Engels, Doğanın Diyalektiği’nde “Hayvan dış dünyadan yalnızca yararlanır ve salt varlığıyla onda değişiklikler meydana getirir; İnsan onda değişikler meydana getirecek amaçlarına yarar duruma sokar, ona egemen olur (…) Bununla birlikte doğa üzerinde kazandığımız zaferlerden dolayı kendimizi pek fazla övmeyelim. Böyle her zafer için doğa bizden öcünü alır” diyor. Yaptığımız alıntı okuyacağımız yazı ile ilgili beklentiyi arttırabilir. Kuşkusuz insanın doğa üzerinde kurduğu egemenliğin övülemeyecek amaçları, sonuçları yazıya konu edeceğimizden fazlasını hak ediyor.
Ancak bir kutup ayısının “buz üzerinde 700 km” boyunca süren yolculuğu az şey mi anlatıyor? Cumhuriyet Gazetesi’nin çevre sayfasında yayınlanan haberle bir şekilde karşılaşmış olabilirsiniz. Kutup Ayısını 700 kilometre uzağa sürükleyen nedenler elbette ki yeni yerler görme merakından kaynaklanmıyor. İçerisinde doğduğu doğanın, iklim koşullarının yüzlerce kilometre uzağında açlıkla imtihanı, zayıflamış ve bitkin bir halde bulunması bir tesadüfün eseri değil.
Onun doğadan yararlanmakla “sınırlı” eylemi doğup yaşadığı kutuplardan bilmediği uzaklara sürüklemiş olamaz. Kutup Ayısını yerinden yurdundan edenin ne olduğu ise bir sır değildir. Kutuplara uzanan yıkımın arkasında aşırı kar hırsından başka bir şey olmayan kapitalist sistemin bulunduğu saklanamayacak kadar açık ve gözler önünde duruyor.
Kutuplardan uzağa sürüklenişin, kapitalizmin bu övülemeyecek zaferlerinin dönüştüğü seri cinayetleri çağrıştırması kaçınılmazdır. En çokta savaştan, yıkımdan ve açlıktan kaçan mültecilerin göçünü hatırlatacaktır. Çoğunluğunu kadınların, çocukların oluşturduğu mülteci kafilelerin üzerinde güç bela durduğu botların denizde alabora olduğu, kurtulanın ise neredeyse olmadığı haberleri sıklıkla duyuyoruz.
Yaşananların benzerliği yıkımın, sömürünün ve talanın değişmezliği bizi hep aynı adrese götürüyor. Kapitalist sistemin yarattığı yıkım kadar doğada iklimsel öfkeyle dayandığı sınırları hatırlatmaktan geri durmuyor. Ekolojik krizin ulaştığı boyut, dünyayı etkileyen iklim değişikliği insana ve topluma ait sıralayacağımız sorunlardan daha önemsiz değildir. Doğanın ayrılmaz bir parçası olarak insan yaşamının kaynağına yönelen saldırılar son sınırlara dayanmış durumdadır. Ormanların, suların, denizlerin hızla tüketildiği, kirletildiği, yer altı yer üstü zenginliklerin talan edildiği zor ve savaş yoluyla sömürünün kalıcılaştırıldığı yıkım tablosu geride kalmış değildir. Bu gün de sömürü ve yıkımın değme yöntemleri olarak iş görmeye devam ediyor. Aşırı üretim ve kar hırı doğanın kalbine doğru tünel kazmayı sürdürüyor.
Kapitalizmin dişlileri arasında sınırsız olmayan kaynaklar tüketilmedikçe/öğütülmedikçe döndürülemiyor. Savaş teknolojisinin akıllı uçakları, füzeleri, mayınları sadece kullanıldıkları yerlerde değil iklimler üzerinde de dolaylı etkiler yaratıyor. Savaş teknolojisi de dahil aşırı üretimin kapitalizmin kar amacına koşulması dünyayı önlenemez ölçüde ısıtıyor. Dünyada ki canlı yaşamın sonunu gösteren ısı derecesinin aşılmasının bu günden tarihleri veriliyor. İklim değişiklerinin yaşadığımız ülkede dahil dünya üzerinde ortaya çıktığı iklimsel öfke silsileleri yaşanıyor. İklim dünya ısındıkça tetiği düşmüş bir silah gibi öfke kusmaya devam edecektir. Aşırı yağışlar, seller, hortumlar yaşanandan daha fazla hayatı felç edecektir. Kuraklık, susuzlukla çölleşen, yangınlarla kavrulan doğa tanık olduğumuz yaşananlarla uzağımızda değil. Yine iklim değişiklikleri eriyen buzulların, su seviyesi yükselen denizlerin, okyanusların kaynağı durumundadır. Kopan buz parçasının üzerinde sürüklenen Kutup Ayısı da dahil yerinden ve yurdundan kopanların bilançosu artacaktır. Savaştan kaçan mültecilerin önünü dikenli tellerle, duvarlarla kesmek isteyenler, milyonları harekete geçirecek iklim göçlerini önleyemeyecektir. Doğa ve insan yaşamı üzerinde toplanan saldırılar daha güçlü mücadelelerle yanıt olmayı bekliyor. Doğayı bekleyen sonu umursamayanlara inat doğayı ve yaşamı bulunduğumuz her yerde harekete geçerek savunmalıyız. Tüketilen, sömürülen yıkıma uğratılan doğa karşısında mücadele bizlere ertelenemez görevler yüklüyor.
*Bu yazı Yeni Demokrasi gazetesinin 38. sayısından alınmıştır.