Yazının birinci bölümü için tıklayınız.
ZORLAMA KAVRAMLAR VE ÜSTÜ ÖRTÜLEMEYEN GERÇEKLER
Burjuvazinin tüm renkleri her yerde olduğu gibi Türkiye’de de kavramları değiştirerek gerçeği belirsiz kılmaya, halkı gerçeğin kendisinden uzak tutmaya çalışır. “Kendi burjuvazisini yaratma” kavramı da aynı işlevsel neden için üretilmiştir. Denilir ki “Kemalistler kendi burjuvazisini yarattı”, oysa yarı-feodal toplumsal yapı da feodalizm tarafından zincirlenmiş, emperyalizm tarafından tahakküm altına alınmış bir kapitalizm var. Bahse konu yapının gelişme yasaları mevcut gerçekliğine uygun şekillenir ve bu yapının egemen sınıfları, siyasal sistemi hayallere değil, söz konusu gelişme yasalarının emrine uyarlar. Devletin ekonomik bir kaldıraç olarak işlevlenmesi ve tüm ekonomik imkanları seferber etmesi ekonomik yapının gelişme yasalarının dayatmasıdır. Şekillenen bürokrat kapitalizmin emir eri, öznesi ise bürokrat burjuvazidir. Emperyalistlerin ihraç ettiği sermayenin aslan payı, ihaleler, kent rantı, döviz, tercihli ihracat ve ithalat, krediler vb. somut olarak bürokrat burjuvaziye sunulmuş olur. Dolayısıyla kendi burjuvazisi yaratılmıyor, komprador kapitalizmin kazandığı bürokrat karekterden dolayı, işbaşındaki komprador klik bürokrat komprador bir nitelik kazanıyor. DP ya da Özal döneminde de kendi burjuvazisini yaratma olmamış, işbaşındaki komprador klik girdiği ilişkiler nedeniyle, komprador bürokrat burjuva nitelik kazanmıştır.
Devlet, kapitalist-emperyalist ülkelerde ekonomik buhran veya savaş gibi özel koşullarda, önceki zamanlardan farklı olarak daha etkin bir rol üstlenir. Bu ülkelerde kapitalizmin özelliği ve sermaye yapısının, sermaye birikiminin niteliği devlete bu özgün koşullar dışında bir rol yüklemenin önüne geçer. Türkiye ve benzer ülkeler de ise bu ilişki her bakımdan tam tersidir. Anlaşılmayan olgulardan biri tam da burası olduğu için, “Kemalistler kendi burjuvazisini yarattı”dan , “Menderes /Özal …” ve oradan da “AKP kendi burjuvazini yarattı”ya geçiş olmuştur.
80 YILIN SONUNDA GELE GELE “YANDAŞ SERMAYE” YE GELİNDİ
Her ne kadar “kendi burjuvazisini yaratma” ya da daha vurucu olsun diye “yandaş sermaye” deniliyorsa da bunun bürokrat burjuvazi olduğunun altını çizelim ve son çeyrek yüzyılda belli değişimler yaşamışsa da TC’nin ilk 25 yılı veya DP döneminde olduğu gibi bürokrat burjuvazinin bugün dinamik ve etkin olduğunu belirtelim. Türk “kapitalizmi” feodalizm engelinden ve emperyalist hegemonyadan kurtulamadığı sürece devletin, ekonominin gelişme yasaları karşısındaki konumlanışı ve hakim sınıfların devlet iktidarı için kıyasıya egemenlik çatışması da değişmeyecektir. Tayyip-AKP kliği işbaşındaki ilk yıllarında devlet iktidarı üzerinde hakimiyet sorunundan da kaynaklı olarak diğer egemen sınıf kliğini de gözetmiş ihaleler, özelleştirme ve kaynak temininde bu kliği de tatmin etmiştir. Fakat bu durum uzun sürmemiş, kendi klik çıkarları baskın olmuştur. Uluslararası sermaye karşısında rekabet gücü olmayan, gelişmiş teknoloji ve yüksek artı-değere dayalı metalar değil, genellikle ithal ürünlerin dönüştürülmesi ve düşük katma değerli metalar üreten, birikiminde sermaye ihracına yer olmayan bir kapitalizmdir Türk kapitalizmi. Gelişiminde ve sermaye birikiminde nerdeyse bütün zamanlarda inşaatın, ulaşım ve haberleşmenin, enerjinin motor güç olması bundandır. Bu alanlar Türk “kapitalizminde” “en karlı alanlar”dır ve AKP döneminde de sermaye bu alanlara yönelmiştir. Yani “Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık” misali Türk “kapitalizmi” yüksek teknoloji ve büyük artı-değere dayalı bir üretim ekonomisine sahip de buna rağmen sermaye inşaat vs. alanlara gitmiyor, aslında sermaye, burjuvazi realisttir, sözünün hakkını veriyor.
“Milli gelirde payı artan sanayi değil, öteki rekabete kapalı, üretken olmayan sektörler oldu. Örneğin milli gelirde imalat sanayinin payı 10 yılda 1 puan bile artmadı, buna karşılık inşaat, emlak ticareti, finans sektörü, ulaştırma-haberleşme sektörünün payı arttı.”
M. Sönmez ayrıca kaynakların asıl olarak yukarıdaki sektörlerle birlikte özel hastanecilik, özel eğitimcilik vb. alanlara aktığını söyler. Bir dönem “ekonomiden sorumlu bakanlık” yapmış Ali Babacan’ın “inşaatla olmaz, üretime dayalı ekonomiye yönelmeliyiz” dediği bilinir. Tüm duvara dayananların söylemi benzer olmuştur. Buna karşılık S. Önkibar’ın aktardığına göre Tayyip’in “ne diyor bu, sen inşaatın kaç sektörü beslediğini biliyor musun, bak hala konuşuyor” söylemi de eksik olmamıştır.
Sermaye birikim aracı olarak ihale ve özelleştirmeler AKP öncesine ait bir yöntemdir. AKP ne yapmıştır? Bu yönteme bir kurumsallık kazandırmış ve “yasal yoldan sermaye aktarımı”nı daha etkin gerçekleştirmiştir. Örneğin “Kamu İhale Kanunu (KİK)” ve “Kamu Özel İşbirliği (KÖİ)” iki etkili yöntemdir.
KİK aracılığıyla gerçekleştirilen devlet alımları 2017’de 233 TL’ye ulaştı. KÖİ Projelerin de ise durum daha çarpıcıdır.
2007-2017 arası imzalanan projelerin sözleşme değeri 120 milyar dolar civarında olup, bu projeler içerisinde havaalanları 68 milyar dolar, enerji 25.3 milyar dolar, karayolları 14, şehir hastaneleri 10.6 milyar dolarlık bir yekun oluşturmaktadır. Gelelim can alıca soruya, bu projeleri kim alıyor?
Bu sözleşmelerin ezici bölümü Kolin, MNG, Kalyon ve Limak’a gitmiştir. En fazla KÖİ ihalesi alan 10 şirket ise şunlar:
Limak : 48.405 milyar dolar
Cengiz : 42.095 “ “
Kolin : 40.420 “ “
MNG : 17.822 “ “
IC Holdg :15.523 “ “
Astaldı :13.533 “ “
Kalyon :12.197 “ “
Özaltın : 5.207 “ “
TAV : 4.711 “ “
Sabancı : 4.346 “ “
———-
204.359 milyar dolar
3. Havalimanı’nı alan beş şirketin payı 160 milyar dolardır. Bu beş şirket elektrik dağıtımında en büyük payın sahibidirler. (Gazete Duvar, Bahadır Özgür)
“ATLARI SERBEST BIRAKALIM SOPAYI ELİMİZE ALALIM”
Ne rakamlar ne isimler burdakilerle sınırlıdır. Bürokrat komprador kapitalizm üzerinden bürokrat komprador burjuvazi palazlanıyor. Fakat bu kapitalizm ve elbette onun kişileşmiş ifadesi olan burjuvazinin krizi 2014’ten başlayarak derinleşiyor. Çünkü emperyalist sermaye “güvenilir limanlara” yöneliyor ve sermayeye erişim yani emperyalist sermaye ihracı artık çok pahalı. Örneğin Akbank büyük stresler sonucu nihayet Eylül 2018’de 980 milyon dolarlık bir sendikasyon kredisi alıyor, Akbank’ın krediye erişimi bankacılık sektöründe bayram havası yaratıyor, oysa kredi önceki döneme göre iki kat faizle alınmıştır. 450 milyar dolarlık dış borca sahip Türk kapitalizmi için sermaye kaçışı, faiz ve anapara ödemeleri ölümcüldür. Yüksek faizler karşılığı ve hiç de kolay olmayacak bir biçimde temin edilecek sermaye ise Türk “kapitalizmi”ne ilaç olacak gibi değil. Artık bürokrat burjuvazinin ümiği sıkılıyor, inşaat da olsa ihale alınamıyor. Çimento Müstahsilleri Birliği Başkanı bu alanı 3. Havalimanı inşaatı, 1915 Çanakkale Köprüsü, İstanbul-İzmir Otoyolu gibi dev projelerin sürüklediğini söylüyor.
Önümüzdeki dönem klikler arası çatışma kadar, işbaşındaki kliğin içerisinde tasfiyeler yaşanacağı, çelişkilerin keskinleşeceğine dair işaretler veriyor. Bu nesnelliğin bir ihtiyacı olarak örgütlülüğümüzü sağlamlaştıracağız, geliştireceğiz ve görevlerimize daha sıkı sarılacağız.
(BİTTİ)