“Güneş bugün gençlikte doğuyor
Güney kampüsünden selam ediyor
Boğaziçi kayyuma dur diyor
Barikatta en önde direniyor”
2 Ocak 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı kararı ile 5 üniversiteye rektör atandı. Bu atamalardan bir tanesi Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Melih Bulu idi. Rektör atamasının ardından tepkiler gecikmeden gelmeye başladı. Kararı protesto eden Boğaziçili öğrenci ve akademisyenlerle başlayan süreçle birlikte, devletin ve polisin bu protestolara karşı saldırısı ile bir direniş mücadelesine bürünen eylemler artarak, yeni biçimler kazanarak büyüdü.
Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan bu durum, tıpkı Gezi sürecinde yaşanılanlar gibi bir ağaç meselesi değildir. Asıl sorun şudur ki; faşist uygulamaların tek elden çıkan uygulama ve yöntemlerin açıkça hayata geçirilmeye çalışılmasıdır. Bu duruma kayıtsız kalması beklenen öğrencilerin protesto hakkının hiçe sayılarak polis saldırısına maruz bırakılma biçimidir. Sorun açık bir şekilde özgürlüğümüzün ve demokratik haklarımızın yok sayılmasına karşı bir tutumdur.
Haftalardır devam eden bu protestolar, zaman geçtikçe bir direniş haline evrilmiştir. Boğaziçi Üniversitesi’nin içinde ve dışında devam eden bu direnişte devletin; medya, kolluk güçleri ve sivil faşist unsurlarıyla abluka altına alınmaya ve hedef gösterilmeye çalışılmıştır.
Devletin bu tutumuyla gelişen direniş şekli sokakta, okul içinde ve öğrencilerin bulunduğu her alanda gelişerek sanatla da yoğurulan bir halde karşımızda belirmiştir. Gezi Direnişi’nde biçimlenen şekliyle sanatla yoğurulan bu süreç medya ve sokaklarda tekrar karşımıza çıkmıştır. Boğaziçi’nde kurulan çadırlarda direnişin bir şekli olan sanat ile mizah öğrencilerin direnişi güçlendirmiştir.
Bu süreçte direnişe destek olmak ve daha fazla güçlendirmek adına birçok şarkı yazılmış, resim sergileri ve çeşitli etkinlikler yapılmıştır; yapılmaya devam etmektedir. Şarkılara yansıyan “Yuh Yuh” ile isyanı başlatan bu şarkılar eleştirel bir dille direnişi aydınlatmıştır. Sözler iğneleyici, düşündürücü ve tamamen gerçeği yansıtmaktadır.
“Kel başa şimşir tarak olur diye sanılmış
Cihanın dört yanında intihalle anılmış
Kapımızı kırarak kendini bir şey sanmış
Keller meclisinden rektörlüğe atanmış”
Gençliğin dinamik mizahı her alanda olduğu gibi bu direnişte de yaratıcılık ile kendine geniş bir tablo yaratmıştır. Sosyal medya ortamında yaratılan bu direniş biçimi şarkılarla, videolarla, resimlerle, mizahla, eleştiri dili ve tutumuyla derdini açıkça ifade etmektedir. Okul içinde açılan sergide, bir resmin hedef gösterilerek öğrenci ve kulüplere saldırısı bize açıkça gösterdi ki onların yanında olmayan kimseye ve hiçbir düşünceye tahammülleri yok! Direnişe karşı devletin geliştirdiği her türlü saldırı politikalarına rağmen öğrenciler istikrarlı tutumlarından geri adım atmayarak, aksine daha da birbirlerine kenetlenerek bu direnişi sürdürmektedir. Gelişen bu direniş biçimleri gençliğin yaşamına etki eden dış faktörlerin bir yansıması olarak geleceksizliğe karşı umutsuzluğa karşı bir adım olmuştur. Bizleri içine çekmeye çalışan bu sistemin bir parçası olmak istememek, bunu dile getirmek ve karşı çıkmak bizim en demokratik haklarımızdandır. Bu bilinçte gelişen bu direnişin sayısız yansımasıyla göz önüne serilen her türlü direniş biçimi bu mücadeleyi geliştirmekte bir araç olarak kitlelere yansımaktadır. İki kelimeden oluşan cümlenin güçlenme hali, bir simge haline bürünerek gençliğin “Aşağı Bakmayacağız” diyerek biçimlenmiş durumudur. Gençliğin, orantısız zekanın ürünleri olan bu oluşumlar çerçevesinde, devlet ve yandaşların üzerine çökmüş bir tablo oluşturmaktadır. Bu haklı mücadele büyük bir dalga silsilesi halinde tüm ülkeye yayılan ve devletin artarak devam ettirdiği saldırılara rağmen ivmesini düşürmeden devam etmektedir/etmelidir. Çünkü;
“Umut bugün gençlikte doğuyor
Sloganlar kampüsleri sarıyor
Copların, mermilerin, gazların
Mahkemen, savcı, hâkim medyanın…
Copların, mermilerin, gazların
Mahkemen, YÖK, polis, medyanın…”
Bu protesto ve direniş; renkleriyle, sözleriyle ve sanatıyla sisteme mızrak gibi saplanan bir gerçekliktir. Sokaklarda, okullarda bir anda sönümlenecek bir mesele değildir. Artık göz ardı edilemez gerçekliğin, başkaldırının bir basamağıdır.
“Kalemşörlerle, silahşörlerlerle” gelseler de susturulamayacak bir mücadelenin somut bir örneğidir.
Bir Yeni Demokrasi Okuru