[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Hayat pahalılığı ve temel ihtiyaçlara yapılan astronomik zamlar halkın değişmeyen gündemi olmaya devam ediyor. Yoksulluğun ve sefaletin gövdesi, işsizlerle, geçinemeyenlerle, çöpten beslenenlerle, canıyla pazarlığa girişenlerle her gün daha da genişliyor. Yaşam ve geçimin tablosu buyken arka arkaya yapılan zamlar halkın belini büküyor. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir misali yeni yıl da halka zamdan ve pahalılıktan başka bir şey getirmedi. Burjuva feodal düzenin sahipleri A’dan, Z’ye akla gelecek her şeye zam yaparak, fiyatları “uçurdu”! Ocak ayı itibariyle doğalgaz, akaryakıt gibi kalemlerde gündeme gelen zamların yanında elektrik faturalarına yansıyacak kademeli soygun tarifesi, ganimeti bölüşecekler arasında dahi “şaşkınlığa” yol açtı.
Aralık ayının sonunda (25 Aralık) Enerji Piyasası Kanununa “abone grupları için elektrik enerjisi tüketim miktarına göre farklılık” getirilmesi eklenerek “kademeli elektrik tarifesi” olarak bilinen soygun resmileştirildi. Bundan böyle faturalar kademeli tarife uygulamasına göre fiyatlandırılacaktır. EÜAŞ’ın (Elektrik Üretim Anonim Şirketi) şirketlere sattığı 1 kWh elektriğin toptan fiyatı 23.76 kuruştan 31.86 kuruşa çıkarılmış, şirketler, bu elektriği sanayiye yüzde 129 zamla 175,7 kuruşa, ticarethanelere yüzde 125 zamla 273,95 kuruşa satmaya başlamıştır. Mesken abonelerine ise aylık 150 (kWh) kadar olan tüketim bedeli yüzde 50 zamla, 1.37 TL/ kWh, aylık tüketimlerin 150 kWh’i aşan kısmı için ise yüzde 125 zam ile 2.06 TL/ kWh olarak fiyatlandırılmıştır. Oysa dört kişilik bir ailenin aylık ortalama elektrik kullanımı 230 kWh saatten az değildir. Elektrik Dağıtım Şirketlerinin elektrik sayaçlarını okumaya geç başlayacağı ise bir sır değil. İhtiyaç fazlası elektrik kullanılmasa bile 150 kWh saatinin rahatlıkla aşılacağı ortadayken halkın büyük çoğunluğunun zamlı tarifelerle faturalarla karşılaşması kaçınılmazdır.
Kademeli tarife kâğıt üzerinde yaratılmaya çalışılan illüzyondan başka bir şey değildir. Zamlarda dahil, işsizlik, enflasyon vb. oranlarının az gösterilerek halkın aldatılmaya çalışılması artık bir devlet geleneğidir. Bu sefer gerçekleri perdelemeye TÜİK değil EPDK soyunmuştur. EPDK, kademeli tarifeyle dar gelirlilerin korunacağı, enerji kullanımında tasarruf ve verimliliğin artacağı yalanını dolaşıma sokmuştur. Sözde az elektrik kullanandan “az”, çok elektrik kullanandan “çok” ücret alınacağı yaygın söylem haline getirilerek “dar gelirlilere” düşük zam yapıldığı duygusu yaşatılmak istenmiştir. Ancak kademeli tarife, soygunun çapını perdelemeye dahi yetmemiştir. Kademeli tarifeyle halka, düşük zam yapıldığı hissiyatı değil elinde avucunda olan ne varsa çalındığı duygusudur yaşatılmıştır. Zamların gece yarısı yapılması bu duyguyu yaşatmaya yetmektedir. Gerçek olan halkımızın sabaha zamlarla, yoksullaşmış olarak uyanmasıdır. Halkın alın teri; geçinmeye bir türlü yetmeyen emeği inşaat ve enerji şirketlerinin kasasına akmaktadır.
Elektrik zammının arkasında EPDK’nın açıkladığı gibi küresel enerji piyasası ve döviz kurlarında yaşanan artış olduğunu söylemek inandırıcı değildir. Elektrik üretiminin kabaca yüzde 20’sinin kamu, yüzde 80’nin enerji şirketleri tarafından üretildiği ülkemizde ucuz elektrik tüketmek hayal gibidir. EPDK’dan önce benzer yalanlara hep başvurulmuştu. Elektrik hizmetlerinin özelleştirmelerle neredeyse tamamının özel şirketlere devredildiği dönemde Maliye Bakanı olan Mehmet Şimşek, ülkenin “uzun yıllar zarar eden, kayıp kaçak ve tahsilat problemleriyle uğraşan, sürekli devlet bütçesine yük olan” sistemden kurtulduğunu müjdelemişti. Yetmemiş, hizmet kalitesinin artacağını halkın ucuza elektrik tüketeceğini vadetmişti. Ay başı gelen yüksek faturalar söylenen yalanların ömrünü kısaltmıştı. Bugün de halkın yönelttiği temel sorulardan birisi döviz kurlarının düşmesine rağmen arka arkaya yapılan zamların neden geriye çekilmediğidir. Döviz kurlarını sözde düşürmekle övünenlerin zamları geri çekmekle niye ilgilenmediğidir. İlgilendikleri tek şey halkın zam ve hayat pahalılığı altında ezilmesi değil karlarına kar katmak, keslerini doldurmak, şirketlerini palazlandırmaktır. Sömürünün örgütlenmesinden başka bir meşguliyetleri yoktur.
Halkın boğuştuğu sorunlara her gün yenilerinin eklenmesi kaçınılmazdır. Ödenemeyecek tutardaki faturalar milyonlarca konut abonesinin, on binlerce küçük işyeri sahibinin yani halkın büyük çoğunluğunun ortak yakıcı sorunu olmaya başlayacaktır. Borçlu faturalar nedeniyle karanlıkta kalanların, mum ışığında yaşamaya başlayanların sayısı kaçınılmaz olarak artacaktır. Burjuva feodal düzende borçsuz bir yaşam, borç ödemeye adanmamış hiç kimse kalmayacaktır. Ancak kan emici düzen sahipleri için de her şeyin güllük gülistanlık gittiğini söylenemez. Halkın gelişen mücadelesi tüm hesapların bozulacağı yer olacaktır. İşsizliğe, yoksulluğa, sefalete, hayat pahalılığına, zamlara karşı halkın öfkesi büyüyecektir. Bu öfkenin sayaç okuyanlara değil her türlü sömürünün kaynağı sisteme yönelecek bilinçle yıkılması gereklidir. Bizler bu bilincin taşıyıcıları ve örgütleyicileriyiz!