Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Dersim Şubesi, YÖK’ün 43. kuruluş yılında sendika binasında açıklama yaptı. Açıklamayı Eğitim-Sen Munzur Üniversitesi Yüksek Öğretim Bürosu Temsilcisi Eren Şahin okudu.
“ÖZERKLİĞİNE YAPILAN BİR DARBEDİR”
Yükseköğretim Kurulu’nun üniversiteler üzerinde müdahale aracı olma görevine 43 yıldır devam ettiğini vurgulayan Eren Şahin, “2547 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 6 Kasım 1981’den bugüne YÖK, üniversitelerin toplumsal sorunlara mesafeli duracak şekilde konumlandırılması görevini üstlenmiş; hiyerarşik, baskıcı ve otoriter yapısıyla siyasi iktidarların üniversiteler üzerindeki kontrolü için kullanışlı bir araç olmuştur. YÖK’ün kuruluşu, doğası gereği özgür olması gereken üniversitelerin özerkliğine yapılan bir darbe olarak önümüzde durmaktadır. Neo-liberalizm ile Türkiye’de devlet ve devlet kurumları yeniden yapılandırılırken YÖK, üniversitenin piyasaların ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesinin aparatı olmuştur. Her şehre bir üniversite mantığıyla üniversitelerin sayısı artarken ortaya çıkan nitelik problemleri göz ardı edildi. Üniversiteler iktidarın kontrol mekanizmalarına dönüştürülerek; üniversiteyi üniversite yapan değerlere yapılan saldırılarla, kadrolaşma ve yozlaşmanın önünü açıldı. Gitgide otoriterleşen iktidar, etki alanını artırarak bu süreçten kazançlı çıktı. Artık tek başına YÖK’ün kaldırılması yetersizdir. Onun bugüne kadar yerleştirdiği bu düzenin köklerinden sökülüp atılması gerekmektedir. Ancak, üniversitelerin yeniden özgürlüklerine kavuşabilmelerinin ve insan, toplum, doğa yararına faaliyet gösterebilmelerinin yolu, tam da bugüne kadar uygulanan politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilecektir” dedi.
“YÖK KAPATILMALI, KATILIMCI MODELLER HAYATA GEÇİRİLMELİ”
Eren Şahin, üniversitelerde yaşanan sorunlara ilişkin tespit ve önerilerini şu şekilde açıkladı:
-Akademik özgürlüğün siyasi-ideolojik saldırılar sonucu ayaklar altına alınması bugün üniversitelerin yaşadığı sorunların temel nedenlerinden biridir.
-Üniversitelerin yönetim mekanizmalarının hızlıca demokratik ve katılımcı yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Üniversiteler, Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler tarafından değil, üniversite bileşenlerinin ortak iradesiyle seçilen kurullar eliyle yönetilmelidir.
-Rektörlerin aşırı yetkilerinden birisini düzenleyen 2547 sayılı kanunun 13-b/4 maddesi iptal edilmeli, bu madde ile rektörlerin akademik ve idari/teknik personeli keyfi biçimde sürgün edebilmesi, görev yerini değiştirebilmesi engellenmelidir.
-Devlet ve Vakıf üniversitelerinde 50/d, 33/a ile istihdam edilen araştırma görevlileri arasında görev ve haklar açısından yapılan her türlü ayrımcılık engellenmeli, araştırma görevlilerinin 50/d ile istihdamına son verilmeli, güvenceli istihdam temel alınmalıdır.
-35. Madde ile görevlendirilen araştırma görevlilerinin uğradığı her türlü mobbing ve ayrımcılığa son verilmelidir.
-Kadro sorunları bekletilmeden çözülmelidir.
-Üniversitelerdeki idari ve teknik personel görmezden gelinmekte, ağır biçimde ayrımcı uygulamalara maruz kalmaktadır.
-Lojman, servis hizmetleri, yemekhane ve sosyal tesislerin kullanımında kısıtlamalara ve ayrımcılığa son verilmelidir.
-İtibardan tasarruf etmeyen iktidar, kamu kaynaklarını sermayeye, tarikat ve cemaatlere aktarmaktadır. Kamuda tasarruf tedbirleri ile zaten yetersiz olan üniversite bütçelerinde daha fazla kesintiye gidilmektedir. Oysa kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılaması için zorunlu bir koşul; eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır.
-Neredeyse tüm üniversitelerde yemekhane ücretlerine sürekli fahiş düzeyde zam yapılmakta, beslenme hakkı yok sayılmaktadır. Eğitimin tüm kademelerinde bütçe payı arttırılmalı, üniversitelerde ulaşım, beslenme, barınma ve kreş hakkı ücretsiz olarak sağlanmalıdır.
-Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması sendikamızın en önemli taleplerinden birisidir. Sendikal eğitimlerimizin tümünde ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ konusu anlatılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu aracılığıyla uluslararası sözleşmelere atılan imzaların gereğini yapmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi tüm kademelerde ve üniversitelerin tüm bölümlerinde ders olarak okutulmalıdır.
-İktidarın kültürel hegemonya yaratma projesinin odak noktası eğitim alanıdır. Bir taraftan üniversiteler siyasi-ideolojik saldırıların hedefi haline getirilirken diğer taraftan üniversiteler tarikat ve cemaatlerin cirit attığı dinci, gerici yapıların odağı haline getirilmektedir. Demokratik, bilimsel, laik, cinsiyet eşitlikçi bir eğitimin hayata geçmesi toplumun geleceği açısından asıl unsurdur.
-Yükseköğretime ayrılan bütçeler yetersizdir! Üniversitelerde özgürce akademik faaliyet yürütebilmenin en temel koşullarından birisi yeterli kamusal finansmanın sağlanmasıdır.
-Demokratik Üniversite fikrinin önündeki en temel engellerden birisi olan Yükseköğretim Kurulu kapatılmalı ve üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayacak, demokratik, katılımcı ve çoğulcu modeller hayata geçirilmelidir.