Doğru Kitle Çizgisine Sahip Kolektif Bir Yayın Eğitici ve Örgütleyicidir

İletişim araçlarının gelişim düzeyi, geniş kitleler nezdinde bilgiye erişimi de hızlandırmış ve çeşitlendirmiş durumdadır. Bu konuda özellikle internet ve akıllı telefonlar, iletişim aracı olmanın ötesinde yaşamın ‘vazgeçilmez’ bir parçası haline gelmiş ve insan zihnini olduğu kadar diğer tüm yaşamını da etkiler hale gelmiştir. Birçok kere bu koşullar “bilgi-bilişim çağı” gibi tanımlamalarla diğer her şeyden daha güçlü ve belirleyici bir özneleştirmeye tabi tutulmuştur. Ne var ki ne genel olarak teknoloji ne de “bilgi” propaganda edildiği gibi bir işlev yerine getirmemektedir. Bilginin gerçekle uyumu; onu tam olarak yansıtıp yansıtmadığı, gerçeğe hangi pencereden baktığı ve hangi yönünü öne çıkardığı gibi sorular; kutsanan “bilgi”nin kendisinin de tartışmalı olduğunu göstermektedir. Başka şeylerin yanı sıra yoğun bir biçimde “bilgi” bombardımanına tutulan kitlelerin aslında doğru ve gerçek bilgiden uzaklaştırıldığı, bu sebeple de bilgisizliğe mahkûm edildiği bir başka gerçektir. Çokça duyduğumuz dezenformasyon ve manipülasyon kavramları tam da bu “bilgi”nin yani aslında bilgisizliğin merkezinde durmaktadır.

Sınıflı bir toplumda her şeye yön veren ve ona gerçek anlamını kazandıran şey sınıf mücadeleleridir. Sınıf mücadelesi, meselelere sınıf konumundan bakmayı ve sınıf çıkarları ile birlikte düşünmeyi de gerektirir. Bu durum bilgi, bilim, teknoloji vb. için de geçerlidir. Bir tarafta gerçeğin bilgisine dayalı bir tutumun diğer tarafta dezenformasyon ve manipülasyonun yoğunlaşması tam da bu sınıf çıkarları ile ilgilidir. Bilgiye yaklaşım bir sınıf tutumudur ve her sınıfsal tutum kendine uygun bir bilgi teorisi ve ideoloji geliştirir. Bu sebeple örneğin komünistler “gerçekler devrimcidir” der ve mücadelelerini gerçeklere dayandırmaya çaba harcar. Egemen sınıflar ise gerçekleri gizlemenin ve manipüle etmenin peşindedirler. Çünkü o gerçek sınıflı toplumların bir gerçeğidir; sınıf mücadelesini kontrol altında tutabilmek ve daha da önemlisi proletarya diktatörlüğünü engelleyebilmek için diğer tüm mücadelelerin yanında “bilgi” alanında da kapsamlı bir savaşa tutuşmaları gerekir. Tam da bu noktada proletaryanın ve komünistlerin stratejik bir üstünlüğü vardır; üzeri ne kadar örtülse de gerçeğin tekrar tekrar ortaya çıkması kaçınılmazdır. Çünkü o gerçek maddenin gerçeğidir; ne madde ne de hareket yok edilebilir. Bu nedenle maddenin hareket yasalarına uygun olarak geliştirilen bir bilgi teorisi, ideoloji ve sınıf mücadelesinin zaferi de kaçınılmazdır. Ancak bu nihayetinde böyledir; proletaryanın stratejik üstünlüğü egemen sınıfların taktik üstünlüğünü ve toplum üzerindeki ideolojik hakimiyetini kendiliğinden ortadan kaldırmaz. Üretim araçları üzerindeki hakimiyet, teknoloji ve “bilgi” üzerinde de bir hakimiyet demektir ve bu güç, egemen sınıfların çıkarlarına uygun olarak işlev kazanmaktadır. Dolayısıyla “bilgi”nin, teknolojinin, internet veya akıllı telefonların bütünde nereye hizmet ettiği, hangi ideolojiyi güçlendirdiği sorgulanmalı ve bu alanda gerçeğin bilgisine dayalı alternatifler geliştirilmelidir. Başka bir ifadeyle proletaryanın bu alandaki savaşımı, egemen sınıfların üstünlüğünü yenebilecek şekilde silahlanmalı ve taktikler geliştirmelidir. Bu çoğu zaman biçimsel olarak aynı silahları kullanmayı gerektirse de…

Gerçeğin bilgisi ve bu bilgiden ortaya çıkan bilincin kitlelere taşınmasında, komünistlerin en önemli araçlarından biri -en geniş adıyla- yayınlardır. Bu yayınlar gazete, dergi, kitap, broşür, bildiri ve günümüzde en yaygın araç olarak internet yayınları olarak somutlanabilir. Kuşkusuz komünistlerin proletarya ve halkı bilinçlendirme noktasındaki araç ve yöntemleri bunlarla sınırlı değildir. Diğer yandan en geniş kitlelere ulaşmanın, doğru bilgi ve bilinci en yaygın biçimde halka taşımanın tartışmasız araçları da bunlardır. Komünist hareketin tarihine baktığımızda bu tarihin tam da komünist yayınlarla iç içe, onunla birlikte gelişen bir tarih olduğunu görürüz. Bu tarih, komünist ideolojinin oluşumu, gelişimi ve başta proletarya olmak üzere halk kitlelerine malolmasının da tarihidir. Lenin yoldaşın belirttiği “kolektif propagandadist, kolektif ajitatör ve kolektif örgütleyici” tanımı, gazetenin komünist örgütlenmeyle ilişkisine de ışık tutmaktadır. Bu komünist propaganda, aynı örgütlenme biçimlerinde olduğu gibi legal ve illegal biçimlerle süreklidir; gelişimi veya gerilemesi de komünist hareketin kendisiyle paraleldir.

MERKEZİ-KOLEKTİF FAALİYET VE KOLEKTİFİN YAYINI OLABİLMEK

Bu bakış açısını bugünkü komünist propagandamız ve bunun en önemli aracı yayınlarımız üzerinden tartışmak zorundayız. Bu nedenle daha somut ve özel tartışmalara yer vermek yerinde olacaktır. Bu tartışmalardan en başta geleni yayınlarımızın kolektif niteliği başka bir ifadeyle ne düzeyde kolektifin yayını olabildiği konusudur. Öncelikle kolektif tanımımıza dair bir şeyler söylemek gerekir. Kolektif dediğimiz proletaryanın öncü müfrezesi KP’dir. KP, aynı proletaryanın sınıf konumunda olduğu gibi kendi üretimi ve işleyiş mekanizmaları ile kolektif bir yapıdır. Bu nedenle kolektivizm en başta proletaryaya ve onun komünist hareketine dayanmak zorundadır. Proletarya, kendisiyle birlikte devrimden çıkarı olan tüm sınıf ve tabakalar yani halk içerisinde önder bir sınıftır; bu sınıfsal önderliğin öncü örgütlenmesi de kuşkusuz KP’dir. Dolayısıyla KP’de tanımladığımız kolektif yapının kendisi de proletarya ve halkta gelişmek; faaliyetlerinin merkezine sınıf çelişkilerinin örgütlemeyi koymak zorundadır. Proletarya ve halktan KP’ye; KP’nin faaliyetlerinden komünist yayınlara kadar var olan bu ilişki doğru kurulduğunda yayınlar özgülündeki kolektif nitelik tartışması da doğru bir zemine oturtulabilecektir. İşte bu noktada komünist önderliğin, tüm alan ve faaliyetlere, ona paralel olarak da komünist yayınlara önderliği birbirini tamamlayan bir bütünlük kazanacaktır.

Bugün söz konusu bütünlükte çeşitli uyumsuzluklar ve kopukluklar mevcut ise bunu en başta kolektif yönelimimizdeki eksiklikler üzerinden ortaya koymamız gerekir. Üzerinde yükseldiğimiz toplumsal sorun ve çelişkiler, yönelim gösterdiğimiz gündemler ve en önemlisi belirlediğimiz hedefler birbirinden farklı ise ne kolektif bütünlük sorunu ne de yayınlarımızın kolektif niteliği sorunu ortadan kalkacaktır. Bu bakımdan yayının niteliği tam da kolektifin gerçekliğinin bir yansımasıdır. Diğer yandan yayınlarımızın içeriği kolektifi tam olarak yansıtmamakta; ondan yeterince beslenmemekte ve onu yeterince güçlendirmemektedir. Bu durumda yayınlar, içinde bulunulan yönelim ve çalışmalardan; kolektifin ve her bir alanının o günkü ihtiyaçlarından ziyade daha teorik ve genel konularla sınırlı kalmakta özellikle kolektif örgütleyici özelliği geri planda kalmaktadır.

Kolektif yapı, sosyo-ekonomik analizi ve devrim stratejisine uygun olarak kendi içerisinde esas-tali ayrımlarına sahip çeşitli sınıf çelişkileri, mücadele alanları ve örgüt biçimleri üzerinde yükselir. Bu her bir alan ve mücadelenin kendi özgünlükleri olsa da genel strateji ve taktikler esas hedeflerde birleşmeyi sağlar. Bu aynı zamanda farklı düzeydeki çelişki ve örgütlenme biçimlerinin ana strateji ve taktiklerde, politik olarak merkezileştirilmesidir. Kolektif yayının esas rolü işte bu merkezileşmenin üzerinde yükselir; yükselmek zorundadır. Bu durumda yayın, kolektifin her bir alan ve faaliyetini bu merkezi yönüyle kavrayacak, kavratacak ve işleyecek bir araç olmak zorundadır. Genel politik yönelimleri her bir yerel faaliyete uyarlayacak olan da her bir özgün faaliyeti genel politikaya bağlayacak olan da bu merkezi niteliktir. Bunun tek başına ve esasta yayın aracılığıyla değil kolektifin önderliği ve yönetici mekanizmalarının müdahalesiyle sağlanacağı açıktır. Bu nedenle yayın tam da bu önderliğin ve müdahalenin bir aracı olarak işlevlendiğinde kolektif niteliği gelişme gösterecektir. Yayın, genel politik yönelimlerin merkezi bir ifadesi olduğu kadar halihazırda yürütülen faaliyetlerin, yerel gündemlerin de özgün bir ifadesi olmak zorundadır. Daha açık ifade etmek gerekirse yerel faaliyetlerle kurduğu ilişki; bu alanlardaki sorun, gündem ve çalışmalara teorimiz, merkezi politika ve anlayışlarımız üzerinden katkı sunan, yol gösteren bir özellik göstermelidir. Bu yönüyle kolektif yayın, yerel değil merkezidir. Onun kolektif gücü, merkezi olanı yerele taşıma; yerel olanı merkezi olanla ilişkilendirme yetisindedir.

YAYININ ANLAŞILIRLIĞI VE HEDEF KİTLELERE HİTAP ETME SORUNU

Sıklıkla karşılaşılan tartışmalardan bir diğeri, yayının halka hitap etmediği ve halk tarafından anlaşılmadığıdır. Çoğunlukla teori, analiz ve politik makalelerden oluşan; kullanılan dil, kavramlar ve anlatım boyutuyla “ağır” bir özellik gösteren bir yayının halkın her kesimi tarafından anlaşılamaması doğaldır. Peki, bu durumu nasıl anlamak ve ne sonuç çıkarmak gerekir?

Soruna öncelikle yayının bu yöndeki eksiklikleri penceresinden bakalım. Yukarıda ortaya koyduğumuz ‘genel, teorik ve kavramsal’ kalma probleminin özünde aslında yine kolektifin faaliyetlerinden, kitle çalışmalarından ve somuttan kopukluklar bulunmaktadır. Yayını oluşturan yazıların kolektifin muhatap olduğu somut sorun ve ihtiyaçlardan yola çıkmadığı, bunlara dair yeterli bilgi ve somut veriye sahip olmadığı koşullarda ortaya çıkan yazınsal ürünler de ‘genel’ kalma sorunuyla karşılaşmaktadır. Çünkü bu durumda somut hareket ve ihtiyaçtan beslenmeksizin, tabiri caizse ‘ortaya’ bir teori ve anlayış konmaktadır. Hatta bazen ortaya konan fikirler gerçeğe hitap etmemekte, bu nedenle de öznesiyle; kolektifin faaliyetleri ve hedef kitlelerle buluşamamaktadır. Bu durumda Mao yoldaşın ‘basmakalıp parti yazıları’ olarak tariflediği bir gerçeklik oluşabilmektedir.

Mao yoldaş “Basmakalıp Parti Yazılarına Karşı Çıkalım” başlıklı makalesinde, öznelcilik ve sekterizmle ilişkilendirerek bu yazım tarzına karşı belli başlı suçlamaları ortaya koyuyordu. Bu suçlamalar, boş laflarla sayfa doldurmak; gösterişçi bir tutumla yazı kaleme almak; okurları düşünmemek; yavan bir dile sahip olmak; sunulmaya değer olmayanı sunmak yani sorumsuz olmak; partiyi zehirlemek ve devrimi tehlikeye düşürmek; yaygınlaştığı takdirde ülkeyi ve halkı yıkıma sürüklemek olarak ifade edilmişti. Mao yoldaşın yine bu suçlamalar karşısında ortaya koyduğu kurallarla birlikte düşündüğümüzde özünde aynı sorun ve tartışmaların kolektifin yayını için de geçerli olduğu belirtilmelidir. Bu sorun kuşkusuz kolektifin ve özelde ise gazetede çalışan yoldaşların yazınsal üretim kapasitesiyle de ilgilidir. Bu kapasite sorunu; teorik birikim ve özellikle kitle çalışmaları nezdindeki pratik deneyim yönleriyle ele alınmak zorundadır. Bu kapasitenin artırılması ve niteliğinin yükseltilmesi yine kolektif bir sorundur ve asla üstünden atlanmamalıdır.

‘Genel, teorik ve kavramsal’ olana şimdi bir de diğer pencereden bakalım. Açıklamaya çalıştığımız gibi merkezi kolektif yayının genel teoriyi, ideolojiyi, merkezi politika ve anlayışları işlemesi; her meselede buna paralel içerikler oluşturması doğaldır. Mao yoldaş bunu şu şekilde ifade eder: “Gazetelerin rolü ve gücü, parti programını, parti çizgisini, partinin genel ve özel siyasetlerini, görevlerini ve çalışma yöntemlerini kitlelere en çabuk ve en yaygın biçimde ulaştırabilme yeteneğinde yatar.” (Şansi-Suyyuan Gazetesi’nin Yazı Kuruluyla Bir Konuşma) Çünkü o herhangi bir gazete olmadığı gibi yerel bir gazete de değildir. O kolektifin gazetesidir; en nihayetinde kitlelere kolektifin program ve amaçlarını taşımak; demokratik halk devrimi, sosyalizm ve komünizm propagandası yapmak, bunun bilincini taşımakla yükümlüdür. Bunu yaparken önemli olan, ne kadar gerçekle uyumlu olduğu ve o gerçeğe ne kadar tesir edebildiğidir. Örneğin, fabrikadaki işçinin ekonomik-demokratik mücadelesi söz konusu ise yayınımız kuşkusuz o somut sorun özgülünde sınıf sendikacılığı ilkelerini işleyecek ve propaganda edecektir. Bu, propaganda tam da öncü işçileri eğitmeye hizmet edecek ve aynı zamanda kolektifin işçiler içerisindeki özneleri tarafından sınıfın eğitiminde kullanılacaktır. Bu ilke, anlayış ve politikaları somut ilişkilere taşıyacak, onu bu ilişkiler içerisinde daha somut ve ayrıntılı bir biçimde tanımlayıp uygulayacak olan da yine bu kolektif yapı ve onu oluşturan özneler olacaktır. Bu her bir sorun ve konuda böyledir. Söz konusu canlı ilişkiler kurulabildiğinde ve kolektif mekanizmalar aracılığıyla yayına taşındığında, yine yayın kendini bu canlı ilişkilerin içinde üretebildiği oranda durum olumlu yönde farklılaşacaktır. Aynı ‘kitlelerden kitlelere’ anlayışında olduğu gibi yayınımızın sunduğu perspektifler de daha somut, daha yaratıcı ve gerçeğe hükmeden bir karakter kazanacaktır. Yayın mücadelemizin ruhunu taşıyacak, daha etkili ve çarpıcı bir içerik kazanacaktır. Ancak hiçbir durumda merkezi kolektif yayın, tek tek meselelerin veya birbirinden kopuk olguların bir aynası olmayacaktır. O tekil bir meseleyi bile bir anlamda genelleştirerek; yani sınıflar mücadelesi penceresinden ve yukarıda belirttiğimiz programatik hedeflerden doğru ele alıp işleyecektir.

KİTLE ÇİZGİSİ VE İLERİ KİTLELER

İşte burada hedef kitleler tartışması ortaya çıkmaktadır. Kolektifin faaliyetleri nezdinde hedef kitleleri genel ifadelerle belirtecek olursak şu başlıklar ortaya çıkacaktır: İşçiler, yoksul köylüler, ezilen Kürt kitleler, emekçi ve ezilen kadınlar, kır ve kent yoksulları, halk gençliği vs. Ancak tüm bu belirlemeler halen genel bir içerik barındırır. Bunun hangi zamanda, yerde, pilot bölgede, merkezi veya yerel politikada, dönemsel ve taktiksel hedefte; yani daha dar ve somut olarak nasıl tanımlanacağı kolektifin politik-örgütsel değerlendirme ve kararlarına bağlı kalacaktır. Aksi halde halktan on milyonlarca insanı kapsayan bir hedef kitle tanımı yapılmış olur ki bu pratikte hedefsizlikle aynı anlama gelecektir. Ya da dört bir yana yumruk sallama hastalığı gelişecektir. İşte kolektifi bu hedefsizliğe; aynı anlama gelmek üzere kitle kuyrukçuluğu ve kendiliğindenciliğe düşmekten alıkoyan anlayışlarımızdan biri kitle çizgisidir. “Kitlelerden kitlelere” bu çizginin temel perspektifidir. Bununla bağlantılı olarak sürekli “ileri kitleleri esas almak, orta kesimi kazanmak ve geri kesimi tarafsızlaştırmak”tan bahseder ve yayının ileri kitlelere göre çıkması gerektiğini vurgularız. Peki kimdir bu ileri kitleler? Çıkarları ve istemleri ileri/devrimci bilinçle örtüşen ve bununla birleşmeye yatkın kesimler ileri kitleleri oluştururlar. Bu bir anlamda toplumsal mücadelede aktif kesimleri bir anlamda da örgütlü ve örgütlenmeye yatkın kesimleri tanımlar. İleri/devrimci bilincin ve mücadelede aktif kesimlerin gelişim seyri döneme ve harekete bağlı olarak görece değişiklik arz edebilir. Ancak her durumda devrimin ve kitlelerin o günkü durumuna göre ileri, orta ve geri kitleler tanımlaması yapılabilir ve yapılmak zorundadır. Bu tanımlamaya uygun olarak da çalışmalar yönlendirilmeli, yayının da hedef kitlesi net olmalıdır.

Eğer kolektif yayınımız ileri kitlelere dahi hitap etmiyor, onlar tarafından anlaşılmıyorsa ortada ciddi bir öznelcilik olduğu, kitle çizgimizin kavranmadığı belirtilmeli ve bu sorunun kolektifçe üzerine gidilmelidir. Fakat bu hitap ve anlaşılırlık sorunu başka nedenlerden kaynaklanıyorsa bunlar açığa çıkarılmalı ve özenli bir yaklaşımla değişmesi sağlanmalıdır. Örneğin yayınlarımızdaki dil ve anlatım sorunları reddedilemeyecek bir gerçektir. Anlatılan konu ve kullanılan kavramların ‘genel, teorik ve kavramsal’ olmasından ziyade anlatılmaya çalışılan konunun anlaşılır ve kavratıcı bir biçimde anlatılamama sorunu öne çıkmaktadır. Bu bazen kurgudan ve kompozisyondan yoksunluk; bazen neyi öne çıkaracağını ya da nereye bağlayacağını bilememe; bazen teori ve anlayışlarımızın sığ bir tekrarı; bazen anlatım bozuklukları ve dilbilgisi hataları; bazen ise dizgi ve noktalama eksiklikleri olabilmektedir. Tek bir yazıda gereğinden fazla konuya değinmek ve yine gereğinden uzun paragraf ve cümlelere başvurmak bile başlı başına bir anlaşılırlık ve “ağır”lık sorunu ortaya çıkarmaktadır. Her durumda kendi içinde planlı, sistemli ve disiplinli bir yazınsal çalışmanın sağlanamadığı görülmektedir. Mao yoldaş “Gazete çıkartmak bütün diğer işler gibidir; iyi yapılacaksa, canlı olacaksa, ciddi bir şekilde yapılmalıdır.” diyerek gazete çalışmasını, kitle çizgisiyle birlikte tartışmakta ve KP’nin kitle çalışmalarındaki ilke ve metotlarını gazete için de vurgulamaktadır. Doğal olarak gazetenin ve onu oluşturan yazıların niteliği, tam da bu ilke ve metotların uygulanmasında ortaya çıkan sorunlara ve yetersizliklere işaret etmektedir.

Hitap etme ve anlaşılırlık sorununda ayrıca somut çelişkilerden yola çıkmanın ve bıkmadan, usanmadan kitlelere giderek onlarla tartışmanın önemine değinmeliyiz. Kitlelere hitap etme konusunda hem gazetemizin somut çelişkilerden yola çıkma çabasını hem de doğru kitlelere ulaşıp ulaşamadığımızı sorgulamalıyız. Anlaşılırlık meselesinde ise -yukarıda belirttiğimiz sorunları dışarıda tutarak söyleyecek olursak- kendi bilinç düzeyimize eleştirel yaklaşmalı, bunu yükseltmek için teoriye ve araştırma-incelemelere yönelmeliyiz. Ayrıca gazetemizi taşıdığımız kesimlerin bilinç düzeyini önemsemeli, gazetemizdeki görüşleri daha iyi kavrayabilmeleri için onlarla tartışma yürütmeli ve mümkün olduğunca bu kesimleri de okumaya ve araştırmaya sevk etmeliyiz. Bu çabanın özellikle toplumun bugünkü okuma alışkanlığı ve maruz kaldığı manipülasyon/dezenformasyon bakımından önemi tartışmasızdır. Hâkim kültür ve propagandanın etkisiyle geniş kitlelerde hatta ileri kitlelerde dahi ciddi bir bilinç bulanıklığı, meselelere yaklaşımda ve dilde farklılıklar mevcut durumdadır. Bu bulanıklığın giderilmesinde, gerici kültürel hegemonyanın kırılmasında hem yayınımıza hem de bir bütün olarak kolektifimize daha büyük görevler düştüğü açıktır.

YAYINI BESLEMEK VE A/P ARAÇLARINI ÇEŞİTLENDİRMEK

Yayının niteliğini tartıştığımız her yerde sorunu sınıf çelişkileri, somut gerçekler, kitleler ve kolektif ile tanımlamak zorunda kaldık. Bu bize yayının beslenmesi gereken ana noktaları da işaret etmektedir. Ancak bu beslenmenin yeterli olmadığı açıktır. Bu iki yönden böyledir. Bu yönlerden birisi, gazetede çalışan yoldaşlarla; diğeri ise önderlik mekanizmasından en alttaki örgütlülüklerine kadar kolektif yapının yayınla kurduğu ilişkiyle ilgilidir.

İlkinde, gazete çalışanı yoldaşların teorik, ideolojik ve siyasi kavrayışı kadar pratik çalışmalarda özellikle kitle çalışmaları konusundaki deneyim ve birikimleri belirleyici bir yerde durmaktadır. Bu yoldaşların kitlelerden öğrenebilme konusundaki çabası, bu çabanın bir sonucu olarak edindikleri birikimler, gazete aracılığıyla kitleleri eğitebilmelerinin de öncelikli kuralıdır. Aksi halde “kapalı kapılar arkasındaki” bu yoldaşlar, kitleler ve pratik faaliyetler konusunda deneyimsiz “aydınlar” olarak kalacaklardır. Mao yoldaş bu deneyimsiz aydınlar için “çoğu zaman cahildirler” diyerek yayın alanında gelişme gösterebilen hastalığa da işaret etmekte, gazete çalışanlarına kitle çalışmalarına katılmayı öğüt vermekte ve bunu son derece önemli bir gereklilik olarak ifade etmektedir. Bu yapılamadığı zamanlarda ise kitle hareketlerine ilişkin birçok şeyi dinlemeyi, okumayı ve bu yöndeki malzemeyi inceleyerek deneyim kazanmayı önemle vurgulamaktadır. Bugünkü gerçeklikte yayın alanında çalışan yoldaşların kitle çalışmalarına katılma ve pratik deneyimlerini geliştirme olanağı kısıtlı olsa da hem pratikte hem de incelemede bu çabanın geliştirilmesi gerektiği açıktır. Kuşkusuz bunun için kolektifin de yayında çalışan yoldaşlara bu anlayışla yaklaşması ve şimdiki koşulları değiştirmenin yollarını araması gerekmektedir.

İkinci olarak, gazetenin kolektifin diğer alanları tarafından beslenmesi gerekliliği vurgulanmalıdır. Bu en başta kitlelerle yürütülen ilişkilerin, oradan elden edilen birikimin ve yine oraya taşınmak istenen bilincin bir ifadesi olmak zorundadır. Eğer gazete, kolektifin yönelim ve gündemlerini yansıtmıyor, pratik çalışmalarda yol gösterici bir özellik taşımıyorsa bu, kolektiften beslenemediğinin de göstergesidir. Mao yoldaş, “Gazetelerimizi çıkartırken de sadece kapalı kapılar arkasında çalışan birkaç kişiye değil herkese, halk kitlelerine, bütün partiye dayanmalıyız.” derken bu soruna işaret etmekte ve kitle çizgisinin gazete bürosunun çalışmalarına da uygulanması gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu, gazetenin kitle çalışmalarından beslenmesi, aynı zamanda buralara yönlendirilmesi ve bilgi akışının sağlanması demektir. Bugün özellikle “doğal muhabirlik” diye tarif ettiğimiz çalışmalara, röportajlara, gazeteyi çekici kılacak her türlü malzemeye duyulan ihtiyaç her zamankinden fazladır. Bunu sağlayabildiğimiz oranda gazete daha güçlü bir biçimde kolektifin yayını haline gelecek, kitlelerin ilgisini çekecek ve kolektifin çalışmalarında etkili bir araca dönüşecektir.

Son olarak ajitasyon/propaganda materyallerinin çeşitlendirilmesine değinmek yerinde olacaktır. Kolektif yayınla ilgili tartışmaların ve ondan beklenen vasıfların bazısı gazete dışındaki materyallerin geliştirilmesiyle ilgilidir. Bu materyalleri bugün özellikle bildiri, broşür, bülten, duvar gazetesi üzerinden vurgulamak gerekirse de kitle çalışmasının ihtiyaçlarına ve kolektifin gelişme düzeyine bağlı olarak çok çeşitli de olabilir. Yerel gazete, radyo, sendika ve DKÖ’lerin yayınları gibi birçok araç komünistlerin öncülüğünde kitlelerle birlikte hayata geçirilebilecek örneklerdir. Bu sayede A/P faaliyeti daha etkili ve çeşitli bir karakter kazanabilecek hem içerik hem de hedef kitle boyutuyla merkezi-kolektif yayının karşılayamadığı ihtiyaçlar giderilebilecektir.

Kolektif yayın üzerinden tartıştığımız her şeyin öz itibariyle kullanılabilecek her yayın aracını, özellikle internet yayınını da kapsadığı unutulmamalıdır. Basılı yayının komünistlerin örgütlenme çalışmalarındaki önemi ve temel oluşturma özelliği devam etmekle birlikte bugün geniş kitlelere ulaşmada internetin çok daha etkili bir araç olduğu açıktır. Bugün özellikle internet yayınlarına yönelik yasak, kısıtlama ve kapatmaların yaygınlaşması da bununla ilgilidir. Hem basılı yayın hem de internet alanında kolektif yayınımızı kitlelere ulaştırmak için her bir yol ve yöntemi geliştirmek zorunda olduğumuz ve bu iki yayın türünün birbirini beslediği unutulmaksızın kitlelere komünist bilinci taşımak için kendimizi geliştirmeli ve bu çalışmalarda ustalaşmalıyız. Egemen sınıfların teknoloji ve bilgi üzerindeki hakimiyeti, dezenformasyon ve manipülasyonuyla kitlelerin bilinci üzerinde de hâkimiyet kurduğu günümüz koşullarında kolektifin yayınlarının önemi daha da artmış durumdadır. Bu konudaki çizgi ve anlayışlarımıza paralel bu güncel ihtiyaç da görülmeli, daha nitelikli ve yaygın bir gazete için kolektif bir çaba harcanmalıdır.

* Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 11 Ağustos 2021 tarihli, 92. sayısından alınmıştır.