Gündelik yaşamın akışının, mücadelemizin mevcut durumunun ötesine geçen düşler kuruyor muyuz? Kaypakkaya yoldaşın daha eline kırmayı bile almamışken Düldül Dağı’nın doruklarında gerilla birliklerinin düşünü kurmasını hissediyor muyuz? Peki Che’nin “gerçekçi ol, imkansızı yarat” veya Alman komünist Liebknecht’in “gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur!” sözü bizim için neyi ifade ediyor? Ancak bunu yapabilenler, yaratıcı bir güç ve atakla imkansızlıkların üzerine gidip, düşlerini gerçekleştirebilecekleri imkanları yaratırlar.
Beşler’imizi, düşlerimizin peşinden koşarken sonsuzluğa uğurlayışımızın üzerinden 8 yıl geçti. Hayatlarını düşlerimiz için ortaya koyan yoldaşlarımızdan öğrenmek, onların Kutup Yıldızı’mızın enerjisi, ışığı olduklarını bilmek ve yollarından tereddütsüzce yürümek bizim zorunluluğumuzdur, dolayısıyla özgürlüğümüzdür. Beşler, düşlerimiz doğrultusunda mücadelemizin etkin özneleri olmayı başarmışlardır ve bize asla silinmeyecek izler bırakmışlardır. Beşler, yaşamımızın merkezine mücadelenin konmasıdır Beşler’in, kadınlar olarak öne çıkarılması aldıkları mesafenin boyutunun daha iyi anlaşılmasını sağlar.
Mücadele yaşamlarına baktığımızda salt kadın olmalarından ötürü, birçok zorluk yaşadıklarını, kritik birçok dönemeçten geçtiklerini görürüz. Dolayısıyla yoldaşlarımızın mücadelesi, kolektif içinde kadınlar olarak özne haline gelmeleri; düşmanla aktif mücadeleyle birlikte, kendileriyle ve kolektifteki eril anlayışlara karşı mücadeleyle olmuştur. Bu eksende yoldaşlarımızın her birisinin yaşamından farklı örnekler verebilecekken, bahsi geçen alanlarda da en keskin mücadeleyi veren Gülizar yoldaşın yaşamından örnek vereceğiz. Gülizar yoldaşın tüm yaşamı, zor eşiklerin kendi öz gücüyle ve yüzünü daima partiye dönerek aşılmasına örnektir. Devrimci saflarda yapılan evliliğin bazen burjuva-feodal evliliklerden çok daha geri ve zincirleyici olduğunun en yalın örneğidir yoldaşın evliliği. “Devrimci erkekler, erkliği aşmıştır”, “Partide kadın sorunu yoktur” vb. anlayışlar, örgütlü kadınların en zayıf noktası olmaktadır. Bu zayıf yanın fark edilip, sökülüp atılmaması nedeniyle mücadeleden kopanların sayısı hiç de az değildir. Kadınların, yaşamlarının merkezine düşlerinin gerçekleşmesinin tek yolu olan mücadelemizi değil de sevgililerini, eşlerini koymalarına güçlü bir itirazdır Gülizar yoldaş. Aile ile olan bağların “feodal” olarak görülüp, kolaylıkla mahkum edilebilmesine rağmen, “devrimci sevgiliye, eşe” en geri zincirlerle bağlanmanın deşifre edilmesidir onun yaşamı. Düşü devrim olmayanların yaşamının merkezinde mücadele olmaz. Mücadele dışında, sevgili, daha rahat-konforlu bir yaşam, entelektüel kaygılar… gibi artırılabilecek birçok şey yaşamın merkezine girer. Temel mesele; ilişkilerde, yaşam olanaklarımızın da bilginin de mücadele merceğiyle ele alınmasıdır, tersi değil! Yoldaşımızın yaşamı, kolektif içinde yaşam bulmuş olan erkliğe karşı mücadele ediştir ve yaşamının merkezine mücadeleyi koyup, her şeyle bu eksende ilişkilenmektir. Erkeğin her “sahiplenişinin” etrafımızı kafeslerle kapatmak uğraşısı olduğunu, bu yönlü sevgisinin de kafes içinde kaldığımız müddetçe başımızın okşanması olduğunu göreceğiz ve bunu reddedeceğiz. Bunu yaptığımız oranda mücadelede adımlarımızın hızlandığını göreceğiz. Beşler’in, kadınlara ve tüm yoldaşlara bıraktığı en büyük miras budur: Yaşamın merkezine mücadelenin konmasıdır! Beşler, imkansızlıkların zorlanmasıdır! Yoldaşları anlatan yazılara baktığımızda hepsinin ortak yanının, Partinin imkanlarının azaldığı, zor dönemlerden geçtiği zamanlarda ileri atılmalarıdır, yüklerin en ağırını üstlenmekten geri durmamalarıdır.
Sefagül yoldaş, her zaman zor koşulların devrimcisi olmuştur. Ne mücadeleye başladığında yanında olanların bir kısmının ilerleyen zamanlarda düşlerinin peşini bırakmaları ne düşmanın gözaltısı, işkenceli baskısı ne de olanaksızlıklarımız onu yıldırmıştır. Kendisinin yazılarında belirttiği gibi, o “kim yapacak?” sorusuna yanıtını “BİZ” olarak vermiştir bir defa! Bir insan üreten değilse, yanındakine hiçbir şey veremez. Düşlerine sonuna kadar inanmayan, başkasını inandıramaz. Yılgınlığı içinde hisseden başkasını harekete geçiremez. Sefagül yoldaşa dair anlatımlarda öne çıkan özelliklerden biri de budur. Konuştuğu herkesi etkilemesi, düşlerine ortak etmesidir. Gülizar yoldaş, Erzurum Hapishanesi’ndeki zorlu günlerini anlatırken Sefagül’ün etki gücünü, yaşamını anlamlandırmasını başka türlü anlatır. Bu aynı zamanda kadın yoldaşların birbirlerine verdikleri güçtür. Sorunların çözümünde, paylaşımlarda aynı durumdaki kadın yoldaşı değil de erkek yoldaşı tercih etmeye karşı önümüzü açan bir yaklaşımdır…
Beşler, mücadelemizin en zor alanlarından birinde kırsalda şehit düştüler. Alanlarının öncüleri, kadroları, komutanları durumundaydılar. Bu gerçeklik, Beşler’in önümüze koyduğu hedefin hem ne kadar önemli olduğunu hem de mücadeleyi yaşamımızın merkezine koymamız durumunda bu hedefin kesinlikle ulaşılabilir olduğunu göstermektedir. Yoldaşlarımız; mücadelemizin, kolektifimizin ideolojik, politik, teorik sorunlarından kaçmamışlardı. Şehir faaliyetlerinden hapishanelere, kırsala kadar bulundukları her alanda teorik çalışmalara özel önem vermişlerdir. Fatma yoldaşın ailesinin evinden halen defterlerinin çıkması, Derya yoldaşın hapishanede yaratılmasına öncülük ettiği üretken ortam ve yazdığı yazılar, Sefagül yoldaşın siyasi perspektifleri, röportajları bu anlamda bize birçok ipucu vermektedir. Sefagül yoldaşın 1994 yılındaki darbe sürecinde tavrını belirleme tarzı da bize siyasetle ilişkileniş kıstaslarını vermektedir. Darbeci kanattan tanıdıkları çok daha fazla olmasına ve bu tanıdıkların onunla özel olarak konuşmaları, ilgilenmelerine rağmen; o değerlendirmelerini genç yaşına rağmen teorik, politik açılardan yapmıştır. Teorinin, birçoğumuzun güzünde büyüyen karmaşası onların bilincinde/pratiğinde düşlerimize ulaşmak için aşılmak zorunda olan bir eşikti. Teori-pratik bütünselliğini yakalayamamak, kadroların ya dar-tutucu, dogmatik olmasını ya da kendiliğindenliğe savrulup, parti çizgisini belirsizleştirmelerine yol açabilmektedir. Kolektifimizi mücadelede geliştirme hedefi ve uğraşı, kendimizin teorik-politik gelişme yöneliminden bağımsız değildir. Bu bütünlüğü yakalayamayanlar, kendi başlarına iş yapamaz hale gelirler. Sürekli olarak yönlendirilmeyi, yapılacak işleri hep birinin söylemesini beklerler. Günümüzde birçok yakıcı sorun ortada dururken alanlarımızın inisiyatif gösterip, öncülüğe soyunamamalarının bir nedeni de budur. Bu yanıyla, Beşler, mücadelede özne olup, inisiyatif almanın, mücadele dinamiklerini geliştirip büyütmeyi kendi dışında görmemenin adıdır! Tıpkı Beşler gibi, yapacak, etken kişi olarak en başta kendimizi ve kolektifimizi görmek anın acil ihtiyaçlarındandır. İçinden geçtiğimiz süreçte, bulunduğumuz alanlarda tek başımıza olsak bile, süreçlere Partizanca mücadele etmek, düşlerimiz için Beşlerce öne atılmak görevi bizi beklemektedir. İmkanların, imkansızlığı zorlamayla ortaya çıkacağını unutmayalım. Eğer düşlerimizi gerçekleştirmek için öne atılmamızın önündeki engel mücadeleyle ilişkimizin pamuk ipliği gibi ince olmasıysa hedefimiz Nurşen yoldaşın dediği gibi pamuk ipliğini zincire çevirmek olmalıdır. Bu da Kutup Yıldız’ımızdan gözlerimizi ayırmadan, yaşamımızı mücadeleye göre şekillendirdiğimizde gerçekleşebilir.
(Bir Partizan)