansız ve en etkili silahı ciddi ve militan bir bilimsel tutumdur. Komünist Partisi, halkı yıldırarak değil Marksizm Leninizm gerçeğiyle, gerçeği olgularda arayarak, bilimle yaşar.”
Yıldırıcı tutumların temelinde eleştiri ve özeleştiri yoktur; “kendi doğruları”nı dayatmak, bu yolla kendi üstünlüğünü kabul ettirmek amacı vardır. Kuşkusuz bu iyi niyet içermeyen bir davranıştır. Ne var ki bununla baş etmenin yolu kesinlikle “iyi niyetli” olmakla olasıdır. İyi niyetten kastımız gerçekliğe uygun bilgiye dayanmak, çelişkileri çözme yolunda özgün olmayı başarmak ve çelişkileri çözmek için uğraşmaktır. Odağına süreci, dolayısıyla doğru fikirleri bulup geliştirmeyi değil söz konusu davranışları koyan bir pratik özeleştiri benimsemeyen pratiktir. Yıldırma pratiğine gene aynı pratikle yanıt veren bir pratiktir. Oysa Mao yoldaş bu pratiğin düşman karşısında da yararsız olduğunu belirtiyor. Bunun nedeni pratiğimizin bilimsel olma zorunluluğudur. Geliştirici olmayan, süreci kavramayı amaçlamayan, çelişkilerin çözümünü içermeyen bir pratiğin “bizim pratiğimiz” olamayacağı açık olmalıdır. Karşımızdakini “mahvetmek” için bizim yapacağımız tek şey bilimi uygulamaktır; çelişkileri çözmek ya da çözme yoluna sokmaktır. Sınıf tavrımızın özü budur. Bunun dışına çıkan pratik küçük burjuva pratiğidir, lümpen proletaryanın tavrıdır. Bu tavra karşı mücadele etmenin yolu bilimsel düşünmeyi başarmak, MLM’yi çözüm gücü olarak görmek ve ona yaslanmayı ilke haline getirmektir.
Kendimizi düzeltmekte yaslanacağımız şeyin ne olursa olsun MLM’nin öğrettiği eleştiri ve özeleştiri mekanizması olduğunu ısrarla vurgulamalıyız.
“Tek doğru tavır budur. Doğru tavrın ne olduğunu zamanla anlamak ve iyi bir şekilde kavramak, ancak böyle ciddi ve sorumlu bir uygulama süreci içeresinde mümkün olabilir. Eğer bir kimse uygulamada bu yolu tutmazsa, eğer böbürlenerek her şeyi çok iyi kavradığını iddia ederse, o kimse aslında hiçbir şey kavramamış demektir.”
Eleştiri ve özeleştiri konusunda Mao yoldaşın bu uyarısını dikkate alalım. Çünkü kavramamız gereken “çelişkilerimiz” var ve bunları öğrenmeliyiz. Öğrenmeye açık olmamız öğrenmemizin temel koşuludur. Eleştirisini ve özeleştirisini MLM bir içerikte yapan, dolayısıyla kitleye karşı da açık ve dürüst bir tutum içinde olanlar için öğrenmek gerçeği devrimci tarzda öğrenmek anlamına gelir. Marksizme inanmak gerçeğin devrimci tarzda öğrenilebileceğine inanmaktır aslında. Çünkü Marksizm bize bilimin teorisini sunar, onun sunduğu teori gerçeğin bilgisine erişmeyi amaçlar.
“Marksizm, fizikteki atom ve elektron teorilerini içerdiği halde nasıl onların yerini tutamazsa aynı şekilde sanat ve edebiyattaki yaratıcılığın gerçekçiliğini de içerir ama onun yerini tutamaz. Boş, kuru, dogmatik formüller gerçekten yaratıcılığı yok ederler; bununla da kalmaz, her şeyden önce Marksizmi yok ederler. Dogmatik ‘Marksizm’ Marksizm değildir. Marksizme aykırıdır. Peki öyleyse ‘Marksizm yaratıcılığı yok eder mi?’ Evet, eder. Feodal, burjuva, küçük burjuva, liberal, bireyci, nihilist, sanat için sanat anlayışını savunan, aristokrat, yozlaşmış ya da kötümser ve halk kitlelerine ve proletaryaya yabancı olan her türlü yaratıcılığı yok eder. Proleter yazar ve sanatçılar açısından baktığımızda, bu türden yaratıcılık yok edilmemeli midir? Bence edilmelidir, bütünüyle yok edilmelidir. Ve bunlar yok edilirken yeni bir şey inşa edilebilir.”
Eleştiri ve özeleştiri de kendimizdeki gerçeği keşfetmenin yoludur. Çelişkilerimiz onları kavradığımız ölçüde gelişmemizin temelidir. Onların varlığı kaçınılmazdır, gelişmemizin de kaçınılmaz olması bizim onları kavrayıp çözmemize bağlıdır. Dışımızdaki tüm düşmanla mücadelemizin başarısı da buradaki başarımızla ilgilidir. Bunu ihmal edenler düşmanı sürekli olarak içimize taşıyan ve büyüten bir pratiğin sahibi olurlar. Eleştirmek ve özeleştiri yapmak bu nedenle komünist olmanın temel ölçütlerinden biridir.
Egemen sınıflar içindeki çatışmaların bize öğrettiği şeylerden biri onların nasıl bir çaresizlik ve çözümsüzlük içinde olduğudur. Bunu neye dayandırıyoruz? Onların çelişkilerin çözümü yolunda hiçbir adım atamayacakları gerçeğine; onlar bu çelişkilerin sürgit olmasından yanadırlar, bu çelişkilerin sonuçlarından onlar memnundurlar, var olmaları da bunlar sayesindedir. Dolayısıyla egemenler için eleştiriye tamamen kapalı olmak, özeleştiri yapmamak doğal, kendiliğinden bir durumdur. Bu çaresizlikten, çözümsüzlükten ne derecede uzak olduğumuzu biz eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını en güçlü, en etkin ve en yoğun biçimde kullanarak gösteririz. Halkımızın bizden öğreneceği şey ilkin bu olmalıdır. Halkın güvenini kazanmak ilkin bu yolla olanaklıdır. Yakın geçmişin pratiğini gözden geçiren her yoldaş bunun ne kadar önemli bir nitelik olduğunu göreceklerdir. Şimdi MLM’nin bilimsel teorisini elden düşürmeden, en ileri seviyede eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını işletmek zorunda olduğumuzu kavramalıyız. Kaybettiğimiz her zaman yıldırıcı pratiklere yol vermek anlamına gelecektir.