[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Ocak ayının son haftası olan Parti ve Devrim Şehitlerini Anma Haftası’ndan, Sivas Katliamı’nın yaşandığı 2 Temmuz’a kadar “sembol günler” odaklı bir dizi kitlesel eylem gerçekleşti. İçeriğinden örgütlenmesine, gerçekleşme biçimine kadar farklı olsa da eylemler safları tanıma, düzenleme ve sağlamlaştırma koşulları yaratır. Bu eylemler, katılımcı birey ya da örgütleyici yapıları dolaysız biçimde ileriye taşımaz, sağlamlaştırmaz. Eyleme içkin kendiliğinden bir olumluluk veya olumsuzluktan söz edemeyiz. Eylemin birey ya da örgüt için esas olarak olumlu veya olumsuz olması, eyleme dair politikası, hedefleri ve hazırlıklarıyla ilgili bir sorundur. Eylem ve etkinlikle ilgili hazırlık, eyleme dair belirlenen politika ve hedefle uyumlu olmalıdır. Her eylemin hazırlık aşaması farklılıklar gösterir. Bu türden biçimsel farklılıklar dışında disiplini yerleştirmek ve geliştirmek, eylem yeteneğini yükseltmek, bireysel ve kolektif inisiyatifi geliştirmek, eylemde öne çıkan veya tereddütlü davrananları tanımak, örgütleme ve önderlik etme gerçekliği ve sorunlarını görmek gibi her eylem için geçerli örgütsel ve kadrosal hedefler olur. Politikanın ve hedeflerin olmadığı bir eylem “boş” bir eylemdir. Boştur çünkü niyetimiz ne olursa olsun amaçsızdır.
Politika ve hedef konusunda İbrahim’i ve popüler kimlik konusunu örnek verebiliriz: Kolektifimiz, örgütlediği veya katılımcısı olduğu tüm sembol günlerle ilgili “Kaypakkaya ve popüler kimlikten geri adım atılmayacak, bu mevzii her koşulda korunacak” demiş, bunu politika ve hedefleri arasına koymuştu. Mevzii korumak savunmada kalmak hali olmasına rağmen, kolektif bunu bir saldırı olarak da değerlendirmiş, kurulan barikatları aşma tarzını benimsemiştir. Büyüklük ölçeğine bakmaksızın her eylem için politika ve hedef belirlemek ve buna uygun bir hazırlık gerçekleştirmek, söz ve eylemin, teori ile pratiğin birleştirilmesidir. Doğru sonuçlar oluşturmaya ve doğru senteze ulaşmaya ancak buradan gidebiliriz. Diğer türlüsü keşmekeşlik, hengamedir. Örgütlediğimiz veya katılımcısı olduğumuz sembol gün etkinlikleri politika-hedef-hazırlık ve gerçekleştirme denklemi içerisinde olumlu ve olumsuzluklarımızla gerçekliğimizi ya da “bizi” yansıtmıştır. Doğru bir incelemeyle yani öznelciliğin mümkün olduğunca az bulaştığı bir nesnellikle incelediğimizde gelecek eylemler için değerli sonuçlar elde edilecektir.
Böylesi toplam bir değerlendirmeden bağımsız olarak gözlemlediğimiz ve gelecek eylemler için sorun olarak gördüğümüz sekterlik konusunu özellikle önemsememiz gerektiğini vurgulayalım. Sekterlik veya sekterizm dünya KP’ler tarihinde yaygın olarak rastlanan, yıkıcı sonuçları olan düşünce ve davranış biçimidir. Bu kavram yaygın olarak en sınırlı karşılığı olan “katı, hoşgörüsüz olma durumu” olarak biliniyor ve “ilkeli olmakla” karıştırıldığı için açık ya da gizli biçimde olumlanmaktadır da. Oysa sekterlik içerdiği parçacılık, bütünü yadsımacılık ve bağnazlık gibi özellikleriyle KP içerisinde ve dışında birliğe, bir olmaya kapalılık, karşıtlıktır. Bütünden ve bütünün çıkarlarından bakmaz, parçacıdır. Bu özelliğini Mao “bağımsız olma, bakma” diye ifadelendirmiştir. Yani bulunduğu alanı, sorumluluk yaptığı bölgeyi merkeze koyarak hareket eder, oranın ihtiyaç ve çıkarlarını temel alır ve bu yönüyle partiyle karşı karşıya gelir. Şeyleri çelişkisi içerisinde ve esas olan üzerinden tanımlamaz dolayısıyla ilişkilenmez de. Örneğin Mao’nun “yüzde 70, yüzde 30” biçimindeki ele alışına yabancıdır. Yani “bir komünisti yüzde 30 hataları değil yüzde 70 doğruları belirler” bakış açısından uzaktır. Bu uzaklık sınıflar arası ilişkiye de yansır.
Dolayısıyla strateji sorunlarında büyük hatalar yapar. Dost-düşman ayrımında başarısız olur. Karşı cepheyi genişletir, dostları azaltır, kendini yalnızlaştırır. Onun yadsımacılığı, retciliği gücünü parçacı olmaktan alır veya retçi yönü parçacılığını büyütür. Sekter düşünce veya sekter kişi kendinden menkul olma durumudur. Her şeyin kendi kafasındaki “doğrular” gibi olduğunu düşünür, daha doğrusu böyle olduğuna inanır. Bu nedenle kendi doğruları dışındaki düşüncelere kapalıdır. Özeleştiriye kapalılık buradan, bu bağnaz durumdan gelir. Örgütleyicisi olduğumuz kimi sembol gün etkinlerinde işin örgütlenmesi, katılım sırasında tavır, kimi teknik aksamalar gibi yaşanan bazı eksiklikler hakkında, sekter tutum sorunu değil kişileri tartışmış, kişileri oradaki durumuyla özdeşleştirip geçmişini, birikimi yok saymıştır. Sekter düşüncede hatalı olana yaşam hakkı yoktur, hata yapan yoldaşlara yardım etmek yoktur.
Daha vahimi var, Mao şöyle anlatıyor: “… hata yapan yoldaşlara doğru ve bir temele dayanan eleştiriler yöneltmek ve hatta onlara karşı gerekli mücadeleyi vermek normaldir; bu, onların hatalarını düzeltmelerine yardım eder. Onlara yardım etmeyi reddetmek ve daha kötüsü hatalarından sevinç duymak sekterliktir.” (Seçme Eserler, Cilt 5) Sekter anlayışın alt edilmesi, yerine eleştiri-birlik-eleştiri ilkesine uygun bir anlayış ve davranışın hâkim kılınması felsefe üzerine çalışmak, diyalektik ve tarihsel materyalizmi kavramaya yönelmekle olasıdır. Buradan bir ilerleme sağlanmadığı sürece sekterlik parçalayıcı, yalnızlaştırıcı, yıkıcı olmaya devam edecektir. Sekter düşünce ve tarza karşı mücadele bütün yoldaşların görevidir. Bu düşünce tarzı, hep reddeden ve her şeyde olumsuzu temel alan, kopuşturan bir çizgide olması nedeniyle küçük burjuva kesimlerden genelde ilgi görmüş, saflarına yandaş kazanabilmiştir.
Biraz yakından bakıldığında hoşnutsuzları yakaladığı, kavradığı görülecektir. Kişilerle, hatta örgütle çatışmalı olanlar için bu düşünme tarzının cezbedici olduğu açıktır. Mao sekter düşünce ve davranışları (öznelcilik ve basmakalıp yazılarla birlikte) “boykot edin” çağrısında bulunmuştu. “Nasıl ki Japon ürünlerini boykot ediyoruz, ona hizmet eden bu tarzları da boykot edelim.” diyordu. Sekterliğin, diğer yanlış düşünce ve davranışlar gibi mücadeleyle gerileyeceğini akıldan çıkartmadan hareket etmeliyiz. Buradaki amacın hastalığı tedavi etmek olduğu unutulmamalıdır. Lenin’den bir örnek tutumla devam edelim: Lenin Rusya’ya döndüğünde “Önündeki ivedi görev Bolşeviklere yeniden yön vermek ve onları kitle hareketi ile özellikle de St. Petersburg Sovyeti ile ilgili yarı sekter duruşlarından vazgeçirmekti. Ona göre bu ikincisi, hayata geçirilmesi ancak 1917’de mümkün olacak olan ‘geçici devrimci hükümetin’ embriyosu olarak görülmeliydi.” Diğer Bolşevik üyeler ve önderler St. Petersburg Sovyeti’ne karşı neden mesafeliydi, Lenin, onları ikna etmeyi neden “ivedi” bir görev olarak almıştı? Çünkü St. Petersburg Sovyeti’nin başında Troçki vardı. Troçki 1903 yılından beri Bolşeviklere muhalifti. Diğer Bolşevik önderler Troçki nedeniyle St. Petersburg Sovyeti’yle birleşme çizgisini izlemiyordu. Bu tutum “yarı sekter çizgiye” denk düşüyordu. Lenin bütünün çıkarları üzerinden bakıyordu, diğer Sovyetleri, bu arada St. Petersburg Sovyeti’ni de Partinin etrafında birleştirmek, iktidarın burjuvazinin elinde kalması gibi bir eğilimi geriletip, geçici devrim hükümetiyle iktidarı ele geçirmeyi esas alıyordu. Kitleler ne yapacağını ne yöne gideceğini bilmez bir halde devinip duruyor. Kitlenin gerçekliğine vakıf olmak demek, farklı kesimleri içerdiği için bu toplumsal kesimlerin sorunlarını, çıkarlarının nerede ve nasıl çiğnendiğini incelemek, kavramak demektir.
Devrimimiz, devrimimizin halk kesimlerinin her bir tabakası için sunduğu çözümlerin kavranarak, bugüne uyarlanması gerekiyor. Bunu yapmamız halinde halkı birleştirmeye doğru gidebiliriz. Kapalı kapıcılık üreten ve hatta bunun kendisi olan sekterlik kendi küçük ekibi dışında halkı birleştirmede tabii ki başarılı olamaz. Kitlelerle sıkı bağlar kurmak, kitlelerden kopmamak için kolektifimiz çeşitli kitle eylem ve etkinlikleri düzenliyor veya bunları gündemine alıyor. Bu eylem ve etkinliklerin başarılı sonuçlar üretmesi diğer şeylerin yanında sekterlikten uzak bir çalışma tarzını gerektirir, Mao’nun aktardığı gibi “Gelecekteki hataları önlemek için geçmişteki hatalardan ders çıkartmalıyız.” Birçok hata yaptık, yapacağız bunlar eğer doğru incelenir ve ders çıkarılırsa yolumuz aydınlanacaktır. Sekterlik, sekter tarz bizi hataya götüren bir anlayıştır. Militanlarımız bunu iyi görmeli ve kavramalı, bu tarzdan kopma çabasına yanıt vermelidir.