“Dizlerimizin Üzerinde Yaşamaktansa, Ayaklarımızın Üzerinde Ölmek Yeğdir”*

“Analar, kadınlar! Yıllar geçip de savaşın yaraları sarıldığında, nefret dinip de yerini özgürlük, sevgi ve huzur aldığında, bir gün tüm İspanya özgürlüğüne kavuştuğunda bu zorlu ve kanlı günleri hatırlayıp çocuklarınıza anlatın, anlatın onlara uluslararası tugayları. Bu insanların dağları, denizleri aşarak, süngülerle kapatılmış sınırları geçerek, ülkemizin özgürlüğü için savaşmaya nasıl geldiklerini anlatın… Onlar her şeyi geride bıraktılar; vatanlarını, yaşamlarını, ailelerini, çocuklarını… geldiler ve ‘işte buradayız. Sizin davanız, İspanya’nın davası bizim davamızdır, tüm ilerici insanlığın davasıdır’ dediler”

İspanya iç savaşı sırasında, La pasionaria adıyla nam salmış komünist Dolores İbarruri yaşam dolu sesiyle radyodan yaptığı konuşmasında böyle sesleniyordu İspanya halkına ve yüreği ezilenler ve mazlumlar için çarpan gönüllü tugaylara…

1930’lu yıllar, dünya ekonomik bunalımının hemen her ülkede derin etkilerinin görüldüğü, buna karşı toplumsal mücadelenin de yükseldiği bir dönem. O yıllarda Almanya’da faşist Hitler’in işbaşına gelmesinin yankısı İspanya’da da görülüyor. Faşist örgütler açıktan harekete geçip sokak ortalarında insanları acımasızca öldürüyor. Bir kaos ortamının yaşandığı koşullarda İspanya’da Ekim 1934 ayaklanması patlak veriyor. Hükümet ayaklanmayı bastırmak için lejyonerleri kullanıyor. Asturia madenlerinde yiğitçe direnen işçilerin üzerine sürülen askerler, 400 kişiyi öldürüyor, 40 bin kişi hapishanelere dolduruluyor ve ayaklanma yenilgiye uğruyor. Ayaklanmanın bastırılmasının ardından ülkede politik ve ekonomik kargaşa her geçen gün daha da artıyor. Ve 18 Temmuz sabahı İspanya büyük bir şokla uyanıyor. Almanya, İtalya, Portekiz ve Japonya’nın desteğiyle Franko’nun emrindeki İspanyol faşistleri Madrid kapısına dayanmıştır. İç savaşın başladığı bu ilk günün gecesinde Dolores İbarruri’nin kitlelere nüfuz eden coşkulu sesi ise radyodan yankılanmaktadır: “Dizlerinizin üzerinde yaşamaktansa, ayakta ölmek yeğdir, No Passaran!”

Ertesi gün Madrid şehrinin sokakları ve duvarları dünya halklarının bugün de dilinden düşürmediği bu ölümsüz sloganın yazıldığı pankart ve afişlerle donatılıyor. Madrid halkı, özgürlüğü için barikatlarda, evlerde, sokaklarda silaha sarılarak faşizme karşı savaşıyor.

Madrid’de heyecan, Madrid’de korku, Madrid’de umut… İnsanlığın bütün güzel değerlerini ve umutlarını inanç ve bayrak yapanlar, bunların en azgın düşmanlarıyla savaşmaya hazırlanıyorlar. İnsanlığın aklı ve yüreği Madrid’de atıyor. Madrid sokakları uygun adım geçerek Fransızca, İtalyanca, Almanca, Lehçe, Macarca ve Romence olarak hep bir ağızdan söylenen marşla sarsılıyor: Enternasyonal… Komintern’in çağrısına uyup, İspanya halkıyla omuz omuza çarpışmaya, ölmeye gelmiş olan uluslararası tugaya mensup gönüllü askerlerin sesi…

Dünya devrimci hareketi ve insanlık tarihi gerçek bir enternasyonal dayanışmayı yaşıyor. Bu destansı dayanışmaya 54 ülkeden 42 binden fazla özgürlük savaşçısı katılıyor. Tarih 22 Ekim 1936 enternasyonalist tugaylar hep bir ağızdan ant içiyorlar: “Buraya gönüllü geldim ve gerekirse İspanya’nın ve bütün dünyanın özgürlüğünü sağlamak için kanımın son damlasına kadar savaşacağım. Yaşasın hür İspanya, Yaşasın Enternasyonalist Tugaylar!”

Dünyanın her yanında ilerici aydınlar İspanya’ya destek mitingleri düzenliyor, çağrıda bulunuyorlar. ABD, Fransa ve İngiltere “müdahale etmeme” kararıyla İspanya halkının çektiği acıları görmezden geliyorlar. İspanya’ya yardım kampanyalarını engelliyor ve yasaklıyorlar. Dolores İbarruri Paris’te toplanan “Uluslararası Barış Konferansı”nda Dünya halklarına sesleniyor:

“Fransız demokratlar, İngiliz demokratları, tüm dünya demokratları… Dünyanın özgür vicdanlı insanları, bize yardım edin… İspanya Cumhuriyeti hükümetinin etrafındaki kuşatmayı kırmamıza yardım edin. Hükümetimizin barışı korumak için gerekli silahları satın alma hakkının tanınmasına yardım edin. İspanya Cumhuriyetini kendisini savunmak için vazgeçilmez malzemeyi sağlamaktan mahrum ederken, düşmanın top, uçak, makineli tüfek ve her türlü savaş malzemesi edinmesine izin veren uğursuz ‘müdahale etmeme’ maskaralığına son vermemize yardım edin. Sınırların açılması için mücadele verin!”

Ne var ki bu çağrı da yetersiz kalır. İspanya halkı ev ev, barikat barikat çelikten bir duvar olup Madrid’i savunurlar. Dünyanın çeşitli uluslarından gelmiş gönüllü enternasyonal tugaylar enternasyonal davanın kızıl bayrağına canlarını ve kanlarını verenler, şanlı Madrid savunmasını insanlık tarihine armağan ediyorlar. Bu destansı direnişin sonunda Dolores İbarruri sağ kalanları İspanya’dan uğurlarken veda töreninde şu konuşmayı yapıyor:

“Tekrar görüşeceğiz kardeşler! Buraya İspanya’nın özgürlüğünü ve bağımsızlığını savunmaya geldiniz. Bizim dilimiz zengin bir dildir. Ama kelimeler ne minnettarlığımızı ne de artık hiçbir zaman geri dönmeyecek olanları bekleyen uzaklardaki anaların, nişanlıların, çocukların acılarını anlatmaya yetiyor. Biz İspanya’nın ve Katalonya’nın kadınları, size söz veriyoruz. Burada kalanların mezarlarını korumayı bileceğiz.

Derler ki insan, savaştığı ve kendisinden bizim olan bir şeyleri bıraktığı yeri unutmaz. Sizler İspanya’da ölen yoldaşlarınızı ve sevmesini bilen bir halkı, size dilini öğreten ve özgürlüğü korumak için izlenmesi gereken yolu gösteren bir halkı bırakıyorsunuz geride. Yüreklerinizde, İspanya’nın adını tıpkı kendi yurdunuzun adı gibi taşıyacağınızdan kuşkumuz yok. Çocuklarınıza İspanya’dan gözleriniz yaşla, yüreğiniz gururla dolu olarak söz edeceksiniz. Sözünü ettiğiniz turistlerin zilli-tefli İspanya’sı değil, yiğitliğin İspanyası olacak.

Biz de sizin anınızı diri tutmayı bileceğiz ve çocuklarımıza sizin yiğitliğinizden söz edeceğiz. Bu, kuşaktan kuşağa aktarılan bir gelenek olacak. İspanya yaşadıkça enternasyonalist Tugayların anısı aramızda yaşayacak…”

*La Passionaria adıyla tanınan İspanyol devrimci Dolores İbarruri, 9 Aralık 1985’te Bask bölgesinde Bilbao yakınlarında Gallarta’da yoksul bir madenci ailesinin onbirinci çocuğu olarak doğdu. “Silahşor Antonio” diye anılan devrimci bir maden işçisi olan babasıyla birlikte peş peşe patlayan maden grevlerinin arasında büyüdü. 1910’da öğrenimini yarıda bırakıp terzilik ve zenginlerin evinde hizmetçilik, aşçılık yaptı. Bu yıllarda devrimci düşüncelerle tanıştı. Sosyalist Parti’de III. Enternasyonale katılma konusunda tereddütler ve tartışmalar başlayınca Genel İşçi Sendikası’nın önemli isimleri ayrılarak İspanyol Komünist Partisi’ni kurdular. İbarruri’nin de içinde bulunduğu Somorrosto Sosyalist Grubu da partiye katıldı. Bu süreçte İbarruri, “El Minero Vizcaino” isimli komünist gazetede “La Pasionaria” ismiyle yazılar yazıyordu.

İbarruri 1920’de partiye üye oldu ve Bask delegesi seçildi. Daha sonra partinin yayın organı “Mundo Obrero” (İşçi Dünyası)’nın editörlüğünü yapan İbarruri, kadın örgütlenmesinin de sorumluluğunu üstlendi.

1930’da Merkez Komitesi’ne giren İbarruri, bir süre sonra tutuklanarak iki yıl hapiste kaldı. Çıktığında 1934’te “Savaş ve Faşizm Karşıtı Kadınlar Ulusal Komitesi”ni kurdu. İbarruri daha sonra Komünist Enternasyonale katılan İspanyol delegeleri arasında yer aldı. 1935’te Komünist Enternasyonalin 7. Kongresinde Yürütme Komitesi’ne seçildi. Temmuz 1936’da Franko faşistlerine karşı kahramanca savaştı. İç savaşın yaşandığı yıllarda “Beşinci Alayı” oluşturdu, komünist milislerin örgütlenmesinde ajitatör görevi üstlendi. Kadınlardan oluşan “Yardım Komitesi” için 100 bin kadını örgütledi.

İç savaş sonrası birçok devrimci gibi o da Paris’e sürgüne gönderildi. 12 Kasım 1989’da yakalandığı zatürre hastalığından kurtulamayarak hayatını kaybetti.

*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 26 Kasım 2020 tarihli 75. sayısından alınmıştır.