Faşist diktatörlüğün gerici saldırılarının dozu ivme kaybetmeden ve gitgide pervasızlaşarak sürüyor. Bu saldırı ve kuşatma hali sınıf mücadelesinin ve kitle hareketlerinin gerilemesini kendisine kaldıraç yaparak süreklilik kazanmıştır. 2015 sonrası yeni bir perde açılmış, devlet bundan sonraki dönemi “diz çöktürme”, “yok etme” üzerine kurgulamıştır. Askeri, hukuki, ekonomik, bürokratik bir dizi düzenleme hâkim sınıfların çıkarlarını pekiştirecek, her yanından kokuşmuş faşist diktatörlüğün ve burjuva-feodal düzenin ömrünü uzatacak bir muhtevayla hayata geçirmektedir.
AKP/MHP faşist bloğunun kuruluş felsefesi haline gelen “ayakta kalmak için saldır” konsepti başta en dinamik güç olan gerillaya dönük saldırılarla sürdürülürken devrimci, ilerici demokratik güçler bu saldırı cenderesinden geçmektedir. AKP-MHP faşist bloğu tarafından 2021 yılının başından itibaren toplumsal mücadele dinamiklerine, örgütlü güçlere ve Kürt ulusal mücadelesine dönük bir dizi politik-askeri hamle geliştirmiştir.
Demokratik kitle örgütlerini ve vakıfları kayyumla gasp etmenin önünü açan kanun çıkartıldı. Polis ve MİT ağır silah kullanma yetkisiyle donatıldı. Diğer faşist parti yöneticilerine ve gazetecilerine faşist güruhlar eliyle gözdağına dönük linç saldırıları düzenlendi. Kürt ulusal mücadelesinin gerilla güçlerini hedefleyen, Mahmur ve Şengal’in işgali için Bağdat’ta ve Hewler’de iş birliğini pekiştirecek görüşmeler yapıldı. Burjuva-feodal medya ve faşist parti temsilcileriyle “HDP kapatılsın” naralarını yükseltildi. Türkiye ve T. Kürdistanı’nda gözaltı ve tutuklama saldırılarına aralıksız devam edildi. Diğer yandan Türk hakim sınıfları uşağı olduğu ABD ve AB’ye diplomatik uzlaşı ve “reform” mesajları vererek, yaptırımların önüne geçmeye, diğer bölge devletleri ve emperyalist efendileri ile sürdürmekte zorlandıkları gerilimli ilişkileri dengeleme denemelerine girişti. Saadet Partisi’nin “eski tüfek” mensuplarıyla İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması gibi gerici politikalar üzerinden temas ederek, Kürt halkının siyasi “iradesini” bölecek AKP uzantılı sahte bir Kürt partisi kurmak için nabız yoklayarak, yeni ittifak ve dengeleri sağlayacak arayışları sürdürdüler.
Ekonomik hakları için direnen işçilere, özerk-demokratik üniversite için direnen öğrencilere, söz ve eylem özgürlüğü için mücadele edenlere yani kısacası “karşı” her sesi “terör”, “ihanet” ve “provokasyon” parantezine alarak saldırının ve sesi bastırmanın aracı haline getirdiler. Bu yöntemler ve alışılageldik tarz-ı siyaset toplumsal her kabarmada, egemenlerin yönetsel krizinin derinleştiği her iklimde gerici devlet aygıtının sarıldığı demagojilerdir.
TC’NİN KÜRT DÜŞMANLIĞI, YENİ İŞGAL VE SALDIRI HAZIRLIKLARI
Faşizmin bugünkü saldırganlığındaki hedeflerinden biri de Kürt ulusal mücadelesi ve kazanımlarıdır. Bu temelde Rojava’dan Başur’a uzanan bölgesel çapta bir askeri işgal ve saldırganlık politikası “çökertme” operasyonlarıyla hayat bulmaktadır. İki sac ayağı üzerine kurgulanan bu “çökertme” harekâtında ilk olarak askeri operasyonlarla gerilla güçlerini darbelemek, geriletmek ikincisi ise psikolojik-özel savaş yöntemleriyle kitlelerde teknolojik üstünlüğün yarattığı avantajların gerilla savaşında mutlak üstünlük olarak algılanmasını sağlamak, gerillanın sarsıcı ve operasyonları boşa çıkaran hamlelerini görünmez kılmak. Bu noktada faşist diktatörlüğün Savunma Bakanı H. Akar’ın geçtiğimiz günlerde Irak Kürdistanı’na gerçekleştirdiği ziyaret önemli bir yerde duruyor. Bilindiği gibi TC, Kürt ulusal mücadelesinin gerilla güçlerine dönük saldırılarında Başur sahasını stratejik önemde ele alarak işgal operasyonlarını burada sürdürmekte. Burada gerici-feodal Başur yönetimi ile Kürt kazanımlarına ihanet düzleminde gerçekleştirdiği ittifak KUH’u ve üslenim alanlarını yok etme temelinde gerçekleşmektedir.
TC-Irak-İran arasındaki her temas ve ziyaret, askeri ve siyasi olarak Kürt ulusal mücadelesine ve askeri güçlerine operasyon ya da işgal saldırısı olarak dönüyor. Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi’nin ilk Ankara ziyaretinin ardından H. Akar Bağdat ve Irak Kürdistanı’nın kapılarını çaldı. Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler tarafından gerçekleştirilen görüşmede başta KUH’un askeri varlığına dair meseleler olmak üzere bir dizi başlıkta görüşmeler yapıldı. Türk heyeti Erbil’de KDP lideri Mesud Barzani, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani ile ayrı ayrı bir araya geldi. Bu görüşmelerde öne çıkan başlıklar şöyle; PKK’ye karşı imha ve tasfiye operasyonlarında işbirliğinin artırılması, bu çerçevede Şengal’de PKK varlığına son verilmesi, gerilla güçlerinin Irak-Suriye geçişlerinin kapatılması, 1990’larda köy boşaltmalar sonrası sığınmacıların kaldığı Mahmur kampındaki PKK varlığının bitirilmesi, Irak-Suriye-Türkiye sınırlarının kesiştiği Ovaköy’den ikinci bir sınır kapısının açılması, buradan Musul’a kadar inen yolun yeniden inşa edilip “güvenlik koridoru” oluşturması, 2014’te tahrip olan Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nın yeniden devreye sokulması, her yaz krize yol açan su konusunda Irak tarafında altyapı projelerinin yürütülmesi, Musul havalimanı dahil kentin yeniden inşasında Türkiye’ye rol verilmesi, Türkiye’nin Kuveyt’teki yardım konferansında vaat ettiği 5 milyar dolarlık kredinin bu tür projelerde kullanılması.
Emperyalistler arası rekabeti ve çelişkileri kullanarak bölgesel hamlelerde bulunan Türk hakim sınıfları başta ABD emperyalizmi olmak üzere emperyalistlerin dört parça Kürdistan’da ezen ulusa dönük destekleyici pozisyonunu da kullanarak Rojava başta olmak üzere bir çok bölgede Kürt halkının kazanımlarına dönük kuşatmasını ve işgal saldırılarını sürdürdü. Yine ABD’deki seçim tartışmaları sürerken Irak Başbakanı Kazımi ile yapılan görüşmenin yarattığı havayı sürdürmek adına alelacele gerçekleştirilen Irak ziyareti TC’nin benzer politikasını sürdürmede sebatkar olduğunu gösteriyor. H. Akar’ın “sahada olumlu sonuçlarını kısa sürede göreceğiz” dediği bu görüşme trafiğinin politik-askeri sonuçlarının ne olacağını şimdiden öngörmek mümkün değil ancak TC’nin Kürt ulusal mücadelesine dönük çok yönlü kuşatmasının devam edeceğini öngörmek mümkün.
KDP’nin TC’nin bölgede yürüttüğü savaşta alacağı tavır kendi sınıf çıkarlarına denk düşen bir konumlanmayı getiriyor. Bu yönüyle KDP de “J. Biden’lı günler”e umut bağlayan ve TC’nin PKK ile savaşında sahada çok net konum almayan bir tavrı sürdürüyor. Ancak bunun dışında PKK’nin bölgedeki varlığının da ortadan kalkmasını istiyor. Olasıdır ki görüşmede Akar’a bu yönlü bir taahhüt verildi. Ancak H. Akar’ın verdiği demeçte “olumlu” diye gördüğü bu beyan KDP nezdinde ilk kez verilmedi, yani bu anlamıyla bilinmez değil.
DİRENİŞ Mİ YOKSA LEGALİZMDE Mİ ISRAR?
TC’nin KDP ile görüşmesinin ardından konuşan KCK Eş Başkanı Cemil Bayık, görüşmenin PKK’yi tasfiyeye dönük hesaplar içerdiğini ifade ederek KDP’nin de TC ile birlikte hareket etmesinin faturasının ağır olacağını belirterek; “Bu durum tüm Kürtler için tehlikelidir. Bu ne Kürtlere ne de KDP’ye hizmet eder. Sadece Türk devletine ve onların soykırım siyasetine hizmet eder. Bu çok ciddi bir durumdur. Kürt halkının bunu iyi anlaması gerekir. Türk devletinin KDP ile birlikte uygulamak istediği plan sadece PKK’yi değil tüm Kürtleri ilgilendiriyor” vurgusu yaptı. Bayık KDP’yi TC’ye karşı tavır almaya davet ederken olası işgal saldırılarında ise Kürt halkının direnişten başka şansının olmadığını belirtti. Bayık’ın ifadelerinin KDP nezdinde yanıtı bulacağı muamma ancak TC’nin işgal saldırıları Eyn İsa’ya dönük hava saldırıları ve T. Kürdistanı’nda gerilla alanlarına yönelerek devam etti.
Bayık her ne kadar direniş ve direnme kararlılığı beyanı verse de devamında legal siyaset alanına dair yaptığı vurgu HDP ve içerisinde yer alan burjuva liberallerin ekmeğine yağ sürecek cinsten bir seçim ve parlamentarizm” kutsaması içeriyor. “Demokrasi güçleri her ne kadar istenilen düzeyde bir araya gelmese de güçlenmeye devam ediyor. Tüm bunları biliyor ve görüyorlar. Böyle bir durumda girecekleri seçimlerde kaybedeceklerini biliyorlar. Ancak HDP’yi kapatıp bir seçime gidebilir ve öyle sonuç alabilirler. Yapmak istedikleri şey tam olarak budur. Çünkü HDP var olduğu ve seçimlere girdiği müddetçe onlar kazanamayacaklarını biliyorlar. HDP’nin üstüne gitmelerinin sebebi budur” sözleriyle Bayık Kürt ulusal mücadelesinin son beş yılda “yine dene yine yanıl” durumunu özetliyor. Faşist AKP-MHP bloğunun Kürt ulusal mücadelesinin legal kazanımlarına saldırırken askeri olarak da yönelimlerini tırmandırarak “legal” siyasetin ve arayışların güçlendirilmesine dönük politik-ideolojik bir kuşatması söz konusudur. Bu reformcu ve legalist beklenti(ler) her seçim sonrası daha güçlü saldırılarla boşa düşerken işgallerle saldırının dozu artırılmıştır. Parlamentarizmi bu kuşatma içerisinde esas “direnme” ve mücadele mevzisi olarak ele alan yaklaşımlar Biden’ın başkanlık koltuğuna gelişine umut bağlayan yaklaşımlarla aynı liberal öze sahiptir. Biden’ı Kürtlere “yakın ve ılımlı” gibi gösteren yaklaşımlar emperyalizmin genel hedeflerine ve çıkarlarına uygun olarak saldırganlığına “demokrat” etiketi takıp devam edeceğini unutmamalıdırlar. Biden dönemi ABD emperyalizminin Rojava’daki TC varlığına ve duruma yeni müdahaleler ve biçimler kazandıracağı olasıdır ancak emperyalizmin ezilen uluslar karşısında ezen gerici devletleri destekleyeceği açıktır. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Deutsche Welle’ye verdiği (DW) demeçte bunu bir kez daha ifade ediyor. Jeffrey; “Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK ile mücadelesine, ABD’nin büyük bir bölümü gizli olarak sınıflandırılmış, çok ciddi ve kapsamlı bir desteği söz konusu. Bu mücadelede ABD, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarafındadır, bunda şüphe yok” ifadeleriyle Rojava’da DAİŞ karşıtı savaşta Kürtlerin yanında olduklarını ancak esasta PKK’ye dönük mücadelede TC’nin yanında olduklarını bir kez daha vurgulamaktadır. Şüphesiz ABD emperyalizmi Rojava ve PKK ile bağlantıyı kuramayacak kadar saf değil. O, Rojava’da ENKS ve benzeri yapılarla kurduğu/kuracağı yeni yönetsel kademelerle bölgede Başur benzeri parçalı ve yönetilebilir bir Rojava inşa etmek istiyor.
Kürt meselesi yeni dönemde de Türk hâkim sınıfların çelişkilerini ve klik dalaşını ivmelendirecektir. Silahlı Kürt ulusal mücadelesi başladığı günden bugüne TC’nin kıramadığı bir direniş ve mücadele söz konusudur. Derin bir açmaza dönüşen ve bugünkü faşist bloğun “mutlak zafer”le sonuçlandırmak istediği gerilla mücadelesi ve Kürt Ulusal Hareketi artık daha geniş bir sahada varlık gösterirken TC’nin kuşatma planları da benzer şekilde yaygınlaşmıştır.
DEVRİMCİ ÇİZGİYİ SAHİPLENELİM, YAYGINLAŞTIRALIM!
TC’nin Kürt Ulusal Hareketi’ne dönük hedeflediği çok yönlü kuşatmanın yarılması ancak direniş çizgisinin geliştirilmesi ile mümkün olacaktır. ABD seçimlerinden çıkan sonucun yarattığı beklenti ne bu kuşatmayı ne de saldırıları engelleyemeyecektir. Biden’in başkanlık koltuğuna oturmasının üzerinden geçen iki haftalık sürenin ardından özellikle Ortadoğu’ya dönük nasıl bir politikayla hareket edeceği merakla bekleniyor. Yapılan atamalardan politik hamlelerin ne olacağını çıkarmaya çalışanların gözden kaçırdığı gerçek emperyalistlerin kendi çıkarlarına hizmet etmeyecek hiçbir yönelime girmeyeceğidir. Bu anlamda ulusal hareketin beklentisi tarihi tecrübelerin, emperyalizmin niteliği ve karakteri tüm bu beklentilerin sorunun gerçek anlamda çözümü sağlamayacağını göstermektedir.
TC, Kürt Ulusal Hareketi’nin kazanımlarına dönük saldırılarını dört parçada hayata geçirmek ve buradan alacağı sonuçla birlikte bir yönelim belirleme hedefindedir. Bu planı bozacak olan Kürt ulusunun geliştireceği direniş çizgisi olacaktır. Bu çizginin bağımsız ve kendi gücüne dayanarak şekil alması ve direniş odaklarının yaratılmasını merkezine alarak ilerlemesi belirleyici önemdedir. Suriye’de sağlanan kısmi kazanımların korunması, Türkiye’de oluşturulan ablukanın dağıtılması, KDP ile geliştirilmek istenen kuşatma ancak böyle parçalanacaktır. Bu kuşatma sadece gerillanın direnişi ile değil bu direnişin kitlelere mal edilerek sahiplendirilmesi kilit bir noktada durmaktadır.
Emperyalizmin ve yerli uşaklarının kendi çıkarlarına ters düşecek hiçbir politika ve hamleye izin vermeyecekleri bilinen gerçektir. Ve yine bilinen bir başka gerçek de emperyalizmin mevcut kazanımları koruma gibi bir kaygı ile hareket etmeyeceğidir. Kürt Ulusal Hareketi mevcut kazanımları koruma ve geliştirmeyi kendi öz gücüne yaslanarak gerçekleştirecektir. Saldırının alabildiğine boyutlandığı bu dönemde üzerimize düşen görev UKKTH’nin aktif propagandası ile birlikte, dayanışmanın geliştirilmesi, ilerici demokratik taleplerin sahiplenilerek mücadelemizin bir parçası haline getirilmesidir. Emperyalistlerin ve TC devletinin bölge politikalarını aktif teşhir etmekle birlikte, saldırıların geri püskürtülmesi için mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Kitlelerin somut talepleri ile birleşen ve bu talepleri daha ileri düzeye taşıyan bir politik ve pratik hattın oluşturulmasına yoğunlaşmalıyız.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 4 Şubat 2020 tarihli 80. sayısından alınmıştır.