[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Bazı anlar vardır hiç unutulmaz…
Bazı anlar vardır; yaşananlar o anı değerli, anlamlı kılar…
Hatırlarsınız 2016 baharının 6 Mayıs’ını… Ben de aradan 2 yıl geçmesine rağmen daha dün gibi hatırlıyorum… Sinan ve Rıza yoldaşlar şehit düşmüş, bir grup ise çıkabilmişti o nokta baskınından. İşte o nokta baskınında yaşananları, o nokta baskınından çıkan Çiğdem ve Özlem yoldaşları anlatmak istiyorum size…
Özlem yoldaş katıldığı sene Çiğdem yoldaşın yanında Merkez alanında faaliyet yürüttü. Çiğdem yoldaş alana hâkimdi. Özlem de belli bir düzeyde araziyi biliyordu. Özlem’in zorlanmalarında Çiğdem hep vardı. O yüzden Çiğdem yoldaş için Özlem’in; Özlem yoldaş için de Çiğdem’in yeri ayrıydı…
6 Mayıs sabahı her şey normal seyrindeydi… Hafif hafif yağmur yağıyordu. Grupta alana yeni gelmiş olmanın mutluluğu vardı. Gözetlemelerimizi yapıp ateşin başında oturmuştuk. Kahvaltıdan sonra bir süre dinlenip yeniden ateşin başına geldik. Stalin’i anlatan “İktidara Giden Yol” kitabından bir bölüm okuyup üzerine yorumlar yaptık. Sonra Rıza yoldaşın anılarını dinleyip, gülüp şakalaştık. Daha sonra konu yapmak istediğimiz eyleme geldi. Hepimiz heyecanla bu eylem üzerine tartıştık.
Saat ilerledi. Öğleden sonra küçük bir közün etrafına oturmuş, odun kurutuyorduk. Helikopter sesleri gelmeye başladı. Çiğdem yoldaş hemen yanına Özlem yoldaşı alarak görebilecekleri bir yerden dürbün atmaya gitti. Döndüklerinde grubun geri kalanı yağmurlukların iplerini çözmeye başlamıştı. Daha ipleri çözemeden kobralar noktanın yakınına yanaştı. O sırada termal, közün ısısını almasın diye közün üstüne tutulan kampet, köze temas etmiş ve duman çıkmaya başlamıştı. Dumanı fark eden kobralar bulunduğumuz noktayı vurmaya başladı. Çiğdem yoldaş, “Hepiniz mevzilenin yoldaşlar, kobra dönüş aldığında yerinizi değiştirin.” diye talimat verdi. Bütün yoldaşlar mevzilendi. Mevzilenip, yer değiştire değiştire eşyaların yanına geldik. Bir ara Rıza yoldaş bana dönerek “Yoldaş sakin ol, çıkacağız buradan.” dedi. Ben de “Çıkacağız yoldaş, sakinim ben merak etme.” diye cevap verdim. Yoldaşlar çantalarını aldıklarında Sinan yoldaş bixinin başında Çiğdem yoldaşla plan yaptı. Çiğdem yoldaşın yüz ifadesinden Sinan yoldaşın ısrarları karşısında çok zor bir karar vermek zorunda kaldığı belli oluyordu. Sinan ve Rıza yoldaşların savunmada kalıp, grubun geri çekilmesi kararını açıkladıktan sonra Çiğdem yoldaş talimatını verdi. “Yoldaşlar çantalarınızı alın. Koşarak, eğilerek, kobralar üstümüze yanaştığında mevzilenerek geri çekiliyoruz…” ardından buluşulacak yeri söyledi ve harekete geçtik.
Grup çantalarını alıp, eğilip koşarak geri çekilmeye başladığında Sinan yoldaş, “Yoldaşlar dikkat edin kendinize, buluşacağız!” dedi, Rıza yoldaş da “Buluşacağız” diye ekledi gülerek. Bu son vedaları oldu yoldaşların. Buluşacağımızı düşünüyor, ona inanıyorlardı savunma görevi için dumanların, kırılan, devrilen ağaçların olduğu yöne giderken…
Kobralar bütün çevremizi vuruyordu. Gittiğimiz her yönde ağaçlar devrilip kırılmıştı. Hemen mevzilendik, kobralar dönüş aldığında yeniden hareket ettik. En küçük harekete sıkıp, her yer değiştirdiğimizde bir önceki yeri vuruyorlardı. Kobraların Sinan ve Rıza’nın bulunduğu alana yoğunlaştığını gördük. Noktadan bixi sesleri duyuldu. Şimdi yoldaşlarımız da kobraya sıkıyordu. Kobralar, bütün mermilerini yoldaşların üzerine yağdırıyordu. Bu sırada Çiğdem yoldaş, “Yoldaşlar eğer sağ çıkanımız olursa, bilin ki bu bir ihbardır. Ve bizi tek gören kişi Erkan Doğan’dır. Yoldaşlara söyleyin, hesap sorun!” dedi.
Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki bir yandan kobraları takip ediyor, ona göre alandan çıkmaya çalışıyor, diğer yandan da bir yanımız Sinan ve Rıza yoldaşlarla düşmana sıkıyordu. Kobralar 45 dakika boyunca bütün cephanesini boşaltıp olduğumuz alanı tarumar etti. Bu arada skorskyler indirmelerini çoktan tamamlamış, araziye yerleşmişti. Olduğumuz yerden dürbün attığımızda tepelerdeki düşman hareketlerini gördük. Düşman silahlarını kurmuş bekliyordu. Hâlâ düşman çemberinin içindeydik. Havanın kararmasıyla tekrar harekete başladık. Çiğdem yoldaş, arazinin ayrıntılarını kullanıp grubu en güvenli şekilde hareket ettirmeye çalışıyor, çekilebileceğimiz, düşmanın tutmamış olabileceği bir yerden geçirmeye çalışıyordu. Geldiğimiz yer tam da Çiğdem yoldaşın düşündüğü gibiydi; düşman burayı tutmamıştı. Geçtiğimiz hattın ilerisi ve gerisinin tamamen tutulmuş olduğunu görüyorduk.
Akşam yine yağmur başladı. O esnada düşman, yoldaşların olduğu alanı yine taramaya başladı. Silah sesleri yoğundu. Etraf sis ve karanlıktı. Sessiz bir şekilde hareket etmeye çalışıyorduk. Karanlık olmasından kaynaklı arada bir de olsa ses çıkıyor ancak etrafı dinleyerek ilerlemeye devam ediyorduk. Gecenin ilerleyen saatine kadar yürüdük. Uygun bir yer bulup dinlenmek için durduk. Hava aydınlanmadan önce tekrar hareket edip gözetleme yapacağımız bir ormana girdik. Özlem yoldaş dürbünü eline alır almaz “Yoldaşlar, düşman tam karşımızda, ağaçların dibindeler.” dedi.
Çiğdem yoldaş hemen dürbünü alıp baktıktan sonra talimat verdi; “Herkes teker teker arayla sürünüp bir ağacın altına geçsin.” Geçtiğimiz yerlerden düşmanın başka nerelerde olduğuna baksak da sadece karşımızı görebiliyorduk. Diğer yerlere hâkim değildik. Bu yüzden saatlerce düşmanı izleyerek hareketsiz kaldık. Aslında olduğumuz yerin hemen üstünde de düşmanın olduğunu, oraya hâkim olamadığımız için göremediğimizi sonradan anladık. Düşman geçebileceğimiz bütün hatları tutmuştu. Günün ilerleyen saatlerinde Cobra ve Skorskyler tekrar geldi. Üstümüzü örten az bir yaprak olmasına rağmen ayrıntılı ve tahmin edilmesi güç bir yer seçmiş olmamız, çok yakınımızda olmalarına rağmen düşmanın bizi fark etmemesini sağladı…
Akşam, düşmanın gücünü çekmeye başladığını gördük. Gözetlememizi yaptıktan sonra üzerimizde olan az miktardaki erzaktan ölçülü bir şekilde yiyerek hareket etmeye başladık. Yağmur tekrar başladı. Etraf sis, göz gözü görmez bir havada yürüyorduk. O gün ve ondan sonraki birkaç gün düşmanın gizli birlikleri, arazide pusulamaya çıkmış, geçebileceğimiz yerleri tutmuştu. Amacı nokta baskınından çıkan grubun tamamını imha etmekti. Bu yüzden geçtiğimizi düşündüğü bir alana yeniden operasyon yapmış ve boş çıkmıştı. Birkaç gün daha keşif uçaklarını çalıştırıp arazide yaygın pusulama yaptı. Biz bu arada Sinan yoldaşlarla randevulaştığımız yere gitmiş, onların da gelmelerini bekliyorduk. Bir yandan da kulağımız radyoda, haber takibi yapıyorduk…
Yoldaşların şehit düştüğü haberi yüreğimize kocaman bir taş gibi oturdu. Şimdi kulaklarımızda Sinan ve Rıza’nın “Yoldaşlar buluşacağız” sözleri çınlıyordu… Gözler dolu, başlar önde, kimse birbirinin gözlerine bakamıyordu… Çiğdem yoldaş hemen toparladı ve yaptığı konuşmayla içinde olduğumuz duygusal atmosferi dağıtmaya çalıştı. “Yoldaşlar, moralinizi bozmayın. İki yoldaşımızı yitirdik. Yoldaşlarımız bizim savunmamızı alırken şehit düştü. Üzülmeyin, şimdi ağlamanın zamanı değil. Düşman hareketliliği hâlâ devam ediyor. Buradan en güvenli bir şekilde çıkıp yoldaşlarımızın bize devrettiği yerden devam edebilmenin zamanıdır. Biliyorum hepiniz en az benim kadar düşmana vurmak istiyorsunuz. Ama şu anda düşmana hâkim değiliz, farkındasınız. Böyle durumlarda esas olan gücü korumaktır. Yoksa alacağımız kayıp daha ağır olur. Üstelik düşman, bir grubun çıktığını da biliyor ve bizim çıkmamamız için bütün imkanlarını kullanacak. O yüzden sağlam durmalıyız. Ve diğer yoldaşların yanına varmalıyız. Önceliğimiz budur.”
Bu süreçte aç da kaldık, susuz da kaldık, çok üşüdük de ama bunların hiçbiri zor gelmemişti bize. En zoru, Sinan ve Rıza yoldaşların çıkıp gelmelerini; “Yoldaşlar düşman bu sefer de istediklerini alamadı” demelerini; Sinan yoldaşın “Buluşacağız demiştim, işte buluştuk” demesini beklerken onların şehit düştüğünü öğrenmek, işte en ağırı buydu; kısa bir süre önce yan yana olduğumuz yoldaşları yitirmiş olmanın ağırlığını, beraber gittiğimiz yolu, onlar olmadan dönmenin eksikliği ve ağırlığını yaşıyorduk… Bu acıyı yaşayarak devam ettik yolumuza… Bir yandan da aldığımız haberler yaramızın acısını bir nebze de olsa hafifletiyordu. Sinan ve Rıza yoldaşlar bir yandan ana grubun sağlam bir şekilde çıkması için savunmamızı alırken düşmana darbe de vurmuşlardı. Yoldaşlar savunma-saldırı diyalektiği içinde kendi yaşamlarını yoldaşlarının güvenliği için feda ederken düşmana vurdukları darbeyle de iki düşman askerini saf dışı bırakmışlardı.
Bütün bu anlattıklarım, o anda yaşadıklarımızdan küçük bir kesit sadece. Birkaç günlük zaman dilimine ayrıntıda o kadar çok şey sığdırmıştık ki bunları kelimelere sığdırmak çok güç…
Diğer yoldaşların yanına ulaştıktan bir süre sonra yeniden planlama yapıldı. Tüm grup kendini yeniden Merkez alanına önerdi. Ancak komutanlık tarafından grup içinden Çiğdem ve Özlem yoldaşlar alanda yeniden örgütlendi. Sinan ve Rıza yoldaşların bıraktıkları yerden sarıldılar görevlere. Onlar için çok daha zordu ama bu zorluğu bilerek yeniden adımladılar patikaları.
Düşman o yıl Merkez alanına çok yoğunlaştı. Sürekli pusulamalara çıkıyordu… Yoldaşların ihbarcısının cezalandırılmış olması, başta Çiğdem ve Özlem yoldaşlar olmak üzere hepimizde hesap sorma bilincimizi daha da güçlendirmişti. O yıl düşmana hesap soran eylemlerimiz peş peşe geldi. Yoldaşların ölümsüzleşmesinden sadece 20 gün sonra, Ovacık’ta Taylan yoldaşın komutasındaki Yusuf yoldaşın da dahi olduğu gerilla birliği, arazide düşmana pusu atarak 4 askeri öldürmüş, yine Hozat’ta Munzur, Zilan ve Ferdi yoldaşların dahil olduğu grubun Pakire Karakolu’na baskın yaptıkları eylemde de 4 asker öldürülmüştü…
HER ŞEHİT, BİR ÇAĞRIDIR HALKIMIZA
Özlem yoldaş, 2014 yılında katılmıştı gerillaya. Genç, heyecanlı ve halkını seven bir yoldaştı. O, çocukluğundan itibaren Partizancıydı. Gerillaya katılarak yaşamını daha anlamlı kılmaya karar verdi. Bir kadın olarak zincirlerinden kopup gerillaya katıldı ve savaşta kadının özne olabileceğini, olması gerektiğini gösterdi. Zilan ve Ekin yoldaşlarla birlikte 2016’da Aliboğazı’nda uçak vuruşunda ölümsüzleşti.
Çiğdem yoldaş, 2011 yılında gerillaya katıldı. Komutanlaşıp deneyimli bir gerilla oldu. Yaşamda canlı ve aktifti. Askeri deneyimi, ideolojik duruşuyla yoldaşlarına örnekti. Çiğdem yoldaş, kadının özgürleşmesi, örgütlü mücadele yürütmesi için büyük çaba gösterdi. O yoldaşları, halkı ve örgütü için ideal bir komutandı. Nasıl bir komutan olduğunu pratiğiyle gösterdi bize. Nokta baskınında soğukkanlılığını yitirmeden yoldaşlarını çıkarmasını bildi. Sinan ve Rıza yoldaşların kaybı onun için çok ağır oldu. Aynı yılın sonbaharında On ikiler’in kaybından sonra Çiğdem yoldaş daha fazla görev biçti kendine ve daha fazla sarıldı örgüte, yoldaşlarına ve görevlerine… Savaşta komutanın yeri ve öneminin kanıtıdır Çiğdem yoldaşın pratiği.
Ve her şehit, bir çağrıdır halkımıza. Düşmanın saldırılarının çoğalmasıyla aldığımız kayıpların yerinin dolması için bir çağrıdır. Çiğdem yoldaş, son mermisine kadar çatışırken Nergiz yoldaşla birlikte, her mermi savaşı büyütme çağrısı oldu gençlere, kadınlara…
Düşmanın her saldırısı, “temizledik, bitirdik” demesi, gözaltılar, hepsi sindirme politikasından başka bir şey değildir. Biz de diyoruz ki eksilmez sayımız, eksilmez azmimiz. Şehitlerimizden devraldığımız bayrağı en yükseklere çıkarma zamanıdır. Onların yerini doldurma; Çiğdem, Özlem, Nergiz olma zamanıdır.
Asmin (Gökçe Kurban) Haziran 2018/Dersim